Roman Kahramanları
Yusuf, Manzoni, Bahri Paşa: Gerçekle Hakikat Arasında Zaman: Kalenderiye Üzerine Notlar
-
Yusuf, Manzoni, Bahri Paşa: Gerçekle Hakikat Arasında Zaman: Kalenderiye Üzerine Notlar
Gerçekle Hakikat Arasında Zaman: #Kalenderiye Üzerine Notlar*
Makale Yazarı: Alptuğ Topaktaş
*Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Temmuz / Eylül 2015, 23. Sayıda yayımlanmıştır.
#Yazmak, sabitlemektir.
Zaman karşısında sabitlenmek, insanın temel arzularından biridir. Yaşamı daimi kılabilmek için ölümle hesaplaşmak durumunda kalan insan, zamanla da hesaplaşmaktadır. Şu halde yazmanın insanı zamanla karşı karşıya getirdiğini söyleyebiliriz. Yani #insan, dünyada onlarca kendini ifade yolu varken yazmayı seçerek edebiyatla düşünme ve arınmayı da seçmiş olur. #Katharsis, sadece duygusal arınım değil yaşam çerçevesi oluşturmak adına da ifade bulmuş olur bu şekilde. Yani edebiyatla düşünmek, felsefi anlamda çok geçerli sonuçlar vermese de düşünsel yansımaları hayata taşıyıp kişiyi fikirleriyle karşı karşıya getirip yüzleştirmek bakımından da önem taşır. Bu noktada edebi metne yüklenen görev sorunsalı karşımıza çıkmaktadır. “Edebiyat güdümlendiği zaman metin, bir metin olarak kendini yaşatabilir mi?” sorusu, ideolojiyi olduğu kadar edebiyat kuramını da yakından ilgilendirmektedir. Çünkü bu soru, karşımıza bir başka sorunsalı daha çıkarır: Tarihi anlatı sorunsalını.Peki Gürsel Korat, Kalenderiye romanında tarih ve zaman karşısında insanı nasıl konumlandırmıştır?
Tarihi arka planı olan anlatıların gelişimi incelemesi yapıldığında tartışılan şey, genellikle yazarın tarihi olay karşısındaki tavrı olmaktadır. Okur olarak merak edilen şey yazarın resmi ideolojinin yanında mı yoksa karşısında mı tavır aldığı olmaktadır. Modern edebiyat bağlamında güdümlü yazma konusu en azından -amaççı yanıltıya düşmemek adına- aşılmış gibi görünmekle beraber yazarın karakterlere yüklediği simgesel ve sembolik değerlenimler aracılığıyla tarihi olaylara baktığı çerçeveyi kestirebiliyoruz. Bu noktada amaç, elbette “Yazarın niyeti şudur, yazar burada bu olaya şöyle bakmıştır” gibi kesin sınırlar çizmek değil sadece metne bakış açısını çoğaltmaktır.
Pospelov, “Edebiyat Bilimi” isimli eserinde, metindeki fikrin nesnel gerçeklik ve kişi kurgusu arasındaki ilişkisine bakar (Pospelov 1995:137). Pospelov’a göre karakter yorumlanışı, eserin sorunsal yanının yani nesnel gerçeklik zemininde düşünme ve metnin canlılığını kaybetmemesi açısından başat ögelerden bir tanesidir. Bir metin, istediği kadar kurgusal yoğunlukla ortaya çıksın, nesnel düşünsel gerçeklikle mutlaka bir bağı vardır. Tam tersi de düşünülebilir: Bir metin, istediği kadar nesnel gerçeklik iddiasıyla ortaya çıksın, metindeki kurgusallık üzerinden değerlendirme yapılır. Çelişki gibi görünse de aslında iki durum da ortak bir noktaya dikkat çeker: Kurgusallıkla gerçekliğin daha doğrusu metnin inandırıcılığının birbirine yaklaşması. Bu yaklaşımı sağlaması için de karakterlerin fazlalıklardan ve yapmacık ifadelerden arındırılmış, dönem şartlarını iyi kavramış ve figüratif bir unsur olmanın ötesine geçirilmiş olmaları beklenir.
Kalenderiye’ye baktığımızda karakterlerin nesnel gerçeklik bağlamından kopmadan kurgulandığını görüyoruz. 3 farklı bölümde, farklı zamanlarda yaşamış 3 kişinin başından geçen olayların derin yapısına baktığımızda karakterler, benzer arketipsel niteliklerle kurgulanmıştır. İlk bölümdeki Manzoni, ikinci bölümdeki Yusuf’la, Anna Marta Perizad’la, Katerina Sare’yle benzer değerlenişler yüklenerek eşdeğer hayatlar yaşamaktadırlar diyebiliriz. Anna Marta, ilk bölümde Hristo’nun arzu nesnesiyken (nesne sözcüğü kadını cinsiyetçi bir indirgeme anlamıyla değil metin çözümlemesindeki değerlenişi anlamında karşılamaktadır) ikinci bölümde Perizad, Yusuf’un ve Bahri Paşa’nın arzu nesnesidir. Yusuf, seçtiği yol gereği “bağlı”dır, yani bir kadınla cinsel ilişki kurması yasaktır. Perizad’ın da kendine âşık olduğunu bilmesine rağmen onun aşkına karşılık vermez. Burada tarihsel arka planlı anlatılarda sıkça gördüğümüz karşılıksız aşkın kutsanması yoktur. Bahri Paşa, kendi hareminden olmasına rağmen Perizad’ın Yusuf’la birlikte olmasına müsaade edecektir çünkü Bahri Paşa, kadının edilgen olmadığını, seçen ve seçtiğini yaşayan bir birey olduğu gerçeğinin ayırdına varmıştır. Perizad’ın kendine yüz vermemesi, her ne kadar paşa sıfatını almış birinin gururunu kırsa da Yusuf’un Perizad’a karşılık vermesini istemiştir. Ataerkil bir toplum yapısı içerisinde kolay kolay rastlanmayacak bu davranış, Bahri Paşa’yı Yusuf karşısında küçültmemiş aksine yüceltmiştir.
Kalenderiye romanının bir diğer vurgusu, didaktik olanla hakikatli olan arasındaki farktır. Didaktik olan, güdümlüdür; her güdümlenmişlik gibi şiddet içerir. Başka gerçekliklerin yaşamasına veya ölmesine endekslidir. Hikmetli olansa didaktik olan gibi şiddetli bir zihinsel süreçten geçmesine rağmen insana ait olanı dışlamaz. #Jung’un tabiriyle “ruh yüceliğini ganimet biriktirmede değil alımlama açıklığı”nda görür. Kalenderiye romanının karakterleri, simgesel düzlemde bu ikisinin çatışmasını taşımaktadır. #Yusuf, #Manzoni ve #BahriPaşa hikmetli olanı temsil ederken Hristo, Molla Emin Efendi ve Tırnakçı Behram Paşa da didaktik olanı temsil eder. Bu, klasik Türk edebiyatında da sıkça işlenen bir #rind–#zahid eleştirisi olarak da okunabilir: Bilgiyi ve zamanı, sadece emir ve yasaklar üzerinden okuyan zahidle varlığı ve dolayısıyla zamanı hâl dili üzerinden, hikmetle okuyan rindin eleştirisi. Kalenderiler, tavır ve tarikat ritüelleri bakımından toplumun dayattığı bilginin de zamanın da dışında yaşayan tasavvuf ehli insanlardır. “Yalın ayak başı kabak” diye tabir edilen Kalenderiler, toplumdan fazlaca dışlanıp kendilerine yaşama şansı verilmediği için sıkça kılık değiştirmek zorunda da kalmışlardır. Yusuf’un Bahri Paşa’ya “Peki hangi hakla o masum didiğing yezitler, bizim gendi kisvemizde dolaşmamızı yasak idüb, meni #Ürgüb’de Burhan Çelebi’nin yanında #Mevlevi, #Kayseri’de #İsevi, #Hacıbektaş’da #Bektaşi kılığına girmek zorunda kodu?” (Korat 2008: 202) şeklindeki isyanı, aslında tüm Kalenderiler adına tüm tektipçi yapıya karşı bir isyandır. Farka tahammülsüzlüğün uç boyutlara varmasıyla yaşama hakkı da zora giren Kalenderiler, farklı zamanlarda devlet otoritesine isyan etmişlerdir. Romanda yazar, bu isyan hareketleri karşısında bir taraf tutmaz, resmi tarih ideolojisine yönelik eleştirisini de edebiyat estetiği dışına çıkarak bir mesaj kaygısına düşmez.
Romanda kadın karakterlerin de erkekler gibi toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında eleştiri yaptıklarını görüyoruz. Aslında bunun ipucunu kitabın kurgusunda da görüyoruz. Jung’a göre 3 sayısı, mitolojik bağlamda gökyüzünü yani erilliği; 4 sayısı da yeryüzünü yani dişilliği temsil eder. Romanın 3 bölümden ve her bölümdeki 3 ana karakterin başından geçen olaylardan kurgulanmış olması, bizde eril pencereden toplumsal cinsiyete bakılacağına dair bir beklenti oluşturuyor. Ama yazar, kadınların kapalı bir toplumdaki yaşayışlarına kadınların da erkeklerin de itirazlarını, cinsiyetçi bir üslup kullanmadan karakterlerine yönelttirmiştir. #Sâre, #Perizad’a #Nurusefa’nın kendisine davranışını “…durup durup beni süzer boydan; kazaya getirip dirseğini memelerime değdirir (…) Bana zulmü, benim ona köle olmayışımdandır. ‘Erkeğe dönmüş’ karılardandır bu” (Korat 2008: 94) şeklinde anlatır. Yani kadınlar, yaşadıkları kapalı toplumda kendi cazibelerini bedenleri üzerinden okumaktadırlar. Burada Nurusefa, kocası Molla Emin Efendi tarafından arzulanmayınca kendi bedenine olan eleştirisini Bahri Paşa’nın karısı üzerinden yapar. Yani eril bir yakınlık ifadesi biçimi olan dokunma eylemini burada bir aşağılama olarak görüyoruz. Asıl gözde olan arzu nesnesinin Sâre değil Perizad olması, karşımıza önemli bir noktayı çıkarıyor: Aslında Nurusefa, Sâre’yi değil Perizad’ı muhatap almak istiyor fakat kocasının toplumsal statüsüne gölge düşürmemek adına Perizad’a değil Sâre’ye yöneliyor. Böylece bir anlamda kendi statüsünü de koruyor: Kendisi bir hanımdır, cariyeyle muhatap olmamıştır.
Gürsel Korat, mekân odağı olarak seçtiği #Kapadokya bölgesine özel bir önem vermektedir. Kayseri’de doğup büyüyen yazar, doğduğu ve büyüdüğü toprakları anlatırken mikro milliyetçi bir tavır olarak kentin yüceltilmesinden kaçınır ve estetik kaygılarını bölgeyi anlatma kaygısının arkasında tutmaz. Aslında yazarın asıl derdi zamanın kendisiyledir. Bu derdini mekân üzerinden konumlandıran yazar, tarihi arka planı da nesnel gerçekliğe uygun şekilde kullanarak metninde kişi sembolizasyonlarını olduğu kadar mekân sembolizasyonlarını da başarıyla yansıtmıştır. Romandaki mekânların çözümlenmesi daha detaylı bir yazının konusu olmakla beraber her hafta Kayseri’den Ürgüp’e giden bir öğretmenin gözünde bu mekânlar olduğu gibi canlanabiliyorsa, bu da yazarın ayrıca başarısıdır diye düşünüyorum.
Kaynaklar
1- Jung, C. G. (2005), Dört Arketip, Çev.: Zehra Aksu Yılmazer, İstanbul: Metis Yay.
2- Korat, Gürsel (2008), Kalenderiye, İstanbul: İletişim Yay.
3- Pospelov, Gennaiy N. (1995), Edebiyat Bilimi, Çev.: Yılmaz Onay, İstanbul: Evrensel Kültür Kitaplığı Yay.#roman #GürselKorat #edebiyatladüşünmek #zaman #tarih #tarihvezaman #kalender #yalınayakbaşıkabak
Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.