Temel Çavuş ve Ailesi: Seçilmiş Travma Kavramı İzleğinde Bir Gönüllü Sürgünü Okumak
-
Temel Çavuş ve Ailesi: Seçilmiş Travma Kavramı İzleğinde Bir Gönüllü Sürgünü Okumak
Seçilmiş Travma Kavramı İzleğinde Bir Gönüllü Sürgünü Okumak*
Makale Yazarı: Yasemin Şengör
*Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Ekim/Aralık 2017, 32. sayıda yayımlanmıştır.
Trabzon Akçaabat’ın Ahanda Köyü’nde 1909 senesinde dünyaya gelen Hasan İzzettin Dinamo, seksen yıllık çalkantılı bir ömrün ardında #şiir, #anı ve #roman türünde birçok eser bırakmıştır. Otobiyografik romanları ile bir devrin perde arkasını sunarken, bir yandan da edebiyat biliminin aracılığıyla tarihi belleğimize önemli bir katkı sağlamıştır. Dinamo’nun kalemi savaş ya da çalkantılı bir sosyal düzen içinde var kalmaya çalışan bireyi, sosyal ilişkileriyle çırılçıplak, gerçekçi biçimde ortaya koyması bakımından da oldukça değerlidir.
Dinamo’nun ilk akla gelen romanlarından #1968 tarihli #SavaşveAçlar hem otobiyografik özellikleri hem de #BirinciDünyaSavaşı’nın başlangıç yıllarını halkın gözünden vermesi bakımından edebiyatımızın önemli eserleri arasında sayılmalıdır. Savaş ve Açlar, Temel Çavuş ve ailesinin Birinci Dünya Harbinin hazırlık dönemi ile ilk yıllarında Samsun’da yaşadıkları geçim mücadelesini konu edinir. Romanda olaylar, Temel Çavuş ailesinin yolunun Samsun’a düşmesi, Birinci Dünya Savaşı ile birlikte aile reisinin Erzurum 4. Ordu Cephesi’nde savaşa gitmesi ve bir süre sonra ölüm haberinin gelmesi, ailenin tek umudu Ali’nin on beş yaşında askere alınması ve şehit düşmesi, erkeklerini kaybeden Şakire’nin tek başına ayakta durma çabaları ve bu esnada hastalık sebepleriyle çocuklarından bazılarını kaybetmesi, nihayetinde de sağ kalan çocuklarını öksüzler yurduna vermesi ve trajik biçimde hayatını kaybetmesi izleğinde gelişir. Bunun yanında roman, Temel Çavuş’un zaman atlamaları yoluyla tanık olduğumuz hayatı aracılığıyla Yemen Harbi’nden Balkan Savaşları’na oradan Birinci Dünya Harbi’nin başlangıcı ve 1916 senesinin sonuna dek uzanan bir kesiti, sosyo-psikolojik boyutlar içinde ve daha çok sosyal ilişkiler bağlamında gözler önüne serer.
Etnik Terör İşlevi Gören Ekonomik Dengesizlik
Politik psikoloji çizgisinde düşünüldüğünde Dinamo’nun güçlü kaleminden Savaş ve Açlar romanını okurken en başta göze çarpan konulardan biri, Karadenizli bir ailenin seçilmiş travmasının toplumsal düzlemde ‘etnik köken ayrımcılığı’ konusunu içermemesidir. Temel Çavuş’un Yemen’de süren askerlik yıllarının ardından sağsalim döndüğü Trabzon’da yaşadıkları geçim derdinin üzerine İstanbul’a yerleşen, İstanbul’da da tutunamayan, memleketlerine dönerken rastlantısal biçimde yolları Samsun’a düşen bir Karadenizli aile; sosyal sistem içinde etnik olarak kabul görmüştür. Ancak Temel Çavuş ve ailesi, ailenin umudu olan küçük oğul Musa karakterinin dünyasından özellikle vurgulandığı gibi ötekileştirme ve dışlanmayı, sosyal hayatın görünmez kuralları içinde yaşar. Para ya da zenginlik, hukuk ve adalet mekanizmalarının sağlıklı biçimde işlemediği insan yaratımı bu düzende bireyler arası sınırları belirleyen, dolayısıyla da bireyler arasındaki eşitsizliği yaratan bir araç olarak karşımıza çıkar.
Sosyal sınıfların ekonomik temelli oluştuğu bir düzen içinde sosyal psikolojinin etnik terör kavramı ve mekanizmasının farklı araçlar üzerinden gerçekleştiğine tanık oluruz. Bu noktada zengin ve ayrıcalıklı sınıfı temsil eden Mümtaz karakteri, zorbaca davranışları ile Temel Çavuş ve ailesi üzerinde kurban edilmişlik psikolojisini bir motivasyon kaynağı haline getirir. Aile, Mümtaz’ın rızıklarını bir gecede talan etmesine, işleyerek geçimlerini sürdürdükleri bölgeden kendilerini atmaya çalışmasına karşı, sürekli bir mağdur psikolojisi içinde hareket eder. Her ne kadar ailenin Musa karakterlerine göre daha atılgan ve gözüpek kişilikleri olan Ali ve Temel Çavuş bu duruma karşı koyup, varoluşlarını savunmaya çalışsa da karşı koyuşları, aileye zarar vermemek adına ezilmişlik psikolojisinde sonlanır.
Bu doğrultuda baktığımızda Temel Çavuş ve ailesi, kendilerini yoksulluğa hapseden ve kökenlerini emek sömürüsünden alan bir düzende seçilmiş travmayı yoksulluk olarak yaşar. Yoksul olmaları, geçimlerini sağlayacak düzenli gelirlerinin bulunmayışı ve alt sosyo-kültürel düzeyde bulunmaları, onların her ne kadar iyi ilişkiler kurmaya çalışsalar da çevredeki komşuları arasında kendi- lerini hep bir öteki olarak görmelerine yol açar.
Bu ötekileştirme Temel Çavuş ile Ali’nin savaş zamanında askere alınmasına karşın Emine Hanım’ın bedel ödeyerek oğlunu askerden kurtarması örneğinde olduğu gibi birçok yaşantı ile perçinlenir. Bu yaşantılardan en çarpıcı olan ise Tahar Hanım’ın, Temel Çavuş’un annesinin vefatı üzerine ondan kalan temiz ve sağlam birkaç eşyaya göz koyması ile gelişen olaylardır. Belli ki Tahar Hanım, yoksulluk içinde, derme çatma bir kulübede yaşayan ev halkına değerli birkaç eşyayı yakıştıramamaktadır. Eşyaların dağıtılmaması durumunda nenenin hayaletinin geleceğini söyleyerek Şahinde’yi kandırması ise gücünü akıldışı araçlardan alan toplumsal inanışların edebiyatımızda en güçlü trajikomik öykülerinden birini sunar.
Musa’nın Seçilmiş Travması Olarak Yoksulluk
Savaş ve Açlar‘da kahramanlar, iki kutuplu olarak sistematize edilebilir. Kutbun bir noktasında Şakire ile Musa, diğer tarafta Temel Çavuşla Ali vardır. Fedakâr bir kadın olan anne Şakire, kişilik özellikleri ile Musa’ya benzer. Diğer yandan Ali de babası Temel Çavuş gibi gözü pek ve inatçı, atılgan, dışa dönük yaradılışlıdır. Ailenin bu iki kutbu, seçilmiş bir travma olarak yoksulluğu içsel dünyalarında farklı biçimde yaşarlar. Şakire ve Musa, yoksulluğa dair mental yaşantıları içe dönük savunma mekanizmaları ile çözmeye çalışır. Fakirliği ve zengin sınıfın ayrıcalıklarından yararlanamamayı, dolayısıyla da horlanmayı ve ötelenmeyi özde kader ile açıklamaya çalışan ve manevi varoluşunu böyle bir teselli ile savunmaya çalışan Şakire’ye karşılık, Musa yoksulluğun diğer insanlarla arasına ördüğü duvarlar karşısında bir teslimiyet içindedir.
Şakire ve Musa’nın içe dönük yapılarına karşın Ali ile Temel Çavuş’ta dışa dönük savunma mekanizmaları ile karşılaşırız. Temel Çavuş karakterinde yoksulluk, daha çok ilkel savunma mekanizmaları biçiminde toplum yapısını, emeğin sümürüldüğü bir düzeni suçlama şeklinde görülür. Buna karşılık Ali, dışsal savunma mekanizmalarında paylaşılmış yansıtmaları kullanır. Bunu baskın biçimde Ali’nin sosyokültürel açıdan Temel Çavuş ailesi ile aralarında gizil bir sınıfsal ayrılık oluşmuş Tahar Hanımların kızı Tenzile’yi her şeye rağmen sevmesi örneğinde hissederiz. Ali, Tenzile’nin abisi Osman’ın ilişkilerine karşı çıkacağını, anne Tahar Hanım’ın kızını yoksul bir ailenin oğluna vermeyeceğini bile bile Tenzile ile evlilik hayallerinden vazgeçmez. Durumu kabullenmek istemez. Çünkü satır aralarından anladığımız kadarıyla sosyal kültürel farklılıklar olsa da bir savaş ortamında aynı kaderi paylaşıyor olmak, Ali tarafından Tenzile’den umudu kesmemek için bir neden olarak değerlendirilir.
Öte yandan ailenin kız çocukları, silik bir kahraman olarak yansıtılır. Bunda şüphesiz, Dinamo’nun dönemin sosyal yapısı içinde kadına atfedilen rolleri okuyuşu da etkili olmuştur. Kız çocukları, baba evinde yaşadığı şartlardan daha iyisine kavuşmak için koca bekleyen, annenin yardımcısı, evde söz hakkı olmayan, bunun yanında özgürlükleri ve bireysellikleri söz konusu dahi edilmeyen bir profil çizer. Kız çocukları aile ile dolaşık bir ilişki içinde resmedilirler. Kendilerini anne baba ya da kardeşlerden bağımsız hissedemezler, kendi kararlarını veremezler ve bu ailenin dışında var kalamayacaklarını düşünmelerinden kaynaklanır.
Ahlak, Değer ve Din Kavramının Sınırları
Savaş ve Açlar romanına değer katan en önemli özelliklerden biri, arka planda ahlak, değer ve din kavramlarını tartışmasıdır. Öyle görülmektedir ki Dinamo, Şakire karakterinde din, ahlak ve değer kavramlarının iç içe geçmişliğini kabul etmekle birlikte, Temel Çavuş’un yaşantıları ve düşünceleri yoluyla da bu kavramların ince ve hassas çizgileri olduğunu gözler önüne sermeye çalışır. Temel Çavuş, okumamış olsa da toplumsal inanışları sorgulayan özelliği ile karşımıza çıkarken, mutlak doğruya akıl ile ulaşılabileceğinin örneğini sunar. Bunun yanında halkın gelir düzeyi düşük grubunun yanında yüksek gelir düzeyinde de ahlaki çözülmelerin olduğu gözlerden kaçmamaktadır.
Şakire, her ne olursa olsun, çocuklarını ah- laklı yetiştirmeye çalışan bir annedir. Ancak yok- sulluğun açlığa dayandığı durumlarda manevi varoluşunu savunmak için ahlaki uzaklaşmayı bir savunma aracı olarak kullandığı da gözler- den kaçmamaktadır. Dürüst çocuklar yetiştir mek istemesine karşın, yer yer çocuklarına komşu bahçelerden sebze çaldırmak gibi davranışlar yapmasına aracılık ederken, bu durumu sosyal düzenin acımasızlığı ile açıklayarak, ahlaki ola- rak vicdanını rahatlatır.
Toprağından Kopamayanların Göçü: Gönüllü Sürgün
Temel Çavuş ve ailesinin geçim sıkıntısı nedeniyle topraklarından koparak büyük şehirlere açılan göç öyküsü, psiko-dinamik özellikleri ile bir gönüllü sürgüne dönüşür. Temel Çavuş’un göçü bir gönüllü sürgün olarak yaşadığının en önemli kanıtı, kemençedir. Romanda köklerinden manevi olarak kopamayan, gönüllü sürgünde grup kimliği sarsıntıya uğrayan ve ait olma gereksinimi içindeki bir Karadeniz ailesi, kültürel ve kimlik özelliklerinden kemençeye çok bağlıdır. Hatta romandaki bu vurgu, Karadenizli imecelerin Temel Çavuş’un kemençe çalması karşılığında çok ağır bir işin sorumluluğu alması örneğinde de açıkça görülmektedir.
Bu çizgide düşünüldüğünde Dinamo’nun en önemli yapıtları arasında yer alan Savaş ve Açlar, edebiyatımızın en güçlü gönüllü sürgün romanları arasında da ayrıcalıklı bir yere konulmalıdır.
Kaynakça:
Dinamo, Hasan İzzettin, Savaş ve Açlar, Heyamola Yayınları, İstanbul, 2005.
Sorry, there were no replies found.