Shevek: İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim ya da Mülksüzler

  • Shevek: İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim ya da Mülksüzler

    Posted by romankahramanlari on 11 Temmuz 2024 at 12:13

    “’İdeoloji’ Olarak Teknik ve Bilim” ya da Mülksüzler*

    Makale Yazarı: Halim Şafak

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Ekim/Aralık 2013, 16. sayıda yayımlanmıştır. 

    Anarşizm/ler** ve etkileri bir yana Pierre- Joseph Proudhon’un “mülkiyet hırsızlıktır.” sloganı söylendiği tarihten bu yana her anlamda dünyanın önünde geniş bir özgürlük alanı anlamına geldi. Mülkiyetsiz bir dünyanın mümkün olabileceğini ilişkin umutları güçlendirdi ve bunun en azından insan arzusu ve hayali haline gelmesini sağladı.

    Ama mülkiyeti reddetme devleti de tamamıyla reddetme anlamına hiç gelmedi. Oysa devleti reddetme mülkiyeti reddetmeyi de içerir. Bunun insanın zihninde yol açtıkları daha da önemlisi çağırdığı dünya hayali iyidir. Devletin içinde ya da dışında mülkiyeti reddetme mülksüzlüğü savunma hayat kadar sanat edebiyatı da etkilemiştir.

    Devletin çoktan yerleştiği ve özel mülkiyetin kendini dayattığı bir düzlem ve kapitalizm karşısında mülksüzleşme pratiği daha çok ütopya ve tekten örneklerle sınırlı kalsa bile yeterince cezbedicidir. Aynı biçimde anarşizm/lerin başka ilgi ve retlerinin de kışkırtıcı olduğunu söylemeliyim. Anarşizm/lerin hayat kadar sanat edebiyata dâhil edilmesinin arkasında bu ve benzer pratikler vardır. İtaatin baştan reddedildiği dünya sanat edebiyat için de son derece çekici bir yazma konusudur. Ve yazı zaten itaatsizdir.

    Ama anarşizm/ler tamamıyla gelecek anlamına gelmez. Çünkü bildik anlamda gelecek tasarımı değillerdir. Anarşizm/ler gelecekle bağını koparmamakla birlikte şimdiden yanadır, şimdiyi içerir. Şimdinin içinde dünyaya rağmen direnerek yaşamaya çağırır. Hatta yaşamanın bir direnmeye dönüşmesinden yanadır. Dünyanın içinde ya da dışında bir adada ya da hiçbir yerde yine dünyaya rağmen yaşayabiliriz. Buna yakınlardan örnek olarak Gezi Parkı’nı gösterebiliriz. Gezi Parkı pratiği tamamıyla bugüne ait ve bugünle açıklanması mümkün isyan ve yaşama pratiğidir.

    Dediklerim anarşizmleri bir gelecek tasarımı olarak işlemeyi onlara ütopya olarak bakmayı tabii zora sokabilir. Anarşizm/ler her bir şeyden yalıtılmış bir dünyadan çok bildik dünyayla ilgilidir. Yaşadıkları dünyayı değiştirmekten dönüştürmek kadar onun içinde özgürlük alanları oluşturarak yaşama arzusunu besler. Anarşizm/ler sanat edebiyatta daha çok ütopik temelde birikime yol açmışsa da bugünle ilişkisini hiçbir biçimde geride tutmuş değildir. Anarşizm/lerin bugün ilgisi aynı zamanda hem bugünü hem de geleceği tartışma imkânıdır.

    Anarşizmlerin baştan beri uygarlığın gelişmesine koşut, bilimi de tartışma konusu etmesi tabii beklenebilir. Ne var ki bilimi karşısına alan eleştirellik anarşizm/ler içinde azınlıkta kalmaktan kurtulamamıştır. Anarşizmlerin “‘ideoloji’ olarak teknik ve bilim”e karşılıkları her ikisi karşısında etkisiz kalmıştır. Bugün de öyledir. Buysa anarşizmlerin bilime dönük karşılığının çoğu yerde bilime ve tekniğe eklenmeye ya da başka bir şeye dönüşmesini, hatta etkisizleşmesini sağlamıştır. Anarşizm/ler(in) hem hayatta hem de sanat edebiyatta karşılığında baştan beri böyle eğilimler olmuştur.

    Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler’i oluşturduğu #ütopik ama bir o kadar da bilim ve teknik eksenli “anarşist” dünyasıyla bu anlamda tartışılabilir özellikleriyle birlikte dünya edebiyatı içinde önemli örnektir. (Çeviri: Levent Mollamustafaoğlu, Metis,1995) Özellikle devletsiz dünya ve anarşizm/ler tartışması hangi bağlam ve düzeylerde söz konusu edilirse edilsin Mülksüzler’i tekten örnekler arasına almıştır.

    Anarres ve Urras’tan oluşan ikili bir dünyada geçen romanda söz konusu edilenin daha çok sistem olduğu öncelikle belirtilmelidir. Anarres anarşizmin Urras kapitalizmin dünyasıdır. Anarşizmi sistem olarak kabul etmek doğru olmayabilir. Hatta anarşizm/ler(in) her türlü sistemi reddettiğini düşünerek bunu reddedebiliriz.

    Ne var ki Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler’deki iki dünyadan özellikle Anarres’te oluşturduğu sözcüğün tam anlamıyla sistem olduğu için kendini tartışmayı dayatmaktadır. Anarres bilimi başat öğe kabul eden bir tavırla ve büyük ölçüde yine bilimden güç alarak anarşizmin temel öğelerini kendine dâhil eden teknik bir yapı/sistem, başka bir deyişle düzendir.

    Ursula K. Le Guin, anarşizmi ideoloji olarak bilim ve tekniğin dışta tutmak yerine nerdeyse anarşizmin yerine koyuyor. Böylelikle de bilim ve teknik karşısında anarşizm’lere neler olabileceğini/olduğunu romanı üstünden tartışmaya çalışıyor. Bu yüzden de Mülksüzler ortaya koyduğu ve tartışılmasını istediği anarşist sistemi/düzeni, ideal toplum ve onun hayatını bilim ve tekniğin belirleyici olduğu bir düzlemde oluşturuyor.

    Anerres, Urras’ın verimli ve kolay yaşama imkânlarının tersine kurak, verimsiz ve yaşamanın zor olduğu bir dünyadır. Ursula K. Le Guin’in ilgi duyduğu anarşizmi sistem/düzen haline getirerek (Mülksüzler’i ütopik yapan da budur.) roman üstünden ihtiyatla söz konusu ediyor. Anarres’li Shevek’in Urras’a gitmesiyle başlayan roman böylelikle her iki sistemi daha çok anarşizmi tartışmaya biraz daha ileride bilim ve teknik karşısında anarşizme ne olabileceğini deneyimlemeye ve tartışmaya dönüşüyor.

    Anarşizm temelde bir düzen eleştirisidir. Bildik anlamdaki düzen anarşizmin hallini şiddetle arzu ettiği sorunudur. Anarşizm bir düzen ya da sistem önermez tersine düzenleri/sistemli düzensizleştirerek olmadı yıkarak insanı hayatını özgürleştirir, her anlamda özgür hayatı savunur. Bu noktada anarşizm/ler her zaman düzenler ile çatışma/çarpışma içinde olmuştur. İşin bu tarafı anarşizm/lerin kaotik yanını da oluşturur. David Thoreau’nun, Murray Bookchin’in, John Zerzan’ın, Jacques Ellul’un, Dominique Lecourt’un daha başkalarının anlattıklarına ve antropolojik bulgulara bakılırsa dünya ve insan bunun mümkün olduğunu en başta hem de en ilkel dünyada yaşayarak kanıtlamıştır.

    İlla bir düzenden söz edeceksek o da kaotiktir yani doğanın düzenidir. Buysa anarşizm(ler)i bildik sistem içinde değerlendirmeyi ve yaşamayı sorunlu hale getirir. Çünkü bu dediğim aynı sistemle sonuna kadar çatışmadır. Mülksüzler’in ve Anarres’teki hayatın bize göstermeye/anlatmaya hatta ikna etmeye çalıştığı bir şey varsa o da budur.

    Tekrar başa dönelim… Mülksüzleşmenin çağıracak olduğu karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmadır. Mülkiyet duygusu ancak bu ikisinin en güçlü hali söz konusu olduğunda geriletilebilir. Yardımlaşma ve dayanışma ile birlikte düşünülmesi gerekense paylaşmadır. Her şey yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmanındır. Dünyayı bunlar üstüne/üstünde kurduğumuzda/ kurguladığımızda/ yaptığımızda/ oluşturduğumuzda ihtimalen otoriteye ve tabii devlete pek gerek kalmaz.

    Ne var ki karşılıklı yardımlaşma/dayanışma ve paylaşma dediğimiz şey gönüllülüğü esas alır. İnsan arzusu olarak hayata geçirildiğinde anlamlıdır. Anarres’te üçü de sistemin dayatması olarak vardır. İnsanın arzu ve duygularının dışında bir pratik olarak hayata geçirilir. Bu yüzden insan arzusu ve değerlerini yansıtmaktan uzaktır.

    İnsanın tarih boyunca oluşturduğu değerlerin devletle ve onun belirlediği mülkiyet duygusuyla çatışmasında kazanan genelde devlet olmuştur. Buysa devletsiz ve sınırsız dünya arzusunu aynı dünya içinde ve dünyaya rağmen özgürlük alanları oluşturup yaşama dışında anarşistlerin hayali ve sanat edebiyatın konusu olarak bırakmıştır. Kuşkusuz bir gün yaşarız/ yaşayalım hayal eder, düş kurarız denebilir/ demeliyiz de. Benzer bir değerlendirme ütopya/lar için de yapabiliriz.

    Edebiyatsa devletin karşısına felsefeden ve başka disiplinlerden aldığı ütopyayı çıkararak gelecek tasarımları ile ilişkisini somutlaştırmıştır. Hiçbir yer, ada, yok ülke, yok yer gibisinden tasarımlar edebiyatın konusu olmakla kalmamış hayatı da etkilemiştir. Gezi Parkı bu anlamda en somut örneklerden biri olarak önümüzde durmaktadır. Gezi Parkı ondan bir gün önce hayal bile edemeyeceğimiz bir şeydi ama Teodor #Kazinski’yi haklı çıkardı. Dünyaya yani devlete rağmen aynı dünyanın içinde direnerek özgürlük ve yaşama alanları oluşturduk, oluşturabiliriz. Direndik, yaptık, paylaştık ve yaşadık. Daha da yaşarız/yaşayacağız. O yüzden Gezi Parkı sonuçları ne olursa olsun ütopik olanı yaşama pratiği olduğu için olumlanmalıdır.

    Heyecanlandık hatta kendimizden geçtik, körkütük #sarhoş olduk. Çünkü pratiğin arkasında/içinde insanın tarih boyunca oluşturduğu gelecek tasarımlarının bolca izi vardı. Dünyanın yardımlaşma ve dayanışma birikimi ve pratiği #GeziParkı’nda bir daha yaşanmıştı. Gezi Parkı’nda yaşanan hayat ütopizmi yerle bir eden bir roman konusu olabilir diye de ayrıca düşünmek istiyorum.

    Devam ediyorum… Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler’i, başka bir deyişle mülksüzleşme pratiği doğrudan yaşadığımız dünyadan çok bilimkurgu üstünden kendini oluşturması bilimkurgunun imkânları kadar bilime yüklediğimiz anlam ve ideoloji olarak bilimin etkisi ile de ilgilidir. Dünya karşısında bilimin her daim ilerici kabul edilmesinin sorun olması bir yana ve baştan beri bu ilericiliğe ihtiyatla yaklaşanlardan biri olduğum için bilimkurgu edebiyatına fazla yakın durduğum yani bir iki yazar dışında okuru olduğum söylenemez. Mülksüzler’i yıllar sonra ikinci kez okuyunca böyle bir ihtiyatın gerekliliğine ve doğruluğuna daha fazla inandığımı da söylemeliyim. Bilimin ilerici bulunması bizi ister istemez onun üstünden oluşturulan her bir şeyi kabul etmemiz gerektiği gibisinden bir yanlışa götürür/götürebilir/götürüyor. Bilimkurgu edebiyatının gördüğü ilgi de aynı ilericilik ve kabulle açıklanabilir gibi duruyor.

    Anarşizmi eksen alan bilim temelli bir romanın aynı bilimi başat öğe olarak kabul edeceği orda da kalmayıp anarşizmi belirleyeceği bellidir. Bilimin tartışmasız kabulüne bağlı olarak bilimkurgunun gelecek tasarımlarına/ ütopyalara dönük katkısı çoğu zaman konuyu teknik ve bilimsel bir mesele haline getirmektir. Bilimkurgu bilimle ilişkisine bağlı olarak geleceği öncelemiş hatta gelecek izlek olarak içinde en geniş yeri kaplasa da son derece teknik bir tasarım ve kurgu olmanın ötesine gidememiştir.

    Mülksüzler’in Anarrres’i tam da bunun içinde kendini oluşturduğu için tartışılmalıdır. Çünkü insanın tarih içinde duyguları üstünden oluşturduğu yardımlaşma ve dayanışma, paylaşma gibi değerlerini onlardan da önemlisi cinsel dâhil insanın her anlamdaki arzularını insani olmaktan çıkarıp devletsiz bir dünyada bilginin ve onu elinde bulunduranın hegemonik gücüne ya da adlandırılamayan iktidarına bağlı olarak teknik şeyler haline getirmesi duygulardan kurtarıp iş yapması Mülksüzler’in bilimle kurduğu ilişkinin sonucudur.

    Shevek’le ilgili “Birkaç kızla çiftleşti, ama çiftleşmede olması gereken zevk yoktu. Yalnızca bir gereksinimden kurtulmaydı, boşalma gibi. Daha sonra da bu olay nesne olarak bir başka kişiyi gerektirdiği için utanç duymaya başladı. Mastürbasyon daha iyiydi, onun gibi biri için en iyi yoldu.” Denmesi bu bağlamda bize sanki bugünden bir kesit verir.

    Çünkü duygu ve duyguların dışında ne olursa (Yaşanırsa demiyorum.) insanı mutlu etmez. Mülksüzler’in insan arzularına dönük temel sorunu da budur. Norbert Ellias’ın dediği gibi uygarlık insan içgüdülerinin gemlenmesi üstüne kuruludur. Bunda bilimin katkısı büyüktür. Bilimin baştan beri temel sorunu insan duygularını- arzularını kendinin hakim olduğunu bir teknik tartışmanın içinden geçirerek karar vermeye zorlamasıdır.

    Bugün cinsel ve daha başka arzular tekno-dünyaya bağlı olarak benzer sorunları yaşıyor. İşin hayal etme kısmını bir yana bırakırsak cinsellin gelecekte tek kişilik bir iş haline gelmesini bekleyebiliriz. Mülksüzler’de olduğu gibi insanın güvenliksiz dünyadan kaçıp odasındaki en güvenli dünyaya (internet) yönlen(diril)mesinin karşılıklarından biri her halde daha fazla mastürbasyon olacaktır. Çünkü insanın etrafında dokunacağı ve arzu edeceği kendi ve bedeninden başka hiçbir şey olmayacaktır.

    Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler’deki anarşizm ilgisi bünyesinde sağlıklı bir uygarlık eleştirisi ve bilime dönük kuşkuculuğu ve tabii eleştirelliği barındırmadığı için bilimi istediği olumlayarak Anarres’i oluştururken Urras’ı kimi insani yanlarına rağmen tamamıyla olumsuzluyor. Buysa daha sonra da sözünü edeceğim gibi ütopyaları devletin dışında tutma gibi arzuları da dünyanın dışına çıkarıyor. Bu haliyle Mülksüzler tabii aklın romanıdır. Ütopya arzusundan çok akılla yazılmıştır. Bilim akılla gelişir, ilerler. Devletin yerini akıl aldığı için o iktidardır. Oysa devletten kurtulmak için önce akıldan kurtulmak gerekir.

    Paul #Feyerabend’in “Eleştiri hiçbir zaman bütün olarak bilime yönelmemiştir” demesi burada önemlidir. Hatta ona göre “bilime belli bir uzaklıktan bakma yönünde tek bir çaba bile yoktur.” (Bilgi Üzerine Üç Söyleşi, Çeviri Cemal Güzel & Levent Kavas, Metis,1995) Paul Feyarebend’in bu saptaması bilimkurgu üstünden oluşturulan ütopik roman ve metinlerin neden tartışmasız kabul gördüğünü de açıklamış oluyor. Bu tabii anarşizm/ler kadar solun da sorunudur. Bilime dönük eleştirinin cılızlığı hatta yokluğu doğal olarak bilimi de dinler dâhil her anlayış katında ve üstünde din yapmaya yetebilir.

    Bilim devletin yanında yer aldığı gibi çoğu zaman yerine geçmiştir. Bilimkurgu romanlarında devleti doğrudan bilimin kendisi temsil eder. Devletsiz gibi görünen dünya bilimin tahakkümü ve hegemonyası altındadır. Bu da Paul Feyerabend’in belirttiği eleştirinin bilime yönelmemesiyle ancak açıklanabilir duruyor. #Leguin eleştiriyi doğrudan romana dahil ederek kimi olguları tartışmaya çalışsa da varmak istediği bir sonuç olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü roman kişilerinin arasındaki tartışma netleşmeden çok belirsizliği çağırdığı gibi okuru da kendi ikirciklenmesine ve belirsizliğine okuru da dahil eder. Şu söylenebilir: Le Guin söz konusu ikirciklenmeyi öne çıkararak Mülksüzler’i anarşizm tartışmalarının imkânı haline de getiriyor.

    Mülksüzler’in okuduğumuz her satırında bilim üstünden oluşturulan dünyanın en azından bir devlet kadar ustaca kurgulanıp kurallar altına alındığını ve öyle yaşandığını bir daha anlıyoruz. Hatta bilimsel olan ne yazık ki insani olanın yerine geçiyor/geçiriliyor. Anarres’te insana ait her türlü arzu/duygu ve edim yine insana ilişkin iş ve teknik durumdur ve mutsuzluğun nedenidir. Hatta bu durum insanı günümüzde teknolojik ürün olarak gören anlayışın öncülüdür denebilir.

    Jürgen #Habermas’a göre de “bizzat teknik aklın biçimine aittir.” (‘ideoloji’ olarak teknik ve bilim, Çeviri: Mustafa Tüzel, YKY,1993) Ancak insan aklı ve bir zaman sonra her bir şeyini devredeceği bilim hayatı biçimlendirebilir teknik bir yaşamaya dönüştürebilir. Buysa Paul Feyerabend’in ne zaman “akla veda!” sorusuna yine insan aklının verdiği yanıttır.

    Bunların hepsi alt başlıkta olduğu gibi Mülksüzler’de ikircikli bir tutum ve tavırla ele alınıyor. Mülksüzler bir yanıyla bunu tartıştığı ama daha çok tartışmaya çalıştığı için olumlanmalıdır. Anarres devletsiz bir dünyadır ama iktidarın, iktidar/güç ilişkilerinin dışında değildir. İktidar varsa tabii devletin ruhu da oralarda bir yerde konuşlanmış dünyayı hükmediyordur. Mülksüzler’in bilim ve tekniği bu tartışmanın dışında tutması/ tutmaya çalışması ne kadar sorun olsa da iktidar biçimlerini tartışma konusu etmesi önemlidir. Mülksüzler’i tabii bu haliyle de ütopya romanıdır ama onu asıl anlamlı ve önemli kılan devletsiz/sınıfsız dünyayı yani anarşizmi tartışması/tartışabilmesidir. Mülksüzler bu anlamda anarşizm/ler ve onun devletsiz dünyası üstünden iktidar ve güç ilişkilerini iktidarın tür ve biçimlerini, devletsiz ve sınıfsız dünyanın mümkün zaaflarını tartışma konusu ederken aynı zaafların anarşizm ya da anarşizm/ler(in) sonucu olabileceğinden hareketle neden ikircikli ütopya olarak değerlendirilmesini gerektiğinin yanıtını da vermiş oluyor.

    Boşta kalan/bırakılan bilim ve teknik tekrarla Mülksüzler’in sorunudur. Ne var ki ütopya ile bilimkurgu arasında her zaman olumlu bir ilişki olmuştur. Başka bir deyişle bilimkurgu romanları bünyesinde ütopik özellikler bulundurur. Her ikisi de birbirleriyle ilişki içinde olmayı başka bir deyişle birbirlerine dâhil olmayı sever ve olumlar. Bu tabii daha çok edebiyat üstünden ve onun alanında kurulan bir ilişkidir. Edebiyatla bilim ikisinin belirlediği bir kurguyla gelecekle ilgilenir ve kurgular. Bu noktada ikisi de gelecek tasarımıdır. Ve hayat her türlü tasarım ve kurgunun dışında yaşanırsa yaşanır.

    Tabii burada bir ayrım yapmak gerekir. Bilimi bilim olarak değerlendirdiğimizde ilk söylenecek olan edebiyatın gelecek tasarımıyla ilgisinin bilimle doğrudan geleceği tasarlamak geleceğe hükmetmek haline gelme ihtimalidir. Edebiyat arzu temelli bir bakışla geleceği oluştururken bilimkurgu bunu büyük ölçüde teknik bir tartışmaya doğru götürür. Orda da kalmaz teknik bir dünya ve düzen oluşturur. Bu anlamda Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler’i tam da bilim ve tekniğin belirlediği bir düzenin dünyasıdır. En azından edebiyatın meram ettiğini teknikle doldurarak geriletir. Böylelikle de edebiyat yapıtını teknik bir tartışma haline getirir.

    Yanı sıra her ikisinin yine gelecek ilgileri üstünden politikayla ve felsefeyle kurduğu ilişki de burada bilimkurguyu daha anlamlı hale getirir. Bu yüzden bilimkurgu hem bilim ve hem de kurgu olmasının çoğu olumsuz sonuçlarına rağmen felsefe/edebiyat temelli gelecek öngörüsüdür. İşin ütopik yanı yani insan hayalinin oluşturduğu biraz önce de belirtmeye çalıştığım gibi bilimkurgu yapıtını edebileştirir. Bu noktada özellikle Orwell’in, Ballard’ın, Le Guin’in bilimkurgu kitaplarını –roman, öykü hangisi olursa olsun.- okurluğum içinde ayrı bir şeye yerleştirdiğimi belirtmek isterim. Okurluğun çocukluğun Jules Verne’inden sonra doksanların başında Le Guin’in Mülksüzler’i ile başlaması şansım olmuştur.

    Toparlarsam; Mülksüzler’in solun ütopya kavramını ya da ütopyasını anarşist bir ütopya haline getirmesini en azından kendim için önemli bir kırılma olarak kabul ediyorum. Çünkü solun getirip devlete dayadığı ütopyasının devletten sonrasını yani devletin sönümlenmesini dünyanın devleti nasıl aşacağı sorusunu yanıtsız olmadı belirsiz bırakması ya da atlaması ister istemez edebiyatçıyı da bundan sonrasını tartışmaya ve ordan bir şeyler üretmeye göndermiştir. Solun komünist toplum idealini/ütopyasını tartışmak ve bunu da gelecek tasarımı haline getirmek tasarladığını da yine edebiyat üstünden deneyimlemek/tartışmak edebiyatın -hangisini kabul ederseniz- işi ya da görevi olmuştur.

    Ursula K. Le Guin’in Anerres’i anarşizmin otoriter devlet karşılığıyla açıklaması eksiktir. Söylemek gerekir Le Guin’in ütopyası aynı zamanda sistem olmasıyla devletin dışında değildir ve yalnızca otoriter devlete karşıdır. Aslına bakılırsa Le Guin’in ütopyası yani sistem dediği şey düpedüz devlettir. Devleti reddetmeyen ama otoriteryanizmi devletin dışına göndermeye çalışan bir kurgudur. Ne var ki Anarrres ütopyanın yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi insani olanın dışında ya da insani olanın da teknik bir durum haline geldiği/getirildiği bir dünyadır. Çoğu insani duygu ve değer bu dünyanın dışındadır.

    Anarşizm/ler devlete ve her haline karşıdır. Otoriter olmayan bir devlet hayali mümkün bile olmadığına göre Ursula K.Le Guin’in burda solla ilişkisi ya da dönemin anarşizm algısı devreye girmektedir. Oysa anarşizm doğrudan her türlü devleti reddederek solun ortada bıraktığı komünist toplum hayalini gelecekten önce bugüne dönük bir arzu olarak öne sürerek daha ileriye götürür. Dünyada olsun bilimkurgu kitaplarında olsun bilim aynı zamanda devletin ya da onun yerine geçen her türlü otoritenin yanında yer alır. Buysa otorite ile bilim arasında otoriteden yana bir ilişkinin olduğunu ve bunun mümkünlüğünü önü sürmemizi kolaylaştırır. Bu durum tabii gelecek tasarımlarını çoğu zaman geleceğe dönük bilimkurgu oyunları olarak kabul etme konusunda bizi zorlar. Belki yapılması gereken bilimkurgu kitaplarını bilim ve onun temellendirdiği kurgunun aynı zamanda devlet/iktidar demek olduğunu unutmadan okumak gerekiyor.

    Bilimin yine bilim kurgu üstünden ütopya ya da bir gelecek tasarımı haline gelmesini sorun olarak kabul edebiliriz. Ama bir yandan da dünya ve dönemler karşısında her türlü gelecek tasarımını da anlamaya çalışmalıyız. Mülksüzler’in Yetmişlerin başında yazılıp yayımlandığını düşünürsek bugün karşısında en azından bilim ve teknolojinin geldiği noktaya bakarak eleştirebiliriz. Ama yetmişlerde yeterince ütopik olduğunu söyleyebiliriz. Buysa onu ilerici yapmaya yeter de artar.

    Bilimkurgunun eksik bıraktığı bilimkurguya dönük eleştirelliği ve karşılığıdır. Başka bir deyişle bilime dönük şüpheciliğidir. Bu olmadığı için bilimkurgu tartışmasız gelecek tasarımı olarak değerlendirilmiştir. Oysa bugün bilim üstünden bir gelecek ya da tasarımı yine roman ve öykülerde görüleceği gibi insansızlaştırma eğilimlidir. Bilimkurgu insan duyguları ve onun değerlerini atladığı için böyledir.

    Bilimi tabii burada uygarlık ya da uygarlığın sonucu olarak da kabul etmeliyiz. Buysa bizi doğrudan bir uygarlık tartışmasına vardırır. Yetmişlerde de şimdi de etki gücü yüksek bir uygarlık tartışmasından söz etmek zordur. Benzer bir durum bilim eleştirisi için de geçerlidir. Nerdeyse uygarlık ve bilimin her şart altında ileri ve ilerici kabul edildiği uygarlık ve bilim eleştirilerinin bireyle ve akademik faaliyetle sınırlı kaldığı bir dünyadır.

    Bugüne bakarak da sanat edebiyatta kendini belirginleştirmiş bir uygarlık ve bilim eleştirisinden söz etmek pek mümkün değildir. Buysa sanat edebiyat için başka bir açıdan imkân olarak algılanmaya da sonuna kadar açık bir durum oluşturmuştur. Bu noktada özellikle bilimkurgu sineması ve edebiyatı otoritenin bilim olduğu başka bir deyişle bilimin devletin yerine geçtiği ya da temsil ettiği, onun adına konuşup karar verdiği, önerdiği dayattığı gelecekler tasarlayıp filmini, edebiyatını yapmıştır.

    Bilimin ilericiliği hatta önderliği özellikle günümüz dünyasına bakarak reddedilmelidir. Bilimin geleceği insanlığın geleceği değildir. Dünyanın hiç değildir. Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler’i bilim temelli ve yalnızca otoriter devleti reddeden ütopya romanı olarak dönemin politik ve ideolojik biçimlenmesi için de ele alındığında olumlanabilecek ikircikli bir gelecek projesidir ve böyle bir algıyla okunmalıdır.

    Yazıyı Paul Feyerabend’in dediğiyle bağlıyorum: Bilimin olmadığı teknolojisiz bir toplumda ancak iyi bir hayat mümkündür.

    —————–
    * Jürgen Habermas’ın “‘ideoloji’ olarak teknik ve bilim”i Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler’ini tartışma konusunda iyi bir başlık diye düşünüyorum.
    ** Çoğu anarşizm sözcüğünün kesmeyle anarşizm/ler’e dönüştürülmesi okuru yoracak olsa da tek bir anarşizmden çok anarşizmlerden söz edilmesine gerektiğini kabul ettiğimden ve bunu da belirtmenin başka bir yolunu bulamadığımdan kesmelere başvurdum.

     

    #Sayı16 #anarres #urras #shevek #mülksüzler #ursulakleguin #halimşafak #anarşizm
    #bilimkurgu

    romankahramanlari replied 6 months, 1 week ago 1 Member · 0 Replies
  • 0 Replies

Sorry, there were no replies found.

Reply to: romankahramanlari
“’İdeoloji’ Olarak Teknik ve Bilim” ya da Mülksüz…
Cancel
Your information:

Start of Discussion
0 of 0 replies June 2018
Now