Kaptan Nemo: Bir Bilim Korsanı ya da Küskün Romantik
-
Kaptan Nemo: Bir Bilim Korsanı ya da Küskün Romantik
Kaptan Nemo: Bir Bilim Korsanı ya da Küskün Romantik*
Makale Yazarı: Özgür Hünel
*Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Ocak/Mart 2021, 45. sayıda yayımlanmıştır.
Bilimkurgu türünün kurucu isimlerinden Jules Verne’in 1870 tarihli romanı Denizler Altında 20.000 Fersah’ın bir klasik olması için, içeriğinde sadece muhteşem denizaltı Nautilus’u barındırması bile yeterli olurdu belki. Ama Nautilus’un kaptanı olarak yarattığı son derece derinlikli bir karakter olan Kaptan Nemo da eklenince, eser hem bir edebiyat klasiği hem de bilimkurgu türünün başyapıtlarından biri olmuştu. Verne, Nemo ile sadece çok iyi bir karakter yaratmakla kalmamış, bilimkurguda kendisinden sonra sayısız örneği görülecek olan “asi / aykırı bilim adamı” tiplemesinin prototipini de ortaya koymuştu.
Nemo, 1870 tarihli Denizler Altında 20.000 Fersah ve aynı evreni paylaşan 1874 tarihli Esrarlı Ada romanlarında görünür. Ayrıca, gene Verne’in kaleminden çıkma 1882 tarihli fantastik tiyatro oyunu İmkânsıza Yolculuk’ta da konuk karakter olarak yer alır. Yer aldığı her iki roman da dünya çapında popülerlige ulaşır ve günümüze kadar devam eden sayısız film, dizi, çizgi roman vb. uyarlamalarda Nemo birçoklarınca yeniden ve yeniden yorumlanarak varlığını sürdürür.
“Nemo”, kaptanın kendisine uygun gördüğü bir takma isim olup, Latince “hiç kimse” anlamındadır. Yunan mitolojisinde Odysseus tarafından kullanılmışlığı da vardır: Odysseus, kendisini ve mürettebatını alıkoyan dev Polyphemus’a kendisini “hiç kimse” olarak tanıtır. Sonrasında Odysseus tarafından kör edilen dev, diğer devlerden yardım istemek için bağırarak “hiç kimse”nin kendisine saldırdığını söylediğinde yardıma gelen olmaz. Belki Verne, karakteri isimlendirirken bu miti de aklında bulundurmuştu zira Esrarlı Ada’da kendisine “Kaptan Nemo” diye hitap eden bir karaktere Nemo, “Benim adım yok!” diye karşılık vermektedir. Bundan başka, Kaptan Nemo’nun da tıpkı Odysseus gibi yıllarca denizlerde dolaşması ve zaman içerisinde mürettebatını bir bir kaybedip sağ kalan tek kişi olması da Odysseus’un maceralarının anlatıldığı Homeros destanı Odysseia ile paralel temalardır.
Takma isim hiç de boşuna değildir. Göründüğü ilk kitap olan Denizler Altında 20.000 Fersah’ta Nemo tam bir gizem adamıdır. Geçmişi, kökeni hakkında neredeyse hiçbir bilgi verilmez. Okur, karakterle, denizaltısı Nautilus’a zoraki olarak binen üç misafir / tutsak karakter vasıtasıyla tanışır ve genellikle bu karakterlerin gözünden onu tanımaya, tanımlamaya çalışır; romanda tam açıklanmayan sebeplerden, tüm dünya ve insanlık ile ilişkisini kesmiş ve mürettebatıyla birlikte denizler altında izole bir yaşamı tercih etmiştir. Bunu gerçekleştirebilmek için bir denizaltı[1] tasarlayıp inşa edebilecek bilgiye ve yeteneğe sahip, dahi bir bilim adamı ve mühendistir. Son derece entelektüeldir. Birçok dili anadili gibi konuşur. Edebiyat bilgisi muazzamdır. Denizaltısının her tarafı sanat eserleriyle süslüdür. Müzisyendir, büyük ustalıkla org çalar. Bunlar, karakterinin ilk göze çarpan olumlu ve etkileyici yanlarıdır. Romanda bir bölümde, denizin yüzeyinde ne kadar şiddetli fırtınalar koparsa kopsun, denizin altında her daim dinginliğin hüküm sürdüğünden bahsedilir. Nemo’da ise tam tersidir. Nemo kontrollü bir görüntü vermekle birlikte, içinde fırtınalar kopmaktadır. Bu noktada Nemo’nun karanlık tarafı kendisini gösterir. Emperyalizmden nefret eden ve intikam dürtüsüyle hareket eden Nemo, İngiliz bandıralı gemileri batırmakta ve yüzlerce insanın ölümüne sebep olmaktadır. Gözlemden gelen bu bilgiler haricinde, okur Nemo hakkında başka pek bir şey öğrenemez. Nautilus’un zoraki misafirlerinden Profesör Aronnax, Nemo’nun milliyetini öğrenebilmek için onunla sırasıyla Fransızca, İngilizce, Latince ve Almanca konuşur ama Nemo bu dillerin hiçbirine cevap vermez. Sonradan anlaşılacaktır ki Nemo bu dillerin hepsini mükemmel derecede bilmektedir, sadece sessiz kalmayı tercih etmiştir. Dolayısıyla profesörün bu gizem perdesini aralama çabası başarısızlıkla sonuçlanır.
Aslında Nemo’nun bu derece anonim bir şahıs olması biraz da şartlara bağlı olarak ortaya çıkmış bir durumdur. Verne esasen Nemo’yu, ailesi Ruslar tarafından öldürülmüş bir Polonyalı soylu olarak düşünmüş fakat Fransa-Rusya ilişkilerine kötü etki edeceğinden korkan editörü tarafından vazgeçirilmiştir. Böylelikle Nemo etnisiteden ve milliyetten bağımsız, tam bir “hiç kimse”ye, tanımsız bir karaktere dönüştürülmüştür. Fakat romanın okura vermek istediği hissiyat açısından bunun oldukça yerinde olduğu söylenebilir. Kendisini tüm insanlıktan soyutlamış, toplum dışı bir kişi olarak Nemo bu anonimlik sayesinde, sürgün, izolasyon, özgürlük, tam bağımsızlık, mevcut dünyayı reddediş ve her şeyden vazgeçiş gibi kavramların vücut bulmuş hâli olmuştur.
Nihayet, devam romanı olarak nitelendirebileceğimiz Esrarlı Ada’da, Nemo’nun orijin hikâyesi anlatılır ve gizem sona erer. Sayısız uyarlama arasından en popüleri olan 1954 Walt Disney yapımı 20,000 Leagues Under the Sea filminde karakteri canlandıran James Mason sayesinde diyebiliriz ki Kaptan Nemo, kolektif bilincimize bir Avrupalı beyaz olarak yerleşmiştir. Oysa Esrarlı Ada’da Nemo bir Hintli asilzadedir ve gerçek adı “Prens Dakkar” olarak verilir[2]. 1857 Hint isyanı sırasında karısı ve çocukları İngilizler tarafından öldürülmüş ve krallığını kaybetmiştir. Gençliğini Avrupa’yı gezerek ve eğitim alarak geçirmiş olan Nemo, yaşadığı trajik kayıptan sonra söz konusu bilimsel altyapısını kullanarak Nautilus’u inşa eder ve mürettebatını oluşturacak takipçileriyle birlikte denizler altına çekilir. İnsanın bir tehlike durumunda ne yapacağını belirlediği “savaş ya da kaç tepkisi” açısından bakılırsa koca Britanya İmparatorluğu’na gücü yetmeyecek olan Prens Dakkar’ın savaşması mümkün değildir, hâliyle “kaçmıştır”.
Romanı dikkatli okuyan okurlar, karakterin, bünyesinde âdeta iki farklı kişilik barındırdığını ve zaman zaman kendisiyle çelişen davranışlar içerisinde olduğunu fark edecektir. Ailesini kaybetmenin ve dahası, bunu yapanlardan kaçmak zorunda kalmasının travması, denizler altına çekilmesinin temel motivasyonudur denebilir. Aynı motivasyon onun, rastladığı İngiliz gemilerini batırarak intikam almasını da sağlar. Bu, “bilim korsanı”[3] olarak adlandırabileceğimiz Nemo’dur. Fakat Nemo bu kişisel güdüyü daha genel bir amaca dönüştürmüştür: Emperyalist devletlerin güçsüz halklar üzerinde kurduğu hâkimiyetten, yani insanın insana eziyetinden tiksindiği, yeryüzündeki adaletsizliğe isyan ettiği ve artık bu düzenin bir parçası olmayı reddettiği için terk-i diyar ettiği imajını vermektedir. Yüzeydeki yaşamdan bütünüyle vazgeçerken insanlığa dair tüm kötülükleri denizin üstünde bırakmış, insanlığa dair tüm güzel şeyleri ise (sanat eserleri, kitaplar, bilim vb.) hayvanları gemisine alıp kıyametten kurtaran Nuh peygamber misali, beraberinde denizaltısına alarak gitmiştir. İşte bu da romantik bir üslupla dünyadan vazgeçmiş entelektüel Nemo’dur. Bu romantik vazgeçiş, “savaş ya da kaç tepkisi”nde kaçmayı seçmiş bir adamın, başına gelmiş korkunç travmayla başa çıkma yolu, başka bir deyişle, kaçışına “kılıf uydurması” mıdır yoksa ailesinin başına gelenler onda gerçekten dünyadaki adaletsizliğe ve insanoğlunun kötülüğüne dair bir aydınlanmaya mı yol açmıştır? Cevap ne olursa olsun elimizde iki Nemo vardır.
İki Nemo’nun çatışmaları, karakterin kendisiyle çeliştiği bazı durumlara yol açar. Örneğin romantik Nemo yüzeydeki insanlarla ve onların işleriyle alakasını kesmiş olduğunu belirtmesine rağmen, korsan Nemo zaman zaman bunlara müdahale etmeden duramaz; 1866-1869 Girit isyanında Osmanlı’ya karşı mücadele eden asilere, gemi batıklarından topladığı hazineden vererek yardımda bulunur. Bir zamanlar kendisi de İngilizlere isyan etmiş bir Hintli ve bir antiemperyalist olan Nemo’nun isyancılara sempati duyduğuna şüphe yoktur. Bir başka vakada Nemo, inci çıkarmak isterken tehlikeye düşen bir dalgıcı[4] kurtarır. Romantik Nemo’nun dünya malı mülküyle işi yokken, korsan Nemo Güney Kutbu’nda hak iddia eder. Fakat Esrarlı Ada’nın sonlarında, tüm mürettebatı ölmüş, kendisi de yaşlı ve ölmek üzere olan Nemo’nun artık içindeki çatışmalardan kurtulduğunu, dünya ve insanlık ile tekrar barış yaptığını görürüz. Nemo bu romanda, Lincoln adasındaki kazazedelere gizli gizli yardım etmekte, hiç tanımadığı bu kimselerin hayatını kurtarmaktadır. Ölüm döşeğinde ise geçmişte yaptıklarına dair pişmanlıklarını dile getirerek bir nevi günah çıkarır. O hâlde korsan Nemo ölmüş, romantik Nemo hayatta kalmıştır ve Nemo küskün, insan-sevmez bir korsan olarak değil romantik bir bilim ve sanat âşığı olarak ölür. O hâlde Nemo’nun, ailesinin başına gelen adaletsizliği zihninde dünyadaki adaletsizliğe evriltmesi, kaçışına ve vazgeçişine bir kılıf değil hakikattir ve bunda samimidir, denebilir.
Nemo’nun kaçış sebeplerinden bahsettikten sonra biraz da Nemo’nun, kaçışı için neden deniz altını ve dolayısıyla bir denizaltıyı tercih ettiğini düşünmek gerek. Romanların geçtiği kurgusal Jules Verne evreninde, 19. yy. itibarıyla tek denizaltının Nautilus olduğunu anlıyoruz çünkü dünyanın kalanı denizaltı nedir bilmemekte ve Nautilus’u bir deniz canavarı sanmaktadır. O zaman diliminde deniz üstündeki trafik de şimdiki kadar yoğun değildir. Dünyanın dörtte üçünün sularla kaplı olduğu düşünüldüğünde, bilimsel dehasının meyvesi olan Nautilus sayesinde Nemo bu enginliğin mutlak hükümdarıdır (ki buna, kendi mülkü saydığı Antarktika dâhil değildir). Denizlerin altı ona, vazgeçtiği dünyadan daha büyük ve daha zengin bir dünya sunmuştur. İngiltere ve diğer emperyalist devler ezici askerî güce sahip olabilir ve denizin yüzeyinde savaş filoları yüzdürebilir. Lakin Nautilus’un metal gövdesine top mermileri işlemez ve denizin altından mahmuzladığında batıramayacağı gemi yoktur. Denizin altında olmak mükemmel bir savunmadır. Nautilus ise dünyadaki en güçlü silahtır. Denizlerin altı ona ebedî düşmanına karşı askerî avantaj ve intikam alma imkânı sunmuştur. Tüm bunlar, korsan Nemo’nun tercih sebepleridir. Romantik Nemo’nun sebepleri ise farklı ve çok daha ilginçtir. Öncelikle, dünya yasalarını tanımayan, insanlardan ve devletlerden uzak durmaya çalışan, tam bir özgürlük düşkünü Nemo’nun, kendisine ait yeni bir dünyaya ihtiyacı vardır ve bu dünya, hiçbir insanın yaşamadığı, yalnız kalabileceği ve tam anlamıyla özgür olabileceği deniz altıdır. Nemo’nun dünyası birçok açıdan Orta Çağ feodal devletlerini andırır. Başkentin denizaltı Nautilus olduğu bu devlette kendisini hükümdar, mürettebatını ise tebaası olarak görebiliriz. Nemo’nun devleti insansız adalarda ve kutuplarda yayılmacı bir politika izleyerek sınırlarını genişletir. Kendi yasaları ve etikleri vardır. Antarktika’da hak iddia ederken diktiği, üzerinde “N” harfi olan bir bayrağı, hatta ve hatta bir mottosu bile vardır: “Mobilis in Mobili[5]”.
Bir defa bu dünyayı elde ettikten sonra romantik Nemo’nun kaçışındaki esas sebep kendini Nautilus suretinde gösterir, o yüzden bu denizaltı ve içeriği üzerinde ayrıca durulmalıdır. Nautilus dışarıdan bir makine iken, içeride durum farklıdır. Nautilus’un her tarafı tablolarla, heykellerle, sanat eserleriyle kaplıdır. Kapsamlı bir kütüphanesi ve müze misali camekân içinde sergilenen çeşitli deniz mahsulleri vardır. Nemo’nun ustalıkla çalarak deniz altında bireysel konserler verdiği bir “erganun[6]” bile mevcuttur.
Kısacası Nemo, Nautilus’u sadece fiziksel bir kaçış yeri olarak değil, daha ziyade, zihinsel bir kaçış yeri olacak şekilde donatmıştır. Nemo dünyanın meşum gerçekliğine ve insanın kötülüğüne bütün çıplaklığıyla şahit olduktan sonra, bu realiteyi reddederek sadece sevdiği şeylerle örülü bir zihinsel düzlem yaratmış ve kurtuluşu buraya sığınmada bulmuştur. İşte bu nokta belki de Nemo karakterinin okurla en çok özdeşleşebileceği bir noktadır! Dünyadan bunaldığımızda, üzücü şeyler yaşadığımızda, zihnimizin köşelerine çekilmez miyiz? Ve bu köşeler en sevdiğimiz şeylerle dolu değil midir? Bir kitap okumak, sanat eserlerinin tadını çıkarmak ya da müzik dinlemek olsun, bizleri daha çok rahatlatıp yenileyen bir şey var mıdır? İşte Kaptan Nemo’nun, “yüzeyin altında” kalmış ve bu yazıda yüzeye çıkarılmaya çalışılmış bir gizli anlamı budur: Hepimiz hayatımızda zaman zaman savaşmak yerine kaçmak zorunda kalabiliriz ve bu durumda kaçtığımız yer “sanat”tan başkası değilse ne mutlu bize. Zihinsel düzlemdeki kaçış yerlerimiz, hayal gücümüzün mahsulü olan bu denizaltılar, en az gerçekliğin kendisi kadar gerçektirler zira sanat söz konusu olduğunda gerçeklik görecelidir ve insanın neyin gerçek olduğuna kendi karar verebilme gibi bir özelliği vardır. Sanatın insan yaşamı için ne derece hayati bir önemi olduğunu bir kez daha idrak etmiş bulunmaktayız: Zihinsel kaçış mekânlarımızı döşerken gerekli malzeme sanattan gelir ve dolayısıyla sanat, realitenin açtığı yaraları kurgusal tedavilerle iyileştirebilir.
Maalesef Jules Verne gibi klasik bir isim bile, ülkemizde edebiyat anlamında egemen olmuş “bilimkurgusal ya da fantastik öge içeriyorsa çocuk işidir” anlayışından uzun süre kurtulamamıştı. Jules Verne bir çocuk yazarı olmamasına rağmen, romanlarının çoğu, metnin yarısından fazlası çıkarılmış ve kalanı sadeleştirilmiş çocuk kitapları olarak basılmıştı. Neyse ki Verne romanlarını yazara yaraşır tam metin edisyonlarla yayımlayan yayınevleri de mevcut ve böylelikle bilimkurgu okuru çocukluğundan bildiği bu kitapları tam metinleri ile yeniden keşfedebiliyor.
Jules Verne’in Denizler Altında 20.000 Fersah ve Esrarlı Ada romanları, yayımlandıkları günden beri tüm dünyada edebiyat ve bilimkurgu severleri büyülemeye ve edebiyat okuruna “kaçış yeri” olmaya devam ederken, Kaptan Nemo ise henüz okumamış olanları, artık piyasada rahatça bulunan tam metin edisyonlar ile unutulmaz bir yolculuğa çıkarmaya davet ediyor.
[1] Denizaltı konseptini ilk defa Verne’in akıl ettiği ve gerçek denizaltıların romandan sonra ortaya çıktığı şeklinde oldukça yaygın bir yanlış bilgi mevcuttur. Oysa ki Verne, romanındaki denizaltının ismini, ilk defa 1800 yılında test edilen denizaltı “Nautilus”tan almış, tasarımında ise romanın yayımlanmasından üç sene önce modelini gördüğü Fransız denizaltısı Plongeur’dan esinlenmiştir.
[2] Neyse ki, Alan Moore’un, Steampunk türünün başyapıtları arasında olan grafik romanı The League of Extraordinary Gentlemen’da (Olağanüstü Beyefendiler Cemiyeti), karakter aslına uygun, bir Hintli olarak resmedilmiş ve karakterin orijinal versiyonu popüler kültüre geri dönüş yapmıştır.
[3] Alan Moore’un yazdığı Olağanüstü Beyefendiler Cemiyeti grafik romanında da karakter için bu unvan kullanılmıştır.
[4] Denizler Altında 20.000 Fersah’ta Nemo’nun Hintli kökenine dair Verne’in farkında olarak ya da olmayarak verdiği iki küçük ipucu vardır: İlki, Nemo’nun kurtardığı dalgıcın Sri Lankalı olması, ikincisi ise konuştuğu dil ve aksandan Nemo’nun etnisitesini çıkaramayan Aronnax’ın, bir de fiziksel görünüşünden yola çıkması ve Nemo’nun Güney enlemlerinden olduğu sonucuna varmasıdır. Buradan, Nemo’nun Avrupalılara göre daha esmer olduğunu anlayabiliriz.
[5] Latince “Hareket içinde hareket” anlamına gelmektedir. Hareketli deniz ortamının içinde hareket eden denizaltı kastedilmektedir.
[6] Ülkemizde daha çok “kilise orgu” olarak bilinen enstrüman.
Sorry, there were no replies found.