Esir Şehrin İnsanları’nda Nedime Hanım ve Kâmil Bey Üzerinden Kentte Kadın ve Erkeğin Yeri

  • Esir Şehrin İnsanları’nda Nedime Hanım ve Kâmil Bey Üzerinden Kentte Kadın ve Erkeğin Yeri

    Posted by RomanKa on 11 Temmuz 2024 at 12:04

    Esir Şehrin İnsanları’nda Nedime Hanım ve Kâmil Bey Üzerinden Kentte Kadın ve Erkeğin Yeri*

    Makale Yazarı: Tuğçe Ayteş

                                 *Bu makale Roman Kahramanları dergisi  22. sayısında (Nisan/Haziran 2015)yayımlanmıştır.

    Yüzyıllardır kadınların kentteki yeri hep gündemde olmuştur. Erkekler hakkında hiç böyle bir tartışma yaşanmazken kadınları evlere, odalara kapatmaya yönelik hararetli tartışmaların ardı arkası kesilmez. Gerçek yaşamda olduğu gibi, öykü ve romanlardaki kurgusal yaşamlarda da durum değişmez. Kadının edilgen olması, toplum ve kent yaşamında göz önünde bulunmaması istenir.

    Nurdan Gürbilek Kör Ayna, Kayıp Şark eserindeki “Erkek Yazar, Kadın Okur” denemesinde etkilenen okur ve etkilenmeyen yazardan bahseder. Cumhuriyet öncesi edebiyat eserlerini değerlendiren Gürbilek, bu eserlerdeki okuyan kadınların hafif meşrep olarak tasvir edilmesine ve okuduklarından akıllarını kaybedercesine etkilendiklerinin vurgulanmasına dikkat çeker. Bu kadınlar kendilerine ayrılan alandan çıkmışlardır ve erkek yazarlar tarafından cezalandırılmaya mahkûmdur. Burada Batılılaşma hevesi kadınlar üstündeki güçlerini kaybetme korkusuyla karışır.

    Klasik edebiyatın nesnel, toplumsal ve kamusal dünyasından modern edebiyatın özel dünyasına geçişte hem özel hayatın hem edebiyatın hem de kadınlığın yeniden tanımlandığını, romanın bu değişimden yalnızca beslenmekle kalmayıp bu süreçte etkin bir rol oynadığını da unutmamak gerekir. Yine de Osmanlı-Türk romanındaki “kadın okur” bolluğunda esas rolü bu tür sosyolojik gerçeklerden çok, Batı’yla girilen hayranlık-korku ilişkisi rol oynamış gibidir. (s. 35)

    Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları romanı yukarıdakiler ışığında ilginç bir yerde duruyor. Roman tam da cumhuriyet öncesi dönemde geçiyor ama kitabın ana karakterleri o dönem yazarlarının kaygılarına düşmüyor. Kurtuluş Savaşı sırasındaki karışıklıklar, bu karışıklıktan istifade eden söz sahibi hocalar, ülkenin değişimine tanık olan ve bocalayan aydınlar dahil birçok toplumsal ayrıntı bulabileceğimiz romanda “aykırı” kadın karakter de es geçilmemiş. Ama sadece bu kadın karakter değil romanın baş erkek karakteri de etkilenen, hem de bu güçlü kadın karakterden etkilenen karakter olarak kayda değerdir. İstanbul gibi büyük bir şehirde bile sorun olabilecek kadının yeri bu sefer gerçekten kadının lehine olabilecek bir tartışmaya açılmıştır.

    Kâmil Bey
    Kitabın başkarakteri Kâmil Bey eski İstanbul aydınlarındandır. Eşi Nermin ve çocuğu Ayşe’yle sürekli Avrupa’da yaşamış ve Batı kültürünü benimsemiştir. İstanbul’a döndüklerinde Kâmil Bey hem değişmek üzere olan bir rejimle hem de parasızlıkla bocalar. Hiç bilmediği bir hayatın içine düşmüştür ve bir amacı yoktur. O yüzden bir süre onu etkileyen rüzgârlarda savrulur. Bu rüzgârlardan biri, İtalyan Konsolosluğunda çalışırken yabancı uyruklu eşinin altı yaşındaki çocuğunu da alarak başka adama kaçmasıyla sarsılan Fuat Bey’dir. Fuat Bey hocalığa merak salmıştır; etkileyici sözleri ve yaptığı iyilikleriyle Kâmil Bey’i etkilemeyi başarır. Ama Kâmil Bey zamanla Anadolu’daki kurtuluş mücadelesi hakkında bilgi sahibi olur, bu mücadeleyi çok anlamlı bulur ve kendini Anadolu yanlısı Karadayı dergisinin kadrosuna katar. Burada eşinin hapisteki yokluğunda derginin işlerini hamile olarak yürüten Nedime Hanım’la tanışır. Daha sonra başı belaya girecek, dostu düşmanı tanıyacak, Nedime Hanım’ı asla ele vermeyecek ve sonunda indirilmiş de olsa kürek cezasına mahkûm edilecektir.

    Roman boyunca dikkat çeken durum, Kâmil Bey’in İstanbul’da istediği gibi hareket edebilmesi. Kentte olması gereken bir yer yoktur. Nermin’in halasının Nişantaşı’ndaki evinin ardından, Fuat Bey’in evine yerleştikten sonra işsizlik zamanını istediği gibi değerlendirir, İstanbul’u gezer, kahveye gider, Karadayı dergisine katılır, ailesine ve etrafına rağmen derginin başındaki Nedime Hanım’a desteğini her yerde gösterir. Kâmil Bey romandaki diğer erkek karakterlerden de ayrılır. Erkek karakterler kadınlar kadar keskin sınırlara hapsedilmemiş olsalar da onların da yapmaları gereken şeyler vardır: örneğin, para kazanmak, eve ekmek getirmek, ailesine bakmak. Ama Kâmil Bey bunları yapmaz, hatta ailesini çoğu kez aç ve parasız bırakır. Duygusal davranan ve etkilenen bu sefer Kâmil Bey’dir. Batı yerine memleketine, Anadolu’ya döner yüzünü ve Nedime Hanım’ın kendinden emin rüzgârına kapılır. Kâmil Bey etkileyen değil etkilenen olur.

    Kâmil Bey’in hayatındaki dönüm noktası Karadayı dergisine katılmaktır. Buraya adım attığı ilk günden beri yönünü bulmuş gibi hisseder ve yoksullukla üstüne çöken, Fuat Bey’in vaazlarıyla hafifletemediği ağırlıktan kurtulur. “Aylardan beri ilk defa yemeklerden lezzet aldı. Yaşamaktan, dünyadan memnun, masasına kuruldu” (Tahir, s. 155). Derginin muhalifliği ve risk almanın yarattığı heyecan da onu kendine getirir. Kâmil Bey etkilenen taraf olsa da bu açıdan edilgen değildir, eylemlerini en azından cinsiyet rollerine bağlı bir kısıtlama olmadan gerçekleştirebilmektedir.

    Nedime Hanım
    Nedime Hanım için hayat hiç kolay değildir. Eşi İhsan Bey hapishanelerde zor zamanlar geçirirken onun yerine geçip derginin idaresini almıştır, hem kadın hem de hamile olmasına bakmadan. Toplumda kadına biçilen rolün ve kentte kadına tayin edilen mekânın fersah fersah dışına çıkmıştır. Dedikodular almış yürümüştür ama o sağlam duruşundan ödün vermez. Böylece aslında eşinden de kuvvetli bir rol model ve lider olur, dergidekileri ve derginin taraftarlarını da peşinden sürükler. Başta Kâmil Bey ve diğer dostlarının sadakati ve ağzı sıkılığı sayesinde polisin onu yakalaması mümkün olmaz.

    Ne yapacağını şaşırmış Kâmil Bey’in Nedime Hanım’dan etkilenmemesi imkânsız gibidir. Onun eşi Nermin kadınlık rollerini özümsemiş, zarif ve güzel bir kadındır. Nedime Hanım’la konuşmasında da bunu belli eder: “Biz… Ben başka türlü düşünmüştüm. Erkek işi… Hele bizim memleketimizde… Bir sürü yabancı adam… Hem de kaba saba insanlar…” (Tahir, s. 195). Ayrıca Kâmil Bey’in de Nermin hakkında şöyle bir yorumu olur: “Zaten ona şimdiye kadar şık olmaktan başka bir şey mi öğretmişler?” (Tahir, s. 406). Ne var ki Nedime Hanım öncüdür, farklıdır. Attığı adımları bilir, gelecek için planları vardır. “Hele şu savaşlar bitsin… İlk işim, kadın çarşaflarıyla boğuşmak olacak…” (Tahir, s. 169). Nedime Hanım aktif bir insandır, mevcut savaş bittiğinde kendinin yobazlıkla savaşı devam edecektir.

    Nedime Hanım kadının yeri konusunda kendi öncü adım attığı gibi ileride bütün kadınları toplumda görmek ister. Eskiden Anadolu’da kadınla erkek tarlada birlikte çalışırken nasıl ayrı düştüklerini sorar. Kadın erkek eşitliğinde sadece yasaların konulmasını değil toplumun zihniyenin temelden değişmesi gerektiğini de savunur. “Bizim Anadolu’da kadın, Ortaçağ’ın toprağa bağlı köylülerinden besbeter… Hayvan gibi satılan, aile kurmakta bile fikri sorulmayan bir yaratığın sosyal hayatta, o toplumu çürümeye götürmekten başka ne etkisi olabilir? Bir milletin yarı nüfusunun hayvan seviyesinde kalmağa zorlanmış olduğunu bir düşünün!” (Tahir, s. 197).

    Kendi ayakları üstünde duran kadına saldırı bugün de olduğu gibi o zaman da aynı yerden gelir: “namus”. Kamil Bey dahil etraftaki erkekler Nedime Hanım’ın namusluluğuna kefil olsalar da eleştiriler bu cesur kadının peşini bırakmayacaktır. Kadın “kentteki yerini” ihlal etmiştir. Fatmagül Berktay’ın Tarihin Cinsiyeti eserinde kadının kentteki yeri hakkında yer verdiği şu bölüm açıklayıcı olacaktır:

    İslam hukukunun geçerli olduğu bütün toplumlar gibi Osmanlı’da da kentsel mekân, cinsiyete göre çok keskin bir biçimde ayrılmış durumdaydı ve Tanzimat dönemine dek kadınları konu alan uyarıları ve yasaklamaların, öncelikle giyim-kuşam ve kadınların gezinti yerlerindeki, alışveriş sırasındaki vb. davranışlarını düzenleyenler olduğu görülmekteydi. Aynı tür kısıtlamaların Tanzimat sonrası çıkarılan yasalarda da varlığını sürdürdüğünü biliyoruz. Bu, kadını “mahrem” sayan ve dolayısıyla da kamu alanındaki varlığını “zorunluluk” halleriyle sınırlayan, engellemediği durumlarda da katı bir biçimde denetlemeye çalışan bir anlayıştır. Mekânın cinsiyete göre bölünmesinin mimarideki ilginç yansımalarından biri, Mecelle’ye göre, kadına ait yerler (makarr-nisvan) olarak kabul edilen mutfak, kuyubaşı ve avluların bir başka evden görülmesinin “zarar-ı fahiş” sayılmasıdır. (Berktay, s. 99)

    Erkek kendi yerini garanti altına almak için kadının kentteki yerini işte böyle kısıtlar ama Nedime Hanım gibi kadınlar var olduğu sürece işleri çok zor olacaktır.

    Roman, cumhuriyet öncesi dönemi anlatsa da modernizm sancılarından sonraki bir dönemde yazıldığı için kalıplaşmış karakterlerin Kemal Tahir tarafından kırılması daha kolay olmuş olabilir. Ne var ki kadın üzerindeki erkek bakış açısı belirgindir. Nedime Hanım evlidir ve gebe haliyle çalışıp kocasının işlerini yürütmektedir. Kadının kentteki var oluşu yine eşlik ve annelik ile meşru kılınır.

    ———————
    Kaynaklar:
    • Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları, İthaki Yayınları, İstanbul, On Sekizinci Baskı: 2014.

    • Fatmagül Berktay, Tarihin Cinsiyeti, Metis Yayınları, İstanbul, Dördüncü Basım: 2012.

    • Nurdan Gürbilek, Kör Ayna, Kayıp Şark: Edebiyat ve Endişe, Metis Yayınları, Dördüncü Basım: 2014.

    #sayı22 #fatmagülberktay #tarihincinsiyeti #körayna #kayıpşark #nurdangürbilek #tuğçeayteş #kemaltahir #esirşehrininsanları #nedimehanım #kamilbey

    RomanKa replied 6 months, 1 week ago 1 Member · 0 Replies
  • 0 Replies

Sorry, there were no replies found.

Reply to: RomanKa
Esir Şehrin İnsanları’nda Nedime Hanım ve Kâmil B…
Cancel
Your information:

Start of Discussion
0 of 0 replies June 2018
Now