Charlie Bucket: Çikolatasız Bir Çocukluktan Fragmanlar

  • Charlie Bucket: Çikolatasız Bir Çocukluktan Fragmanlar

    Posted by romankahramanlari on 12 Temmuz 2024 at 11:20

    Çikolatasız Bir Çocukluktan Fragmanlar*

    Makale Yazarı: Rüveyda Gürcan

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Ekim/Aralık 2017, 32. sayıda yayımlanmıştır.

    Bir insanın anavatanı nerededir ve neresidir? Varoluşsal serüvenimiz açısından bakıldığında, çocukluğumuzun anavatanımız olduğu; büyümemizin ise anavatanımızdan koparılıp sürgüne gönderilmemiz anlamına geldiği söylenebilir mi? Sürgün yerimiz olan yetişkinliğimizde, bize anavatanımızı, yani çocukluğumuzu çağrıştıran kokuların, seslerin ve hatıraların peşine düşmez miyiz? Ve çocukluğumuzda dinlediğimiz öyküler ya da okuduğumuz kitaplar, tıpkı suya atılan taşlar gibi, bilinçaltımıza çökmez mi? #CharlieninÇikolataFabrikası, işte bu tür sorular uyandırıyor okuyucuda. Charlie’nin çocukken dinlediğimizde mutlu bir sonla bitiyormuş gibi gözüken öyküsünü yetişkin gözüyle tekrar okuduğumuzda, satır aralarında gizlenen “hayata giriş dersleri”nin ağırlığı ve hüznü çöküveriyor yüreğimize.

    Tadımlık Bir Arzu Metaforu Olarak “Çikolata”

    İngiliz yazar #RoaldDahl’ın #1964’de yayımlanan ve dünya çapında üne kavuşan eserinin temel dokusunun, arzu nesnesine erişimle somutlaşan sınıfsal farklılıklarla örüldüğünü hemen teslim edelim. Çocuk kahramanımız #CharlieBucket, yoksul mu yoksul, işçi sınıfından bir ailenin tek çocuğudur. Yoksulluğun ve işçi sınıfına aidiyetin belirleyici rolünü muhtelif satırlarda defalarca vurgulayan yazarımız, “babadan oğula geçen” öğrenilmiş çaresizliği çocukların bile anlayabileceği basit tespitlerle aktarmak- tan çekinmeyen bir dil kullanır: “Baba Bucket (…) sabahtan akşama kadar bir sıranın üstünde oturur, dolu tüplerin tepelerine minik kapaklar takardı. Ama diş macunu tüplerine kapak takan bir adama ne kadar para verirler ki!” (s. 15) Kitapta sıkça kullanılan ‘#fabrika’, ‘#işçi’, ‘#kent’ gibi kelimeler ise, #SanayiDevrimi çağını imleyen ve tüketim toplumuna götüren yolun taşlarını döşeyen kavramlardır âdeta.

    Charlie’nin, ailesiyle beraber yaşadığı küçük ahşap kulübe, bu tür bir sistemde ayakta kalmaya çalışan -yoksa “sistemi ayakta tutan” mı demeliyiz?- işçi ailesinin toplumsal ikametgâhını da vermektedir aslında; ve yalnızca doğum gününde, yani yılda sadece bir kez çikolata yiyebilmesi de, zamansal ikametgâhını. Elbette bu arzu nesnesi, “kaynakların kısıtlı, arzuların sınırsız, mülkiyetin özel” olduğu bir dünya tasviriyle ve kendini hep yeniden üreten bir tatmin ritüeliyle bezenmelidir. Kitap boyunca hazzın, lüksün, şatafatın ve zenginliğin simgesi olarak sunulan/hatırlatılan çikolata, anavatana dair en önemli metafordur. Okuldan dönerken vitrinlerde sergilenen çikolataları seyreden Charlie, tıpkı #Baudelaire’in #YoksullarınGözleri şiirinde betimlediği gibidir: “Sabahları yürüyerek okula giderken dükkânların vitrinlerindeki dizi dizi çikolataları görür, burnunu cama dayayıp içi giderek seyre dalardı onları” (s.16). Öyleyse, Charlie ve ait olduğu sınıfın mensupları, vitrinin önünde esas itibariyle seyirci durumun dadırlar; unutmamaları ve peşinden koşmaya devam etmeleri için yılda bir kez pekiştirilen, damaklarındaki çikolata tatlarıyla! Charlie’nin yaşadığı kentte dünyanın en büyük, en tanınmış ve en lezzetli çikolatalarını üreten çikolata fabrikasının bulunması ise, sistemin her daim deneyimlenen keskin çelişkilerine esaslı bir gönderme olarak okunamaz mı?

    İlahi Komedya’dan Çikolata Fabrikasına Uzanan Büyük Günahlar

    Çikolata fabrikasının gizemli sahibi #BayWonka, bir gün ilan vererek, Wonka çilolatalarından çıkacak beş altın bileti bulan beş talihli çocuğa fabrikasını gezdirmeyi ve onlara ömür boyu yetecek kadar çikolata sağlamayı vaat ettiğinde, Charlie de -hikâyemiz gereği- altın bileti bulan talihli çocuklardan biri olacaktır. Ama Charlie’yle beraber fabrikayı gezme şansını yakalayan diğer dört çocuğun başına gelenler, yetişkinlerin dünyasında sıkça karşımıza çıkan büyük günahları, Dante’nin İlahi Komedya’sını anımsatır âdeta. Oburluk günahının müdavi mi Augustus’un (açgözlülüğüyle ve arsızlığıyla ırmağa düşerek, akıntıya kapılıp gidecektir); hırsının kurbanı olan Veruca’nın; tembelliğin metaforu olarak çiğnediği cikletiyle Violet’in; şiddet içeren yanılsamaların esiri durumundaki Mike’ın hikayesini bir çırpıda bitiren okuyucumuz, tüm imkânsızlıklar içinde yine de paylaş- mayı, sevmeyi, güvenmeyi, merak etmeyi unut- mayan saf kahraman Charlie’nin ve ona refakat eden dedesi Joe’nun kazanmasını isteyecektir elbette. Aceleci, sabırsız, küstah tavırlar karşısında mütevazılığı, tok gözlülüğü, emeğe saygıyı temsil eden Charlie kazanmalıdır. Charlie’nin çikolata fabrikasının varisi haline gelmesi, aslında iyiliğin ödüllendirilmesinden başka nedir ki?

    Fabrikanın Yapıbozumu: Başka Bir Çikolata Fabrikası Mümkün (mü)?

    Charlie’nin romanını çocuk gözüyle dinlediğimizde ve okuduğumuzda güzel ve tam olması gerektiği gibi biten bir masaldır bu. Ama bu ana- vatana belli bir mesafeyle, sürgündeki bir yetişkin olarak baktığımızda, Charlie’ye miras kalan çikolata fabrikası, aslında yine de mutlu bir son değildir okuyucu için. Tüm yoksul çocukların beşinci bileti bulacak kadar şanslı doğmadığı bir dünyada yaşıyor olmanın verdiği huzursuzluk hiçbir zamandadırlar; unutmamaları ve peşinden koşmaya devam etmeleri için yılda bir kez pekiştirilen, damaklarındaki çikolata tatlarıyla! Charlie’nin yaşadığı kentte dünyanın en büyük, en tanınmış ve en lezzetli çikolatalarını üreten çikolata fabrikasının bulunması ise, sistemin her daim deneyimlenen keskin çelişkilerine esaslı bir gönderme olarak okunamaz mı?

    #İlahiKomedya’dan Çikolata Fabrikasına Uzanan Büyük Günahlar

    Çikolata fabrikasının gizemli sahibi Bay Wonka, bir gün ilan vererek, Wonka çilolatalarından çıkacak beş altın bileti bulan beş talihli çocuğa fabrikasını gezdirmeyi ve onlara ömür boyu yetecek kadar çikolata sağlamayı vaat ettiğinde, Charlie de -hikâyemiz gereği- altın bileti bulan talihli çocuklardan biri olacaktır. Ama Charlie’yle beraber fabrikayı gezme şansını yakalayan diğer dört çocuğun başına gelenler, yetişkinlerin dünyasında sıkça karşımıza çıkan büyük günahları, Dante’nin İlahi Komedya’sını anımsatır âdeta. Oburluk günahının müdavimi Augustus’un (açgözlülüğüyle ve arsızlığıyla ırmağa düşerek, akıntıya kapılıp gidecektir); hırsının kurbanı olan Veruca’nın; tembelliğin metaforu olarak çiğnediği cikletiyle Violet’in; şiddet içeren yanılsamaların esiri durumundaki Mike’ın hikayesini bir çırpıda bitiren okuyucumuz, tüm imkânsızlıklar içinde yine de paylaşmayı, sevmeyi, güvenmeyi, merak etmeyi unutmayan saf kahraman Charlie’nin ve ona refakat eden dedesi Joe’nun kazanmasını isteyecektir elbette. Aceleci, sabırsız, küstah tavırlar karşısında mütevazılığı, tokgözlülüğü, emeğe saygıyı temsil eden Charlie kazanmalıdır. Charlie’nin çikolata fabrikasının varisi haline gelmesi, aslında iyiliğin ödüllendirilmesinden başka nedir ki?

    Fabrikanın Yapıbozumu: Başka Bir Çikolata Fabrikası Mümkün (mü)?

    Charlie’nin romanını çocuk gözüyle dinlediğimizde ve okuduğumuzda güzel ve tam olması gerektiği gibi biten bir masaldır bu. Ama bu ana- vatana belli bir mesafeyle, sürgündeki bir yetişkin olarak baktığımızda, Charlie’ye miras kalan çikolata fabrikası, aslında yine de mutlu bir son değildir okuyucu için. Tüm yoksul çocukların beşinci bileti bulacak kadar şanslı doğmadığı bir dünyada yaşıyor olmanın verdiği huzursuzluk hiçbir zaman yakamızı bırakmaz. Charlie’nin kurtuluşu deyim yerindeyse “arızidir, istisnaidir, piyangodan çıkmıştır”. Yazarın anlattığı hikâye dinlemeye değer olsa da, toplumsal değil bireysel bir kurtuluş değil midir bu? Büyüme ağrısından mustarip Charlie kurtulmuştur belki; ama ait olduğu sınıfın çocukları açlıktan ölmemek için yaşam mücadelesine devam etmekte değil midirler? Hatta Charlie, çikolata fabrikasının vârisi ve sahibi olmakla, tam da mağduru olduğu sistemin sahiplerinden biri haline de gelmiş değil midir?

    Mutlaka tatmin edilmesi gereken arzuların cazibesinin ve sınırsızlığının meşrulaştırıldığı bir anavatanda, küçük Charlie’mizin trajikomik romanı aslında kısır bir döngünün tasviri olarak da düşünülemez mi? #OrhanKemal’in, çikolatanın tadını bilmeyen kahramanının öyküsünün sonunu hatırlatan bir döngüdür bu: “Gümüşten topu açtı, çikolata bulaşıklarını yaladı, yaladı.”

    Kaynakça:
    Dahl, Roald, Charlie’nin Çikolata Fabrikası, Can Yayınları, 1989.
    Dahl, Roald, Charlie’nin Büyük Cam Asansörü, Can Yayınları, 1991.
    Kemal, Orhan, Dünyada Harp Vardı: Hikâyeler, Ataç Yayınları, 1963, s. 16-22.

    romankahramanlari replied 4 months, 4 weeks ago 1 Member · 0 Replies
  • 0 Replies

Sorry, there were no replies found.

Reply to: romankahramanlari
Çikolatasız Bir Çocukluktan Fragmanlar* Makale Ya…
Cancel
Your information:

Start of Discussion
0 of 0 replies June 2018
Now