William Shakespeare

  • William Shakespeare

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 11:42'de 11 Temmuz 2024

    Yazmak Yeniden Yazmaktır: Tracy Chevalier’in Yeni Çocuk Romanı*

    Makale Yazarı: Raşel Rakella Asal

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Ocak/Mart 2019, 37. sayıda yayımlanmıştır. 

    Avrupa edebiyatının yetiştirdiği en büyük eleştirmenler arasında yer alan Avusturyalı yazar #KarlKrauss (1874-1936) #Shakespeare’e ilişkin bir değerlendirmesinde şöyle der: “Nerede devletin yasaları, Shakespeare’in paraf edilmiş düşünceleri var ise, orada kültür vardır.” Karl Kraus bu sözleriyle sanatla günlük yaşam ilişkisini dile getirmiş olur. Sanat eserini yaşamın günlük akışının dışında tutabilir miyiz? Sanat yaşamı yorumlamanın bir yolu değil midir?

    Shakespeare’in bütün karakterleri hiç kuşkusuz tiyatro tarihindeki yerlerini almışlardır. #Hamlet’i, #KralLear’i, #RomeoveJuliet’i, #Othello’yu unutmak mümkün mü? Günlük konuşmalarımızda bile Hamlet’in o önemli cümlesini “olmak mı, olmamak mı” diye çok felsefi bir konuyu tartışırken referans noktamız yapmaz mıyız?

    Tüm sanat dalları gibi edebiyat da çağın gerçeklikle kurduğu ilişki doğrultusunda yenilenir, gelişir. Özellikle yirminci yüzyılda hızlı bir değişime giren dünya ve günlük hayat; yabancılaşma, tekinsizlik gibi yeni bireysel gerçeklikleri doğururken sanat da buna kayıtsız kalamamış, yeni akımlar ve eğilimler geliştirmiştir. Her çağda Shakespeare uyarlamaları yapılmıştır. Her nesilde, her çağda onun yarattığı ölümsüz karakterler edebiyat ve sanat alanından hiç kopmamıştır. Gerek sinemada, gerek tiyatroda, gerek edebiyatta olsun, sanatçıların en temkinli yaklaştıkları kişilerin başında William Shakespeare gelir. Çünkü Shakespeare her nesilde yeniden yeşeren bir ağaç gibidir. Eserleri her çeşit seyirciye seslenir. Sinemada en çok uyarlanan oyunlara sahip yazardır.

    Othello, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda Türkiye’de çadır ve halk tiyatrolarında yaygın olarak Arabın İntikamı adıyla temsil edilmiş daha sonra değişik tarihlerde defalarca sahnelenmiştir. Orson Welles 1948 yılında çektiği “Macbeth”i Orta Çağ insanı olarak yorumlar. 1953 yılında Kral Lear bu kez televizyon yapımı olarak uyarlanır. 1956 yılında Sergey Yutkeviç, “Othello” filmini çeker; Shakespeare’in Othello’sunun kıskançlık ve tutkusundan çok daha çağdaş bir yorumla, yenilgiye uğrayan, dünyası çöken bir insan olarak yorumlar. Shakespeare’i uyarlayan bir diğer yönetmen de #AkiraKurosawa’dır. “Kanlı Taht” isimli filmde Kurosawa Macbeth’i kendi ülkesinin Orta Çağ’ına yerleştirir; filmde geleneksel Japon No tiyatrosunun biçimlerini izlemiş ve çok etkili bir yapıt ortaya çıkarmıştır. 1965 yılında sinemada ve tiyatroda en iyi Shakespeare yorumcusu olarak kabul edilen #LaurenceOliver, Othello’yu canlandırır. Romeo ve Juliet uyarlaması denilince ilk akla gelen Franco Zefielli’nin çektiği filmdir. 1971 yılında #Roman Polanski, sinemanın en kanlı “Macbeth”i olarak anılan filmini çeker. #BBC televizyonu için 1983 yılında yeniden televizyona uyarlanan “Kral Lear”ı bu kez Laurence Oliver canlandırır. 1987’de #JeanLucGodard’dan bir Shakespeare uyarlaması gelir. #Çernobil felaketinden sonra #postmodern çağda sanatın yapılıp yapılamayacağı tartışılmaktadır. En modernist çalışması olarak kabul edilen bu uygulama Shakespeare hayranları tarafından yadırganır. 1985 yılında Akira Kurosawa “Kral Lear” uyarlamalarının en çok adından söz edilen filmi “Ran”ı çeker. Kurosawa “Kral Lear”ı feodal Japonya’da kurgular.

    Hatırlarsanız, 2014 yılında #İstanbulTiyatroFestivali #WilliamShakespeare’in 450. doğum yılında #PropellerTheaterCompany’yi İstanbul’da ağırlamıştı. 1990’lı yıllarda, erkek oyunculardan oluşan bir kadroyla kurulan ve sadece Shakespeare oyunlarını sahneleyen bir tiyatro grubudur Propeller. British Council’ın iş birliğiyle, ilk kez İstanbul’a gelmiş Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası ve Yanlışlıklar Komedyası oyunlarını sanat yönetmenleri Edward Hall tarafından her iki oyunu da çağdaş bir yorumla günümüze daha yakın bir dille metnin özüne sadık kalarak sahnelenmişti. Oyuncuların da oyuna katkıları da çok ilginçti. Oyunda kullanılan müziklerin hepsi oyuncular tarafından seçilmiş, bazen de oyuncular tarafından bestelenmişti. Eğer bir oyuncunun başka bir yeteneği varsa onu da kullanmayı tercih ediyordu Edward Hall. Hiç kuşkusuz her iki oyunda sahnelenenler zorlu süreçlerin, provaların bir eseriydi.

    Yine tiyatro eseri olarak sahnelenmiş Heiner Müller’in Hamlet Makinesi Shakespeare’in Hamlet’inin bir başka versiyonudur. Her iki yazar Hamlet’in odağında yaşadıkları tarihsel dilimden birbirleriyle söyleşmekte, felsefi bir tartışmaya girmektedirler. Aradan 400 küsur yıl geçmiş olmasına rağmen bu iki yazarın bir karakter üzerinden söyleşmeleri Shakespeare’in büyüklüğünün bir kanıtı değil midir? Zira Hamlet artık Shakespeare’in bir oyun kişisi olmasının ötesinde, varoluşumuzu sorgulayan, bir oluş ya da olamama hâlimizin yansıması olmasıyla evrenselliği içinde barındıran bir kahramana dönüşmüştür. Bunun yanında metnin derinliği, çok katmanlı güçlü yapısını göstermesi açısından Hamlet Makinesi, Müller’in tarihe ve sanata bakışının tiyatroda karşılık bulduğu bir eserdir. Metin; montajlardan, fragmanlardan, metinlerarası ilişkilerden oluşmuş, bütünüyle postmodern bir yapıt olarak Shakespeare’in Hamlet’inin üzerinden kazındıkça parça parça ortaya çıkan yeni bir oyundur artık.

    Son yıllarda bir başka proje hayata geçmiş durumda. Ekim 2015’te Hogarth Press “Shaekespeare Project” adı altında Sheakespeare’in 400 sene önce yazdığı tragedya, komedi, tarihsel oyun türündeki zamana yenilmeyen metinlerini çağdaş yazarların kalemiyle güncel romanlara dönüştürme projesi başlattı. Düşünecek olursak ölümsüz olan yalnız Sheakespeare değil yarattığı karakterler de. Hamlet’i, Othello’yu, Venedik Taciri’ni, Romeo ve Juliet’i kim unutabilir ki! Ölümünün 400. yılı vesilesiyle başlatılan seri kapsamında yayımlanan ilk roman olan Zaman Boşluğu, Shakespeare’in komedi türüne dâhil edilen oyunu “Kış Masalı”nın güncel bir uyarlaması. Winterson Kış Masalı’na, oyunun ana hikâyesini bozmadan zamanda yolculuk yaptırıyor. Oyundaki karakterlerin mizaçları ve rolleri gibi isimlerini de sadece küçük dokunuşlarla değiştiriyor. Bu proje kapsamında Gillian Flynn Hamlet’i, Howard Jacobson The Merchant of Venice’i , Jo Nesbo Macbeth’i, Edward St. Aybyn King Lear’ı, Anne Tyler The Taming of the Shrew’u, Jeanette Winterson The Winter’s Tale’i tekrar çağdaş bir yorum getirerek yazıyorlar. Yine bu proje çerçevesinde Othello’yu yazma teklifi Tracy Chevalier’e götürülüyor. Ve yazma yolculuğuna başlamış oluyor.

    Konunun ona çekici gelmesindeki sebebi, “öteki” kavramına odaklanmasını sağladığını ve eğitim döneminde benzer bir deneyime tanık olduğunu vurguluyor Tracy Chevalier. “Ama kesin olan bir şey vardı ki” diyor, “bu eseri romana çevirirken Shakespeare’in şiirsel diliyle yarışmayacağımı ilk baştan belirlemiştim. Shaekepeare’in özgün dilini yaratamayacağıma göre onu taklit etmek aptallık olurdu.” diye ekliyor. Tiyatro eserinin olay örgüsünü koruyor; kolay okunan, gündelik bir dille yazılmış, sürükleyici bir roman çıkıyor ortaya.

    Kubilay Aktulum “Kopuk Yazı, Koput Yapıt” ta bu yöntemi şöyle açıklıyor: “Gerard Genette, eski bir yapının yeni bir yapıya yeni bir işlevle katılması olan metinlerarası ilişkilerin kafada yarattığı düşünceyi, ‘eski bir imge’ olan ‘palempsest’ sözcüğyle belirtir. Palempsest, üzerindeki ilk metnin (ya da yazının) kazınarak, yerine yeni bir metin (yazı) yazılmış bir yaprak ya da “aynı yaprak üzerinde, bir metnin başka bir metne eklendiği, üst üste geldiği, ancak eski metni tümüyle gizlemeyen, eski metnin görülebildiği” bir imge, metinlerarası bir beti olarak tanımlanır.” (Aktulum, 2000:216)

    Özellikle postmodern eleştirmenler yazınsal metinleri metinlerarası bir bağlamda, bir pa lempsest olarak ele alırlar. Onlar palemsest kelimesini düz anlamdan çok yan anlam olarak, bir metin imgesi olarak düşünürler. Bu düşünceye göre bir yazar “ilk kez” yazmış olduğu bir metni, ardından başka bir yazar yeni bir metin yazarken aslında eski bir metnin yazılarını silip bir başka metni yeniden yazmış olur. Öyleyse artık ilk metin yoktur, kopya bir metin vardır. Kısaca en yeni, en özgün kabul edilen bir metin bile daha önce yazılmış bir metne dayanır. Shelley geçmişin, şimdinin, geleceğin tüm şiirlerinin tüm ozanlarca yazılmış tek bir sonsuz şiirin bölümleri ya da parçaları olduğunu ileri sürer. Öyleyse her yapıt başka yapıtlardan yola çıkarak yazılmıştır, tüm kitaplar tek bir sonsuz kitabın parçalarıdır. (Aktulum, 2000:217)

    Alttaki Shakespeare’in Othello metni, yüzeydeki Tracy Chavelier’nin New Boy metninin içinde yer almış, ortaya yepyeni, palemsest bir başka metin çıkmıştır. Tracy Chevallier’’in Othello’su artık Othello vasfı taşımayan bir Othello olarak başka bir zamanın içindedir. Şimdi bir noktaya daha bakalım. Acaba Shakespeare’e Othello metnini yazdıran hangi kaynaktır?

    Shakespeare’in Othello’su ilk kez 1 Kasım 1600 gecesi sarayda oynanır. Shakespeare’e kaynaklık eden ana metin Giovanni Battista Giraldi Cinthio’nun, yüz masalın bir araya gelmesinden oluşan Boccacio’nun Decameron tarzındaki bir eseri olan Gli Hecatommithi’daki (1565) “Un Capitano Moro” masalıdır. Bu masalın kaynağı, 1508 yılında Venedik’te yaşanmış bir olay olduğu düşünülmektedir. Bir başka görüş bu masalın Binbir Gece Masalları’ndaki “Üç elma” hikâyesinde betimlenen bir olayla arasında benzerlik olduğu fikrindedir. Ama kaynağı ne olursa olsun, Shakespeare kaynak metnin üzerinde gerekli değişiklikleri yapmış, zamanın da çok önemsenmeyen bir İtalyan öyküsünü bir başyapıta dönüştürmüştür.

    Öyleyse yazmak hep yeniden-yazmaktır. Bir yazar yeni bir metin oluştururken bile aslında başka metinlerden aldığı parçaları bir bütün oluşturacak biçimde yan yana getirip kaynaştırarak bir yeniden-yazma işine girişir. Yeniden yazmak, parçalardan yola çıkarak bir metin gerçekleştirmek, onları düzenlemek, birleştirmek, aralarında uyum sağlamak, unsurlar arasında geçişler yapmaktır. (Aktulum, 2000:96)

    Shakespeare, Othello adlı bu tiyatro eserinde, yıllarca Venedik devletinin hizmetinde savaşmış, türlü kahramanlıklar göstermiş Mağripli zenci komutan Othello ile Venedikli soylu bir ailenin kızı Desdemona’nın engel tanımayan aşkları üzerinden, kıskançlık, aşırı güven duygusunun zararları, ırkçılık, intikam, kötülük ve ikiyüzlülük gibi kavramları sorgular.

    Oyunun Zamanı: Olay 16. yüzyılda geçer. Osmanlıların Akdeniz’de hâkim oldukları Kıbrıs’ı fethetmek istemektedirler. Bu bakımdan olaydaki zamanı 1569 veya 1570 yılı olarak belirlemek mümkündür. Osmanlı donanmasının Kıbrıs’a yaklaştığı haberi alınınca Desdemona ile yeni evlenen Othello, adayı savunmak üzere gönderilir.

    Oyunun Mekânı: Olaylar Venedik’te başlar. Othello’nun evi, Desdamona’nın babasının evi, Venedik sokakları, Dukalık, Venedik’teki mekânlardır. Venedik’te olup bitenleri anlatan birinci perdeden sonra, oyunun tümü Kıbrıs’ta geçer.

    Oyununun Konusu: Desdemona, Venedik’in soylularından Sinyor Brabantio’nun kızıdır; melek kadar saf ve iyi kalplidir. Mağripli zenci Othello, Venedik Dukalığının deniz komutanı olabilecek kadar değerli bir komutandır. Othello Kuzey Afrikalı olarak beyaz Hristiyan Venedikliler’den farklı ırksal, dinsel, kültürel özellikler gösterir. Othello kara olmasına karadır ama aynı zamanda yiğittir, soyludur. Ataları arasında krallar kadar ünlü bir askerdir. Brabantio, Othello’yu sık sık evine çağırır ve ondan katıldığı savaşları, başından geçen tehlikeli olayları anlatmasını ister. Genç bir kız olan Desdemona da büyük bir heyecanla dinler Othello’yu, başından geçenler yüzünden ona acır. Othello, genç kızın hayallerinin kahramanı oluverir. Desdemona, maceralarını dinlediği, başına gelenlerden dolayı acıdığı bu komutana gönlünü kaptırır. Bir gece Desdemona gizlice evden kaçar, Othello ile evlenir. Desdemona’yı Venedik’in soylularından, zenginlerinden pek çok kişi istemiş, fakat o hiçbiriyle evlenmeyi kabul etmemiştir. Yüreğinin sesini dinlemiş, her türlü zorluğu göze almış, kendi soyundan olmayan, kendinden yaşlı, zenci bir komutanla evlenmiştir. Âşığın gözü karadır. Tek bir arzusu vardır: Sevdiğine kavuşmak. Desdemona da öyle yapar, ne toplumun baskısına ne de babasının karşı çıkmasına boyun eğer. Kalbinin sesini dinler, sevgisine güvenir.

    Shakespeare bu oyununda “ırkçılık” teması üzerinde önemle durmuş, dört asır önce Venedik toplumunda zenci insanların sırf renklerinden dolayı aşağılanmasını eleştirel bir bakış açısıyla yansıtmıştır. Venedikli bir soylu olan Sinyor Brabantio, kızıyla evleninceye kadar yiğit komutan Othello’yu çok sever, ona saygı gösterir. Ancak iş kızını vermeye gelince, sevginin yerini nefretle karışık bir aşağılama duygusu alır. Komutan Othello’nun tek suçu zenci olmasıdır. Othello, kendisini Venedik halkına adamış, yıllarca Venedik devleti için savaşmış, canını hiçe saymış, kahraman bir komutan olmasına rağmen Brabantio’dan çok ağır, çok aşağılayıcı, kin ve nefret dolu laflar duyar. Bir zenci olduğu için beyaz bir kadınla evlenmeye hakkı yoktur. Bu durum, Othello’nun çok ağırına gider.

    Shakespeare Othello’nun kişiliğinde kıskançlık duygusunun aşk ve sevgiden daha güçlü bir duygu olduğunu, basite alınmaması gerektiğini vurgulamaya çalışır. Othello’da sevgi ve kıskançlık duyguları sürekli çarpışır, savaşın galibi kıskançlık olur.

    Oyunun en kötü kişisi olan Iago, Othello’nun zenciliğini kötü yönde kullanır. Desdemona gibi beyaz, genç ve güzel bir kızın kendi soyundan bir erkekle değil de zenci biriyle evlenmesinin insan doğasına aykırı olduğunu, bir süre sonra kendi ırkından beyaz bir erkeği arzulayabileceğini söyleyerek Othello’yu huzursuz eder. Iago karakterinde yalanı, ikiyüzlülüğü, hainliği, kötülüğü tanımış oluruz. Iago’nun kurnazlık ve hainliği karşısında saf ve temiz ruhlu Othello’nun hiç şansı yoktur. Iago kin ve nefret doludur. Çavuş Iago’nun komutanı Othello’ya düşmanlığı karısı Emilia ile Othello’nun birlikte olduğu söylentisidir. Bu dedikodunun asıl olup olmadığını bilemeden Othello’dan intikam almaya çalışır. Othello’ya düşmanlığının bir diğer sebebi de kendisine verilmesinin daha uygun olduğunu düşündüğü yaverlik görevinin Cassio’ya verilmiş olmasıdır. Önce bir kargaşa çıkararak Cassio’yu görevinden aldırır. Cassio/yu, bağışlaması için Desdemona, sürekli kocasına yalvarır.

    Bu durum Othello’yu iyice çileden çıkarır. Othello, Iago’dan karısının onu Cassio ile aldattığına dair kanıt ister. Iago’da yalan boldur. Bir gece Cassio ile beraber kaldığında onun rüyasında Desdemona’yı sayıkladığını, Othello’nun karısına hediye ettiği çilek işlemeli mendili Cassıo’nun elinde gördüğünü söyler. Gerçekte Iago bu mendili çalması için, karısı Emilia’ya yalvarmıştır. Bir gün Desdemona’nın düşürdüğü bu mendili, Emilia kocasını mutlu etmek için alıp, Iago’ya getirmiştir. Iago’nun elinde bu mendil bir silaha dönüşecektir. Mendil, sevgiliye verilen bir hediyedir. Iago, Othello’yu karısı hakkında kuşkuya düşürecek sözler etmekten geri kalmaz. Değil mi ki Desdemona kendi ülkesin den, kendi seviyesinden birçok evlenme teklifini geri çevirmiştir. Oysa doğada her şey dengi denginedir. Böyle davranan kadınların bir gün gelir kendi soyundan erkekleri tercih edebilir, eşini, kendi ülkesinin erkekleriyle karşılaştırabilirler gibi sözlerle Othello’ya kuşku tohumlarını eker. Othello, Iago’nun iftiralarını karısına söyleyemez, kuşkular içinde kıvranmaya ve karısından nefret etmeye başlar. Karısıyla açık bir iletişime geçmez, kendi kuşkularını karısına açıkça anlatmaz, Iago ile Desdemona’yı yüzleştirmez. Othello, Iago’ya duyduğu aşırı güvenin bedelini, çok sevdiği karısını boğarak öldürüp sonra da intihar ederek çok ağır bir şekilde öder. Othello bir kez daha oyunun başında tanıdığımız güçlü, mert, saygın komutan kimliğinde ölüme gitmiştir. Kibirli değildir artık. Giderek daha derine batmış karanlık, güneşsiz, yıldızsız bir dünyada onuruna sahip çıkmış bir trajik kahramandır.

    Oyunun sonunda seyirciye iletilen duygu, Othello’nun “dürüst” olduğu gerekçesiyle önem verdiği Iago’nun kötülüğünün hiçbir zaman gerçek anlamda cezalandırılamayacağıdır. Iago Othello’yu en zayıf tarafından yakalamıştır. Iago, Othello-Desdemona ilişkisini aşk serüveni olarak değil, bir cinsellik eylemi olarak görür. Onun için aşkın yüceliği önemli değildir. Hiç kimseyi sevmez, yeryüzündeki hiçbir değeri kutsal saymaz. Shakespeare’in “kötü adam”ları arasında özel bir yer alır. Iago’nun içinde beslediği temel duygu kıskançlık ve kıskançlığın tetiklediği nefret ve öfkedir. Öfke duygusunun temelinde, kendinden üstün olan birinin varlığını kabul etmeme olgusu yatar. Iago şeytanın ta kendisidir, insandan öte bir yaratıktır. Shakespeare Iago karakterinde, Machiavellivari “kötü adam” ile İngiliz “ibret oyunu” geleneğinin “Şeytan”ını buluşturmuştur. (Ayşegül Yüksel, s. 186)

    #HaroldBloom’a göre Shakespeare’in önemli bir özelliği insan psikolojisinin değişkenliğini eserine yansıtmasıdır. Ona göre Shakespeare aynı zamanda insanın sınırsızlığını işlemiştir; İnsanın sınırsızlığını en iyi vurgulayan karakter ise Hamlet’tir. Bu tespiti iki yüzyıl önce Hegel de dile getirmiştir. Bloom Shakespeare’e hayrandır; karakter çizmesinden, metafor kullanmasına, eserlerini kurgulamasına, insan doğasını sanata yansıtmasına onu eşsiz bulur ve modern edebiyatın onun izinden gittiği yargısına varır. Kısaca sanatta bu kadar yetenekli birini yakalamak çok güçtür ancak ona özenilebilinir. Hatta edebiyatta Shakespeare üslubu denilen bir üslup oluşmuştur ve modern şairler bu üslubu yakalamaya gayret etmişlerdir. Bloom, Batılı edebiyatçıların hiçbirinin Shakespeare’e karşı koyamadığını belirtir.

    #TracyChevalier Shakespeare’in Othello’sunu ırkçı bakış açısına odaklanarak günümüze taşıyor. New Boy Washington’un kenar mahallesindeki bir ilkokulda geçiyor. İlk bakışta garip gelse de biraz düşününce Chevalier’in bu seçimi onun getirmek istediği tartışmaya nasıl denk geldiği belirgin bir şekilde ortaya çıkmış oluyor. Shakespeare’in Iago’sunun sinsi oyunlarına denk düşüyor. İlk bakışta mekân seçimi çocukça gelebilir, Iago’nun sinsi entrikalarının bir okul bahçesine taşınmasını yadırgayabilirsiniz. Üzerinde biraz düşününce bugüne de rahatlıkça uygulanabildiği açıkça ortaya çıkıyor. Chevalier olay örgüsü 6. sınıf çocuklarına odaklanıyor. Bilirsiniz çocukların ergenliğe geçiş dönemi çok ıstıraplı, yaralayıcı ve kaygan bir zeminde geçer. Daha da ilginç olanı bu yeni yetmelerin güvenilmezliği, karakterlerinin henüz şekillenmediği deli dolu hareketlerinin baş gösterdiği bir dönemdir. Kısaca Chevalier için Casper’ın (Iago) kurnaz entrikalarını bu sancılı yaş dönemine taşıması çok uygun düşmüş. Unutmayalım ki bu gençlerin her biri kendilerini kanıtlamak için, aralarında bir statü kazanmak için yarış hâlindedirler. Casper iliklerine kadar kötüdür. Hemen hemen herkesle görülecek bir hesabı vardır. Sanki kötülük yapmak için dünyaya gelmiştir. Rol yapmaya yarayan dürtüleri belirsiz ve saklıdır. Alçaklığın, kıskançlığın mekanizmalarını harekete geçirir. İnsanlara zarar vermekten, acı çektirmekten büyük bir zevk almasının tabii ki sebepleri vardır. Huzursuz bir aile ortamından gelmektedir. Ona bakarsak Shakespeare’in Othello’su da çok kısa bir zaman diliminde çok âşık bir sevgili rolünden karısının katili olmaya kaymıştır. Chevalier bu duruma da olay örgüsünü bir güne taşımakla üstesinden gelmiş. Öyle ki, onun bu uygulaması gayet iyi yerini bulmuş. Hatırlarsanız oyun konusu, fırtınalı duygular, şimşek çakan aşk ilişkisidir. Yine düşünecek olursanız, Shakespeare’in Kıbrıs’a yola çıkmış bir gemide cereyan eden olay örgüsünün bir ilkokulun oyun bahçesine çevrilmiş olması belki daha iyi yerine oturmuştur.

    New Boy, bir ilkbahar gününde geçer. Okulun en popüler kızı Dee (Desdomonia), okula yeni gelen yabancı öğrenciyi Osei (Othello) ilk fark eden olur. Okulun tek bu siyahi öğrencisi, yalnız, tek başına, kendi hâlinde bir köşede durmaktadır. Ayrıca kıyafeti diğer öğrencilere göre çok düzgündür. Dee (Desdomonia) bu yeni gelen yabancıya ilk anda aşırı bir ilgi duyar, onun bu temiz görüntüsü onu cezbetmiştir ve kararını verir, bu yabancının okuldaki koruyuculuk görevini üstlenecek, onu sahiplenecektir. Duygularını gizlemeden ona yaklaşır, kendini tanıtır; çocuğun Afrika’dan, Gana Cumhuriyeti’nden geldiğini, adının Osei (Othello) olduğunu öğrenecek, bir iki sohbetten sonra babasının konsolos olduğu ve ailenin bu bölgeye yeni geldikleri bilgilerini edinmiş olur. Hemen kaynaşırlar. Dee, Osei’nin gülerken dişlerinin ne kadar düzgün olduğunu, gülümsemesinin kara derisine yaydığı ışıltıyı fark etmiştir. Osei’nin yaydığı ışık Dee’nın gözünü kamaştırmıştır. Gülümsemesi ışığın prizmadan geçerken yedi renge ayrılmasından gelen renkli bir prizma gibidir. Dee’nin içinde bu yabancıya karşı bir şeyler kaynamaya başlar. Ama diğer öğrencilerde durum farklıdır. Dee’nin hayranlığına karşılık onlar düpedüz kayıtsızlık, görmezden gelme içindedirler.

    Hikâyenin l970’lerde anlatıldığı tarihe bir bakalım isterseniz. 1960’lı yıllar… Uzaya çıkış, Vietnam’daki savaş gücünün arttırılışı, #MartinLutherKing’in Washington Yürüyüşü’ndeki unutulmaz konuşması, #KübaFüzeKrizi ile zirveye çıkan nükleer silah korkusu, #BaşkanKennedysuikastı, #1967 #VietnamSavaşı protestosu, #RichardNixon’ın başkan seçilmesi ve Ay’a basılan ilk adım gibi, ABD’nin kaderini tayin edecek olan olayların en önemlileri sadece birkaç sene içinde gerçekleşivermiştir. Özellikle Vietnam Savaşı’nın uzaması, Amerikalılık kavramını değiştirecek bir karşı kültür yaratmış, sivil haklar ve özgürlükler konusunda toplumun en ısrarcı ve saldırgan olduğu 1960’lar devrimini yaratmıştır. 70’li yıllar, Vietnam fiyaskosu ve hemen arkasından gelen #Watergateskandalıyla başlar. Daha önce güvenilirliğinden şüphe edilmeyecek olan her şey, değerini kaybetmiştir. Vietnam’da görev yapmış olan askerlerin ülkelerine döndükten sonra yaşadıkları adaptasyon sorunları ve sayısı kesin bilinmeyen asker intiharları, ABD toplumunu kendi içinde şizofrenik bir şekilde konumlanmaya itmiş olmasıdır.

    Böyle travmatik olayların yaşandığı Amerikan toplumunda devrimsel bir sosyal değişim gerçekleşmesi için şartlar sağlanmıştır. Beyazlar ve siyahlar ayrıldıkları gibi, okulda da öğretmenler arasında görüş ayrılıkları gözle görünür bir hâl almıştır. Yabancıya karşı tedirgin olup ama hoşgörülü yaklaşanlar olduğu gibi, siyahlara ve yabancılara karşı ayrımcı tutumlarını saklamadan sergileyenler de vardır. Öğretmenler odasından şöyle sesler yükselir: “Bu okul henüz bir siyah öğrenciyi kabul etmeye hazır değil.” Kimi de “Çocuğun ten renginin bir sorunu yok.” gibi ifadelerle uydurma ikiyüzlü tavırlarını sergilemekten geri durmazlar.

    Ama gelin görün ki Osei’nin yaşadıkları öğretmenlerden ve okul yönetiminden kaynaklanmaz. Osei’nin bu okula gelişi, altı senelik öğretim yaşamında dördüncü okuludur ve o öğretmenlerin ikiyüzlü davranışlarına alışmıştır. Ablası da ona Malcom X’in felsefesini anlatarak onu yetiştirmektedir.(1992 yılında Denzel Washington’un canlandırdığı Malcom X’in hayatı filme konu olmuştu.)

    1925 doğumlu #MalcolmX, altı yaşındayken babası #KuKluxKlan tarafından öldürülmüştü. Bir siyah olarak ona verilen yaşama biçimini kabul etmez. Malcolm X müthiş bir hatiptir, etrafında on binlerce taraftar toplar, televizyon programlarına katılır, siyah Müslümanlar adına ülke gündemini meşgul etmeye başlar. Malcolm X, “Bizden niye nefret ediyorsunuz?’ diye soran bir beyaz muhabire, ‘Bizi yüzyıllar önce buraya getiren, tarihimizden, kültürümüzden, dilimizden ayıran, hayvan gibi alıp satan beyaz adamdan nefret edip etmediğimi nasıl sorabilirsin? Bu bir tecavüzcünün iğfal ettiği kızcağıza ‘benden niye nefret ediyorsun’ diye sorması gibi bir şeydir. Artık siyah adama söyleyecek sözünüz kalmadı.” der.

    Bu kadar sert konuşmasına rağmen Malcom X’in ve takipçilerinin istedikleri çok şey de yoktur. Dertleri okumak, mevki sahibi olmak, yemek salonlarına, tiyatrolara, parklara… Ve bir de beyazların girdiği tuvaletlere girebilmektir, o kadar.

    Osei ablasından bu öğretilerle büyür. Diğer gittiği okullarda da Osei ırk ayrımcılığına maruz kalmıştır. Bu kez kendisine düşman Ian (Iago)’u bulur. Ian Osei’yi görür görmez avını bellemiştir. O sırada diğer çocuklarla bahçedeki dönme dolapta oynayan çocuklara sataşmakta, onlara rahat yüzü vermemektedir. Ian’ın huzursuz bir hâli vardır. Ian çok kurnazdır, çok hesaplıdır. Hazırcevaptır. Çıkarcı, dalaverecidir. Kötü tohumdur. Onun alanına girenin vay hâline. Her şeyi lehine çevirmekte becerisi ile kimse yarışamaz. Kısaca okulda hâkimiyetini kurmuş, herkesi kendinin kuklası yapmıştır.

    Chevalier, aşağılık, bayağı, adi Ian’ı olay örgüsüne dâhil ederken Iago’nun Desdomania’ya verdiği mendil üzerinden kurgular. Chevalier’in anlatımında üzeri çilek resimleriyle süslenmiş bir kalem kutusu Shakespeare Othello’sundaki mendilin yerine geçer. Tracy Chevalier Shakespeare karakterleriyle kendi karakterlerini buluşturmakta olağanüstü bir yaratıcılık sergiliyor. Hatta Shakespeare’in Othello oyununu cinsel cazibe üzerine oturturken Chevalier’nin “New Boy”u yeni yetmelerin ergenlik yıllarındaki ilk cinsel uyanışlarına tam denk geliyor. Kuşkusuz Othello çok iyi işlenmiş bir kurgu, hele Shakespear’in ahenkli, güçlü şiirsel dili tüm ritim ve harmoni izleyiciyi ağırlıyorsa… Bu oyunda Shakespeare Iago’nun kişiliğinde, ruh hastası insanların olabileceğini, karşımıza çıkan her insanı kendimiz gibi görmememiz gerektiğini, insan doğasının çeşitliliğini anlatır. Ama yine de Tracy Chevalier’nin Oeisi’sini koltuğa mıhlanmış bir şekilde okuyorsunuz.

    #Borges, bir konuşmasında şöyle diyor: “Edebiyatta söylenen şeyler değişmez; önemli olan nasıl söylendiği…” Edebiyat da tıpkı diğer günümüz sanat disiplinlerinde olduğu gibi bir zekâ oyun alanı, üzerinde yeterince düşünülmemiş icatlar ve yenilikler vitrini hâline getirildikçe hayatla ilgili beslenme kaynakları da çürümeye başlıyor. Bu noktada Chevalier bu tuzağa düşmeden bu işin üstesinden geliyor. Yazar olarak kendi kişisel malzemesini de katarak edebiyat tarihine mal olmuş bu edebî metinle yarışmadan kendi beslendiği kaynaklardan, kendine ördüğü etik değerlerden, sahip olduğu vicdandan, değerleriyle kurduğu sadakat ilişkisinden vazgeçmeden…

    Kaynakça:
    Yüksel, Ayşegül, William Shakespeare, Yüzyılların Sahne Büyücüsü, Habitus Yayınları, 2017.

    Sakça, Bülent, “Shakespeare’in Othello Trajedisi”, 4 Aralık 2014, http://www.bulentsakca.com.

    Yıldız, Bülent, “Hamlet’in Shakespeare’le, Heiner Müller’in Hamlet’le Diyalojisi”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 40:2015/2, ISSN: 1300-1523.

    Aktulum, Kubilay, Metinlerarası İlişkiler, Öteki Kitabevi, Mayıs 2000.

    Kott, Jan, Çağdaşımız Shakespeare, Mitos Boyut Yayınları, 1999.

    Öztürk, Mehmet Ali, “W. Shakespeare’in ‘Othello’su ile G.Verdi’nin ‘Othello’sunun Metinsel Yönden Karşılaştırılması”, Yüksek lisans tezi, Selçuk Üniversitesi, 2011.

    Bingöl, Ulaş, “Shakespeare’i Kanon Yapabilmek”, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/hikmet/article/ view/5000145985/5000152832
    Baloğlu, Uğur, “Tiyatro yapıtlarının sinemaya uyarlanmasında anlatısal ve yapısal değişiklikler: William Shakespeare’in Hamlet oyununun filmsel uyarlama örneği”, acikerisim.iku.edu.tr

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
Yazmak Yeniden Yazmaktır: Tracy Chevalier’in Yeni…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi