UYGURLARIN FIKRA KAHRAMANI SELEY ÇAKKAN

  • UYGURLARIN FIKRA KAHRAMANI SELEY ÇAKKAN

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 14:28'de 11 Temmuz 2024

    UYGURLARIN FIKRA KAHRAMANI SELEY ÇAKKAN*

    Makale Yazarı: Dr. Mustafa Duman

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Ocak/Mart 2016, 25.sayıda yayımlanmıştır. 

    Kısa ve özlü anlatımı olan nükteli ve güldürücü kısa hikâye olarak tanımlayabileceğimiz fıkra, halk edebiyatının gerçek anlamdaki ilk mizah ürünlerinden biridir. Sözlü kültür ortamında doğan ve ağızdan ağza aktarılarak yayılan fıkralar, yaratıldıkları dönemin ve toplumun kültürel bilgi ve deneyimlerini içlerinde barındırdıkları için aynı zamanda birer sözlü tarih materyali olarak da görev yaparlar. Halk kültürü araştırmacısı Mustafa Duman “Halkların Fıkra Kahramanları” başlığı altında farklı coğrafya ve kültürlere ait fıkra kahramanlarını yazıyor. Duman’ın kaleme aldığı onuncu fıkra kahramanı, Uygurların Fıkra Kahramanı #SeleyÇakkan.

    Uygurlar arasında günümüzde de çok canlı bir Nasreddin Hoca fıkraları anlatma geleneği vardır. Uygur halk ozanları da bu fıkraları türkü halinde çalıp söylerler. Nasreddin Hoca orada Nasreddin Efendi’den gelme “Nasreddin Ependi” ya da yalnızca “Ependi” adıyla tanınır. Bu fıkralar kitap halinde de yayımlanmıştır.(1) Uygurlar arasında anlatılan #NasreddinHoca fıkralarının sayısı çok fazladır. Örneğin, 2006 yılında, Urumçi’de, Arap harfli Uygurca iki cilt halinde yayımlanan Nasreddin Ependi Latipaları Kamusı adlı kitapta 846 fıkra yer almaktadır.(2) Uygurların yerel fıkra kahramanları da vardır. Bunların içerisinde Molla Zeydin ve Seley Çakkan en tanınmışlarıdır. Mola Zeydin’in 19. yüzyılda yaşadığı kabul edilir. Turfan iline bağlı Lükçü’de doğmuştur. Gezici şarkıcı ve hikâye anlatıcısıdır. Zeki ve hazırcevap olduğundan, başından geçen bazı olaylar halk arasında fıkra olarak anlatılmış ve günümüze kadar gelmiştir. Onun fıkralarını bir araya getiren bir kitap 1984 yılında Molla Zeydin Hekkide Kısse adıyla yayınlanmıştır. Molla Zeydin’e bağlı olarak anlatılan fıkralardan biri şöyledir: Molla Zeydin birisiyle mahkemelik olmuş. Kadının yanına gitmeden önce koynunu taşla doldurmuş. Kadı soru sorduğunda da koynunu işaret etmiş. Sonunda kadı, herhalde Molla Zeydin bana çok güzel bir şey getirdi, diye düşünerek onun lehine kararını vermiş. Herkes dağılınca da ona: “Koynundakileri bana vermeyecek misin?” demiş. #MollaZeydin de koynundaki taşları çıkarıp: “Kadı Efendi, eğer davayı benim lehime halletmeseydin işte bu taşlarla başını yaracaktım. Şansın varmış, kurtuldun” diye karşılık vermiş. (3)

    Uygurların en tanınmış fıkra kahramanı ya da fıkra tipi Seley Çakkan, 19. yüzyılda yaşamış bir kişidir. Doğum ve ölüm yılları için ayrı tarihler verilmektedir. Seley Çakkan, Kaşgar ilinin Tokkuzak ilçesinin Opal köyünde doğmuştur. Bu köy aynı zamanda büyük dilcimiz #KaşgarlıMahmud’un da doğduğu köydür. Seley Çakkan’ın asıl adı Muhammet Salih’tir. Zeki bir kişi olduğundan sorulara çok çabuk cevap verirdi. Bu nedenle “Çakkan” adını almıştır.

    Seley Çakkan, kısa bir eğitim sürecinden sonra, çeşitli işlere girip çıktı. Sonunda baba mesleği ekmekçilikte karar kıldı ama o işi de uzun sürdüremedi. , Kaşgar’da ve civarında, türkücü, çalgıcı, fıkracı, hikâyeci olarak çeşitli toplantılara katıldı, kendisini halka sevdirdi. Giderek halk tanınmış bir “söz ustası” oldu. Özellikle Çinli yöneticilerle ve yörenin zengin kişileriyle karşılaştığında hoş esprileri ve hazır cevaplılığıyla onları alt etti, #halkıgüldürdü. O halkı güldürürken aynı zamanda düşündürmüştür de. Onun başından geçen bazı olaylar halk arasında fıkra olarak anlatıldı ve bu gelenek günümüze kadar geldi.

    Doğaldır ki bu arada başkalarının başından geçmiş olan olaylar ve başkalarına ait #fıkralar da ona bağlanmıştır. Örneğin aşağıdaki fıkralarda görüleceği gibi, bazıları, Nasreddin Hoca fıkralarından ya da daha başka fıkra kahramanlarından, tiplerinden alınmış olmalıdır.

    Seley Çakkan’dan kalan çeşitli fıkralar Uçkuncu Ömer ve Hacı Ehmet tarafından derlenerek 1983 yılında, Seley Çakkan Letipeleri adıyla kitap halinde Arap harfli Uygur alfabesiyle yayınlanmıştır. Bu yayını 1984 yılında, Almatı’da, Kiril harfli Uygur alfabesiyle yayınlanan başka bir kitap izlemiştir. Daha sonra bu kitaplardan Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı tarafından derlenen fıkralar, Latin harfli Uygurca ve Türkçe olarak, Seley Çakkan Fıkraları adıyla, 2008 yılında Türkiye’de yayımlanmıştır.(4)

    Seley Çakkan’ın fıkralarının bazıları uzundur, fıkra kurgusundan uzaklaşır. Zaman içerisinde anlatıla anlatıla daha gelişmiş bir şekle girdiklerini düşünebiliriz. Burada, Seley Çakkan’a bağlı olarak yazıya geçirilmiş fıkralardan birkaçını Sultan Mahmut Kaşgarlı’nın Seley Çakkan Fıkraları adlı kitabından, anlatımlarında bazı kısaltma ve sadeleştirmeler yaparak sunuyoruz:

    Nasıl tatlı?
    Kent yöneticilerinden biri ava giderken Seley Çakkan’ı da yanına almış ve ona en tatlı yiyeceği sormuş. O: “Yumurta” cevabını vermiş. Aradan üç yıl geçtikten sonra gene aynı yerde Seley Çakkan’a: “ Ne ile?” sorusunu yöneltince, o: “Tuz ile”, demiş.

    Yoğurt var mı?
    Seley Çakkan bir gün evinin önündeki ağaca çıkmışken elinde bir tabakla cimri komşusu yanına gelir ve ağaçtan inerse kendisine bir şey söyleyeceğini bildirir. Bunu üzerine Seley Çakkan ağaçtan iner. Komşusu ona: “Evinizde biraz yoğurt var mı?” der. Seley Çakkan cevap vermeden eve girer. Komşusu da biraz bekler ve evden uzaklaşır. Geriye dönen Seley Çakkan ona bağırır, gelmesini ister. O da, yoğurt alacağını düşünür, geri döner ve tekrar evin önüne gelir. Seley Çakkan, ona: “Evde yoğurt yok da onu söylemek için seni çağırdım” der. O: “Bunu baştan söylesen olmaz mıydı?” diye sorar. Seley Çakkan: “Kızma. Sen de beni ağaçtan indirmeden sorsan olmaz mıydı?” diyerek taşı gediğine koyar.

    Bu fıkranın Nasreddin Hoca fıkraları arasındaki varyantı, yani çeşitlemesi Menâkıb-ı Nasreddin Efendi adlı yazmada bulunmaktadır. Fıkraların nasıl yayıldığını, nasıl başka fıkra kahramanlarına bağlandığını, örneğin Nasreddin Hoca fıkrası olarak bilinenlerin ufak tefek değişikliklerle Uygurlar arasında da Seley Çakkan’a bağlı olarak anlatıldığını göstermek için bu fıkrayı yazmadaki anlatımını günümüz Türkçesine yakınlaştırarak veriyoruz:

    Bir gün Nasreddin Hoca evinde otururken fakir bir adam gelmiş ve kapıyı çalmış. Hoca yukarıdan: “Ne istersin?” diye sormuş. Fakir adam: “ Efendi aşağı gel”, demiş. Hoca aşağı inince fakir adam, ona: “Sadaka isterim”, demiş. Hoca da: “Gel yukarı” diyerek adamı eve çıkarmış ve ona: “ Allah versin”, demiş. Fakir adam: “Efendi aşağıda niçin söylemedin?” diye sorunca, Hoca: “Ya sen beni aşağı indirmeden soramaz mıydın?” diye karşılık vermiş.(5)

    Eşek eşeği görünce anırır Bir gün Seley Çakkan, yolda şehrin beyiyle karşılaşmış. Seley Çakkan’ın eşeği beye bakıp anırmış. Bey buna sinirlenmiş ve: “Hey Seley, eşeğin niçin bana bakıp anırdı?” diye bağırmış. Bunun üzerine Seley Çakkan: “Hürmetli beyim, bu duruma şaşırmayın. Eşek eşeği görünce anırır” demiş.

    Pamuklu minder yanmasın Seley Çakkan, günlerden bir gün bir beyin evine misafir olmuş. Birlikte sofraya oturmuşlar. Bey açgözlülüğünden sıcak pilavı çabuk çabuk yemiş. Bu arada boğazı yanmış. Buna sinirlenen Seley Çakkan önündeki bir demlik soğuk çayı beyin oturduğu mindere dökmüş. Bey , ne yaptığını sorunca da, o: “Beyim, Sıcak pilavı yiyip boğazınızı yaktınız Biraz sonra bu pilav arkanızdan çıkıp minderi yakmasın diye mindere çay döktüm” demiş.

    Bu fıkranın Nasreddin Hoca fıkraları arasındaki varyantı Hikâyet-i Nasreddin Hoca adlı yazmada şöyledir:

    Nasreddin Hoca’yı Ramazan’da iftara davet etmişler. Meğer çorba çok sıcak imiş. Hoca çorbadan bir kaşık almış ama ağzı çok yanmış. Çorbayı ağzından çıkarmaya da utanmış. Çorbayı içtikten sonra kavuğunu çıkarıp altına alıp üzerine oturmuş. Neden böyle yaptığını sorduklarında da: “Minder yanmasın, kavuk yanar ise benimdir, önemli değil” demiş.(6)

    Gençliğimde de yapmıştım Seley Çakkan, bir gün komşusunun bahçesine girmiş incirlerden koparıp yemiş ve biraz da kuşağının içerisine koymuş bahçeden çıkarken bahçe sahibi onu görmüş. Yanına gelip: “Sakalın çıktından sonra utanmadan hırsızlığa mı başladın?” diye sorunca da, o: “Yok aga. Sakalım çıkmadan gençliğimde de yapmıştım” cevabını vermiş.

    Gerçek ahmak Bir gün padişah vezirlerine: “Benim ahmaklığımı sizler çıkıp söylemezseniz halk nereden bilir? Söyleyin, ben gerçek ahmak mıyım?” diye bağırmış. Vezirler korkup susmuşlar. Orada bulunan Seley Çakkan: “Siz gerçek ahmaksınız” deyince, padişah cellada seslenmiş. Bunun üzerine Seley Çakkan: “Mert olun. Ben ispata hazırım. ‘Benim ahmaklığımı sizler çıkıp söylemezseniz halk nereden bilir?’ diyen siz değil miydiniz?” der.

    Mezar kazmak Bölge beyi bir görev vermek için Seley Çakkan’a sormuş: “Padişaha hizmet için elinden ne gelir?” Seley cevap vermiş: “Mezar kazmak.”

    Devenin başını kazıtmak Bir gün kayınbabası Seley Çakkan’ın başını kazımağa başlamış. Ustura iyi kesmediğinden Seley’in başı çok acımış. Tam da o sırada uzaktan bir deve feryadı işitilmiş. Kayınbabası: “O deve niçin feryat eder?” diye sorunca, Seley: “Herhalde kayın babası başını kazıyor” demiş.

    Karımdan sorup geleyim Seley Çakkan, komşularını sınamak için bir koyun alıp sokaklarda dolaştırıp “Kim bana karısından korkmadığını ispatlarsa ona bu koyunu vereceğim” diye de bağırıyormuş. Bir süre gezmiş ama karşısına kimse çıkmamış. Sonunda bir adam yanına gelmiş ve göğsüne vurarak: “Ben karımdan korkmam” diye haykırmış. Bunun üzerine Seley, koyunu ona vermek istemiş. Fakat adam bunun üzerine“ Biraz bekle. Eve gidip karıma koyunu alıp alamayacağımı sorup geleyim” demiş ve evine doğru yürümüş.

    Bu fıkranın Nasreddin Hoca fıkraları arasındaki varyantı şöyledir:

    Nasreddin Hoca’nın da bulunduğu bir toplulukta, söz kadınlar üzerine gelmiş ve karılarından korkmayanlar ayağa kalksınlar, denilmiş. Herkes ayağa kalkmış. Nasreddin Hoca oturmaya devam etmiş. Bunun üzerine ona sormuşlar: “Hoca sen de mi karıdan korkuyorsun?” Hoca cevap vermiş: “Ne korkacağım. Adını duydum da dizlerimin bağı çözüldü.”(7)

    Vermesin tenceresi Seley Çakkan, çocukları için bir kelle ve bir but alıp eve giderken yolda bir mollaya rast gelir. Molla “Kelle çorbasını birlikte içeriz” deyince, Seley “İnşallah” diye karşılık verir. Sonra evine gider ve etleri kazana koyar, pişirmeye başlar. Molla, bacadan çıkan dumanı görünce Seley’in evine gelir. Uzun süre bekler ama kazandaki et bir türlü sofraya gelmez. Molla “Eti nasıl tencereye koymuştun?” diye sorunca, Seley “Vermesin tenceresine koymuştum” der. Molla “O tencereyi nerden almıştın?” diye sorunca da, “Sizin evden almıştım” der. Yemeğin ortaya gelmeyeceğini anlayan molla “Vermezin aşı pişmez, dedikleri buymuş” diye lâf atınca, Seley “Aç gözün içi sıkılmaz, denen de buymuş demek ki” der.

    NOTLAR:
    * Dr. İç hastalıkları uzmanı-halk kültürü araştırmacısı
    (1) Uygurlar arasında anlatılan Nasreddin Hoca fıkralarından çok sayıda örnek için bkz: Mustafa Duman, Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası, Heyamola Yayınları, İstanbul, 2008, s. 533-547.
    (2) Ekber Gulam, (Tüzkiçi), Nasreddin Ependi Latipaları Kamusı 1-2, Sincan Yaşlar-Usmurlar Neşriyatı, Urumçi, 2006, 971 s.
    (3) İsa Özkan, “İki Uygur Fıkra Tipi: Molla Zeydin ve Seley Çakkan”, Milli Folklor, Sayı: 16, 1993, Ankara, s. 15-30. Bu fıkranın Nasreddin Hoca fıkraları arasındaki varyantı için bkz: Mustafa Duman, Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası, s. 545.
    (4) Sultan Mahmut Kaşgarlı, Seley Çakkan Fıkraları, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2008, 292 s.
    (5) Mustafa Duman, Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası, s. 204. Bu fıkranın bir varyantı da Binbir Gece Masalları’nda vardır: Bkz: Binbir Gece Masalları 2, (Çev. Alim Şerif Onaran). Afa Yayınları. İstanbul, 1992, s. 110-111.
    (6) Mustafa Duman, Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası, s. 246.
    (7) Mustafa Duman, Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası, s. 326.

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
UYGURLARIN FIKRA KAHRAMANI SELEY ÇAKKAN* Makale Y…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi