Roman Kahramanları
Rodion Romanoviç Raskolnikov: FEDOR VE/VEYA RASKOLNIKOV
-
Rodion Romanoviç Raskolnikov: FEDOR VE/VEYA RASKOLNIKOV
FEDOR VE/VEYA RASKOLNIKOV*
Makale Yazarı: Yıldırım B. Doğan
*Bu makale, Roman Kahramanları dergisinin 3. sayısında (Temmuz/Eylül 2010) yayımlanmıştır.
Fedor, yazar Dostoyevski’nin ön adıdır. Diğeri ise yazarın Suç ve Ceza isimli romanında var ettiği kurgusal kişiliğin adı. Raskolnikov yaşamını yalnızca yer aldığı romanda sürdürmez. Bir başına, ayrıksı ve özgül kimliğiyle hâlâ aramızdadır. Sabukladığım aklınıza gelebilir. İnanın öyle değil! Suç ve Ceza romanı ile Raskolnikov aynı dar alanda yer alırlar. Kimi anlatı kişileri o alandan çıkarak içinde soluk aldığı anlatıyı bir yana bırakıp okura doğru uzanır. Tereddüt etmez. Okurun yüreğini ve zihnini bularak oracıkta yuvalanır. Artık hep oradadır. Raskolnikov böylesi bir anlatı kişiliğidir.
Suç ve Ceza romanı, Raskolnikov’un yaşamının belli bir kesitinin kapsamlı bir dökümüdür âdeta. Dostoyevski, üzerine düşeni yerine getirmiş; dökümü kaleme almıştır. Zihninizi çarpıtmaya çalışmıyorum. Raskolnikov’un gücünden ve ısrarından söz ediyorum. Döküm dediğimin aslında sanatsal bir anlatı olduğunu bilmekteyiz. Raskolnikov, ilişkili kurgusal süreci üstlenen bir anlatı kişisidir. Bu anlatı kişisi öyle bir kimlik kazanmıştır ki kimse ondan anlatı kişisi diye söz etmez. Aklına bile gelmez.
Bildiğimiz şudur; Fedor ve Raskolnikov adları aynı kişiye ait değildir. Biri yazar öteki yazarın var ettiği anlatı kişisidir. Bilmezden geldiğimiz ise yazar ile anlattığı kişi arasında birbirini etkileyen yoğun ilişki ve etkileşimin, çetin bir çabanın ürünü olduğu gerçeğidir. Nedense bu kimsenin aklına gelmez. Sözünü ettiğim çabanın odağında yazarın yazma esnasında anlattığı kişilerle kurduğu eş-duyum ilişkisi vardır. Fedor’un Raskolnikov’a can verirken onunla hangi kertede eş-duyum içinde olduğu doğru ancak çetrefil bir sorudur. Çünkü şu sıkıntılı durum bu soruya eşlik eder: Yazar, asal anlatı kişisi ile duygusal yükü ve bilişsel denetimi yerinde bir eş-duyum yapmazsa o anlatı kişisini var edemez.
Ben, yazarın, anlattığı her kişi ile aynı uzaklıkta kalarak adil bir eş-duyum yapmasından yanayım. Dostoyevski’nin çağlar boyunca insanın içinde ve zihninde akan bir yazar olması, anlatı kişiliklerini eş-değerlik taşıyan bir emek sonucunda var etmesi ve hepsini aynı kararlılık ve iştahla ete kana dönüştürmesidir. Yazma terbiyesi ve kıvraklığı, anlatıyı ustaca denetleyebilmesi amacını aşmış eş-duyuma ait yan sorunların ortaya çıkmasına izin vermez.
Biraz zorlayın kendinizi! Mutlak hatırlayacaksınız: Memur Marmeladov’un Raskolnikov’la tanıştığı meyhanede konuştuklarını aklınıza getirin. Marmeledov’un karşısındaki üniversite öğrencisinin gözünü boyamak için sergilediği yapay ve abartılı duygulanım gösterisini anımsayın. Tüm tutum ve davranış dağarı bedavadan içme güdüsüne kilitlenmiş olup bu sefil ademoğlu, fahişelik yapan kızından aparttığı paraları saçıp savurmaktadır. Yaptığının ayrımındadır. Kabahatinden ötürü karısından zılgıt yiyeceği kesindir. Raskolnikov’a vermeye çalıştığı görüntü eza-seven, çaresiz, edilgin kader kurbanı adam olduğudur. Sözünü ettiği karısı Katerina İvanovna ile henüz o sayfada karşılaşmadınız. Ancak birkaç sayfa sonra karşılaşacağınız kadını daha ilk dakikadan başlayarak neredeyse bütünüyle ezberinize almış olduğunuzu ayrımsarsınız! Şaşırdınız, değil mi?
Söylemeye çalıştığım bu işte.
Anlatı kişilikleri ile adil ve işlevsel bir eş-duyum yapmamış olsaydı, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’da anlattığı kişilikleri, bugün, tam siz bu yazıyı okuyorken, bu denli canlı, kapsamlı ve ayrıntıda gözünüzün önüne getirebilir miydiniz? Bunu yapabilmeniz yazdığım birkaç cümleyle oldu. Gerisi kendiliğinden geldi. Romanı okurken belleğinize emanet ettiğiniz görsel, sessel, edimsel ve duygusal yaşantı izleri bir araya gelebildiği için bu denli doğru ve geniş anımsayabildiniz.
Yazar, anlatı kişiliklerinin hepsi ile yapabildiği eş-duyum sayesinde okurda belli yaşantı izlerinin oluşmasını sağlamış ve anlatı biçemi nitelik olarak çok tutarlı olduğundan tüm o yaşantı izleri okurun yüreğinde ve zihninde özgül bir bütün halini alarak ayrı bir varoluş halini sürdürmeye başlamıştır. Raskolnikov’un Dostoyevski’den daha ünlü olması (!) bu yüzdendir diye düşünüyorum. Oysa başka şeyler de var! Ne gibi diye soruyor gibisiniz. Şu gibi:
OKUR’UN ANLATI KİŞİSİYLE KURDUĞU ÖZDEŞİM
Okur, anlatı kişisiyle yaptığı özdeşimi –nedense– saklı tutar. O kişiyi kendisine mal edeceği düşünülürse okurun bu tavrı sakıncasız gibi görünüyor. Hiçbir okur anlatı kişisi ya da kişileriyle yaptığı eş-duyumdan söz etmeyi sevmez. Üstelik düşünülenin (sanılanın mı demeliyim?) aksine okur, yetkin bir anlatı örneğinde akışkan ve değişken olmak üzere çoklu özdeşim yapar. Doğal olan bu hal, günlük ahlakın göreli özelliğine dayanır. Ancak genel-geçer değerler sisteminin dayatması, toplumun resmi olarak “ahlaklı” sayılması gibi nedenlerden dolayı anlatı kişilikleriyle okurun yaptığı katlı ve çoklu eş-duyum asla kamu bilgisi haline gelmez. Bu, Dostoyevski’nin neredeyse tüm romanları için böyledir. Okurları Dostoyevski kişilerinden ve eylediklerinden söz ederken kişisiz zamir kullanmayı yeğ tutarlar. Yağmur yağıyor ediminin öznesi kişisiz bir zamirdir. Özne için sorabileceğiniz soruları kişisiz zamirin kullanıldığı eylemler için kullanamazsınız. Yağmur yağıyor eyleminin sahibi var mıdır? Kim yağıyor diye sorabilir misiniz?
Dostoyevski okurlarının söz birliği etmişçesine davranıp anlatı kişileriyle yaptıkları çok yönlü ve katlı eş-duyumdan hiç söz etmemeleri ilginçtir. Sözünü ettikleri eylemden kişisiz zamir kullanarak bahsetmeyi severler. İvan Karamazov’un “…içimizden hangimiz babamızın ölümünü dilememiştir?” çığlığı okurun asla üstlenmediği bir soru olarak asılı kalır. Öyle görünür. Oysa Karamazov Kardeşler’i okuyan her okurun çoktan içine düşmüş, düştüğü yeri yıkıp kül eden bir sorudur!
Sorumluluk adına, hem de toplumsal sorumluluk, zaferlerle taçlanmış, aynı zamanda kutsanmış kahramanları tarih kucaklar. Ona ne katil der, ne de aldığı canların hesabını ister! Böylelerinin asal ödev ve görevleri başka ölümlere haliyle yol açmaktadır. Kimin umurunda yani? Suç ve Ceza’da Raskolnikov, cengâver peygamberlerden, şanlı imparatorlardan söz ederken (Hz. Muhammed ve Napoleon Bonaparte) işlediği çifte cinayeti kendine mal ederken, biri için toplumsallığı diğeri için imparator görkemindeki ayrıksı ve “seçilmiş” kişiliğini akla uygun neden olarak belirlemektedir.
Raskolnikov kişiliği, eksiksiz bir anlatının ürünüdür. İnsanın içine sızan bir özellik taşır. Kişiliği benimsemeniz o kişinin eylemine katılmanız, paylaşmanız sonucunu da beraberinde getirir. Oysa çok özel ve en çok üç kişi arasında yapılan paylaşmacı söyleşmeler hariç Raskolnikov ile eş-duyum içinde doğrudan özdeşim yaptığını söyleyen tek bir okur bile bulamazsınız. Bunun yerine şu lafı dolaştırmayı yeğ tutarlar: Dostoyevski’nin acılı yaşamı içinde tanıdığı insanlar, kendi aile üyeleri ve tanışları, zengin ve çeşitli anlatı kişilikleri var etmesinde belirleyici bir etmendir. O yüzden Dostoyevski, bildiği, yakından tanık olduğu sorunlu hayatlar arasından seçtiği anlatı kişilerini yeğ tutar. Çünkü böyle insanlarla kolayca kurduğu bir eş-duyum söz konusudur. Üstelik bir adım sonrasında gelişen ve özel bir beceriyi gerektirmeyen özdeşim süreci de cabası! Geriye bir tek yazmak kalır. Peki, öyle mi dersiniz? Bence hayır! Ne Raskolnikov Fedor’dur, ne de Fedor Raskolnikov!
Eş-duyum sürecinden başlayarak anlatmak istiyorum.
Eş-duyum, bir insanın karşısındakini anlama çabası sonucunda onunla iletişim ve etkileşime girebilmek adına göze alabildiği çetrefil süreci anlatır. Kişinin belli bir süre ve belli bir derinlikte kendini karşısındakinin yerine koyabilmesidir. Diğer bir deyişle belli bir süre boyunca belli bir derinlik gözetmek suretiyle kişinin kendi kılığından soyunup muhatabının kılığını giyebilmesidir. Zamanı geldiğinde soyunduğu kılığına dönebiliyor ve tekrar kendisi olabiliyorsa eş-duyum sürecini gerçekleştirmiştir. Dolayısı ile kendi kılığına yeniden döndüğünde muhatabına o lafı söyletenin, o duyguyu hissettirenin ve öyle davranmasına yol açan şeyin/şeylerin ne/neler olduğunu bilmektedir. İletişim ve etkileşim için tüm kanallar açık olup o kişi arasında uyaranın seyri aksamadan sürmektedir.
DOSTOYEVSKİ HER ROMANINDA ANLATTIĞI ONLARCA KİŞİDİR
Romancı anlatı kişilerine kimlik kazandırırken onları cana büründürürken mutlak surette yukarıda tanımladığım eş-duyum sürecini tamamlamış olmalıdır. Fedor Dostoyevski her romanında anlattığı onlarca kişidir. Alyoşa’dır. Dimitri’dir. İvan’dır. Marmeledov’dur. Svidrigaylov’dur. Sonya’dır. Dunya’dır. Katerina İvanovna olmayı o istemiştir. Karşı cinsi olması, o anlatı kişileriyle eş-duyum kurmayacağı anlamına gelmez. Büyük yazar, asla beis duymaksızın karşı cinsteki anlatı kişisiyle de aynı çabayı göstererek eş-duyum kurar. Onca kişi ile kurduğu eş-duyum ‘kendisi’ olmasına engel değildir. Belki de en büyük Rus yazarlarından biri diye kabullenilmesi kurgusal gerçekliği var ederken yaşadığı eş-duyum sürecinin çok geniş bir alana yayılması sonucunda daha çok kendisi olabilmesi şansına ulaşmasıdır.
Dostoyevski’yi temize çıkardığımı düşünebilirsiniz. Aslında öyle olsun istiyorum. Tüm romanlarını birkaç kez okumuş birisi olarak ondan sonraki dünya bunu ona borçludur!
Anlatı kişiliği yaratmadaki başarısı neden gölgelensin? Ruhsal arkeoloji yapmak adına ortaya atılan sabuklamalar, çenesinden gayrı organ taşımayan derinliksiz malumat hamalları için Dostoyevski zordur. Bu zorluğu onun sarasından, kumarbazlığından, içe dönük, yaralı kişiliğinden söz ederek aşmak isterler. Bunu yaparken tanı koyarak, kötüleyerek, ahlaki yaftalar kullanarak büyük bir yazarı yok kabul ederler. Ama Raskolnikov’u konuşurlar. Fedor’u anmamaya özen gösterirler. Ancak Raskolnikov’dan doymak bilmez şekilde söz ederler. Akılları yoktur. Ancak aksak üretilmiş yapıları nedeniyle taşıdıkları kimlik alacası çenelerine vurmuştur.
Dostoyevski’nin yaşamını ayrıntısıyla aktaran Henri Troyat, yazarın romanlarında anlattığı her ayrıntı için (kişiler, yerler vb. diğer ayrıntılar) kapsamlı ve sürekli biçimde not tuttuğundan söz eder. Raskolnikov, Dimitri Karamazov ve diğerleri yazarın “dur: ben kendimi anlatayım(!)” işgüzarlığı sonucu doğmamıştır. Yazar tarafından kurgusal gerçekliğe uygun biçimde yaratılmış ve ilk satırlardan başlayarak eylemli hale gelmiştir. Yazar, eş-duyum becerisine sahip olmasaydı yazmak adına geçici ancak işlevsel bir özdeşleşme yaşamayı göze almamış olsaydı, ne Raskolnikov Fedor’dan ne de Fedor Raskolnikov’ dan ayrılıp bireyleşme yaşayamazdı. O vakit Suç ve Ceza romanı zor yaşamış bir adamın gündüz düşü olmakla sınırlı kalır asla romana dönüşmezdi! Yazar ve anlatı kişiliği arasında yaşanan sağlıklı ayrışma ve hatasız bireyleşme olmamış olsaydı ne Dostoyevski yazar olarak anılır ne Raskolnikov zamana direnen heybetli bir anlatı kişisi olurdu.
Yazar ve yarattığı kahraman arasında gerçekleşen ayrışma ve bireyleşmeyi sağlayan nedir? Kendiliğinden mi olur? Hayır! Bunu sağlayan süreci –anlatı adına– sağlıklı kılan yazardır.
S. Freud Dostoyevski’den ne istemiştir bilemem. Anlamadım gitti. Pozitivist Freud “bu Raskolnikov olsa olsa kendisidir” diye mi düşündü? Yoksa Dostoyevski’nin dünyevi durulması için pozitivizmden vazgeçmesi gerektiği düşüncesinden mi rahatsız oldu? Bunu ne anladım ne de biliyorum! Suç ve Ceza’nın sonunda, Raskolnikov’un hidayete erip içine dolan İsevi anlamın onu ne ölçüde yücelttiğini söylemesi mi gücüne gitti? Bilmem! Siz ne dersiniz? Size sormak zorundayım. Çünkü ben Raskolnikov’dan asla vazgeçmedim! Çünkü onu Dostoyevski yazdı!
Dostoyevski oluşturduğu karakteri cana kavuştururken ona özgüllük katar. Özgüllüğü olan karakter yazarın kaleminden dökülen her sözcükten sonra özgürleşir. Özgürdür. Dostoyevski kendi kaderinin edilgen aracı olmayı koşulsuz kabullenmişken yarattığı karakter, kendisi için belirlediği karakteri yazarın kulağına fısıldar. Fısıltı yayılır. Yazarın ellerine, parmaklarına, yazdığı beyaz kâğıda! Karakter için seçtiği kaderin etkin biçimde işler, yontar, ardından ister en son şeklini verir, isterse bıktığı anda bırakır. Okurun karakterin kaderini tayin hakkı yoktur. Ama karakterin kendisi için belirlediği kadere katılabilir. Okur dediğin için bu, yeter de artar bile.
——————–
Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.