Rodion Romanoviç Raskolnikov: BÖLÜNMÜŞ BİR RUHTAN DÜRÜSTLÜK DERSLERİ

  • Rodion Romanoviç Raskolnikov: BÖLÜNMÜŞ BİR RUHTAN DÜRÜSTLÜK DERSLERİ

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 09:37'de 12 Temmuz 2024

    BÖLÜNMÜŞ BİR RUHTAN DÜRÜSTLÜK DERSLERİ*

    Makale Yazarı: Ayşe Başçı

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Temmuz/Eylül 2010, 3.sayıda yayımlanmıştır. 

    “Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün rusya’sına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını, yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır.”

    #Dostoyevski’nin, Sibirya’da “#SuçveCeza”yı yazmaya başladığı sırada kardeşi Mihail’e gönderdiği bir mektuptan(1)

    Rus Filozof #LevÇestov, #NietzscheveTolstoy’da İyilik fikri adlı eserinin bir bölümünde “suç”, “cinayet”, “iyilik”, “acımasızlık”, “insanlık” gibi kavramlar eşliğinde Dostoyevski’yi ve doğal olarak yazarın başyapıtlarından biri olan Suç ve Ceza’yı da ele alır. Bu bölümün ilk paragrafı şöyledir: “Suç ve Ceza’nın temel fikri, deyim yerindeyse, daha romanın adında mevcuttur. Bu fikrin özü, ‘kural’ ihlaline hiçbir gerekçeyle izin verilemeyeceğidir. Bu kuralın hangi ihtiyaçlar için icat edildiğini anlamasak bile ihlale müsamaha gösterilemez.”(2)

    Tamam, kurallar vardır. Bireylerin kendi kuralları (ilkeleri de diyebiliriz buna) ve toplumun kuralları. Peki ama bireylerin kuralları ile toplumun kuralları arasında bir çelişki ya da anlaşmazlık olduğunda ne olacak? Sizi Rodion Romanoviç Raskolnikov’la tanıştırayım efendim. Çünkü insanın kendi bilgisi, algısı, inancı/inançsızlığı (ki bu da bir inanç değil midir aslında?) çerçevesinde zihninde büyütüp geliştirdiği bir ilkenin toplumsal kurallara ters düşmesi halinde çıkacak zihinsel meydan savaşının en çarpıcı örneklerindendir kendisi. Roman kahramanı deyip geçmeyin annesinin “Rodya’cığına”. Okurken gözünüzün önünde canlanan bu yakışıklı, zeki, duyarlı, yoksul “eski” üniversite öğrencisi aslında hepimiz kadar çelişkili, zalim, hassas… Yani hepimiz kadar insan. Tek farkı, onun hepimizden daha dürüst olması… Bir tek bu, onun gerçekten bir “#romankahramanı” olduğunu düşündürebilir bize…

    Evet, #Raskolnikov bir katildir. Yaşlı bir tefeci kadını ve onun tesadüfen odaya giren üvey kız kardeşini öldürmüştür. Kendi düşüncesi doğrultusunda işlemiştir bu cinayeti: Yani insanlar iki gruba ayrılır; bir gruptakiler “olağanüstü”, diğerleri ise “sıradan”dır; olağanüstüler, kendi ülkülerinin gerçekleşmesi için, gerekirse bazı engelleri ortadan kaldırabilirler. Kendi içinde bu düşüncesi ne kadar tutarlı görünürse görünsün, sonucu değiştirmez: Cinayet, cinayettir. Ama asıl ilginç olan Raskolnikov’un cinayeti işlemeye karar verdiği andan itibaren yaşadığı çelişkiler, korkular, umutsuzluklardır.

    Ve bütün bunları yaşarken, kendisine karşı dürüsttür. Güvenlik güçlerine yalan söyler, tek dostu olan (ki aslında onu da dostu olarak görmez Raskolnikov) Razumihin’e yalan söyler, ailesine yalan söyler, yani hemen hemen herkese yalan söyler. Kendisi hariç… İşte bu yüzden benim kahramanımdır Rodion Romanoviç Raskolnikov. Suçu itiraf etmek zordur. Ama öncesinde insanın kendisiyle dürüstçe konuşması değil midir asıl zor ve önemli olan? Şair şöyle dememiş miydi:

    Söyleyin
    Aynada iskeletini
    Görmeye kadar varan kaç
    Kaç kişi var şunun şurasında? (3)

    Sokakta yürürken bile bazen içinden, bazen mırıltılarla, bazen yüksek sesle kendi kendine konuşur Raskolnikov. Bu mırıldanmalarının birinde şöyle der:

    “Schiller’in temiz yürekli, iyi insanları da böyledir: Son dakikaya dek insanı hep tavus tüyleriyle süslerler, kötülüğü akıllarına bile getirmezler; madalyonun öbür yüzünü önceden sezinleseler bile, söylemeleri gereken gerçek sözleri önceden hiçbir şekilde ağızlarından kaçırmak istemezler; bunu düşünmek bile onları incitir; tavus tüyleriyle süsledikleri kişi gelip de kendilerini burunlarından yakalayana dek, elleriyle yüzlerini örtüp gerçeği görmek istemezler.”(4)

    İnsanoğlu “iyi” olmanın (daha doğrusu, “iyi” olarak anılmanın) bedelinin bu olduğuna inanır. Katıksız bir iyilik düşüncesi, kötülükle karşılaştığımız zaman yerle yeksan olur. O zaman da sıra saf kötülük düşüncesine gelir. Yani grisiz bir dünya yaratırız içimizde. Çünkü o zaman kendimiz de beyaz ya da siyahtan biri olmak zorundayızdır. Ve siyah olmayı yediremeyiz kendimize. Yeryüzündeki en akıllı varlık olan insan, kendi kusurlarını bilmek, daha doğrusu kabullenmek konusunda ne kadar acizdir. Bu yüzden de hep “beyazlık” içinde yaşamaya çalışır, gözlerini kapatmak pahasına da olsa. Ama Raskolnikov böyle değildir işte. Onun gözünün önünde perde yoktur âdeta. İyiyi ve kötüyü saf halleriyle görmez. İyinin içindeki kötü, kötünün içindeki iyi vardır onda. Bu da dürüstlüğün bir parçası değil midir?

    Raskolnikov, kafasında geliştirdiği kuramda insanları iki sınıfa ayırır ama insanoğlunun ortak özellikleri de vardır elbette. Yaşama tutkusu gibi. Hastalıklı ruhunun derinliklerinde bir yerde, kendisinde de vardır bu tutku.

    Baştan başlamayı, bir şeyleri değiştirmeyi isteyecek kadar güçlüdür üstelik. Ama işte, yaşanacaksa, bir amaç olmalıdır. Öylesine, sadece yaşamış olmak için yaşamamalıdır insan. Fakat bunu da herkesten beklemek mümkün müdür? Mümkün olursa kendisinin inandığı “ayrıcalıklı sınıftakiler”in ne farkı kalır? Ah, ne çok çelişki var şu insan denen yaratığını bünyesinde.

    “Raskolnikov yeniden yürümeye başladı. ‘Acaba nerede okumuştum?’ diye düşünüyordu bir yandan da. ‘İdam mahkûmunun biri ölümünden bir saat önce, yüksek bir dağın tepesinde, ancak iki ayağının sığabileceği kadar daracık bir yerde yaşaması gerekse, çevresindeyse uçurumlar, okyanuslar, sonsuz karanlıklar, fırtınalar ve sonsuz bir yalnızlık olsa, yine de o bir avuç yerde ömrü boyunca, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamanın, o anda ölmeye yeğleneceğini söylemiş. Yeter ki yaşasın! Yalnızca yaşasın! Aman Tanrım, bu nasıl gerçek böyle! Bu nasıl gerçek! İnsan ne alçak yaratıkmış!’ Raskolnikov bir dakika kadar durup düşündü, sonra ‘bunun için insana alçak diyen de alçaktır!’ diye ekledi.”

    Konuyu dağıtmadan tekrar dürüstlüğe döneyim en iyisi.

    “Genel olarak yeni düşünceleri olan, hatta yeni denebilecek bir şeyler söyleme yeteneğinde olan insanlar pek seyrek doğarlar, hatta şaşılacak kadar seyrek doğarlar.”

    Raskolnikov “olağanüstüler” için bunları söylüyor. Kendisinin de “olağanüstüler”den biri olduğu düşüncesiyle işlediği cinayetin ardından, varsaydığı bu olağanüstülüğün gerektirdiği cesareti gösterememiştir ama. Yani düşüncesinin arkasında duramamış, suçunu itiraf edememiş ya da kendini öldürmeyi başaramamıştır. Sayıklamalarından birinde şöyle der kendisine:

    “Kocakarı meselesi çok saçma! Evet, belki bir hataydı bu, ama sorun #kocakarı sorunu değil! kocakarı yalnızca bir hastalıktı… Ben onu bir an önce aşıp gelmek istedim. Ben bir insan öldürmedim, bir ilkeyi öldürdüm! Evet, bir ilkeyi öldürdüm, ama üstünden aşıp ötesine geçemedim, bu yanda kaldım… Yalnızca adam öldürmeyi becerebildim.”

    Kız kardeşi bu olayı “kan dökmek” olarak adlandırdığında, ona öfkeyle yanıt verir: “herkesin döktüğü kanı!” Öfkesi sadece kendisine değildir, insanoğlunun ikiyüzlülüğünedir de aynı zamanda:

    “Geçmişte ve günümüzde bir sel gibi akıtılan kanı!… Şampanya gibi kan dökenler Capitol’de taç giyip insanlığın kurtarıcıları olarak kutsanmışlardı! Çevrene daha bir dikkatli bak bakalım! Ben de iyilik etmek istemiştim insanlara!”

    İnsan en çok kendi kendisini hayal kırıklığına uğrattığında yıkılır. Özgüven, özsaygı, inanç… Egosu güçlü bir insanı (ki çoğu insan böyle değil midir aslında?) en çok yıpratacak Şey, “başaramadım” ya da “yanıldım” demektir. Raskolnikov bundan fazlasını da yapar. Ailesine bakabilmek için fahişelik yapan, saf sevgi ve fedakârlık timsali Sonya’ya kendini Şöyle anlatır:

    “Sonya ben kötü yürekli bir adamım, bunu unutma, pek çok Şeyin açıklaması burada. Sana da kötü yürekli olduğum için geldim. Her Şeye karşın buraya gelmeyebilecek insanlar da vardır. Bense… ödleğin ve alçağın biriyim!”

    Kendini “kötü” olarak tanımlayan bu adam, belki de hayatında gördüğü tek “saşığa”, Sonya’ya doğru çekildiğini hisseder ve buna karşı koyamaz. Oysa bu, ikisine de acıdan başka bir şey getirmez. İyiliğe ve iyileşmeye muhtaç bir adam; her şeye rağmen inancını koruyan bir kadın…

    Ve Raskolnikov suçunu itiraf eder, Sibirya’ya kürek cezasına gönderilir. Sonya da onunla birlikte gider. Kendisiyle olan hesaplaşmasını burada da sürdüren kahramanımız hep aynı yere çıkar: “Vicdanım rahat.” Ortada bir suç olduğunu kabul ederek toplumla ve yasalarla uzlaşır. Bir suç olduğuna göre, cezası da olacaktır. Ve o bu cezayı çekmeye razıdır. Yine de bu durum, nice kumandanın, kralın, padişahın, diktatörün akıttığı kanlar karşılığında kazandıkları zaferleri açıklamaz. Aradaki fark nedir? Onlar ülkeler zapt etmiş, imparatorluklar kurmuş, topraklarına yeniden dirlik düzen getirmiş, dinler yaymıştır. Kendisi de dünyayı bir “bit”ten, bir tefeciden, üstelik yaşayacak pek fazla zamanı kalmamış bir kocakarıdan kurtarmıştır. Ve Raskolnikov “Neden?” diye sormaya devam eder. Ta ki bir gün, cezaevinde kendisini ziyarete gelen Sonya’nın ayaklarına kapanıp aşkla iyileşme gücünü bulana kadar…

    Raskolnikov’un yolculuğu, bir içtenlik seferidir. Kendisine söylemekten korkmadığı her söz, onun bu seferini daha da anlamlı kılmıştır. Okur, Raskolnikov’la birlikte Petersburg sokaklarında dolaşırken her türlü duyguyu yaşar: acı, öfke, tedirginlik, tutku, korku, acıma, pişmanlık, nefret, sevgi… Her sayfada ister istemez kendisine döner, sorular sorar. Belki bu yüzden Suç ve Cezayı okurken insan kendini biraz huzursuz hisseder. Sürekli yüzüne tutulan bir ayna varmış gibi… Bir el, kişiyi iterek o aynanın derinliklerine bakmaya zorluyormuş gibi… Kitap biter, herkes kendi dünyasına döner. Ama bazı roman kahramanları unutulup gitmez. Gece yarıları ya da günün en olmadık saatinde, küçücük olaylar karşısında bile akla geliverir. Sizi bilmem ama Raskolnikov’un yeri benim kalbimdir.

    NOTLAR:
    (1) http://tr.wikipedia.org/wiki/Fyodor_Mihaylovi%C3%A7_Dostoyevski
    (2) Lev Çestov, Nietzche ve Tolstoy’da İyilik Fikri, Çev. Işık Ergüden, Versus Kitap, İstanbul, Eylül 2007
    (3) İsmet Özel, “Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Son Resmin Arkasındaki Satırlar”
    (4) F.M. Dostoyevski, Suç ve Ceza, Çev. Mazlum Beyhan, İŞ Kültür Yayınları, İstanbul, Mart 2010, 7. baskı (Yazının tamamındaki Suç ve Ceza alıntıları, kitabın bu baskısından yapılmıştır.)

     

    #Sayı3

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
BÖLÜNMÜŞ BİR RUHTAN DÜRÜSTLÜK DERSLERİ* Makale Ya…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi