Robert Jordan: Çanlar Jordan İçin Çalıyor

  • Robert Jordan: Çanlar Jordan İçin Çalıyor

    Posted by romankahramanlari on 11 Temmuz 2024 at 15:33

    Çanlar Jordan İçin Çalıyor*

    Makale Yazarı: Doç. Dr. Feryal Çubukçu

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI dergisinin Temmuz/Eylül 2013 tarihli 15. sayısında yayımlanmıştır.

    Hemingway’in felsefesini anlamak için eserlerine ve hayatına bakmak yeterlidir. Kendisi için gerçek kahraman, doğruluğun kaybolduğu ve hiçbir şeyin kesin ve net olmadığı bir dünyada sorumluluk hissi duyan kişidir. Hemingway kahramanları, içten gelen bir sesle değerlerin olmadığı bir dünyada hayata anlam katar. Her ne kadar tarzı Sartre’ye benzese de, tüm yollar ölüme çıktığından, kişinin ne olursa olsun bir yol seçmesi gerektiğini ve bu yolda hedefine ulaşmaya gayret etmesine inanır. Birey, zorluk altında metanet sergilemeli, gerçeğe ve özgürlüğe giden yoldan şaşmamalıdır.

    Hemingway, #Jordan karakterini yaratırken 15. Uluslararası Abraham Lincoln Tugayı’nın o sıralarda İspanya’da çarpışan 3000 askerini düşünmüştür. Hemingway, bu askerlerle 1937 yılının Madrid’inde Florida Hotel’de tanışmış ve onlardan çok etkilenmişti. Hatta bazı askerlerin kendi otel odasındaki banyo küvetini kullanmalarına izin vermişti (Otel, o sırada Madrid’de sıcak suyu olan tek oteldi) (Eby, 2003: 381). Hemingway, burada tanıştığı askerlerin cesaretine hayran olmuştur ve bir Amerikalı öğrenciyle konuşurken, çocuğun “hayatta savaş kadar kötüsü yoktur, ama burada savaşırken niçin doğduğum sorusuna cevap buldum” sözlerinin etkisindedir. Öğrenci bu sözleri söyledikten 2 gün sonra çarpışmalarda ölmüştür (Rolfe, 1939:111). Hemingway, 1938 yılının soğuk bir Ocak gününde Aragon cephesini ziyarete gitmiş, kuru bir nehir yatağının kenarındaki ağaçlarının altında yatan askerlerle sohbet etmiş ve orada California Üniversitesinde profesörlük de yapmış 15. Tugay’ın lideri Robert Merriman ile tanışmıştır. Altı kez el bombalarından yaralanan ve hatta katedral ele geçinceye kadar tedaviyi reddeden bu lidere olan hayranlığını her türlü fırsatta dile getirmiştir. Merriman, en son Gandesa kasabasının yakınındaki tepeyi ele geçirmeye çalışırken Ulusalcılar tarafından yakalanmış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştır (Bessi, 1939:127). Merriman’in etkisinde kalan Hemingway, Jordan’ı lider olarak değil de sıradan bir asker olarak yaratmış ve romanında ona çok daha fazla özgürlük vermiştir.

    Tony Tanner’in dediği gibi, doğruya ulaşmak için kişi yalnız başına, duygularıyla baş başa kalmalı ve dünyayı tek başına görmelidir. Söylemesi çok kolay gibi görünse de, #Hemingway Robert Jordan‘ı bu şekilde göstermeyi başarmıştır. Detaylı bir şekilde resmedilen çam ağaçlarından oluşan ormanda, Robert Jordan sanki oraya yerleştirilmiş bir seyirci değil de, tabiatın ayrılmaz bir parçasıdır ve doğada yeni şeyler öğrenerek kendini geliştirmekle mesuldür. Jordan için romanda kullanılan kelime “earth-bound”dur; toprağa bağlı, toprakla bütünleşmiş, ayrılmaz demektir. Daha romanın ilk sayfasında, Robert Jordan‘ı çam yapraklarından oluşan bir zeminde, esen rüzgârı dinler bir şekilde çenesini kollarının üstüne koymuş yatarken görürüz. Aslında Jordan, köprüyü gözlemlemektedir ve onu nasıl yıkacağıyla ilgili planlar yapmaktadır. Önceleri çamları fark etmeyen Jordan, romanın sonlarına doğru, onların keskin ve güçlü varlığını daha fazla hissedecektir. Roman boyunca Jordan, etrafının çok az bilincindedir. Ne köprü yıkma planlarında ne de Maria ile olan ilişkisinde çam ağaçlarının farkına tam anlamıyla varmıştır. Hemingway’in çam ağacını seçmesi manidardır. Öncelikle, İspanya için bundan daha güzel ve yaygın bir ağaç düşünülemez. Ayrıca, yücelik, dayanıklılık, ve gösterişlilik açısından başka hangi ağaç çamla yarışabilir ki? Hemingway, tabiat baki kalır, onun dışında her şey ölümlüdür mesajını çam ormanı aracılığıyla çok başarılı yansıtır. Romanın sonunda ölümü beklerken, Jordan eliyle toprağa dokunur, başını kaldırıp gökyüzündeki beyaz bulutlara bakar, yattığı yerden çam ağaçlarının yapraklarından kalp atışını hisseder. Jordan, bu sefer tabiatla bir bütün olmuştur, sonra ise bir sessizlik etrafı kaplar.

    Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanının baş karakterinin, tabiatla olan ilişkisi dışında, güç ve entelektüellikle de bağlantısı vardır. Jordan’ın eylemleri bir ulusu, bir toplumu etkileyecek durumdadır. Romanda, O’nun köprüyü havaya uçurması için “geleceği değiştirecek” ifadesi kullanılır (143). Foucault’un bilgi ve güç arasındaki dönüşümlü ilişkisini baz alacak olursak, Jordan’da bilgiden kaynaklanan bir güçten bahsedebiliriz. Jordan, kitap okumaktan çok hoşlanan zeki ve savaşçı bir entelektüeldir (230-231). Jordan’ın bilgisi; geçmiş tecrübeleri, akademik bilgi ve doğuştan gelen yetenek ve potansiyelinden oluşmaktadır. Kendisinin İspanyol dili, kültürü ve toplumuyla yakın bağlantısı, onu özgürlük adına savaşmaya itmiştir. İspanya İç Savaşı, Jordan’a ideallerini gerçekleştirme ve kuram ile eylem arasındaki bağı güçlendirme fırsatı vermiştir. Geçmişe dönüp İspanyol kültürüne sıkıca bağlı olduğunu belirtmekten kendini alıkoyamaz (135). Bu dilin uzmanı olması da insanlarıyla iletişimini kolaylaştırmaktadır. Bu savaşçı kişilik, ona Amerikan İç Savaşı’nda çarpışan büyük babasından geçmiştir ve kendisini onunla özdeşleştirir. Böyle askeri ve savaşçı bir aileden gelmekle gurur duyan Jordan, gerillalarla geçirdiği dört gün sonrasında ise, kazandıklarının, kitaplardan öğrendiklerinden daha fazla olduğunu düşünmektedir, Zaman içerisinde daha fazla şeyler öğrenme isteği içini eritmektedir. Dünyada bilinen ve bilinmesi gereken şeylerin çok azını bildiği gerçeği, bilgi ve bilgilenmeye doğru bir açlık hissini uyandırmıştır (380). Maria, onun ne kadar eğitimli olduğunu yüzüne açık açık belirtse de, kendisi “şu anda ölecek olsam, ne kadar az şey bilmiş olarak ölürüm, ne kadar acı“ diye yakınır ve sonra da “acaba insanlar zaman kısa olduğu için mi zamana karşı böyle çok hassastırlar” (281) diye sorgular. Böylesine ilim aşkıyla dolu olan bir kişi, savaşta çok şey öğrenir ve öğrendiklerini de uygular. Ama yaralı arkadaşlarını öldürme konusunda tereddüt ettiğinde Karkov kendisine bu işi sevip sevmemenin o kadar önemli olmadığını, asıl önemli olanın olayı anlamak ve düşman eline yaralı vermemek olduğunu belirtir. Sonra da ekler ”bir hocaya ders vermek gibisi yok” (244). Karkov’un vermek istediği, pragmatik ahlak ya da duruma bağlı ahlaki erdemdir ve ölüm anında bile Jordan, Karkov’un pragmatik ahlaki tarzından uzaktır. Başkalarını düşünen, onların sağ kalması için uğraşan idealist fikirlerini yitirmemiştir. Hemingway, bu durumu gösterirken “un callejon sin salida” (305) “çıkışı olmayan yol” diye de çevrilen cümleyi kurar ki bilgimiz ne kadar geniş olursa olsun, ne kadar derin olursa olsun, uçsuz bucaksız kâinatta bir yağmur damlası gibidir ve tehditkâr unsurlar karşısında insanı güçlendirecek özelliklerden yoksundur.

    Jordan’ı başka bir yönden, aşk yönünden inceleyecek olursak, Maria ile olan ilişkisinin savaşı unutmasına izin vermediğine tanık oluruz. Hiçbir şeyin kendi konsantrasyonunu bozmasına olanak tanımayarak, düşüncelerini savaşa odaklamaya yoğunlaştırsa da, Maria’nın varlığı romanda önemli rol oynar. Köprüyü havaya uçurma ve sonrasında ölüm korkusunu benliğinden atmaya çalışan Jordan, Maria’nın varlığı ile bu düşüncelerden biraz da olsa uzak kalmayı başarır. Maria ile ilk kez on üçüncü bölümde birlikte olan Jordan, 70 yıl yaşasa da bu son 70 saatin yerini tutmayacağını düşünür ve 70 yıl ile 70 saatin takas edilemeyeceğine inanır. Sanki kendisi ve Maria ölüme karşı müttefiktirler ve ittifak oluşturmuşlardır. Gene de ölüme yakın olması ve az kalan saatleri hep aklındadır. Son iki gece diye sayıklar beraberliklerinin birinde: ”daha iki gecemiz var” (168). Onun bu kısıtlı zamanı ve saatleri sanki uzun ve neşeli bir hayat gibidir (a long life and a merry one) (169). Jordan, burada kronolojik zamandan değil, psikolojik zamandan bahsetmekte olup mutluluğunun ve Maria’ya olan sevgisinin onun hayatını manalı kılan etkilerden biri olduğunu ima etmektedir. Daha ilk tanıştıklarında ise Jordan, Maria’nın parmaklarından kendi parmaklarına, ellerinden kendi eline, bileğinden kendi bileğine doğru meltemin olmadığı sakin denizdeki hafif hava gibi bir esintinin geldiğini hisseder; bu his öyle kuvvetli, öyle güçlü, öyle tutkuludur ki, kolundan başlayarak tüm vücudunu bir istek sarar (158). Tanışmalarını anlatan bu betimleme, Cioux’un deyimiyle dişil yazındır -feminine ecriture. Dişil özellikler içeren bu paragraf, Hemingway’in nasıl kadın ruhunu anlayıp, birlikteliği kadın diline uygun kelime ve hislerle yansıtabildiğini vurgular. Jordan’ın Maria’da yansıttığı hisler ise Maria’yı kapalı gözlerin ardından doğayı turuncu, sarı, altın ve kırmızı renklerle algılamasına yol açar. Jordan, dünyayı korku ile algılamaktan vazgeçip, doğanın varlığını yoğun bir şekilde hisseder ve birlikteliklerinde çatışma ve farklılıkların eridiğini, bir duygusal ve ruhani bütünleşmenin olduğunu görür. Üçüncü birliktelikleri ise “şimdi” (now) kelimesinin 41 defa kullanıldığı bir paragrafta okuyucuya vurgulanır. They were having it now and before and always and now and now and now. Oh, now, now, now, the only now, and above all now, and there is no other now but thou now.. there is no now but now… (379). Şimdi kelimesine yapılan bu kadar vurgulama, her iki karakterin de acıdan ve ölümden kaçma çabalarının doruğa yükselişini gösterir.

    Jordan’ın öleceğini bilmesine rağmen, Maria’yı diğerleriyle beraber göndermesi ve “Madrid’e gidemeyecegiz, ama senin gittiğin yerde ben de olacağım, ikimizden biri yaşadığı müddetçe diğerimiz de var olacak, ben senim aynı zamanda” (463) sözlerinin ifade edişiyle, onu diğer erkek karakterlerden ayırıp, empati hissi güçlü olan Hemingway’in nadir kahramanlarından biri yapar. Hemingway, Maria karakterinde, ustaca Mary Magdalene ile Meryem karakterlerini çağrıştırmaya girişse de, romanın Maria’sı itaatkar biridir. Üstelik Jordan onu “tavşan” diye çağırmaktadır. Tüm bu itaatkar rolüne, iyi yemek pişirememesine, Jordan için öğreneceği vaatlerine ve Jordan’ın ayakkabılarını yıkayıp temizlemesine rağmen, Jordan bunları Maria’dan istemez. Bu da Jordan‘ın ilişki ve sevgi konularında eşitlik ilkesini benimsediğinin göstergesidir. Jordan, bu son 70 saatte Maria’yı tecavüz ve acıyla dolu geçmişinden kurtarmayı başarmıştır.

    Jordan, Hemingway’in kahraman kodunun özelliklerini yansıttığı gibi, tabiatla olan ilişkisiyle romantik ve Maria’ya olan iyileştirici sevgisiyle masallardaki yakışıklı prens niteliklerini de gösterir. Ayrıca İsa’nın bazı özelliklerini de görmek mümkündür. Tıpkı İsa gibi, Jordan da öleceğini bilmektedir. Pilar ile ilk karşılaşmasından itibaren hem okuyucu, hem de karakterler Jordan’ın avucunda erken biten yaşam çizgisinin farkındadırlar. Hatta, dağdaki mağarada arkadaşlarından bir bardak şarap ister ki, bu İsa’nin içtiği son şarabı ve son yemeği sembolize eder (181). İsa’da olduğu gibi, bir ihanet de söz konusudur. Kar yağışı Pablo’yu hüzünlendirir ve köprüyü yıkma planından vazgeçirir. Artık bu savaşa devam etmek istememektedir. Savaşın amacına artık inanmayan Pablo, bir gece çok içer ve Jordan’ı iki kez onun ihaneti düşüncesiyle baş başa bırakır. Pablo, diğerlerinin onu öldüreceği korkusuyla fikrinin değiştiğini söyler ve herkes uykudayken, dinamitleri çalar ve kaçırır. Pilar fark edip, bunu söylemek için Jordan’ı uyandırdığında, duyduğu sözler, İsa’nın sözlerine benzemektedir “işte, koruma diye buna denir” (360). Guadarrama dağında ilerleyen saatlerde, Pilar geri dönen Pablo’ya kendisinden önce çalışan Judas’ın kendisini astığını söyler ki, bu kelimelerle ve Jordan’ın kendisi için sarf ettiği “yüzü alev alev yanan bir taşa benzemektedir” (60) sözüyle havarilerden Peter’e benzerliği kesindir.

    Kar yağışı sonrası, Jordan mağaraya girdiğinde, Maria ona çoraplarını değiştirmesini ve ayaklarını kurutmasını söyler. Bu sözler, İsa’nın Mary Magdalene ile yaptığı konuşmayı hatırlatıcıdır. Luka (7:38) de Maria, İsa’nın ayaklarını ağlayarak yıkar ve öper. Pilar, bu sözler üzerine “önceleri beyefendiydi, şimdi ise kendini Tanrı sayıyor (Lord, himself), kafasına bir odunla vur, Maria” (203) der. Maria’nın buğday başağını andıran saçları (tecavüzden sonra saçlarını ulusalcı askerler kazımışlardır), İncil’deki buğday tarlasını çağrıştırır. İsa, ölümünden sonra buğday tarlasının yeşereceğinden bahseder. Yaşanılan üç günlük sevgiyle Maria yeniden doğmuş ve travması azalmıştır, saçları da gür çıkmaya başlamıştır. İsa’nın havarilerine söylediği “siz bende, ben sizde yaşıyorum” cümlesinin benzerini ise Jordan Maria’ya söylemektedir: “Birimiz yaşadığı müddetçe, diğerimiz de nefes alacak. Sen gittiğinde ancak ben gitmiş olacağım… Sen bensin şimdi… Yok yok, aslında sen bizsin şimdi” (463-464).

    Jordan’ın hayatını İspanya için ve İspanya’nın mutluluğu, refahı için feda etmesi ise, İsa’nın fedasına benzemektedir. Son gün geldiğinde, Jordan, Pablo’da bakırımsı, bayat şarap kokusunu hisseder ki, bu İsa’nın haç üzerinde hissettiği sirke kokusunu andırmaktadır. Elinde devamlı içtiği bir termos vardır, içinde olan şeye “wormwood” (ağaç kurdu) der, İsa ölmeden önce gökyüzünden bir yıldız düşerek suları kirletmiştir, onun adına da “wormwood” denmektedir ve pek çok kişinin hayatını yitirmesine sebep olmuştur. Her ne kadar Jordan, İsa’yı çağrıştırsa da romandaki karakterler İsa’yı reddetmekte (41, 88, 203) ve onun eski tanrı olduğunu söylemektedir. Eğer romandaki karakterlerin söylediği gibi, İsa ve Tanrı yoksa, o zaman ne var? İnanılacak kim var? Hemingway’in cevabı Jordan’dır. Jordan, artık modern insanın nasıl olması gerektiğini, yarattığı yeni bir dinle gösterir. Bu modern insan, hem bilge, hem savaşçı, hem hayatını insanlığa hizmet etmeye feda edecek kadar güçlü, ben, sen veya o değil de biz kavramına inanan, tabiata yakın ve tabiatla bütünleşen, insanları anlayan ve korkusuzca ilerleyen biridir.

    Kaynakça
    Bessie, A. (1939), Men in Battle, NY: Vantage.
    Cheney, P. (1985), “Hemingway and Christian Epic,” Language and Literature, 21,2, 170-191. Eby,C. (2003). “The Real Robert Jordan,” American Literature, 38,III, 380-386.
    Foucault, M. (1979), Discipline and Punish. NY: Vantage Books.
    Hemingway, E. (1940,1987), For Whom the Bell Tolls, New York: Collier Books.
    Rolfe, E., (1939), The Lincoln Battalion, NY. Vantage.
    Sartre, J. P. (1972), Situations VIII, Paris: Gallimard.
    Tanner, T., (1982), “Ernest Hemingway’s Unhurried Sensations,” Hemingway Review, 1, 2, 74-84.

    #çanlarkiminiçinçalıyor #ispanyaiçsavaşı

    romankahramanlari replied 1 year, 3 months ago 1 Member · 0 Replies
  • 0 Replies

Sorry, there were no replies found.

Reply to: romankahramanlari
Çanlar Jordan İçin Çalıyor* Makale Yazarı: Doç. D…
Cancel
Your information:

Start of Discussion
0 of 0 replies June 2018
Now