RACKARİNALI ZACKARİNA
-
RACKARİNALI ZACKARİNA
RACKARİNALI ZACKARİNA*
Makale Yazarı: Simla Sunay
*Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI dergisinin Nisan/Haziran 2011 tarihli 6. sayısında yayımlanmıştır.
#Çocuk yazınının en şanslı kahramanlarından biri Zackarina olmalı. Kim istemez ki her konuda eşsiz bilgiye ve tecrübeye sahip, on bin milyon yaşında, kum altını tüylü, ay ışığı ile beslenen, gün ışığında eğlenen, yakışıklı mı yakışıklı bir kurt ile dost olmayı. Üstelik bu hayal ile gerçek arasındaki bilge dost yardımsever ve anlayışlı. Her ne kadar Kumkurdu altı yaşındaki, kardeşi olmayan küçük kız Zackarina için “büyükleri” anlama kılavuzluğu yapsa da kitabı okuyan büyükler için de küçüklüğü hatırlama işaretleriyle dolu. Hatta Kumkurdu doğrudan dile getiriyor biz büyüklerin patlayan mısır tanelerine benzeyen çocuk olma hallerini ne denli unuttuğumuzu.
Çocukken uyku oyuncağınız oldu mu? Hani elinizden düşürmediğiniz, hiç ayrı kalamadığınız için yıkanmasına izin vermediğinizden zamanla rengini yitiren. Bir yerde unutulduğunda ne kadar uzak da olsa gidilip alınan, bir çocuk için en değerli varlık… Orta yumuşaklıkta kıvırcık tüylü kahverengi bir ayım olduğunu hayal meyal hatırlıyorum. Kumkurdu ile tanışınca çocukken ayıcığımın gerçek olmasını, benimle konuşmasını ve şu garip hayatı anlamamı sağlamasını çok istediğimi hatırlıyorum. Ve bir çocuğun keşke uyku köpüşüm gerçek olsaydı diye iç geçirdiğine şahit olduğumda ona nasıl Kumkurdu serisini uzattığımı. Hayallerin nerede gerçekleştiği kimin umurunda. Bu yer kalın ciltli, resimli bir kitap da olsa.
Zackarina 2000’li yılların yalnız çocuğunu temsil ediyor. Anne her gün işe gidiyor ancak hafta sonu evde. Hafta sonunda ise temizlik ve bulaşık işleri ile uğraşması gerekiyor. Babası evde çalışıyor ve Zackarina ile ilgileniyor, yemek yapıyor, evi temizliyor, odun kesiyor. En kötüsü de saatlerce gazeteye gömülmeyi çok seviyor. Öyle ya Zackarina Kumkurdu’nu, babasının, onunla denize girmeyip de bir hamağa yayılıp gazete okumasına sinirlenerek çıkıp gittiği kumsalda, bir tuzak kurmak için kazdığı kumların içinde bulmuştu. (Gerçekte, bir gün, Fas’ta, kumların içinde Kumkurdu’nu keşfeden yazar Asa Lind’in Emma adındaki kendi kızından başkası değildir.) Zackarina henüz okula gitmiyor, kardeşi yok ve Pıtırcık gibi oynayacak bir dolu komşu çocuğu da yok. Evleri şehir dışında sahilde, sessiz sakin bir yerde. Zackarina’nın Kumkurdu, kumsal ve denizden başka oyun arkadaşı yok. (Kitapta yer alan her öyküde bir olay sonucu anne babasına kızan, kapıyı çarpıp çıkan ve kendini kumsala atan Zackarina’ya, farklı öznelerle, az önce yaşadığı olayın asıl gerçeklerini, üstü kapalı gösteren tabii ki kuşlarla uçan, balıklarla yüzen, fırtınada büyüyen, bazen kumsalda bazen fundalıkta bazen de bir mağarada yaşayan mavi gözlü hayali arkadaşı Kumkurdu olacaktır.)
#Zackarina ara sıra babası ile balığa çıkmayı, annesi ile alışverişe gitmeyi, dondurma ve şeker yemeyi seviyor. Hiçbir şey yapmadan durmak onun için dünyanın en zor işi. Bacaklarına söz geçiremiyor, kıpır kıpır. Sabırsız, her şey hemen olsun istiyor. Kendi kararlarını kendi verebileceği #Rackarina adlı ülkesinde özgürce yaşamak istiyor. Hani kuma bir daire çizerek Rackarina’nın sınırlarını belirlemişti. Kumkurdu müdahale etmese tek kişilik ülkesinde tek başına kalacaktı Zacharina. Kumkurdu dairenin içine atladı da iki kişilik Kafaüstüduran ülkesini kurdular. Her ne kadar 2000’li yılların çocuğu olsa da Zacharina çocuk olmanın evrensel ve zamansız özelliklerini taşıyor. Onu çağımızın çocuğu yapan çevresel koşullar. Ama bu koşulların etkisiyle Zacharina elli yıl öncesi çocuğundan daha özgür tavırlar içersinde. Proust’un İvan’ın Evliliği’ndeki küçük oğlan çocuğunun hayatına baktığımızda aradaki büyük fark ortaya çıkıyor. Zackarina annesi ve babasına çalıştıkları için kızan, onlara bağırabilen, kapıyı vurup çıkabilen, isteklerini kolayca dile getirebilen bir çocuk.
Çocuğun zamanla özgürleştiğini anne babasından işlerini bırakıp onunla oynamasını isteme biçiminden anlayabiliriz. Oysa otuz yıl önce dahi babamızdan işini bırakmasını istemeye cesaret edebilir miydik? Çocuklar sadece akranlarıyla oynamalı ve büyüklerin dünyasına izinsiz girmemeliydi eskiden. Salonun ve yatak odasının kapısı kilitliydi her zaman. Kendi odanda o da yatağının yanında halının üzerince bir metre kare kadar bir yere oyuncaklarını yayabilir ve çok gürültü yapmadan oynayabilirdi. Babayla ilişki ona terliğini vermekten öteye gitmezdi. Çoğu çocuk babasıyla göz göze gelmeden büyürdü. Çocuğu uykuda sevmeyi marifet sayan bir anlayışın acı çeken nesli elbette kendi çocuklarına böyle davranmadı. Yatak odası ve salon kapıları sonuna dek açıldı. Çocuk anne baba kokusuyla uyudu, uyandı. Salondaki masada resim yapmaya, çizgi film izlemeye başladı. Vitrin camları söküldü futbol kalesi haline getirildi. Koridora basket potası kuruldu. Oyuncaklar evin her yerine saçıldı. Baba ile halıda güreş tutuldu anne ile her yere un döke saça kekler yapıldı. Buzdolabının üzerine fotoğraflar, resimler kondu. Pembe rengini sevmeyen bir nesilden her şeyi pembe olan kız çocukları yetişmeye başladı. Odaların duvarları mora boyandı. Çocuğun mutluğunu geleneksel mekân anlayışının üstünde tutan anne babalar evlerindeki hâkimiyeti kaybetti ama varsın olsundu çünkü misafir kavramı da değişmişti, herkes kafelerde buluşuyordu, evin dağınık olmasında hiçbir sakınca yoktu. (Babasının duvarlarda asacak yer olmadığından Zackarina’nın yaptığı resmi tavana asması buna harika bir örnek).
Çocuğun özgürleşmesinin yanı sıra anne baba da kendine zaman ayırmaya başladı. Bakıcılar tutuldu. Anne baba aşkını çocuktan gizlemedi yanında öpüştü.
Zackarina’yı edebiyatın ölümsüz çocuk kahramanı yapan da bu aile içi karşılıklı özgürleşmeyi gerçekçi bir biçimde yansıtması. Bu gerçekçiliğin ara perdesi ise çocukça dilini keşfetmemizi sağlayan Kumkurdu’dur. Kumkurdu hayali bir çocuk arkadaşı olmaktan öte çocuk dünyasına açılan bir penceredir adeta.
Tak tuk bulaşık yıkayan annesinden “Kendine gel!”, uyarısı işiten Zackarina, annesinin duyamayacağı bir yerde ona “Asıl sen kendine gel takır tukur anne!” diye söylenir ama daha sonra kendisini toparlaması için Kumkurdu tarafından uyarılacak olan yine kendisidir. (2.Kitap, Daha Fazla Kumkurdu)
Zackarina’nın yaratıcısı Åsa Lind, 1958 yılında, İsveç’in kuzeyinde, küçük bir köyde doğmuş ve büyümüş. Bir zamanlar annesinden; “Ne istersen düşünebilirsin, kimse seni düşüncelerinden uzaklaştıramaz.”, sözlerini duymuş olması, yazarı, “gerçeği” ve “dili” araştırarak yazma yoluna itmiş. Bu yüzden; “Bir rengi nasıl yazarsın?” ve “Evren bir kitapta nasıl yer bulur?” gibi soruların cevaplarına, “yazarak” ulaşmaya çalıştığını söylüyor bir tanıtım yazısında. Kumkurdu serisinde seçtiği konular çağımızın çocuğunu yüz yüze kaldığı sorunlar. Zaman, sonsuzluk, adalet, yalnızlık, evren, gerçek, doğru, ölüm… Sonsuzluğu, bir taşın yuvarlaklığından alıp, patates püresinin yanında duran sosise götürecek kadar da cesur tema seçimleri içeriyor. Sonuçta “Sosis sonsuzdur!” ya da hiçbir şey bitmez ancak dönüşür… (1.Kitap, #Kumkurdu)
Zackarina, bir sabah, annesinin saat tam 8.00’da işe gitmesine kızıp, duvardaki saati kuma gömmeye kalkar. “Saat yalnızca zamanı ölçer”, dedi Kumkurdu. Ama zamana hükmedemez. “Peki bunu kim yapar?” dedi Zackarina. Bunu kimse yapamazdı çünkü zaman çok yaşlı ve çok büyüktü ve çok önemli. Bütün dünyanın kralları ve devlet başkanlarından daha önemli. O, ne yönetilebilir ne de durdurulabilirdi. (3. Kitap, Daha Da Fazla Kumkurdu)
Yazarın bu zor kavramları çocukların anlayabileceği öykülerle işlediği ve bu öykülerin, yazarın yoğun hayal erkiyle, sıkça kullanılan “ve” bağlacının nahif tadı, çocukluğumuzda bıraktığımız “Böööö!” sesleri içinde sarsılmaz bir düzenekte su gibi aktığı gözden kaçmıyor.
Yazar Åsa Lind, Zackarina’yı tek tanrılı dinler ve katı gelenekler üstü, soruların cevaplarının doğada ve uzayda yer aldığı, yüzü bilime bakan ve kendi felsefesini cesurca ortaya koyan temiz bir dünyada büyütmeyi tercih etmiş. Hiçbir şeyin tümüyle yok olmadığı, kötü anıların bile değerli olduğu, çirkinliklerin güzellikler yanında yer alabildiği, sevincin yanında öfkenin gizlenmediği ve sadece ve sadece konuşarak çözüm üretilebildiği bir dünya…
Ve Lind büyükler ile çocuklar arasında, üflesek uçacak kadar hassas, bassak ayağımızın gömüleceği kumdan bir köprü kuruyor. Ve galiba en zoru bizi kum taneleri üstünden de olsa çocuklara doğru giden bu köprüden geçirmeyi başarıyor.
Sorry, there were no replies found.
