Pişmanlık Yahut Uyanış: Ali Bey’in Muğlak Dönüşümü

  • Pişmanlık Yahut Uyanış: Ali Bey’in Muğlak Dönüşümü

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 14:14'de 11 Temmuz 2024

    Pişmanlık Yahut Uyanış: Ali Bey’in Muğlak Dönüşümü*

    Makale Yazarı: Atilla Aktaş

    *Bu makale Roman Kahramanları dergisi 22. sayıda (Nisan/Haziran 2015) yayımlanmıştır.

    Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre ile başlayan Kıbrıs sürgününün mahsullerinden biri olan İntibah, diğer eserlerinin hilafına siyasi bir konuya sahip olmamasıyla dikkat çeker. Tipik bir aşk romanı olma yolunda giderken trajediye dönüşen, acımasız soylu düşüncelerin kuşattığı Batı romanından uzakta, devrin panoramik manzaralarını içeren bir facia romanıdır.

    İntibah’ın genel yapısı içerisinde birden çok değişken, baştan sona kadar kişileri etkiler ve bu etki romanın sonuna kadar kendini hissettirir. Kişi bazında sonuna kadar tutarlı olmasa da düz bir çizgide devam eden sürükleyici ve istikrarlı bir romandır.

    Yazarın başkişi olarak tayin ettiği Ali Bey’in özellikleri romanın başlıca kaynağı ve kurtarılmış bölgesidir. Çünkü yazarın okuyucuya bizzat hissettirmek istediği mesajın altında bu kişilik özelliklerinin büyük etkisi vardır.

    Roman, cansız ancak yenilikçi bir Çamlıca tasviriyle başlar. Romanın sonraki bölümünde ise detaylı olmasa da Ali Bey’in babası, annesi, çocukluğu, çocukluğunda aldığı eğitim ve kişilik özellikleri hakkında bilgiler yer alır.

    Ali Bey’in 21-22 yaşında olduğunu, soylu sınıfa mahsus eğitim aldığını, daha çocukluktan birkaç lisan bildiğini öğreniyoruz. Tabii ki bu kısımda anlatılan özellikler tipik Tanzimat dönemi soylularına mahsus gerçek özelliklerin romana yansımasıdır ve soylulara özgü karakteristik özellikleri içerir. Ancak Ali Bey’in Tanzimat döneminin yaygın tiplerinden biri olan züppelerden olmadığını, babasının “kendinde bulunan” bütün iyi terbiyeyi oğluna da aktardığını, terbiyesini, aile bağlarını önemseyen, eğitimini, nezaketini, hal ve hareketlerini görenlerin de onu meleklere benzetmeye kadar varan abartılı ifadelerinden anlayabiliyoruz.

    Eserde oğlu hakkında endişelenen, onun terbiyesinin yanında aşırı ihtimamdan şımardığını görüp vehimlere kapılan bir baba figürü vardır. Silik ve hiç de iyi açıklanamamış bu baba figürü bir yerden sonra Ali Bey’in kişilik özelliklerini açıklayan yansıtıcı bilince dönüşür. Ali Bey’in iyi yönlerinin yanı sıra aşırı şımartılmış olmasına, şımarıklığının öfkeye dönüşmesine ve öfkesinin de genç adamı aptallığın pençesine düşürmesine vurguda bulunulur.

    Diğer bir yönü ise neyle uğraşırsa uğraşsın, hayatının yegâne amacı gibi bütün dikkat ve enerjisini tamamen o şeye harcamasıdır. İstediğini elde etmek için elinden gelen fedakârlığı yapmaya çekinmez, hatta istediğini elde edemeyince hastalanır, geceler boyu ağlar.

    Bu detaylar önemli zira roman ilerledikçe bu özelliklere referans olabilecek hareketlerde bulunan Ali Bey’in genel durumu bağlam içinde anlatıldıkça, Namık Kemal bu kısmı okuyucusuna hatırlatabilecek hiçbir söyleme veya telmihe yer vermez. Zira romancı bize Ali Bey’in iyi niyetli olduğunu, ancak hem aşırı şımarık, hem de hastalık derecesinde takıntılı olduğunu söyleyip, Ali Bey’in bu hal ve tavırlarının yanı sıra pederşahi eğitiminin de ona engel olduğuna değinmeye başlar.

    Ali Bey’i babasının gölgesinde güvenli kılan şeylerden biri de bu obsesif tavırların dengelenmesidir. Babası bu takıntılı çocuğu iyileştirmek, onu bu halinden vazgeçirmek yoluna gitmez. Tam tersine durumu toleranslı şekilde baskı altına alarak iyi yönde kullanmayı dener. Ali Bey’i eğitime yönlendirmeye büyük gayret sarf eder. Ancak Ali Bey’in diğer kuruntuları derslerin de, başka şeylerin de üstünde kalır. Ali 20 yaşındayken babası ölür, üzerindeki koruma kalkar ve serbest bir yaşantının kapıları açılır.

    Babanın ölümü hem Ali Bey’i bir mirasyedi yapar hem de hayatındaki felaketlerin başlangıcı olur. Çünkü baba, oğlunun hayatını çekip çeviren bir yönetmen, bir öğretmen ve bir yardımcıdır. Ali Bey’in entelektüel ve eğitsel faaliyetleri babasının ölümüyle sona erer. Bunun sebebi muhakkak parasızlık değildir, ancak babanın ölümünün getirdiği hüzün, Ali’yi içine kapatır ve yalnızlığı saplantı haline getirmesine sebep olur. Annesi ise onu ara sıra hava alması, dış dünyaya açılması için Çamlıca’ya, mesire yerine götürür. Bu sefer de Ali Bey’de Çamlıca saplantısı başlar. Fırsat bulduğu her anda yalnız ya da arkadaşları olduğu halde Çamlıca’ya gider.

    O zamanın popüler iletişim yollarından biri olan kadınların bulunduğu arabalara işaret etme ve akabindeki yakışıksız tavırlar Ali Bey’in hoşuna gitmez. Fakat hayatının en önemli olayını da bu vesileyle yaşar. Bir arabaya işaret eder, arabadan da karşı işaret gelir. Mehpeyker ile bu yolla tanışır. Fakat bu tanışma onun hayatında ikinci ve önemli bir kırılmaya daha yol açar. Doğru sözlü, düzenli, kendi halinde yaşayıp giden bir genç, yavaş yavaş annesine yalan söyleyen, işini aksatan, eve geç gelen, Çamlıca’ya tutkusu ve saplantısı günden güne artan bir gence dönüşür.

    Ali Bey’in Mehpeyker’e duyduğu aşk, eski Türk anlatı tarzlarında görülen tipik aşk motifidir. İlk görüşte, sevgilinin yüzünün tam olarak görülmemiş olmasıyla gerçekleşen iştiyakın, sevgiliyi görmesiyle ve tensel hazzı tatmasıyla saplantıya dönüşmesini okuruz. Ali Bey’in Mehpeyker’e yönelmesi onu tamamen dışarıya kapatır. Gerek Bâb-ı Âli’deki kaleme gerekse eve türlü bahanelerle gitmemeye başlar. Korumasız kalan Ali Bey, dönemin mirasyedileri gibi yine dönemin tabiriyle “kapama”sıyla yaşamaya başlar.

    Mehpeyker’e duyduğu aşkın sadece aşk olmadığını ve evliliğe yönelmediğini ise Namık Kemal, Mehpeyker’in ahlak dışı ilişkiler içinde olan bir fahişe olduğunu öğrenen Ali Bey’in ondan vazgeçmemesi üzerine kurar. Bu da bir diğer saplantısıdır Ali Bey’in. Kendini derdinden zevk alır halde bulan Ali Bey, tipik romantik batılı aşkın içine düşmüştür. Ahlaksız bir kadına yönelmiş, beklentileri net olmayan endişeli ve gergin bir buluşmadan sonra Mehpeyker’in geçmişine sünger çekmesi onu bulunduğu bunalımdan çıkarır. Ali Bey, Mehpeyker’in evinde yaşadığı o ilk tecrübede içkiyi, süfli zevklerin tümünü bir arada yaşar. Asıl tuhaf olanı ise bu yaşadığını doğal ve temiz addetmesidir.

    Ali Bey’in annesi bu durumu soruşturur ve bir şeklide oğlunun halini öğrenir. Tek çözüm görünmektedir; o da Ali Bey’i başka bir kızla, temiz düzgün bir aile kızıyla evlendirerek ıslah olmasını sağlamaktır. Ancak annenin hesaplamadığı bir şey vardır. Baba Ali Bey’in düşeceği iptilaları önceden kestirip önlem alırken, anne geç kalmışlığın verdiği zarar duygusuyla hareket eder. Annenin bilge yönü, nüfuzu keskin ve katidir elbette. Ali Bey’i o küçük haliyle yönlendiren ebeveyn güdüsüyle hareket etmesi ona kısmi bir zafer de sağlayacaktır.

    Ali Bey’in Mehpeyker’le olan süfli ilişkisi, Dilaşub ile tanışmasından sonra bir kabuk gibi kavlar. Eve alınan bu genç ve güzel cariye, Ali Bey’e tutkuyla bağlanır. Oğlunu Mehpeyker’e olan iptilasından kurtarmak için bir köleye başvuran anne, başarılı olmuştur; ama oğlunun dış etkilere nasıl açık olduğunu da bilmemektedir.

    Mehpeyker’in terk edilişten duyduğu acıyı intikama dönüştürmesi, femme fatale bir davranışın içine girmesi, histeri krizlerinin gözünü döndürmesi aslında bir madrabaz olan, hatta altı ay mühlet istediği için Mehpeyker’e düşman olan Abdullah Efendi ile plan yaparak Dilaşub’a iftira atmasına sebep olur. Mehpeyker’in evvel ve ahirini hiç sorgulamayan ahlaklı genç Ali Bey, Dilaşub’un aslen fahişe olduğu iddiasını doğru kabul ederek, karısını öldüresiye dövüp bir esirciye satar. Mehpeyker öyle dişli bir kadındır ki kızı satın alarak işkence bile eder. Dilaşub, Mehpeyker’in zorlamasına rağmen onun girdiği yola girmez, iffetini korur.

    Ali Bey kadınlara karşı büyük bir mağlubiyet aldığını düşünmektedir. Yanında hiçbir kadını istememektedir. Mehpeyker’in kendisiyle tekrar birlikte olma isteğini reddetmesi ise sonu hazırlar. Ali Bey’in yapısında bir pişmanlık söz konusudur, bu pişmanlık ise kendi açısından kadınlara güvenmenin yaşattığı hüsranın doğurduğu üzüntünün sonucudur. Tüm istekleri yerine gelmiş bir gencin tabiatına aykırı bir şekilde olaylar şekillenir. Annesinin ölümü bile onu adam akıllı sarsmamıştır. Zira Ali Bey bu sefer de hüznün takıntısına kapılmıştır.

    Mehpeyker’in reddedildiği için Ali Bey’e kurduğu ölüm kumpasını öğrenmesi, Dilaşub’un buna engel olmak için Ali Bey’e ulaşması, Ali Bey’in zabit getirmek için gittiğinde Dilaşub’un Ali Bey’in paltosuna sarılarak yatması, Ali Bey yerine Dilaşub’un öldürülmesi, Dilaşub’un öldürüldüğünü görünce Ali Bey’in Mehpeyker’i öldürmesi ve hapse girişi şeklinde gelişen son bölüm aksiyon zinciri açısından çok hızlı ve mantıksal olarak zayıf şekilde teşekkül etmiştir. Ali Bey’in kendine çok da düşünme fırsatı tanımadan Dilaşub’un intikamını alması, onu affetmiş olduğunu net olarak göstermez. Çünkü Ali Bey Dilaşub’un masum olduğuna dair bir emareyi görmemiştir ve gerçeği hala bilmemektedir. Salt can korkusu içinden doğan merhametle Dilaşub’un masumluğuna inanmıştır. Çünkü Mehpeyker’in planını deşifre eden de, kurban olan da masum Dilaşub’tur.

    Türk edebiyatının bir hastalığı halinde süregiden “kılık değiştiren kadın” motifi bu romanda da kendini gösterir. Şair Evlenmesi, Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat, Vatan Yahut Silistre vb. eserlerde kurgunun bel kemiği hep kadınların kılık değiştirmesine dayanır. İntibah’ı bunlardan ayıran ise Dilaşub’un Bey’in paltosuna, kasıtlı ve bilinçli olarak değil, sadece ısınmak amacıyla bürünmesidir. Ali Bey ise basitçe ilk defa kendini koruma işini yüklenmiştir.

    Ali Bey pişmanlığı nerde yaşar? Nerde intibaha erer? Sahiden roman Ali Bey’in sergüzeştini mi anlatmaktadır? Yoksa Mehpeyker’in “Kamelyalı Kadın”-vâri cazibesi ve dişiliğine harcanan güven duygusunun getirdiği pişmanlığı mı yaşamaktadır? İşte bu hususta bir belirginlik söz konusu değildir. Ali Bey’in niçin pişman olduğunu, nasıl bir uyanış yaşadığını, hangi sebepten ötürü duruma aydığını asla bilemeyeceğiz. Zira bu modern tragedya, doğasına uygun bir şekilde ölümle başlar ve ölümle biter. Ali Bey’in arada izin alarak hapisten çıkıp mezar ziyaretlerinde bulunduğuna değinir yazar, pişmanlıktan bahseder. Neyin pişmanlığıdır bu? #Dilaşub’un ölümünün mü, #Mehpeyker’i öldürmenin mi, katil olmanın mı, yoksa kadınların arasında düştüğü iptila tufanlarının görünmez hale getirdiği ailesinin parçalandığı gerçeğinin çıplaklığıyla yüz yüze kalmanın mı? Peki, intibahın nerede olduğunu okur, romanın hangi pasajından anlayabilecektir? Sonuna kadar saplantının ve ihtirasın çekip çevirdiği romanın temel tezi sonuna doğru salt aksiyona bırakır kendini. Ali Bey’i anlamaya anlamışızdır da bunu yazar mı anlatmıştır?

    Muğlak olan şeylere birden çok madde ekleyebiliriz elbette. Bununla birlikte moda olan yokluk tespitlerine de biraz mesafeli kalmak gerektiği inancındayım. Belki de Namık Kemal, romanında pişmanlığın kaynağını düşünme işini, aydınlanmanın ve uyanışın kaynağını okuruna, okurunun insaf ve ahlak unsurlarına bırakmıştır. İyimser bir düşünceyle, Namık Kemal kendi okurunu düşünmeye ve dikkatli olmaya davet etmiştir. İlla bir belirleyici olacaktır. İşte bu aşamada son cümle okurca arzu edilen belirleyiciliğe imza atar: “Son pişmanlık fayda vermez.”

    #sayı22 #saplantı #ihtiras #pişmanlık #atillaaktaş #intibah #namıkkemal #alibey

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
Pişmanlık Yahut Uyanış: Ali Bey’in Muğlak Dönüşüm…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi