Perihan, Vassaf Bey: Sana Oğlunu Yollamış, Evlenmeni İstiyor.

  • Perihan, Vassaf Bey: Sana Oğlunu Yollamış, Evlenmeni İstiyor.

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 16:59'de 11 Temmuz 2024

    Vassaf Bey: “Sana Oğlunu Yollamış, Evlenmeni İstiyor.”*

    Makale Yazarı: Batıgün Sarıkaya

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Nisan/Haziran 2018, 34. Sayıda yayımlanmıştır. 

    “… Aman, dedi, hiç olmazsa nikâh olsun, bu üzüntülerim bitsin. Pek uzun sürdü.” (s.146) (1)

    Romanın daha başında okuru bir sürpriz bekliyor. Kahramanımız #VassafBey -şimdilerde epeyce popüler olmuş bir terimle, “sıpoylır” olacak belki ama- ölüveriyor. Şu hâlde bir soru işareti gelip takılıyor sayfalara: Bu romanın asıl kahramanı kim?

    Aslında yanıtını hemen buluyoruz. Romanın ana kişisi, 23 yaşında, zeki, neşeli, pek konuşkan ve son zamanlarda endişeden endişeye koşan Perihan. Bunun farkındayız. Fakat sayfaların ardını merak eden bir okursak hemen de kabullenemiyoruz durumu. Memduh Şevket Esendal, neden daha 64. sayfada ölüm haberini veriyor bize Vassaf Bey’in? Üstelik romanın başında 14 ile 22. sayfalar arasında akıcı diyaloglar eşliğinde tanıdığımız, Perihan’ın hayatında nasıl bir etkisi olacağını merak ettiğimiz bir karakter söz konusu. Haydi, diyelim, ana karakter sandığımız bu kişi ölsün, diğer karakter de başrole geçsin; ama neden romana Vassaf Bey’in adı konmuş?

    Yıllar evvel #AlfredHitchcock’un “#Pyscho (#Sapık)” filminde yaptığına benzer bir biçimde okuru şaşırtan bu durumun hemen arkasından öykü aydınlanmaya başlıyor. Vassaf Bey’in romandaki rolü ortaya çıkınca, #MemduhŞevketEsendal’ın, moderniteye doğru hızlı adımlarla yol alan bir Türkiye’de evlilik kurumunun değişimini ele aldığını anlıyoruz.

    Doğru ya, #1930lar #Ankara’dayız. Nice savaşlardan çıkmış bir devletin, kendini yeniden kurduğu, deyim yerindeyse yoktan var ettiği günlerde, erkek nüfusu azlığından kaynaklı küçük çaplı bir krizin eşiğindeyiz. Öyle ki “hayırlı bir kısmet”le hayat birleştirmek çok da kolay değil. Emekli ağır ceza hâkimi Hayri Hakveren’in küçük kızı Perihan da böyle bir sorunla mücadele ediyor. Çok da geç kalmış sayılmaz ama bir evlenme paranoyasına kapılmış işte. İstikbâl vaat eden biri olmalı evleneceği kişi, fakat ona talip olanlar ya da civardan önerilen adaylar ya bir iş dolayısıyla yurt dışına gidiyor ya da gerçek bir ilgiyi Perihan’dan esirgiyor. Hâl böyle olunca, Perihan’ın evde kalma korkusu adeta cisimleşiyor ve dönemin bir sorunsalı olarak romanın temel çatışmasına dönüşüyor.

    “Kocaya varmak, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde evlenme krizi yaşayan ailelerin kızları için kâbusa döndüğünden, artık bir sosyal mevzu hâline gelmiş.” oluyor. Toplumdaki bütün bireylerin bir biçimde karşılaşacağı mühim bir sorun bu.(2)

    Vassaf Bey, bu izlek etrafında Memduh Şevket Esendal’ın döneme dair izlenimlerini bir araya getiren bir roman olarak yorumlanmalı. Fakat akla bir başka soru daha geliyor: Yaklaşık 80 yıl öncesini anlatan bu romanı bugün neden okuyalım? Acaba o günlerin ruhuna damgasını vuran meseleler, geçerliliğini koruyor mu? Üstelik, aşk ya da evlilik söz konusu olduğunda günümüz dünyasının açmazlarını sergileyen kitaplarla çevrili bir yayın ortamında boğulan bugünün okuru, Memduh Şevket Esendal’ın bakışıyla o günün çatışmalarını kavrayabilir mi?

    Bu soruların yanıtlarını vermek çok kolay değil. Fakat üzerinden epeyce zaman geçmesine rağmen, evlilik kurumuyla ilgili temel motiflerin değişmediğini söylemek mümkün. Hayatımızı etkileyen kurmaca ürünlerin hemen hemen tamamının şu ya da bu şekilde, birbirini bulmak, rahat ve mutlu bir gelecek kurmak hayali içerdiğini söylesek sanırım abartmış olmayız. Gündelik hayatın ince noktalarına başarıyla sızan Memduh Şevket Esendal gibi güçlü bir kalemin konuya el atıp oldukça doğru öngörülerle hikâyeyi örmesine ise şapka çıkarmak gerek. Bugün de eli yüzü düzgün, bahtı açık, anlayışlı ve ekonomik rahatlık vaat eden eş adaylarının peşinde değil miyiz? Bütün bir iş hayatı, bu kaos, bu curcuna; üzerini örtsek de bunun için sanki. Vassaf Bey’in az önce bahsettiğimiz işlevi de romanda bu nokta üzerinden belirginleşiyor işte.

    Perihan, romanın başında sırdaşı Behice’ye “…Akşam şeytanlar kulağıma neler söyledi biliyor musun? Şu Vassaf Bey beni almaz mı?” (s. 11) diyerek tanıştırır bizi Vassaf Bey’le. Bu yaşlı, saygıdeğer adam, ailenin yakın dostudur. Ne var ki, Perihan’la aralarında ciddi yaş farkı vardır. Vassaf Bey yetmiş yaşlarındadır. Bugüne kadar doğru dürüst bir talibinin çıkmaması, yılların bir çırpıda akıp gittiğini düşünmesi, çevredeki evde kalmış kızlar, mutsuz genç evliler kahramanımızı tedirgin etmektedir. Arkadaşıyla bu konuyu tartışan ve genç bir damat adayının yaratacağı sıkıntılara katlanmaktansa yaş farkını dert etmeyip olgun, kibar, zarif Vassaf Bey’e seve seve varacağını anlatan Perihan, birkaç ay sonra bir güz akşamı dışarıda onunla karşılaşınca düşüncelerini hayata geçirmeye karar verir: Vassaf Bey’e açılır. Sanki varmak istediği başka biriymiş de ondan fikir soruyormuş gibi konuşur. Durumu bilgece anlayan Vassaf Bey, Perihan’ı terslemeden oyunu sürdürür ve böyle bir evliliğin yakışık almayacağını söyler. Perihan, kendince birtakım kanıtlar sunmaya, yaş farkına karşın bu evliliğin yürüyebileceğine dair sağduyulu ihtiyarı ikna etmeye çalışsa da başaramaz. Kısa bir yürüyüşten sonra ayrılırlar. Perihan, reddedildiği için kırgındır, ama zihnini kurcalayan şeyi söylediği için pişman değildir. Roman ilerledikçe onun, aklına eseni yapan, fikrinde direten biri olduğunu görürüz. Vassaf Bey’e kendisini almadığı için kızmaktadır. Öte yandan Behice’nin romanın başında söylediği gibi, bunun bir tür çılgınlık olduğunun da farkındadır. Bu ikili durum, roman boyunca Perihan’ın ruhunda kendini gösterir. Bir an önce evlenmek için gösterilen acele ile evlilikten korkmak arasındaki duygular yumağında gidip gelir Perihan.

    Vassaf Bey, içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulabilmek için Perihan’a en doğru çözüm gibi görünmüştür. Hâli vakti yerinde, zarif, bir genç kızla nasıl konuşulması gerektiğini bilen, birçok toy delikanlıyla karşılaştırılınca çok uygun bir damat adayıdır. Ama her ne kadar bu gepgenç, cıvıl cıvıl kızı beğense de Perihan’ın teklifinin evlilik kurumunun gerektirdiği ağırlığı kaldıramayacağını bilmektedir. Eski zamanla yeniye geçiş arasında köprü görevi gören bir devirde, yeni evlilik kurallarının oluşması için toplumsal uzlaşılar gerektiğinin farkındadır Vassaf Bey. Gerçi biz okur olarak ondaki bu derin sezgileri fark etmeyiz. Çünkü kahramanımız, Perihan’la çıktıkları akşam gezintisinden sonra romanda fiilen bir daha hiç görünmez. 64. sayfada ölümüyle başlayan süreçten itibaren de hikâyeyi dolaylı yoldan ama kuvvetli biçimde değiştirecektir.

    Biz okurlar Esendal’ın kıvrak dili yardımıyla Perihan’ın zihninde dolaşmaya başlarız. Bu zihin; türlü karmaşalar, çatışmalar ve korkular içindedir. Yakın çevresinde yaşanan olumsuz örnekleri gördükçe giderek bunalır. Ablası Neriman’ın baba mesleği hâkimliği yok saymak pahasına varmak istediği Bedri’den ve kızıyla Bedri’nin evlenmesi fikrinden hoşlanmayan Hayri Bey, eşi Feridun’la mutlu olmayan, üstüne üstlük çeşitli biçimlerde aldatılan Feride, giderek tam bir ev hanımına dönüşen, kocasının mutluluğu için çalışan yakın dostu Behice ve mahalle dedikoduları arasında konuşulup unutulan onlarca başka sorunlu örnek… Perihan’ın istediği tek şey, daha da gecikmeden iyi bir koca bulabilmektir. Nezihe’nin bulduğu kurmay subay koca adayı Burhan Bey de uzaklara gidince, Hayri Bey’in hiçbir konuda anlaşamadığı kardeşi Güzide Hala, yeğeni Perihan için bir kısmet bulur: Doktor Nüzhet. Perihan’la Nüzhet arasında, aracılar yoluyla belli belirsiz bir haberleşme gerçekleşir. Bu belirsiz havada kısmetine bağlanıp hayal kırıklığı yaşamak istemeyen Perihan, babası ikna olunca Bedri ile evlenen ablasının düğün gecesinde Nüzhet’le tanışır. Dans ederler ve Nüzhet ertesi gün Perihan’la görüşmek ister. Sonunda aradığı koca adayını bulduğunu sanır Perihan ama Nüzhet’ten haber alamaz. Onun yerine şaşırtıcı bir şey olur: Bir süre önce vefat ettiğini öğrendikleri Vassaf Bey, bir gençle Perihan’a mektup göndermiştir. Ölmeden önce bir vasiyetnâme hazırlamış, Ankara’daki evini Perihan’a bağışlamış, mektubu getiren Tuğrul Tevhit Umran isimli delikanlı ile de Perihan’ın evlenmelerini istemiştir. Tuğrul, hayatı boyunca evlenmemiş Vassaf Bey’in oğlu gibidir. Yıllar boyu yaşlı adamın himâyesinde İsviçre’de Maden mühendisliği okumuş bir delikanlıdır.

    Bu karşılaşma ile romanın rotası da değişir. Vassaf Bey, evlilik kurumunun gerektiği biçimde yürümesi için romandaki kilit rolü oynar. Perihan’ın en başta şu ya da bu biçimde belirttiği, mülk, para vb. sorunların çözümünü miras yoluyla sunduğu gibi, genç kızı yalnızlıktan kurtaracak, akıllı uslu, meslek sahibi bir damat da yollamış olur. Gerçi başlarda Perihan bu durumu kabullenmez ama giderek Tuğrul’a ısınır. Uzunca bir süre Vassaf Bey’in kendisini zor durumda bıraktığını düşünse de Tuğrul’u tanıdıkça onun evlenmeye müsait tabiatını keşfeder. Bu arada kendisiyle görüşmek isteyen ve Güzide Hala tarafından da “şanlı şöhretli erkek güzeli” (s. 140) olarak kabul gören doktordan haber çıkmamıştır.

    Tam da burada özellikle belirtilmesi gereken bir durum var: -belki söylemekte biraz geç bile kalmış olabiliriz- Vassaf Bey, bitmemiş bir romandır. Kendine has serüveni içinde, uzun yıllar bir gazetecinin çekmecesinde tozlanmış, yıllar sonra müsveddeleri birleştirilerek 1983’te ancak yayımlanabilmiştir. Memduh Şevket Esendal’ın sağlığında romanı yeniden ele alarak baştan yazmaya başladığını ama bitiremediğini de ekleyebiliriz. (Uyguner, 1991:69) Üstelik Esendal kızına yazdığı bir mektupta, romandan memnun olmadığını, eserin gerçekliğe uymayan yerleri olduğunu belirtiyor. 95 sayfasını yeniden yazdığı kitabın adını da değiştirip “İhtiyar Arkadaş” yapmak istiyor. (Esendal, 2001:618) Her iki durumda da, ana karakter Vassaf Bey olmadığı halde romana asıl ağırlığı veren kişi oluyor. Kuşkusuz bu da yaşlı adamın, Perihan’ın evlenmesi için ortaya koyduğu çabadan kaynaklanıyor.

    Roman yarım kalmamış olsaydı, muhtemelen hem karakterlerin nasıl bir gelişim gösterdiğini hem de evlilik kurumunun geçirdiği aşamalarda neler olduğunu görebilecektik. Ama şu hâliyle bile, yeni kurulan bir devletin toplumsal yapısı içinde kendine yer bulan romantik aşk ve aile kurumu çatışmalarını incelememizi sağlıyor.

    Simone de Beauvoir, çarpıcı incelemesi “Kadın: Evlilik Çağı”nda konuyu ele alırken Freud’un “Koca, hiçbir zaman sevilen adamın kendisi olmayıp, ancak onun yerine konmuş bir benzeridir.” sözünü alıntılıyor. Ona göre evlilikte “aranan şey, bireysel mutluluğu sağlamak değil, kadınla erkeğin cinsel ve ekonomik birliğini topluluk çıkarı doğrultusunda aşmaktır.” (1981:25) Bu durum modern Avrupa toplumlarının tarihsel arka planında da uzun zaman böyle yaşanıyor. Kadının evliliği, ailenin kararıyla aile çıkarına dönük bir eylem olarak belirginleşiyor. Buradan hareketle Orta Çağ’da romans düzeyinde kutsallaştırılan aşk fikrini dışarıda bırakırsak, bireylerin modern bir aşk evliliğini rahatça arzulamaya/anlamaya başlaması 20. yüzyılın ikinci yarısını buluyor.

    Nitekim Perihan da romanın başında birlikte mutlu olabileceği, kendine ait özellikleri olan birini değil belli kalıplarla ifade edilebilecek bir “koca” kimliğini arıyor. Bu durum ister istemez seçen değil seçilen konumuna düşürüyor karakterimizi. Bu edilgin durumun kırılışı belki de modernizmin alamet-i farikalarından biri olabilir. Bireyi fark etme ve sevme edimi, her türlü kutsallıktan, soyutlamadan farklı biçimde kişinin insan gerçekliğini kabullenmesi gibi bir işlev taşır. Romanın devamında Tuğrul’u tanıdıkça ilginç özelliklerini keşfeden ve onu bu hâliyle sevmeye başlayan Perihan, romantik aşkı yeniden keşfediyor diyebiliriz.

    Romanın ikinci bölümünde arkadaşına yazdığı bir mektupta “…ben bu Tuğrul’u bizim tanıdığımız erkeklerden hiçbirine benzetemiyorum. Resim yapar, götürür satar. On gün uğraşır, işleme örnekleri yapar…” (s. 180) biraz daha ileride “…Anlıyorsun ya, kocam tuhaf bir adamdır. Sevimlidir, sessizdir ama idaresi kolaydır sanma. Polis romanları okumaya bayılır. Ona bir hediye vermek istersem gidip bir roman alıyorum…” ya da “Tuğrul çocuk gibidir. Bilsen onu şimdi ne kadar seviyorum…” (s. 196) diye yazarak kendi dışında bir bireyi, kendi başına keşfetmenin hazzını yaşıyor. Üstelik bu durum, önceleri kız arkadaşları veya kardeşiyle yaptığı dedikodulara hiç benzemiyor. Dışsal olana değil içe yönelen bir hâl bu. Daha olgun, daha içeriden bir kavrayışa ulaşıyor Perihan.

    Memduh Şevket Esendal, Perihan’ın ruhundaki bu dalgalanmayı resmetmek istemiş olmalı. O dönemi yaşayan her genç kız gibi, Perihan da ailesinden ayrılıp kendi yaşamını kuracağı günü bekliyor, “hem evlenmek istiyor hem de korkuyor evlilikten. Evlilik, kadın için, çok daha büyük bir yarar sağlar ama bir yandan ağır özveriler de ister, her şeyden önce geçmişiyle ansızın bağlarını koparması gerekir.” (Beauvoir, 1981:23)

    Gerçi Perihan’ın tümüyle kendini baskı altında hissedebileceği bir aile otoritesi içinde yaşamadığını biliyoruz. Hatta evlilikle ilgili kararlarını kendi almak istiyor. Ama bu görece rahatlık ablası için, en azından başlarda geçerli değil. Babasının Bedri ile ilgili memnuniyetsizliğini bilen Neriman, evlilik adımını bir türlü atamıyor. Hayri Bey emekli bir hâkim olarak kızının da bu meslekte yükselmesini istiyor. Fakat bundan rahatsız olan Neriman, evlenmek için işinden vazgeçmeye bile hazır. Oysa daha düne kadar “birçok kentsoylu ailede genç kızlar hâlâ yaşamını kazanamayacak biçimde yetiştiriliyordu, ya baba evinde asalak yaşamayı sürdürüyor ya da yabancı bir evde bundan daha kötü bir duruma boyun eğebiliyordu. Dış dünyaya açılabildiği hallerde bile erkeklerin elindeki ekonomik ayrıcalık herhangi bir iş tutmaktansa evliliği yeğlemesine yol açmaktaydı.” (Beauvoir, 1981:18)

    Esendal, toplumun farklı bireylerinden davranışlar sunarak belki de evlilik kurumu çevresinde örülen kalıpları bir araya getirmiş olur. Romandaki herhangi bir karakterin tavrını doğrudan onaylıyor ya da yargılıyor gözükmez yazar. Ama biliriz ki diğer romanlarında olduğu gibi olayların bir ailenin sağlıklı biçimde kuruluşu yönünde gerçekleşmesini ister. Bu yüzden, geçerli bir mesleği olduğu halde Neriman’ın Bedri’yle evlenmekte diretmesini eleştirdiğini söyleyemeyiz. Onun asıl istediği, aile olgusunu örneklerle masaya yatırmaktır. Osmanlı toplumundan kalan geniş aile sisteminden çekirdek aileye geçişin sancılarını aktararak, sağlıklı, dengeli bir ilişkiler ağına vurgu yapar. Vassaf Bey, bu açıdan “çekirdek aile”nin kendini buluşunun incelikli anlatımıdır. (Çetişli, 2004:156)

    Yazının başında sorduğumuz bir soruya başka bir açıdan yanıt verebiliriz şimdi: Evet, bu roman günümüz okuruna doğrudan hitap etmiyor gibi görünüyor, içeriği, önemini günümüzde aynen sürdürse de genel-geçer okurun dikkatinden kaçması muhtemel. Ama özellikle dili itibariyle mutlaka okunması gerekiyor. Memduh Şevket Esendal’ın Cumhuriyet döneminde belirginleşen öykücülük mesaisine yaptığı katkı zaten tartışılmaz. Gündelik dili, yapıtlarına böylesine yerleştiren bir yazardan, dönemin tertemiz dilini okumak paha biçilemez. Üstelik bu, bir yanıyla aile çevresi etrafında örülen tüm durumları sunmak için de güzel bir biçim. Çünkü yazar, kitabı iki bölüme ayırmış: Konuşmalar ve Mektuplar. “Konuşmalar” bölümü tahmin edilebileceği gibi, karakterlerin evlilik, düğün, nikah, söz kesme, aile sorunları gibi konularda ürettiklerinden oluşuyor. Belirgin bir olay örgüsünün olmadığı, kişilerin zihninden geçenlerin epey ustaca romana aktığı bölümler bunlar. Asıl başarısını öykünün anlık katmanlarını Türk edebiyatına kazandırarak elde eden yazar, bu deneyimi romana da yansıtarak parçalı bir roman akışı elde eder. Olay zamanı içinden seçilen konuşma anları bunlar. Yalın mı yalın bir dille, kişilerin dünyasından çekip aldıklarımızla baş başa kalırız. Öylesine ki Muzaffer Uyguner yazar üzerine derlemesinde “Romanlarında ve özellikle Vassaf Bey’de konuşmalar çok doğaldır. Sağlığında teyp bulunsaydı, bu konuşmaları teyple saptamış diyebilirdik…” (1991:66) demekten kendini alamaz.

    Gerçekten de Memduh Şevket Esendal, yarım kalan romanını bir öykücü edasıyla yazmıştır. Tanpınar yazarın bu yönünü çok önceden tespit etmişti. Ona göre yazarın “Gorky, Çehov ve Maupassant’a çok yakın hikâyelerine bir çeşit enstantane demek hiç de hatalı olmaz. O, Çehov’un ‘Güzel hikâye yazmak için yazdıklarınızın başını ve sonunu atınız.’ nasihatını aynıyle tutmuşa benzer.” (1969:126)

    Bu etkiyi Vassaf Bey’de yoğun biçimde hissederiz. Perihan’ın roman boyunca Nezihe’den, Behice’ye, Güzide Hala’dan, Feriha’ya değişen ortamlarda yaptığı konuşmalar, dönemin mutlu bir yuva kurmak isteyen bireyinin tasviri gibidir. “Mektuplar” bölümünde ise evliliğin beraberinde getirdiği ekonomik döngünün kurulmasına ilişkin olaylara yer verilir. Tuğrul’la evlenen Perihan, İstanbul’a Vassaf Bey’in yalısına yerleşir; buradaki işlerin düzene konması, Tuğrul’un Ankara’da maden mühendisi olarak iş bulması, hayatlarının belli bir sisteme oturması beklenir. Roman yarım kaldığı için sadece sekiz mektuptan oluşan bu kısmın devamında ne olduğunu bilemiyoruz fakat Vassaf Bey’in geçmişiyle ilgili bölük pörçük bilgiler yanında, artık dağılmış bir geniş ailenin izlerine rastladığımız kimi bölümler sayesinde Memduh Şevket Esendal’ın büyük aile efradından çekirdek yapıya evrilen ilişkileri anlatmak istediğini bir kez daha görmüş oluyoruz. Esendal’ın bütün romanlarını inceleyen Çetişli de bu görüşü doğrular biçimde “dikkatini İmparatorlukla Cumhuriyet arasındaki geçiş toplumu sancıları üzerine yoğunlaştırmış bir romancı” olarak bahseder usta yazardan. (2004:161)

    Pekiyi, Vassaf Bey kimdir, hayatının gizemleri nelerdir, tam olarak bilemiyoruz, 1952’de erken denebilecek bir yaşta aramızdan ayrılmasaydı Memduh Şevket Esendal, belki bu merakımızı giderebilirdik bugün. Ama en azından Perihan’ın mutlu olduğunu biliyoruz. Onca duygu değişiminden, çatışmadan sonra gerçekten aradığını bulur genç kız. Ya da neyi araması gerektiğini öğrenir belki de. Öyle ki Tuğrul’la evlendikleri gece duygularını ifade ederken Feride’ye şöyle demekten kendini alıkoyamaz:

    “…Ben odama gelip yalnız kalınca deli gibi sevindim. Sevinçten de ağladım. Kocam var, onu seviyorum…” (s. 152)

    * Romanın 103. sayfasında sırdaş Behice’nin Perihan’a söylediği cümledir.

    1- Romandan yapılan alıntılar için şu baskı kullanılmıştır: Vassaf Bey, Memduh Şevket Esendal, Bilgi Yayınevi, İkinci Basım, Mayıs 1999.

    2- Mahmut Şenol’un kapsamlı yazısı için bkz. Mesele Dergisi, Ağustos, 2017, “Kocaya Varmak Üzerine Bir Roman” https://mesele121.org/kitaplik/intelligenti-pauca/kocaya-varmak-uzerine-bir-roman

    Kaynakça:
    Beauvoir, S. (1981) Kadın: Evlilik Çağı, Payel Yayınları: İstanbul

    Çetişli, İ. (2004) Memduh Şevket Esendal, Akçağ Yayınları: İstanbul

    Esendal, M.Ş. (1999) Vassaf Bey, Bilgi Yay., İstanbul

    Esendal, M.Ş. (2001) Kızıma Mektuplar, Bilgi Yayınevi: İstanbul

    Şenol, M. (2017) “Kocaya Varmak Üzerine Bir Roman” Mesele Dergisi: Ağustos Sayısı

    Tanpınar, A. H. (1969) Edebiyat Üzerine Makaleler. Milli Eğitim Basımevi: İstanbul

    Uyguner, M. (1991) Memduh Şevket Edendal, Yaşamı Sanatı Yapıtlarından Seçmeler, Bilgi Yayınevi: İstanbul

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
Vassaf Bey: “Sana Oğlunu Yollamış, Evlenmeni İsti…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi