Partal: THEODOROS GRİGORİADİS
-
Partal: THEODOROS GRİGORİADİS
PARTAL* THEODOROS GRİGORİADİS*
Makale Yazarı: Dimitris Athinakis
*Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI (Ocak/Mart 2013) 13. sayıda yayımlanmıştır.
Çağrışım: İçimizi Dışımıza Çıkarıp Sokaklarda Gezdirirken
Theodoros Grigoriadis’in Partal romanını, ilk basımından on bir yıl sonra tekrar okuyunca, kaybolmayan; ancak son zamanlarda bir tür düşüş kaydeden edebiyat dünyasından uzaklaşıp o eski günlere geri döndüm. Romanın adı bile şimdi bana daha ironik görünüyor. “#Partal”, paçavraları, bir elbiseden arta kalanları, bir insandan arta kalanları çağrıştırıyor. Bu romanın içeriğini kapsamak için sıkça kullanılan “#transvestisme” kelimesi bile artık bana sönük geliyor. Büyük Yunanlı yazar #Tahtsis’in ilk kez olarak bahsettiği “Öbürü, transvestisme’e uğramış Kendindir” sözü, ya da #ReaGalanaki’nin “Eleni ya da Hiç Kimse” romanı, Grigoriadis’in uzak akrabaları gibi görünüyorlar. Kitap hakkında konuşmak için teori yeterli mi? Doğruyu söylemek gerekirse günümüzde, bulunduğumuz yer ve zamanda, kavramlar devamlı değişen durumlar karşısında yetersiz ve masum kalıyorlar. “Durum” deyince psikolojik durumları kast ediyorum; ancak kelime biraz rahatsız ediyor beni. Partal ismini taşıyan bu simge-roman günümüzün garip gidişatına uyum sağlıyor, bu dönemin bir parçası gibi duruyor diyebiliriz. Acaba içimizden hangimiz, kısa bir süre için de olsa, insanları dışlayan bir dünyada kendimizi ya da çevremizden birilerini bir paçavra gibi oradan oraya sürüklenmiş hissetmedik ki?
Yetmişlerin sonunda siyasal değişikliklerin baş gösterdiği bir dönemde #Selanik’teyiz. Bu bir rastlantı değildir tabii ki. Yarı-büyük, yarı-bitmiş, yarışehir, yarı-dönem. Burada her şey yarıda kalmış, her şey yarımdır. Belirsiz kalmış bir şehrin bitmemiş hali, yarı-şaşkın kahramanlar, aşkların ve karakterlerin tamamlanmamış hali söz konusudur, insanların hoşgörüsü tam değildir! Belki biraz veciz duyuluyor bu söylediklerim, ama değil. Şehrin, zamanın ve roman kahramanının bu yarım halini Grigoriadis büyük bir başarıyla okuyucuya aktarıyor. Acaba hayatta tam olan ne var ki, yazar ya da herhangi biri tam bir hikâye yazabilsin? Özellikle o dönem için, özellikle o tür insanlar için… Buna rağmen herkesi cezbeden Partal, mutlak bir bütünlük halindedir, çünkü var oluşu mutlak bir seçeneğe, her biçimde yaşayabilme seçeneğine dayanıyor! #Erkek gibi, #kadın gibi, #insan gibi! Cinsiyeti umursamadan. Elbiseler, paçavralar, partallar sözüm ona medenî dünyayı nitelendiren unsurlardır. Başkaları tarafından zorla kabul ettirilmiş unsurlar.
#Vardari’de, (1) “Liman” otelindeyiz. Harabeye dönüşmüş bir yapı, harabeye dönüşmüş bir mekân. Her biri ayakta kalabilmek için gayret sarf etmektedir; ancak #yıkılmayamahkûm oldukları belli. Tersine, harabeye dönüşmüş arka planın önünde, hayat dolu, geleceğe umutla bakan kahramanlar görüyoruz. Öyle olmalıydı zaten. Eğer kimse kurtulamayacak olsaydı, dünya nasıl var olmaya devam edecekti ki? Grigoriadis’in tüm eserlerinde alışılmış bir manzaradır bu. Romanlarında ya #arkaplan ya da kahramanlardan biri harabeyi andırır. Ama muhakkak ikisinden biri ayakta kalır. Böyle olmalı; çünkü hayat devam etmelidir.
Bu otelde, nereden miras aldığı bilinmez bu harabede kalıyor Partal. Ev, yuva falan değil, bir otelde. “#Liman” ismi, kelimenin tüm ağırlığı ile manzaraya ironik bir hava katıyor. Partal, sığınacak barınağı, geçiciliğin simgesi olan bir otelde buluyor. Etrafında ve Vardari civarında bir takım insanlar gidip gelmektedir. #KorkakManuil, #hırslıMayk, sert ve #solcuZoi, #Peny, #Stavros, parklarda bir gecelik sevgili arayan şairler, şaşkın üniversite öğrencileri, #AlbaylarCuntası’nın tozunu üzerlerinden doğru dürüst atamamış öğretmenler, “gece için bir yatak” arayan ve aşk işlerinde gönüllü olarak çalışan #askerler, gergin solcular, #sefilsağcılar, şehrin kendisi, herkes… Partal buralardan geçici değildir, kalmak için gelmiştir. Yazarın dediği gibi entelektüellerden uzak, hayatın bir kenarında yaşamayı seçmiştir, çünkü “Entelektüeller, hayatın bir kenarında yaşamayı sevenleri yozlaştırmak için bire birdirler”.
Bu kitap için yapılan eleştiriler; ancak hikâye ve hikâyenin geçtiği tarihsel dönemi açıklamak için yazıldılar. Bir taraftan Partal’ın nasıl biri olduğu ile ilgilidirler, bir taraftan da tarih içerisinde bir olayın kelime veya düşünce yaradılışında, karar alma veya hareket etme konusunda rol oynamasında olan katkısını ele aldılar. Yazarın yaptığı edebî müdahaleler ve saptırmalar, konunun özüne girmemize yardımcı olurlar.
Partal, #Almanİşgali döneminde, işgalciler tarafından kaçırılmaması için annesinin kız gibi giydirdiği bir oğlan çocuğudur. Daha sonra kız gibi giyinip kurtuluş için savaşan devrimcilere mesajlar getirip götüren erkek çocuğu olur. Hiçbir zaman kendi doğasına dönemeyen bir erkek çocuğudur o. Yeni, başka bir bedene bürünen, #kızadönüşen bir #oğlan çocuğudur. Sonunda Amerika’ya gitmek zorunda kalan bir #erkekçocuğu olur, malûm o dönemlerde bu tür şeyler buralarda hoşgörüyle karşılanmazdı. Böylece Yeni Dünya’da artık #kızgibiyaşayan garip, çift taraflı bir kişilik olarak hayatını sürdüren bir erkek çocuğu olarak kalır. Ama aynı zamanda o bir kız çocuğudur da. Bir kız çocuğudur; çünkü öyle olmak ister. Doğasına ve çevresine karşı gelip, olmak istediği gibi olan bir kişidir.
Yazarın eserlerinde sıkça kullandığı bir motif daha göze çarpar. Onun için dönem çok önemlidir. Her dönemin kendine özgü belirleyici öğeleri vardır ve bütün olaylar o dönem çerçevesinde cereyan ederler. #Sosyoloji, Grigoriadis’in eserlerinde büyük rol oynar. #Mekân ile dönem, alışkanlıklar ile huylar arasında muhakkak bir bağlantı olmalıdır. Yazar, bütün kitaplarında yeni bir roman türünü, “#posttarihî” olarak nitelendirebileceğimiz bir edebiyat türünü önerir.
Partal’da yazar doğrulanması imkânsız; ama gerçek bir hikâye anlatıyor. Ne de olsa edebiyat dünyasındayız. Romanda, isimleri “M” harfiyle başlayan iki kişi, Mayk ve Manuil karşılaştırılarak inceleniyor ve ne kadar farklı oldukları vurgulanıyor. İkisi de #korku ve #suçluluk hisleri üzerinde kurulan bir toplumun parçalarıdırlar. Mayk, Partal’ın etrafında dolandıkça kendisini tanımaya başlıyor ve nihayet cinsel kimliğiyle uyum sağlamayı başarıyor. #Eşcinseldir ve bundan korkmuyor; ancak eşe dosta duyurmak da istemiyor. Oysa Manuil ya da çevresinde tanındığı adıyla #Manolis, adına bile sahip çıkamıyor. Suçluluk duygularıyla kavrulan, korkak bir insandır. Yazarın da dediği gibi, bir türlü içlerinden anne baskısını atamadıklarından “köylerinde bir kızla nişanlanarak daha sonra köy takımının kalecisiyle işi pişiren” türden bir insandır. Partal, bu iki insan için bilinçaltındaki sestir, varoluşun sırlarını keşfetmelerini sağlayan sebeptir, varlıklarının diğer yüzüdür, kendilerinin transvestizme uğramış halidir. İkisinden biri hayatında yeniliği deniyor, kabulleniyor ve yaşıyor. Diğeri sirenlere karşı sağır, korkak ve durumuyla uzlaşmış bir şekilde hayatına devam etmeye çalışıyor. #Özgürlük herkes için değildir. Özgürlük ve kurtuluş geç gelir, hatta hiç gelemeyebilir de. Bu bize bağlı bir şeydir.
Partal romanında betimlenen nemli bodrumlar ve yarı aydınlatılmış hayatlar sade bir dekor değildir, belirli bir dönemi, belirli bir hayat anlayışını tanımamızı sağlayan unsurlardır. Canlı bir bünye gibidirler. 437 sayfa içinde gelişen hikâyenin ayrılmaz parçalarıdırlar. Yazar eşyaları, yatakları, dolapları hatta Freudyen yaklaşımları bile roman kahramanlarının kişiliklerini tamamlamak için kullanıyor. #Parklar canlıdırlar, yatak ve #çarşaflar hikâyeler anlatırlar. Tavan arasında içilmiş sigaralar, içki şişeleri, #limanınkokusu, eski evlerin dökülmüş duvarları, her şey bu hayatı anlatıyor. Bütün bunların içerisinde hayat saklıdır ve cömertçe roman kahramanlarımıza bağışlanıyor, onlar da bünyelerine katıyorlar. Canlanıyorlar. Partal etrafta dolanan, cazibesine karşı çıkılamayan bir varlıktır. Hayal ile gerçek arası bir varlık. Diyebiliriz ki bu roman, dünyayı ve dünyanın kimliğini temelden sarsıyor. Yaşamak isteyen insanın acıyı göze alması gerektiğini vurguluyor. “Kolaylıklara paydos!” diyor.
O dönemdeki Selanik ile bugünkünü karşılaştırmamak elde değil. O dönemin şehirleriyle bugünküler arasındaki çağrışım kaçınılmazdır. Kâra, çirkinliğe, ihtiyatsızlığa ve insanın -kim bilir kime?- kanıtlamak istediği, ne pahasına olursa olsun, “her şeyi başarabilirim” tutkusuna teslim olmuş şehirlerdir bunlar.
Kitabın kaybolan bir dönem için bir tür nostalji, yaşayamadıklarımız için bir tür “kıskançlık” doğurabileceğinden emin değilim. Ama bildiğim kadarıyla edebiyatın böyle bir olanağı var: Dönemleri güzelleştirebilir ya da yok edebilir. Yazar, bütün kitaplarında hiçbir şeye ve hiç kimseye iltimas geçmiyor. Her dönemin kendi terazisi vardır ve öyle ya da böyle denge sağlanır. Bunu kimin nasıl algılayacağı onu ilgilendirmez, o ancak derinlere bir yönlendirme yapar, o kadar. Ne de olsa edebiyattan bahsediyoruz. Yazar koordinatları verir, okuyucu, yani sen, istersen önceki dönem ile bugünü kıyaslayabilirsin, ancak bir şeyi göz ardı etmemen gerek: Hiçbir zaman o döneme dönemeyeceksin. Seni devamlı belirleyen bugündür. İstesen de istemesen de.
İstiyor musun? Önemli olan bu.
Metnin sonuna yaklaşıyorum ve bir sigara daha yakıyorum. Tekrar kitabı elime alıyorum. 2001 Mart – 2012 Ağustos. On bir yıl. Aradan on bir yıl geçti ve insanlar hâlâ kimliklerini arıyorlar. Kendi içlerine bakıyorlar; ancak karşılaştıkları şeyle ne yapmaları gerektiğini bilemiyorlar. Partal hâlâ burada, beni etkileyen kitapları dizdiğim rafta duruyor. Anladığım kadarıyla dünya kolay kolay değişmiyor. Soruyorum kendi kendime, acaba kitapların ya da aydınların, biraz da olsa, dünyayı değiştirebilme, güzelleştirebilme güçleri var mı? Evet, var sanıyorum! Vahşet hakkında konuştukları zaman bile var; çünkü sonsuz bir sevecenlik ve duygusal bir sadakatle konuşuyorlar. Theodoros Grigoriadis benim için edebî sevecenliğin ta kendisidir. Dünyayı değiştirebilecek, onu daha adil yapabilecek güce sahip mi değil mi bilemiyorum ama daha kolay yapabildiğinden eminim. Hiç olmazsa kitap bitene kadar.
Kül tablası doldu. Kitabı rafına geri koyuyorum. En önde, istediğim zaman ulaşabileyim diye.
NOTLAR:
* Theodoros Grigoriadis, Partal (Το Παρτάλι), Patakis Yayınevi, Atina 2001.
** Dimitris Athinakis 1981’de Drama’da doğdu. Atina’da yaşayıp çevirmen, editör ve kitap eleştirmeni olarak çalışan Athinakis’in 2009’da Horisemis (Dekata Yayınları) ve 2012’de Küçük Tatiller Odası (Kedros Yayınları) olmak üzeri iki şiir kitabı yayımlandı.
(1) Selanik şehrinde bir bölge.#ΘεόδωροςΓρηγοριάδης #simgeroman #birpaçavragibi #ΤοΠααρτάλι #harabe #şehrinkendisi #edebîsevecenlik
Sorry, there were no replies found.