Paris’te İki Genç: Patrick Modiano’dan Bir Gençlik
-
Paris’te İki Genç: Patrick Modiano’dan Bir Gençlik
Paris’te İki Genç: Patrick Modiano’dan Bir Gençlik*
Makale Yazarı: Ayten Er
*Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Ocak / Mart 2017, 29. sayıda yayımlanmıştır.
#Boulogne-Billancourt’da, 30 Temmuz 1945 tarihinde dünyaya gelen çağdaş #Fransız yazar #PatrickModiano, yazın yaşamı boyunca birçok ödül alır (1). Bunlardan en anlamlısı da 2014 yılında layık görüldüğü #Nobel Yazın Ödülü’dür. Ödülünü alırken yaptığı konuşmada yazma edimi konusundaki düşüncelerini şöyle dile getirir:
#Yazmak kişinin yalnız yaptığı garip bir iştir. Bir romanın ilk sayfalarını yazarken, zaman zaman cesaretinizin kırıldığı anlar olur. Günden güne, yanlış yolda olduğunuz izlenimine kapılırsınız. O zaman, geriye dönme ve farklı bir yola sapma eğilimi büyüktür. Bu eğilime kapılmamak ve yola devam etmek gerekir. Bu durum biraz da arabanın direksiyonunda olmaya benzer. Kışın, geceleyin, donun olduğu kaygan bir yolda, sıfır görüş mesafesiyle yol alıyor gibisinizdir. Başka seçeneğiniz yoktur, geri de dönemezsiniz; kendi kendinize yolun daha istikrarlı olacağını ve sisin dağılacağını söyleyerek yolda ilerlemeye devam etmeniz gerekir. (2)
Yola devam eden yazar, yazın yaşamı boyunca çok sayıda yapıt verir. Bunlardan biri de 1981 yılında kaleme aldığı ana uzamı #Paris olan Bir Gençlik (3) adlı romandır. Roman 1997 yılında İsmet Birkan tarafında Türkçeye çevrilmiştir.
Bilindiği gibi, yazın tarihinde adı büyük bir kentle özdeşleşen birçok yazar vardır. Paris denince #Balzac, #Londra denince #Dickens, #St.Petersburg denince #Dostoyevski, #Tokyo denince #NagaiKafu ve #Stockholm denince de #HjalmarSoderberg gelir aklımıza. (4) Paris dendiğinde aklımıza gelmesi gereken bir diğer yazar da Modiano’dur. O’nun Paris’i, yazıla yazıla düşlenmiş ya da belki de düşlene düşlene yazılmış içteki bir Paris’tir. (5)
#Modiano için büyük kent çok önemlidir.
Bir kentte doğanlar ve yaşayanlar için, yıllar geçtikçe, kentin her mahallesi, her sokağı, bir anı, bir karşılaşma, bir hüzün ve bir mutluluk anı çağrıştırır. Ve sıklıkla da aynı sokak sizin için ardarda gelen anılara bağlıdır, öyle ki bir kentin yerbetimi sayesinde, sanki bir #palimpsest’in üst üste konmuş yazılarını çözercesine, tüm yaşamınız katmanlar halinde belleğinize geri gelir. Aynı zamanda başkalarının, sokaklarda ya da kalabalık saatlerde metro koridorlarında karşılaşan binlerce yabancının yaşamları da. (6)
Modiano’nun yapıtlarında Paris yanında başka kentler de yer alır. Örneğin; La Place de l’étoile’de Viyana, Tel-Aviv ve Bordeaux; La Ronde de nuit ve Livret de famille’de Lausanne; Une jeunesse’de Saint-Lô; Rue des boutiques obscures, De si braves garçons, ve Dimanches d’août’da Nice; Voyage de noces’da Milano; Fleurs de ruine, Des inconnues ve Dora Bruder’de Viyana; Un Cirque passe, ve Rue des boutiques obscures’de Roma; Quartier perdu, Du plus loin de l’oubli, ve Des inconnues’de Londra; L’Horizon’da Berlin; Livret de famille’de Lozan, Roma ve Kahire. (7)
Tüm bu uzamlar ve yazarın yaşamı arasında bir #anı ya da bir acıyla bağ kurulur. Özellikle de Paris’le. Çünkü Paris’in yazarda bıraktığı #izlenimler çocukluk ve gençlik yıllarına kadar uzanır, ancak yaşadığı ve romanlarında arşınladığı o Paris artık yoktur. Paris’i yeniden bulmak için yazar. Belleğinin süzgecinde, o Paris’i yavaş yavaş, yüzyılların üst üste yığıldığı, #Nietzche’nin “ebedi dönüş” diye adlandırdığı şeyin canlandırdığı düşsel ve zamansız iç kenti yapar. “Başlangıçta bu #düş, adımlardan, daha sonra sokaklarda, bahçelerde atılan binlerce adımdan, kafelerde, otel lobilerinde ve banklar üzerinde saatlerce beklemelerden ve saatler süren gözlemlerden oluşur”. (8) Artık onu terk etmesi güçtür. (9) La ronde de nuit’de Paris konusunda söyledikleri dikkat çekicidir: “Bu kenti seviyordum. Toprağım. Cehennemim. Benim süslü eski metresim.” (10)
Her defasında kent çocuğu olduğunu vurgulayan Modiano’nun romanlarındaki Paris, gençliğinde yaşadığı duyumlara bağlı ellili ve altmışlı yılların kentidir. Söz konusu duyumlar, bir dönüşümün nesnesidir, bu da bir iç peyzajın, fizikötesi bir kentin oluşumuna eşlik eden bir tür kimyasal süreçtir ve okuru romanlarındaki “#akvaryum imgesi”ne götürür. Camdan duvarlar, roman kişilerini aynı yerlerde, aynı sokaklarda bloke eder. Kişileri, sonuçsuz eylemleri, kaçma iradeleri ve çevrimsel yazgılarıyla balıklara benzer. (11)
Modiano nesnelerde ve uzamlarda, başkalarının göremeyeceği belki de olmayan bir gizi görmeyi sever. Kendisini çeken çok uzam yoktur. Ancak Paris mahalleleri onda bir tür “#magnetizm”, çarpıcı bir giz uyandırır. Uzamdaki birçok ayrıntıyı, metne gerçeklik kazandırma adına bire bir verir.
165 sayfadan, sekiz ana bölümden ve çok sayıda alt bölümden oluşan #BirGençlik, okuru geriye dönüş tekniğiyle başkişilerin gençliğine götürür ve bu iki kişinin karşılaşma anına kadar, dönüşümlü anlatı tekniğiyle iki farklı yaşam sunulur. Öyküsel bir anlatıcının olması, başkişiler arasında bir dengenin kurulmasına yardımcı olur. Yazar okuru, Paris’le ilgili anı kırıntılarıyla geriye dönüş tekniğine hazırlar. Paris, okurun imgeleminde canlanır: “Odile’in Paris’te büyükannesinde geçen çocukluğu”, “Hawaii gülleri” adlı operet, “Sokakların şarkısı”, “kaya adı verilen çikolatalardan biri… Odile, #CaulaincourtCaddesi’ndeki pastaneden sık sık bunlardan alırdı vb. (12) Bu noktada yalnızca Odile ile ilgili anı kırıntılarından söz edilmesi, Paris ve Odile arasında bir bağın olduğunu da önceler. Romanın başlangıcında Paris anılar uzamıdır.
Romanın ana uzamı Paris, yazarın anne babasının karşılaştığı, babasının ve kendisinin doğduğu ve yaşamının büyük bölümünün geçtiği kenttir. (13) Romandan hareketle de ayrıntılı bir Paris planı çizilebilmesi, betimlediği bu uzamı çok iyi bildiğini kanıtlar. Ayrıntılı Paris sunumu Modiano’ya “#edebiarkeolog” unvanını kazandırır. (14)
Romanda geriye dönüş tekniğinin kullanılmasıyla okur, otuz beş yaşlarında olan başkişilerin –#Odile ve #Louis– gençliğine, on beş yıl geriye Paris’e gider. Artık o andan itibaren Paris adeta üçüncü başkişi olur. Bir sonbaharda Paris iki genci içine çeker. Geriye dönüş tekniğinin sonbahar/#hazan mevsiminde başlaması, simgesel bağlamda, Paris’in kişiler için esenlikli bir uzam olmayacağını önceler. Bu kentin bir sinir sistemi, başı, omuzları ve ayakları, heyecanları, bir kişiliği, özerk bir belleği, dışsallaştırdığı bir karakteri ve ruhsal durumu vardır. (15)
Paris’te, yirmi yaşlarındaki parasız, yalnız, babası bilinmeyen, annesi ise hayat kadını olan Odile’in ilk olarak sığındığı uzam bir tavan arasıdır:
Oda, penceresi çatıya bakan bir tavan arasıydı. Yatakla lavabo arasında ancak geçilecek kadar bir aralık vardı. Bej renkli duvara bir zenci kadın ve bir Amerikalı erkek şarkıcının resimleri asılmıştı. Daracık odayla orantısız kocaman radyatörden adeta bir harman sıcaklığı yayılıyordu. (16)
Bu kapalı uzamın atmosferi Odile’i boğar. Daracık sıfatı hem uzamı hem de başkişinin ruhsal durumunu niteler. Ayrıca bu tavan arasını seçmesi de yine ruhsal durumuyla yakından ilgilidir. Kuşların korunmak için çatıya yuva yapması gibi, Odile de şarkıcı olma düşünü gerçekleştirmek için bu koca kentte sığınacağı korunaklı bir uzam bulur. Hiç kimseyi tanımadığı bu kentte, kalabalığın içinde yitip gider. “Işığın çekimine kapılmış ama gidip gitmemekte tereddüt eden bir kelebektir”. (17)
Odile düşünü gerçekleştirme yolunda ilk adımı Palladium’da rastlantı sonucu karşılaştığı Avusturya’dan Fransa’ya göç etmiş #GeorgesBellune ile atar. Bellune’un evi, büyük bir heyecan ve sevinçle gittiği, karanlıkta aydınlığa açılan esenlikli bir uzamdır. Bir anlamda Odile, Bellune’da babasını arar. Aynı şeyi Louis ve #Béjardy için de düşünmek olanaklıdır. “Artık, onsuz ne yaparım diye düşünmeye başlamıştı”. (18)
Romanda, uzamın kişi üzerindeki etkisini açıkça gözlemlenir. Geçmişin izlerinin silinmesi, yersiz yurtsuz olma güçlüğünü de beraberinde getirir. Tutunduğu dalın kopmasıyla kişi de yok olur. Uzamın yok olması kişinin de yok olmasını gerektirir. Bellune’un durumu buna güzel bir örnektir: Avusturya’dan Fransa’ya sığınan #Bellune, yaşadığı evden çok uzağa gitmeyi sevmez. Sürekli aynı lokantalarda yemek yer. Tanıdığı bildiği uzamdan uzaklaşmak içinde bir korku doğurur. Avusturya elçiliğinin kapanmasıyla, kendisini güvende duyumsamaz ve bu durum milliyetini kaybetmesini kışkırtır. İntihar eder. Modiano bu noktada, uzam ve kimlik arasında bir nedensellik bağı kurar. (19)
“Çok tuhaf… Biliyor musun, eskiden burada ne vardı? Avusturya başkonsolosluğu.”
“Ya öyle mi?”
“Bir gün buraya başvurdum… Paris’te yaşadığım ilk yıldı. Avusturya diye bir yer kalmamıştı bile ama hala bir Avusturya Konsolosluğu vardı.”
“Evet, o zaman, Avusturya Başkonsolosluğu olan bu eve girdim. Ve bana Avusturya vatandaşlığımı yitirdiğimi söylediler… Her şey bitti. Artık pasaport falan yoktu”. (20)Uzam da romanın bir kişisi olarak dönüşüme uğrar. Artık eski uzam değildir.
#Brossier ona bir sır verir gibi çocukluğunun kentini artık tanıyamadığını söylemişti. Son savaştaki bombardımanlardan sonra başka bir kent inşa edilmiş ve Saint-Lo artık eski Saint-Lo değilmiş. (21)
Tüm uzamlar ve adresler yok olan ve geçip giden şeyleri algılamada hareket noktası olur. Bir kişinin bir zamanlar bu uzamda olduğunu bilmek, yokluğunun etkisi artırır. Louis ailesiyle ilgili uzamlarda tüm bu yokluğu duyumsar:
“Demek ki bir bakıma anne ve babasının yaşamlarının ağırlık merkezi sayılabilecek olan bu iki yer artık yoktu. Dayanılmaz bir iç sıkıntısı onu adeta yere mıhlıyordu. Duvarlar parça parça, yavaş yavaş annesiyle babasının üzerine devriliyor, bir türlü bitmeyen yıkım havaya toz bulutu kaldırıyor ve bu bulutlar onu boğuyordu. O gece düşünde Paris’in kapkara bir çukur olduğunu gördü; bu çukuru yalnızca iki ışık aydınlatıyordu: #Vélodrome ve #Tabarin. Çılgına dönmüş kelebekler bir süre bu ışıkların etrafında uçuşuyor sonra çukura düşüyordu. Böylece yavaş yavaş kalın bir tabaka oluşuyor, Louis de bunun içinde dizlerine kadar batarak yürümeye çalışıyordu. Çok geçmeden kendisi de bir kelebek oluyor ve diğerleriyle birlikte bir sifon tarafından emiliyordu.” (22)
Toplumsal ilişkilerin kurulması açısından kapalı uzamlar olan #kafeler kişiler için önemlidir. Askerliğini bitirdikten sonra, Louis bir kafede karşılaştığı ve hakkında adı dışında hiçbir şey bilmediği Brossier ile Paris’e gelir. Louis için Paris serüveni #SaintLazare garında başlar. Paris’te dikkatini çeken ilk ayrıntı deniz yaratıklarının gölgeleri gibi camdan duvarların önünden kayıp giden insanlar ve tıkanan trafiktir. (23) Ailesi bir trafik kazasında ölmüş olan Louis’nin hiç kimsesi ve henüz bir işi yoktur. Paris bu genç için başlangıçta, yalnızlığın, geleceğin yani hiçliğin uzamıdır. (24) Odile’in yalnızlığı Louis ile karşılaşmasıyla daha az duyumsanır hale gelse de, bu iki genç için bir çıkış noktası yoktur. “Bu kum saati” mekanizmasına göre çalışan koca kentte açlıklarını daha fazla duyumsamamak için sığındıkları tavan arasında uyur, zaman kavramını kaybetmeye başlarlar. Kendilerini olayların ve yaşamlarına az da olsa bir devinim kazandıran karşılaşmaların akışına bırakmış gibidirler. Yaşamlarına rastlantılar yön verir: Birlikte olmalarına karşın, ağızlarından herhangi bir sevgi sözcüğü çıkmaz. Tutkuları, heyecanları ve aceleleri de yoktur. Zamanından önce yaşlanmış gibidirler. (25) Odile kendisini çok çalınmış ve yıpranmış bir plak gibi duyumsar. (26) Farklı bir gençlik söz konusudur. Modiano bu gençliği tanımlarken şöyle der: “Yardan kopan bir kaya parçasının yavaş yavaş denize doğru yuvarlanarak bir köpük fışkırması içinde suda kaybolması gibi.” (27)
#Kimlikarayışı içindeki bu iki genç, Paris’te paraları, aileleri olmayan kaybolmuş insanlardır. “Siyah ve gri” uzamda etraflarını saran insanların kayıtsızlığına gömülürler. Sürekli, hipnotize olmuş gibi, başkalarının kendilerine dayattığı işleri yaparlar. Louis, Brossier tarafından şekillendirilir ve yazar bu kişilerin fiziki portreleri hakkında ayrıntı vermez, ancak kökenlerinin belirsizliği konusunda ısrarlıdır. Etraflarındaki insanların gerçekte kim olduklarını bile bilmezler. Hem çevrelerindekiler hem de kendileri açısından bir bilinmezlik söz konusudur.
Paris bu iki genç için kendilerini hem koruyan hem de çıkarları için kullanan karanlık işler yapan kişilerle karşılaştıkları #esenliksiz bir uzamdır. Özellikle de Louis’nin kendi başına yapabildiği bir şey yoktur. Kendisine verilen iş hakkında bile tam bir bilgiye sahip değildir. Çevresindekileri tanımak için fazla çaba harcadığı da söylenemez. Odile ise bu kenti iki farklı pencereden değerlendirir. Bir yanda, güçlüklerle dolu ve her tür sömürüyle açık gerçek Paris, diğer yanda ise düşlenen ve yalnızca düşlerinde varlık bulan imgesel Paris. Şarkıcı olma düşü depreştiğinde, dış uzamla bağı kopar. Çevresindeki kargaşayı unutur. Kendisini tüm benliğiyle düşüne verir. Dış uzamdaki kalabalıktan ve kendisini boğan gürültüden kurtulacağı günleri düşler. (28) “Paris’in “en aşağılık semti Saint-Lazare’da” tacize uğrar ve burası onun için tehlikeli/esenliksiz bir uzamdır. “Saint-Lazare semti Paris’in en aşağılık yeridir… Bir çukurdur… İnsan eninde sonunda Saint-Lazare çukurunun dibine yuvarlanmaktan” (29) kurtulamaz.
Louis ve Odile’in sıklıkla uğradıkları kapalı/ çevrelenen bekleme uzamları arkadaşlarıyla buluşup yemek yedikleri ve sohbet ettikleri sanısına kapıldıkları barlar, kafeler ve restoranlardır. Sokak ve bulvarlar ise sürekli yürünen, Odile’i düşüne hem yakınlaştıran hem de uzaklaştıran uzamlardır. Sokaktan sokağa, bulvardan bulvara geçiş ve aynı uzamlar arasında gidiş-gelişlerin sürekli yinelenmesi, içinde bulundukları ve kendi iradeleri dışında yönlendirilen yaşamlarına ve ruhsal durumlarına gönderme yapar. Adeta bir labirentin içinde dönüp dururlar. Odile zaman zaman şarkıcı olma düşüne yaklaştığı anlarda, labirentin merkezine ulaşma olanağına sahip olsa da, her şey olduğu gibi devam eder. Diğer yandan iç içe geçmiş uzamlar arasındaki bu çevrimsel döngü, matruşkaya benzer. Kent, semtler, mahalleler, bulvarlar, sokaklar, kafeler…Paris, ana/çevreleyen uzam olarak tüm bu uzamları içinde gizler. Yirmili yaşlarında Modiano’nun Paris’te, sıklıkla geçtiği sokaklar, bulvarlar ve caddeler romandaki yerini alır ve Louis ve Odile de aynı uzamlarda gezinirler:
Porte de Champerret, Vignon Sokağı, Saint-Lazare Garı, Amsterdam Caddesi, Berri Sokağı, #ChampsElysées, Langeac Sokağı, #CroixNivert Sokağı, Saint-Lambert Parkı, #Grenelle Bulvarı, #Trocadéro Bahçeleri, Monceau Parkı, Albani Meydanı, Chevalier-de-la-Barre Sokağı, #Berthier Bulvarı Le Chatelier Sokağı, Villiers Caddesi, Bineau Bulvarı, Vaugirard Sokağı, Chevert Sokağı, Muguet Oteli, Invalides, Duquesne Caddesi, Londra Caddesi, Batignolles Bulvarı, #Malesherbes Parkı, #Delessert Bulvarı, #Ternes Caddesi, Louis-Blériot Rıhtımı, #GrandeArmée Bulvarı, #Villiers Kapısı, Alphand Caddesi, #CitéUniversitaire, #Montsouris Parkı, #Lannes Bulvarı, #Delaizement Sokağı, #Caulaincourt Sokağı, Joseph-de-Maistre Sokağı, Foch Bulvarı, #Boulogne Ormanı, Le Havre, Deutsch-de-laMeurthe, Junot Caddesi, #Réaumur Caddesi, #Jourdan Bulvarı, vb. Tüm bu dar uzamlar/ sokaklar ve geniş uzamlar/bulvarlar, sürekli bir arayışa, ruhsal durumlarındaki daralma ve ferahlama anlarına işaret eder.
Paris’teki toplumsal fark ve adaletsizlik, kişilerin yaşadığı mahalle ve evlerde çok çarpıcı bir şekilde betimlenir. Mahalleler ve evlerdeki eşyalar bu eşitsizliğin tanıklarıdır. Odile, Béjardy, Bellune ve Mary’nin mahalle, ev ve eşyaları birbirinden farklıdır. (30) Louis ve Odile’in kendilerini tam anlamıyla mutlu duyumsadıkları açık ya da kapalı bir uzam yok gibidir. Paralarını aldıklarında uzamda kendilerini daha iyi duyumsarlar. Mevsim bile durumlarındaki iyileşmenin farkındadır: “Artık zengindiler, kışın da ilk güneşli günüydü. #Sceaux metrosunda, kendilerini uzun bir yolculuğa çıkıyormuş gibi hissediyorlardı. (31)
Paris görünürde normal bir kent izlenimi verse de diğer yüzü karanlıktır. #Seine nehri hiçbir benzerliği olmayan iki kent arasındaki bir tür sınırdır. Nedeni bilinmeyen intihar, cincel taciz, cinayet, uluslararası casusluk, bu esenliksiz uzamda, Odile ve Louis’yi şaşırtır.
Para ve uzam arasında da sıkı bir bağ vardır. Louis ve Odile biraz para kazanmaya başladıklarında daha yaşanabilir bir eve taşınırlar. Paris’te her şey parayla gerçekleşir. Çevrelerindeki karanlık kişiler için tek değer paradır. Para yaşadıkları uzamın genişlemesine ve koşullarının iyileşmesine yardımcı olur. Odile’in tavan arasındaki sığınağı ve yeni evleri arasında fark vardır: Yeni evleri iki oda ve bir mutfaktan oluşur. Eşyaları ve telefonları bile vardır. Mutluluk göz kırpar gibidir. Bu insan nehrinde, kendilerini motive eden ve birşeyler yapabilecekleri konusunda cesaretlendiren tek kişi genç Rus hanım #Mary’dir.
Böylesine esenliksiz bir ana uzamda, mutluluğun yakalandığı esenlikli bir uzam da vardır: Cité Universitaire. Bu uzam, Brossier için bambaşka bir dünyadır. Louis de orada kendisini başka bir uzamdaymış gibi duyumsar. Brossier için #kampüs “kendine özgü bir dünyadır…Burada insanı çeken bir şeyler vardır. Paris öylesine uzaktır ki buradan…”. (32) Ruhsal durumları içinde bulundukları uzamla uyum içindedir. Sıkıntı ve güçlüklerden uzak uzamlarda, kişiler kendilerini daha iyi duyumsarlar. Cité Universitaire hakkında ayrıntılı bilginin verilmesi, yine yazarın Paris’i ne denli iyi tanıdığını kesinler.
Esenliksiz bir uzam olan Paris’te kendilerini en kötü duyumsadıkları an, kullanıldıklarının bilincine vardıkları andır. Birilerinden öğüt almaya, bir şeylere tutunmaya hatta sarılmaya gereksinim duyarlar. Ancak güvenebilecekleri ve yardım isteyecekleri hiç kimse yoktur. O anda uzamı algılama biçimleri psikolojileriyle koşutluk gösterir:
“Yalnızca Réaumur Caddesi’nden geçen, kafeye giren ve tezgahta bir şeyler içip çıkan siyah çantalı gri siluetler vardı. Onların bu hareketleri Odile ile Louis’nin başlarını döndürüyor, beyinlerini uyuşturuyordu. Altlarından yer inip kalkıyor, kayıyordu sanki (…) Hiç kimse kendilerine öğüt vermemişti ki!… Şu dünyada yapayalnızdılar. “(33)
Bireysel yaşamları olmayan bu iki genç, bina cephelerine ve kaldırımlara karışırlar. Odile’in, Paris’te plak doldurma ve #şarkıcıolmadüşü biter, şarkı söyleyip sesini duyuramaz. Cesareti yeterli olmaz. “Bu kentin renklerini yansıtan birer sabun köpüğü kabarcığından” ibarettirler: “Gri ve siyah birer köpük küresi”. (34) Külün ve sisin rengi gri üzüntülerini, siyah ise bu kentin kendilerini nasıl yuttuğunu ve çıkış yolu göstermediğini simgeler. Esenliksiz Paris’i en iyi betimleyen ise “Sokakların şarkısının sözleridir: “Üzüntüden bahsedilir orada,/ Kırılmış düşlerden, sönen aşklardan,/ Ve bize bıraktığı pişmanlıklardan/ Tekrar yaşanamayacak yılların…”. (35)
Gerçekte, Odile ve Louis’nin Paris’teki yaşamlarını güçleştiren ve yalnızlığa iten neden, başkalarına bağımlı olmalarıdır. Paris’te içinde bulundukları koşullarda, kendilerine toplum içinde bir yer, bir kimlik edinmeleri olanaksızdır. Bu nedenle her tür dayatma ve yönlendirmeden kurtulur, Paris’i terk ederler. Béjardy’nin verdiği paraları Cenevre’ye ulaştırmak yerine, farklı bir uzamda yeni bir yaşama başlamak için #Nice trenine binerler. Artık Paris, yaşamak istemeyecekleri bir uzam olarak belleklerindeki anılarda yerini alacaktır. Yıllar sonra ise Louis’nin Paris hakkında söylediği şu tümce tüm geçmişi içinde gizleyen bir ifadedir. “Sanırım Paris’te yaşayamazdım. (36)
Not: Bu inceleme yazısı, Roman Kahramanları Dergisi 28. sayıdaki “Kahraman ve Kent: Paris” dosyasına ek olarak yayımlanmıştır.
* Prof.Dr., Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Fransız Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim üyesi.
(1) Roger-Nimier ve Fénéon ödülü (1968), Fransız Akademisi büyük roman ödülü (1972), yayıncılar ödülü (1976), Goncourt ödülü (1978), Uluslararası Cino Del Duca ödülü (2010), Avusturya Devleti Avrupa yazını ödülü (2012), Nobel yazın ödülü (2014).
(2) http://www.lemonde.fr/prix-nobel/article/2014/12/07/verbatim-le-discours-de-reception-du-prix-nobel-depatrick-modiano_4536162_1772031.html
(3) Modiano, Patrick, Bir gençlik, çev: İsmet Birkan, İstanbul, Can Yayınları, 2. Baskı, 2014.
(4) http://www.lemonde.fr/prix-nobel/article/2014/12/07/verbatim-le-discours-de-reception-du-prix-nobel-depatrick-modiano_4536162_1772031.html.
(5) Commengé, Béatrice, Le Paris de Modiano, Paris, Editions Alexandrines, 1915, s.10.
(6) http://www.lemonde.fr/prix-nobel/article/2014/12/07/verbatim-le-discours-de-reception-du-prix-nobel-depatrick-modiano_4536162_1772031.html
(7) Radhi, Sattar Jabbar, La quête identitaire chez les personnages romanesques de Patrick Modiano, 2015, s.178.
(8) Le Paris de Modiano, s.10.
(9) http://www.babelio.com/livres/Commenge-Le-Paris-de-Modiano/717862
(10) Modiano, Patrick, La ronde de nuit, Pair, Gallimard, 1969, s. 154.
(11) Butaud, Nadia, Patrick Modiano, Culturesfrance/textuel 2008, s.40.
(12) Bir Gençlik, ss. 14, 17, 20.
(13) Kohoutova, Kristina, “Role de temps et de l’espace dans l’oeuvre autofictionelle de Patrick Modiano”, Etudes romanes de brno, 31, 2, 2010, s. 40.
(14) https://sukutsuikasti.com/2014/10/09/patrick-modiano-hakkinda-bilmeniz-gereken-10-sey/
(15) http://ekladata.com/M0ZxEmKZ39ruLkpMevRRdHkn2vI/La-ville-ireelle-chez-PM-et-PA.pdf.
(16) Bir Gençlik, s. 30
(17) a.g.y., s. 29.
(18) a.g.y., s. 39.
(19) Radhi, Sattar Jabbar, La quête identitaire chez les personnages romanesques de Patrick Modiano, 2015, s.169
(20) Bir Gençlik, ss. 50-51.
(21) Bir Gençlik, s.
(22) 22 a.g.y.,s. 64.
(23) a.g.y., s. 31.
(24) a.g.y., s. 34.
(26) Bir Gençlik, s. 68.
(27) a.g.y., s. 165.
(28) a.g.y., s. 36.
(29) a.g.y., s. 48, 54.
(30) Bir Gençlik, s. 30, 61-63, 32,98.
(31) a.g.y, s. 78.
(32) Bir Gençlik, s. 81.
(33) a.g.y.,s. 108, 131.
(34) a.g.y.,s. 163.
(35) a.g.y., s.74.
(36) Bir Gençlik, s. 18.
Sorry, there were no replies found.