Roman Kahramanları
ÖZGÜN VE AYRIKSI: AYAŞLI İLE KİRACILARI
-
ÖZGÜN VE AYRIKSI: AYAŞLI İLE KİRACILARI
ÖZGÜN VE AYRIKSI; AYAŞLI İLE KİRACILARI*
Makale Yazarı: Altay Ömer Erdoğan
*Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI (Ocak/Mart 2018) 34. sayıda yayımlanmıştır.
#Çehov tarzı “durum hikâyeciliği”nin ilk örneklerini verdiği söylenen Memduh Şevket Esendal, ikisi yarım kalmış üç romana da imzasını atmıştır. Gazete tefrikası bu romanların en ünlüsü olan Ayaşlı ile Kiracıları (1) , imparatorluktan cumhuriyete geçen yeni Türkiye’de #modernleşme çabalarının halk kitlelerince algısını yansıttığı için dönem romanları arasında önemli bir yere sahiptir. Esendal, o zaman layık görülen adıyla Ayaşlı ve Kiracıları’nın serüvenini anlatırken ilk adınAltay Ömer Erdoğanın “Bir Evin Dokuz Odası” olduğunu, üç dört sütunluk küçük bir hikâye olarak tasarlanırken bu hâle geldiğini ve eserin aslında roman değil uzun bir hikâye olduğunu söyler. Üç romanında da “hikâye”si olan eser yaratma fikrini elden bırakmayan Esendal’ın “durum hikâyeciliği” anlayışını olay örgüsü ve roman kahramanlarının çeşitliliği ile zenginleştirdiği mekân-zaman buluşmasına olduğu kadar romanlarının dokusuna yaydığı da görülebilir.
#Kumar ve “iffetsiz” hayatlar çerçevesinde eleştiri oklarına hedef olan modernleşme serüvenini bir apartmanın dokuz bölüğüne sıkıştırarak anlatan Esendal’ın Ayaşlı ve Kiracıları adlı romanının ansiklopedik kaynaklarda 1942 CHP Roman Armağanı’nda beşinci olduğu, kitabın sunum yazısında ise 1946 CHP Roman Armağanı’nı kazandığı yazılmaktadır. Gelin bu bilgiyi sağlamayı deneyelim. #CHP, 1942’den başlayarak “Sanat Mükâfatı” adı altında sistemli bir yarışma geleneği oluşturmaya çalışır. Harf Devrimi’nden sonra yayımlanmış romanlar arasında seçim yapılan yarışmada, Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Muhip Dıranas, Behçet Kemal Çağlar, Hakkı Tarık Us, Yahya Kemal Beyatlı, İbrahim Alaattin Gövsa, Nurettin Artam, Hüseyin Cahit Yalçın, Ferit C. Güven, M. Şekip Tunç, Nasuhi Baydar, Vedat Nedim Tör, Nurulluh Ataç, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Ahmet Kutsi Tecer, Kadri Yörükoğlu, Mustafa Nihat Özön, İsmail Habib Sevük, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Behice Boran, Sabri Esat Siyavuşgil, Fazıl Ahmet Aykaç’tan oluşan seçici kurul iki aşamalı oylama sonucunda ilk aşamada yirmi bir, ikinci aşamada ise en çok oy alan üç eseri oylamıştır. Oylamalar sonucu, 2500 liralık ödülü Halide Edip Adıvar’ın Sinekli Bakkal’ı alır. İkincilik, üçüncülük bile öngörülmemişken aldıkları oylar sıralanarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban’ı ikinci, Abdülhak Şinasi Hisar’ın Fahim Bey ve Biz’i üçüncü, Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u dördüncü, nihayet Esendal’ın Ayaşlı ve Kiracıları beşinci sayılmıştır edebiyat kamuoyunun gözünde. Ödülün verildiği yıl, Esendal CHP Genel Sekreterliği görevini yürütmektedir. 1946 yılında ise, yarışma şiir ve mimarlık alanlarında tekrar edilmiş olup Esendal’a verilen bir ödül söz konusu değildir. (2) Bu bilgileri aktarmamın nedeni, Ayaşlı ile Kiracıları’nın gün ışığına çıktığı yılların romancılığını gözler önüne getirmek, dolayısıyla romanın edindiği yere dair bir tasavvur oluşturabilmek içindir.
Bu tasavvuru oluştururken; Cevdet Kudret’in “M.Ş.E., hikâyelerinde olduğu gibi, bu romanında da, alışılmışın dışında yepyeni bir teknik kullanmış; belli bir kişinin bir tek macerası yerine, bir çevre içindeki birçok kişilerin maceralarını hep bir arada yürüterek, o çevrenin kesitini vermiştir” belirlemesi ile Tanpınar’ın “Ayaşlı ve Kiracıları adlı büyük romanı yeni kurulan Ankara’nın havasında memleketteki seviye ve zihniyet farklarını kuvvetle gösteren bir eserdir. Bu, hiç mütearrız görünmeden her söylemek istediğini söyleyen realizme bugünkü edebiyatımız en canlı taraflarından birini borçludur” (3) belirlemesini elde tutarak, romanın işlevselliğinden çok kaleme alındığı ve yansıttığı dönemdeki “büyük”lüğüne bakmak gerekir ilk elden. Örneğin Semih Gümüş, Ateşten Gömlek ve Yaban ile birlikte Ayaşlı ve Kiracıları’nın “roman sanatımızın bugün ulaştığı düzeydeki yerleri ne denli tartışmalı olursa olsun, kanonu oluşturan temel yapıtlar arasındaki yerlerini, şimdiden kestiremeyeceğimiz bir zamana kadar koruyacaklarını” (4) dile getirir. Benim görüşüm ise, ideolojik aktaran olmadığı için romanın kurucu romanlar arasında sınıflandırılamayacağı ama bir Saatleri Ayarlama Enstitüsü kadar simgesel ve fantastik olmasa da, devlet bürokrasisi ve modernleşme deneyleri karşısındaki serinkanlı ironik tutumundan dolayı Cumhuriyet Dönemi romanları arasında özgün ve #ayrıksı bir yere sahip olduğu biçimindedir.
Bu özgünlüğü ve ayrıksılığı, bana kalırsa, olumlu tip yaratma hevesi olmadığından alır öncelikle; “İstediğimiz gibi insanlar yaratmak da elimizde değil ki.” (s.133) İnceden bir bürokrasi eleştirisi, roman kahramanları üzerinden dile getirilir. Bürokrasiyi himaye eden tek parti CHP’nin Genel Sekreteri olması da Esendal’ı eserin temeline oturan tarafsızlıktan alıkoymaz. Selim İleri, “Esendal’ın romanı, Cumhuriyet’in ilk yıllarını betimler. Ankara, yeni başkent. #İbrahimEfendi’nin kiracıları yeni başkentin yeni kişileri. Şuradan buradan gelmişler Ankara’ya, değişik sebeplerle, değişik beklentilerle gelmişler. Her birinin ayrı bir umudu, ayrı bir serüveni. Esendal gönül kırmadan dile getiriyor. Gönül kırmadan diyorum, çünkü Ayaşlı ile Kiracıları’nın siyasal göndermeleri bazı eleştirilere yol alır. O kadar ki, tefrikada yayımlanmış eleştirel bir bölüm, sonradan, kitaptan çıkartılmış” (5) notunu kaleme alırken, özellikle “gönül kırmama” meselesini Esendal’ın siyasetçi ve edebiyatçı yönleri arasına bir köprü olarak koyar. Bu köprüden geçerken okur yine de yazarın şu sorusunu es geçemez; “Niçin her şey doğarken adama güzel görünüyor da ölürken çirkin?” (s.191)
Bir apartmanın bir bölüğündeki dokuz odayı kiraya veren eşkıyalıktan devlet memurluğuna yol almış #AyaşlıİbrahimEfendi, dokuz ayrı yaşantı kesitine de pencere açmış olur böylece. İleri’nin “Ayaşlı ile Kiracıları’nı okumadıysanız, nefis bir roman sizi bekliyor. İbrahim Efendi’den hemen bir oda kiralayın” diye tanıttığı roman, #cumhuriyet ile birlikte modernleşme algısının üzerlerinden gündelik hayata sızdığı roman kahramanlarının bolluğu ve onların temsil değerleriyle gittikçe çetrefilleşen toplumsal yapının temel atma törenine de sahne oluyor bir bakıma. İbrahim Efendi kadar anlatıcının kendini yakın hissettiği derecede olumlu bir tip çizen #HasanBey, eski bir diplomat olan ve romanın ilerleyen sayfalarında kafası kesilmiş olarak ölü bulunan #ŞefikBey, anlatıcının pansiyonda en çok beğendiği kadın olan kocası #HâkiBey’le birlikte kumar hastalıkları dolayısıyla kumar partileri düzenleyen #Turan da hayli renkli roman kahramanları olarak göze batar. Bu kahramanları birbirleriyle ilişkilendirirken “kader”e sığınmaz Esendal. Aksine rasyonel bir mantığın çeperinde birikmiş insanlardır #pansiyon üyeleri. Genç cumhuriyet sahnesinden rol kapmak isteyen #taşralılar topluluğu olarak da ele alabiliriz. İlerleyen sayfalarda, Ankara’nın yeknesaklığına aşk da karışınca anlatıcı konumundaki roman kahramanı olan yazar, sanki günlük tutar gibi şu satırları döker okurun gözlerinin önüne;
“Benim yaşayışım gün geçtikçe tatsızlaşıyor. Ne ben kimseyi seviyorum ne kimse beni arıyor. Kendimi avutacak bir Turan bile yok. Günlerim evle banka, Atlas lokantası arasında geçiyor. Evde bulundukça polis romanları okuyorum. Yazılacak, okunacak şeylerim var, hepsi duruyor. Boş, tatsız günler geçip duruyor.” (s.203) “Her yer bana boş ve hüzünlü geliyor. Yeryüzü bana eskimiş görünüyor, her yeri toz kaplamış.”(s.204) “Sevmek, sevilmek de boş! İnsan korkunç bir yalnızlık içindedir!” (s.204)Roman, kalabalık içinde insanın yalnızlığına psikolojik boyutlarıyla göz gezdirirken bir yandan da bir toplumsal hastalık olan yozlaşmaya odaklanmaktadır. Evlilik dışı hamile kalan hizmetçiler, evli oldukları hâlde başkalarıyla yaşanan ilişkiler ve cinsellik, dolayısıyla kapılan cinsel hastalıklar, #Faika’nın annesi #MakbuleHanım’ın genelev işlettiğinin ve Ayaşlı ile evli olduğunun öğrenilmesi, zaten romanın karmaşık olan atmosferini de allak bullak eder. Anlatıcının yakın dostu #DoktorFahri, pansiyonda yaşayanlarla ilgili şöyle haykırır: “Allah cezasını versin, hepsi hasta!” (s.122) Romanda olumlu çizilen tipler, bu hastalıklı yaşantıdan kendilerini koparacak ve kendi düzenlerini kuracaklardır. Anlatıcı, Hasan Bey’in kızı Selime ile evlenerek çocuk sahibi olma hayallerine kapılacaktır eşiyle birlikte. Bu, genç cumhuriyetin geleceğine yönelik umuda dair bir gönderme olarak yorumlanabilir.
İçerisi dışarıdan daha büyüktür kimi zaman. Esendal, Ayaşlı ile Kiracıları’nda bu büyüklüğü abartısız ve süssüz, olduğu gibi yansıtıyor. Ne aşk ne ölüm yüzümüzü kamaştırmaya yetmiyor. Hasan Bey’in mezarının yanında yatanın Ayaşlı İbrahim Efendi olduğu anlaşılıyor romanın son cümlelerinde. Geleneğin yanında aksak modernleşme çabaları için de boş bir mezarın beklediği!
(1) Yapılan bütün alıntılar, Ayaşlı ile Kiracıları’nın Bilgi Yayınevi tarafından yapılan 2005 tarihli14. basımındandır.
(2) Selçuk Çıkla,” 1940’lı Yıllarda Düzenlenen Sanat Yarışmaları ve İnönü Sanat Armağanları”, İlmî Araştırmalar, Sayı 23, 2007, s.29-46
(3) Aktaran: Selim İleri, “Ayaşlı ve Kiracıları”, Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu, Everest Yayınları, İstanbul
2015, s.227
(4) Semih Gümüş, “Çağdaş Edebiyatımızın Temel Yapıtları”, Yazarın Yalnızlık Burcu, Can Yay., İstanbul 2017, s.128
(5) İleri, “Ayaşlı İbrahim Efendi”, Radikal Kitap, 13 Temmuz 2007#durumhikayeciliği #tefrika #iffesizhayatlar #SanatMükâfatı #yenikurulanAnkara #CumhuriyetDönemiromanları #bürokrasieleştirisi #siyasetçiedebiyatçı #anlatıcıromankahramanı #yozlaşma
Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.