Moskova-Petuşki Poemasının Ölümsüz Kahramanı Veniçka

  • Moskova-Petuşki Poemasının Ölümsüz Kahramanı Veniçka

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 13:08'de 11 Temmuz 2024

    Venedikt Yerofeyev’in Aynasından Bir Protagonist: Moskova-Petuşki Poemasının Ölümsüz Kahramanı Veniçka*

    Makale Yazarı: Orçun Alpay

        *Bu makale Roman kahramanları dergisi 35. sayısında  (Temmuz /Eylül 2018) yayımlanmıştır.

    “Eğer bana her zaman kahramanlığa yer olmayan bir köşecik gösterselerdi, ilelebet orada yaşardım.”
    Veniçka, Moskova-Petuşki

    Her hikâyenin bir kahramanı, her kahramanın ise kendisini diğer kahramanların üzerine çıkaran; dahası, tek bir eserin değişmezi olmanın ötesine geçmeyi başardığı bir an vardır. İşte Venedikt Yerofeyev’in en ünlü eseri “Moskova-Petuşki”nin ana karakteri olan Veniçka da bu anı yakalamış ve eserin her bir sayfasında hissedilen varlığını ölümsüzleştirerek hem edebi hem de ebedî bir kahramana dönüşmeyi başarmış ender roman kişilerinden biridir. Yazarın her anlamda bir “kopyası” olarak eserin merkezine konumlandırılmış olan Veniçka, sokak ve alkol jargonu ile yeraltına gömülen ve İncil ile kutsanarak yüceltilen metnin bir anti-kahramanı olarak tanımlanabilir.

    Venedikt Vasilyeviç Yerofeyev, 1938 yılında Murmansk bölgesinde beş çocuklu bir ailede dünyaya gelir. Okul öncesinde okuma-yazmayı öğrenen Yerofeyev, özellikle annesi sayesinde evde iyi bir eğitim alır. Küçük yaştan itibaren başta “Gümüş Çağ” şiiri (erken dönemde özellikle İgor #Severyanin’den ve Saşa #Çyornıy’dan etkilenmiştir) olmak üzere yaşamı boyunca antik ve modern edebiyattan, Rus ve dünya tarihine, felsefeden dini eserlere uzanan çok sayıda kitap okur. Maddi imkânsızlıklardan ötürü yetiştirme yurdundaki okula gönderilen yazarın altın madalyayla mezun olduğu lise öğreniminden, Moskova Devlet Üniversitesini kazanmaya uzanan başarılı bir eğitim-öğretim hayatı, Sovyet sistemi ile akademik otorite ve disiplin anlayışıyla uyuşmazlığı nedeniyle yalnızca öğrenci statüsünü korumak olarak sembolik şekilde varlığını sürdürür. Bilginin kurumsal sınırlara hapsedilemeyecek ölçüde sonsuz olduğuna inanan ve yaşamı boyunca öğrenme hevesi hiç kırılmayan Yerofeyev; kablo montajcılığı, laborantlık, bekçilik gibi onlarca farklı işte çalışarak geçirdiği 52 yıllık yaşamını okuma-yazma-alkol alma şeklindeki üç temel eyleme bağ(ım)lı olarak sürdürür.

    İlk edebi denemesini en sevdiği yazarlardan biri olan Gogol’e göndermede bulunan “Bir Psikopatın Notları” adı ile henüz altı yaşında yapan Yerofeyev, #Gogol’e olan beğenisini yıllar sonra “eğer ‘o’ olmasaydı, ben, herhalde yazar olamazdım” sözleriyle ifade eder. Moskova-Petuşki adlı eserini ithaf ettiği yakın arkadaşı Vadim Tihonov, bu iki ismi kıyaslarken, her ikisinin de kahramanlarını seven yazarlar olduğuna dikkat çekerek şöyle bir benzetmede bulunur: “Gogol’ün eserlerinde gözyaşları arasından kahkahalar yükselirken, Yerofeyev’de kahkahalar arasından gözyaşları fışkırır.” Yerofeyev, eserlerinde ve günlüklerinde absürdlüğe varan derecede gülünç ifadeler paylaşmasına karşın çoğunlukla derin ve yoğun duygu-düşünce dünyası içinde iç huzura kavuşmayı arzular.

    Yerofeyev’in yazar kimliğinin, başka bir ifadeyle edebi kişiliğinin anlaşılmasının önemli bir göstergesi, onun bir okur olarak okuduğu kitaplarda dikkatini çeken alıntıları geçirdiği not defterleridir. Yazarın not defterine kaydettiği çeşitli alıntılar, eserlerinin taslaklarını oluşturduğu gibi metnin çok katmanlı yapısı içinde metinlerarası işleve sahip ipuçları olarak kendini gösterir. Bunlar arasında özellikle İncil’e özgü söylemler, alıntılar ya da göndermeler Yerofeyev’in anlatısının etkili bir parçasını oluşturur. Rus edebiyatı üzerine yaptığı özgün çalışmaları ve ilgi çekici yazıları ile bilinen ünlü yazar ve eleştirmen Aleksandr #Genis (1953- ), Yerofeyev’in metnini apokaliptik dünya görüşü ile şekillenen yoğun dinsel deneyimlerin bir ürünü olarak görür. Ancak dini söylemlerden alıntılanarak oluşturulan bu yeni metin, kanonik kimliğinden koparak metinlerarası dünyanın oyun alanı içinde kutsal bir parodi (parodia sacra) şeklinde esere yansıtılır. Nitekim yakın arkadaşı, filolog-edebiyatçı Vladimir Muravyov (1939-2001), yazarın eserlerindeki dini öğelerin parodik biçimde kullandığına her fırsatta dikkat çeker. Bunun en çarpıcı yansımaları Nietzschevari bir tarzda yazdığı ve “Rus Varoluşçuluk İncili”nin saçma bir denemesi olarak yorumlanan 1960 tarihli “Kitab-ı Mukaddes” ile 1969 yılı sonunda kaleme aldığı “Rus Alkolik İncil” olarak değerlendirilen Moskova-Petuşki eserlerinde görmek mümkündür.

    Venedikt Yerofeyev’in İncil göndermeleri ve dini çağrışım barındıran eserleri dışında deneme ve piyes gibi farklı edebi türlerde de eserleri bulunmaktadır. Bunlar arasında 1973 yılında Veçe dergisinde yayımlanan Farklı Bir Gözle Vasili Rozanov, Benim Küçük Lenin’ciğim adlı denemeleri ile karakterlerini akıl hastanesindeki hastalardan esinlenerek oluşturduğu “Valpurgis Gecesi” ve başrolünde Lenin’in suikastçısı Fanni Kaplan’ın bulunduğu anti-Sovyet tadındaki Muhalifler veya Fanni Kaplan adlı trajedi türündeki tiyatro eserleri yer alır.

    Yerofeyev’in tüm eserleri içinde kendi ifadesiyle uzun zamandır aradığı yazım stilini nihayet bulduğunu söylediği Moskova-Petuşki adlı poeması, çok katmanlı metin dokusu, farklı anlatım türleri ve üslup özellikleri ile yazarın en çok ses getiren eseri olmuştur. Yazarın gerçek hayatta pek çok kez gerçekleştirdiği fiziksel yolculuğun hayali bir yolculuğa dönüştüğü bir varoluş hikâyesini konu alan eser, Sovyet mitinin yazarın öznel dışavurumu üzerinden bilinç akımı aracılığıyla Gogol’den Louis Aragon’a, Schiller’den Musorgski’ye uzanan yüzden fazla isim ile Golan Tepeleri, Sorbonne Asvan Barajı, Pireneler vs. gibi yeryüzünün farklı köşelerini anıştırma, gönderme gibi edebi teknikler yoluyla metinlerarası bir etkileşim kurması sayesinde Rus postmodern edebiyatının önde gelen örnekleri arasına girer.

    Otobiyografik özellikteki eser, onun öznel ve lirik yapısına da uygun olarak yazar tarafından bizzat seçilmiş olan poema türünde yazılır. Yerofeyev için yakın çevresindeki arkadaşlarını on sayfa güldürmek ve seksen sayfa hüzünlendirip düşündürmek amacıyla yazılması, daha da önemlisi anlatım özellikleri açısından Mihail Bahtin’in “Dostoyevski Poetikasının Sorunları”nda bahsettiği yarı ciddi-yarı güldürü tarzındaki antik bir satir türü olan menippea ile de benzerlik taşır. Yazar çoklu söylem ile karnavalesk bir hava kattığı eserine gerçek hayattaki arkadaşlarından (Çernousıy-İgor Avidev; Tihonov-Vadim Tihonov; Borya-Boris Sorokin; Ledik-Vladislav Tsedrinskiy; Volodya-Vladimir Muravyov, yarım akıllı şair kadın-Olga Sedakova ve saçı ensesinden kalçasına kadar uzanan kızıl kirpikli, ilk eşi, Valentina Zimakova) oluşan tanıdık bir kadroyu dâhil eder. Yazarın fazlasıyla aşina olduğu bu kadronun yanında eserin başkahramanı olan Veniçka, yazarla aynı adı taşıyan ve onun en gerçekçi şekliyle karakterize edilmiş bir sureti, hatta onun katışıksız bir ikizi olarak ortaya çıkar.

    Veniçka, eserin ana figürü olmasının yanı sıra eserdeki anlatıcı rolünü de üstlenir. Cehennem olarak gördüğü Moskova’dan ontolojik cenneti olan Petuşki’ye uzanan yolculuğunda Veniçka ilk sözlerinde Kremlin’e seslenir:

    “Herkes Kremlin deyip duruyor. Kremlin ile ilgili herkesten bir şey duydum ama ben bir kez bile görmedim onu.”

    Veniçka’nın hiç görmediği, daha doğrusu kalplerde gerçekleşmesi gerektiğine inandığı devrime (Sovyet Devrimi’ne) ev sahipliği yapan Kremlin’i görmezden gelip kişisel mutluluğu bulduğu Petuşki’ye gitmek istemesiyle yarattığı anti-Sovyet dokundurma, eser boyunca alkol motifi üzerinden giderek daha keskin ve ironik bir hal alır. Sovyet Devrimi için canla başla mücadele eden sosyalist gerçekçi Rus edebiyatının ana karakterlerinin (Çapayev, Korçagin vs.) aksine “bu dünyadaki her şeyin yavaş ve yanlış olması gerektiğini” savunan Veniçka, fiziksel ve ruhsal açıdan enerjisini tasarruflu kullanır.

    Ünlü Rus edebiyat bilimci Mihail Epstein’in termodinamik yasasından hareketle entropi terimiyle tanımladığı ve Veniçka’nın bir nevi statik haldeki eco-mod’u olan bu durum, aynı zamanda sosyalist düzenle de ters düşen bir olgudur. Nitekim eserde Sovyet karşıtı ironinin pek çok örneği bulunmaktadır. Sovyet sisteminin performans göstergesi ya da başka bir ifadeyle başarı ölçütü olan iş grafiklerine, kablo montajı işinde çalıştığı sırada ekip halinde tüketilen alkol miktarının yazıldığı Sots-art tarzına benzer resimden, çalışkanlığı ve azmi ile ünlü Sovyet işçi Aleksey Stahanov’un günde kaç kez küçük ve büyük tuvaletini yaptığı bilmecesine, Sovyet propaganda diline özgü söylemleri tiye alan -mesela Nikolay Ostrovski’nin “Hayat bir kez sunulur insana” ile başlayıp rejimi övmeye doğru giden ünlü söylemi yapıbozumuna uğratılarak “Hayat insana bir kez verilir ve onu tariflerde (alkollü kokteyl) yanlış yapmadan yaşamak gerek” şeklindeki dolaylama yollu metinlerarası oyunu gibi- pek çok örnek, eserdeki Sovyet karşıtı ironinin yalnızca birkaçıdır.

    Eserdeki ironi yollu Sovyet eleştirisi bir yana, Veniçka toplumsal hiyerarşiye bütünüyle karşı çıkıp her meslek ya da uğraşa saygı duyulması gerektiğini belirten, sosyal statünün gereksizliğini savunarak, kurumsal kimlikleri reddeden yarı anarşik ve nihilist bir kahraman olarak, yaşadığı topluma da sarsıcı eleştiriler yöneltir. Şair arkadaşı Olga Sedakova’nın sözleriyle içki içmeyi adeta bir mesai haline getirmiş, buna karşın ikinci eşi Galina’nın ifadesine göre alkol yüzünden bir kez bile şuurunu kaybetmemiş olan Veniçka, en sevdiği saatlerin içki satan büfelerin açılış ve kapanışı arasında olduğunu (happy hour) belirttiği kendi halkından “Hoşuma gidiyor, halkımın öylesine boş ve pörtlek gözleri olması hoşuma gidiyor. Derinlemesine gizlenmiş, pusmuş, yırtıcı ve ürkek gözler. (…) Ne gözler ama! (…) Her türlü düşünceden yoksun! (…) Suratına tükürsen yağmur yağdı zanneder” sözleriyle bahseder.

    İçsel yolculuk öyküsünün baskın motifi olarak onun bütününe yayılan ve başkahramanını bilge bir filozofa dönüştüren alkol, eser için olduğu kadar Veniçka karakterinin çözümlenmesinde de önemli bir rol oynar. Çizgisel bir doğrultuda ilerleyen kurguda bilinçlilik ve bilinçdışılık arasında geçişi ayıklık-sarhoşluk-akşamdan kalmışlık (sabah +1 doz) aşamalarıyla sağlayan alkol, eserde farklı anlatım özellikleri gösterir. Bu bağlamda alkol kimi zaman Veniçka’nın İsa’nın hasta bir kızı ayağa kaldırdığı “kalk ve yürü” söylemini “kalk ve bir sürtük gibi iç” şeklinde değiştirecek kadar vulgar, kimiz zaman Petuşki’deki hasta oğlunun sağlığı için Tanrıya tüm içtenliğiyle dua edecek kadar açık yürekli, kimi zaman ise alkolik nezaketi ile sen hitabında ona “Benimle yemeğini paylaş, Tanrım. (…) Tanrım, neye sahip olduğumu görüyor musun? (…) Bak Tanrım, bak işte: bir ruble 37 kopeyklik pembe sert şarap…” diyecek samimiyette davranmasında önemli bir araç olur.

    Epstein, Moskova-Petuşki eserinde yazarın bizzat kendisi olan Veniçka isimli kahramanı mitin başlangıcı olarak görür; öyle ki bu gizemli Veniçka’nın olayında mit ve gerçeklik birbirine bir hayli yakındır. Veniçka’nın bir mit olması, daha doğrusu bir mit olarak kalması, öncelikle otobiyografik bir kahraman olmasından dolayı bizi ona yaklaşabileceğimiz mesafede tutan yazarın, Veniçka ile kendi yazarlık kariyerini de öldürüp yeniden böylesi bir eser üretiminin içine girmeyerek okuyucuları postmodernist bir hile olan tam söylenmemişliğin içine terk etmesiyle açıklanır. Moskova-Petuşki ile ilgili ilk tezi yazmış olan Svetlana Gayser Şnitman, çalışmasında Veniçka’yı, Rus edebiyatında Peçorin-Onegin-Oblomov-Rudin’in ardından gelen gereksiz insan tipinin devamı olarak görür. Yalnızca kendi toplumu hakkında değil, dünya meseleleri üzerine de çarpıcı yorumlarda bulunan Veniçka’nın, sadece yol arkadaşları arasında saklı tuttuğu ve nihayetinde okuyuculara da açtığı fikirlerinin toplumsal gelişme anlamında bir pragmatiği olmamasından dolayı gereksiz insan olarak görülmesi makul bir yargı olabilir. Ancak eserin yazıldığı yılların Sovyet Rusya’sında altmışlar kuşağıyla birlikte ideolojik ve toplumsal estetikten salt sanata doğru bir kayma başladığı gerçeğini göz önüne aldığımızda -ki günümüz postmodern anlayışı da bunu savunuyor- halk kahramanı arama çabasının kendisi gereksiz kalıyor: daha da önemlisi Veniçka mizacı gereği okuyucuya o alışılagelmiş, beklenen kahramanı oynamıyor.

    Meczupluk ve bilgelik, ürkeklik ve vulgarizm gibi zıt özellikleri bir arada taşıyan ve birden çok roman karakterinin birleşimi olan Veniçka, Rus ve dünya edebiyatının, özellikle de Dostoyevski’nin karakterlerini anıştıran, hatta repliklerini metaforik bir tekrara alan ya da düpedüz taklit eden bir anti-kahramandır. Dikkatli bir okur ya da Umberto Eco’nun deyimiyle örnek okur, Veniçka karakterindeki bu öykünmeleri keyifle yakalar. Örneğin, Veniçka içki almak için para hesabı yaparken Raskolnikov’u çağrıştırır. Başka bir olayda, yine içki içmek için gittiği bir restorandaki avizenin kopup başına düşeceğini hayal ederken Dostoyevski’nin “İkiz” adlı eserinin ikincil benliğinin ortaya çıkışıyla ruhsal bir yok oluşa sürüklenen ana kahramanı Bay Golyadkin’in sözlerini hatırlatır; dahası onun gibi sürekli tekrarlara düşerek ahlaki açıdan ders vermeyi ister.

    Yeraltından Notlar’ın otobiyografik kahramanı gibi zihin odalarında aralıksız dolaşan düşüncelerin yoğunluğunda bilinçlilik ve farkındalığın ve varoluşun dayanılmaz acısını taşıyan bir yeraltı insanı olan Veniçka’nın, şişelerce içki içmesine rağmen hiç tuvalete gitmediğinden ötürü onu yüceltip kendilerini Dostoyevski dilinde “titrek aşağılık mahlûklar” olarak niteleyenlere gösterdiği yüce (alçak) gönüllülük Veniçka’ya Dostoyevski’den mirastır. Bu ulvi tevazunun sıfatına fazlasına nail olan Veniçka, Dostoyevski’nin bir diğer eseri olan “#Budala”nın İsa’yı yansıttığı başkahraman Prens Mışkin ile özdeşleştirilir; hatta onun İsa’yı yansıttığını düşünen Galina Yerofeyeva’yı haklı çıkarırcasına Prens Mışkın gibi İsa’nın bir benzetimi olmanın da ötesine geçerek adeta İsa’nın kişiliğine ve yaşantısına bürünür. Yerofeyev, eserin yaratıcısı, başka bir deyişle onun tanrısı iken kendisinin eksiksiz bir yansıması olan Veniçka’yı Hristiyan inancına göre Tanrının oğlu kabul edilen İsa olarak cismanileştirir. İsa’nın şeytan tarafından peygamberliğinin sınanıp tapınaktan atlamasının istendiği ayartma hikâyesinin aynısını Veniçka tren vagonunda yaşar. İsa’nın yaşantısına özenen Veniçka, eser boyunca onun sözlerini tekrar etmekten geri durmaz. Bunlar arasında en çok kullandığı, Aramice kökenli bir ifade olan ve “kalk ve yürü” anlamına gelen “talifa kumi”dir. Bahsedilen ifade, eserde Veniçka’nın her sarhoşluk öncesi ya da sonrasında kendisini uyarmak ve harekete geçirmek amacıyla kullanılır. Bu bağlamda kullanılan bir diğer ifade ise “lema şevaktani”dir. İsa’nın çarmıha gerildiği anda : “Eli, Eli, lema şevaktani?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden bıraktın?” şeklindeki bağırışı, dört kişi tarafından köşeye sıkıştırılan Veniçka’nın ağzından: “Bu artık talifa kumi değil. Her şeyi hissediyorum. Bu, Kurtarıcının dediği gibi, lema şevaktani… Yani, Tanrım beni neden bıraktın? Tanrım, beni neden bıraktın ki?” sözleriyle dökülür. Son sahnede boğazına saplanan delici alet Veniçka’yı kendine asla gelemediği o yerde, yani başlangıç noktası olan Kremlin’de bırakır.

    Kafka’nın “Dava” adlı eserinin kahramanı Joseph K. ile benzer bir sonu paylaşan Veniçka’nın ölümü, Yerofeyev’in yirmi sene sonra iki kez gırtlak ameliyatı geçirmesi sonrasında aynı şekilde gerçekleşen ölümünün bir kehaneti olarak gizemin son perdesini oluşturur. Veniçka’nın her an yardımına hazır olan melekler, onun ölümünün yaklaştığı anda ortadan kaybolurlar. Veniçka, kurtuluşu olarak gördüğü ve gitmeyi çok istediği iki saat uzaklıktaki Petuşki’ye ulaşamadan trajik bir şekilde hayatını kaybeder. Onun ölümüyle birlikte Yerofeyev miti tarihe geçerken, yazın dünyası da eşi benzeri olmayan bir edebi kahraman kazanır.

    Çetrefilli yollardan geçip en sonunda istediğini elde etmeyi başaran, zorlu mücadeleler vererek zafere ve mutluluğa ulaşan ya da manevi veya somut anlamda kendini örnek teşkil eden bir külte dönüştürmeyi başarmış olumlu kahramanların aksine Veniçka, tüm yüce gönüllülüğüne rağmen, aralıksız içki içmesi, argoyu ustaca kullanması ve o zamanlar kutsal sayılan Sovyet tarihine boş şişe fırlatan bir kimse olmasıyla normal bir kahramanla karşıtlık gösterir. Bu karşıtlık, eserin başlığından bile anlaşılabilir: Ünlü Rus aydınlanmacısı Aleksandr Radişçev bile Petersburg’dan Moskova’ya gelirken (anti) #Sovyet filozofu Veniçka, Moskova’dan -Petersburg’a gitmek bir yana- kendi ifadesiyle, yasemin çiçeğinin açmadığı, kuşların ötmekten vazgeçmediği, Tihonov’un deyimiyle ise içmekten başka yapacak hiçbir şeyin olmadığı Petuşki’ye gitmeyi yeğler. Gerçek hayatında defalarca ulaşabilmesine rağmen poemasında fiziksel olarak kavuşamadığı Petuşki, günlüklerinde “benim hiçbir adresim yok” diyen Yerofeyev’in tek gerçek adresi iken yaratmış olduğu kahramanı Veniçka, onun hem kişisel hem de edebi anlamda en doğal ve çarpıcı haliyle ölümsüzleştirdiği tek gerçek protagonistidir.

    #sayı35 #rusedebiyatı #gümüşçağı #sokakjargonu #alkol #veniçka #moskovaPetuşki #moskova #petuşki #orçunalpay #venediktyerofeyev #yerofeyev

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
Venedikt Yerofeyev’in Aynasından Bir Protagonist:…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi