Mateh Usta: AZİZ NESİN’İN İLK İKİ OYUNUNA “BENLİK DRAMATURJİSİ” AÇISINDAN BAKMAK

  • Mateh Usta: AZİZ NESİN’İN İLK İKİ OYUNUNA “BENLİK DRAMATURJİSİ” AÇISINDAN BAKMAK

    Posted by romankahramanlari on 11 Temmuz 2024 at 15:11

    AZİZ NESİN’İN İLK İKİ OYUNUNA “BENLİK DRAMATURJİSİ” AÇISINDAN BAKMAK*

    Makale Yazarı: Semih Çelenk

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Ocak/Mart 2018, 33. sayıda yayımlanmıştır.

    Gündelik dilde, latince karşılığı “#ego”yu kullandığımız “#benlik” hayatımıza yön veren bir kompleks yapıdır. Benlik insanın hem irade, bilinç ve vicdanla biçimlenen özne boyutunu hem de dürtüler, istekler, tutkuları ve içsel enerji kaynaklarını da kapsayan nesnel boyutunu içeren çok boyutlu bir kompleks olarak tanımlanıyor.

    Benliği meydana getiren bu itkiler diğer canlılarda da içgüdüsel olarak, dürtüler, istekler, eğilimler ve ihtiyaçlar olarak bulunur. Ancak insanda bütün bunlar, insanın biyolojik sosyolojik ve psikolojik gelişimi sırasında “ego” biçiminde #kristalize olurlar. Benlik dediğimiz işte bu kristalize yapının kendisidir.

    İnsanlığın diğer canlılardan farklı olarak aklıyla oluşturduğu uygarlık ve kültür ise “#benlik” dediğimiz bu matriksi, yani “çok boyutlu bir dizi”yi bir yana koyarak insanlığın yarattığı soyutlamalardan oluşan bir “#kültür”ü insan davranışlarının kaynağı olarak adlandırmaya ve insan davranışlarını bu endazeye, ölçüye vurmaya çalışıyor.

    İnsanın soyutlamalardan, değerlerden yola çıkarak değil, benlik itkisine göre ya da kendini içinde düşündüğü role göre davrandığını nedense pek kavramak istemiyoruz. İnsanın bir canlı olduğunu, varoluş kaygısı yaşayan, yaşamını idame etmek zorunda olan bir canlı olduğu gerçeğini görmüyoruz. İnsanı belli soyutlamalar ve roller içerisinde tanımlamaya, değerlendirmeye çalışıyoruz.

    Örnekse, mezarlık ziyaretine giden bir insanı “#vefakar” olarak adlandırıyoruz. Gitmeyene ise “değer bilmez” ya da “#nankör” suçlamasını yapıyoruz. İşte bu insanlığın yaptığı bir “#soyutlama” ve bir “#değerlendirme”dir. Bir #etik penceresinden yapılmıştır. Oysa ki mezarlık ziyaretinin birçok açıdan bu eylemi yapan kişinin benliğini beslediğini ve bunun yanında “iyilik kültürü”ne bir katkı sağladığını görüyoruz. O insanın bu hareketi iyilik kültürünün bir parçası olarak yaptığını söylüyoruz. Hareketin sonucunu ve sonucunda oluşan anlamı hareketin kaynağı gibi göstermeye çalışıyoruz. Mezarlık ziyaretine gitmeyen bir insanın, benlik olarak buna ihtiyaç duymadığı, benliğini burada doyurmaya çalışmadığı için daha nesnel ve daha doğru davranmış olabileceğini düşünmüyoruz.

    Tiyatro üzerine ilk kuramsal yaklaşımları geliştirenler, tiyatro sanatının bir “#taklit” olduğunu vurguladılar. #Platon sanatın bir taklit olduğunu söylerken, kendisi de idealar dünyasının bir taklidi olan şeyler dünyasını taklit eden sanatın “taklidin taklidi” olduğunu söyledi. #Aristoteles ise şiir sanatını hayatın bir taklidi olarak gördü ve bugünkü bakışımıza yakın bir biçimde tiyatro sanatının aynasında insanlığın kendisini gördüğünü ve kendisini değiştirdiğini söyledi.

    Burada iki nokta göze çarpıyor. Eğer tiyatro gündelik yaşantımızın taklidi ise, gündelik yaşantımızı belirleyen kültür, soyutlamalar ve davranış kalıpları ile çözümlediğimiz hayattan yola çıkarak ürettiğimiz sanat da bu soyutlamalardan, bu kültürden beslenmiş olacaktır. Bunun için de, Platon’un başka bir durum için kullandığı “taklidin taklidi” meselesini, burada da “yanılsamanın yanılsaması” şeklinde söylememiz doğru olacaktır. Gündelik hayatı anlama, algılama ve değerlendirmek için bulduğumuz değerler silsilesi, soyutlamalar sanatı üretirken, bize de bu yapıtları değerlendirmek için “çok boyutlu bir dizi” işlevini görmektedir.

    İnsanın “benlik” merkezli, benlik itkisine göre davrandığı, eylediği gerçeği, yani insanın bedeninin, isteğinin, iradesinin, ihtiyaçlarının yönlendirdiği benliğin eyleme gücünü elinde tutan güç olduğu dramaturji aşamasında da bu yüzden arka plana itilmektedir. Kuşku yok ki kuramsal dramaturjik bir çözümlemede, o metnin üzerine inşa edildiği değerler sistemi, karakterlerin yapısı, dramatik çatışmanın niteliği ve oyunun yapısal, kurgusal analizinin önem kazandığı düşünülebilir. Belli soyutlamalar ve belli bir davranış kültürü üzerine inşa edilmiş bir oyunu da aynı ölçütleri kullanarak değerlendirmek gerekir. Bir bakıma “#kuramsaldramaturji”nin bize sunduğu kuralların, dram sanatını oluşturan oyunlar dağarını değerlendirmekte geçerli ölçüleri sunduğu düşünülebilir. Oysa ki, insanın belli soyutlamalar, değer yargıları ve kültürel bir matriksten hareketle dramatik eylemi oluşturduğunu varsayarak yazılmış bir oyunu yine böylesi bir varsayımla okumak “yanlış”ı katlamak olacaktır. Bunun bir anlamda yaşantının yanlış analizinden yola çıkarak yapılan soyutlamalar ve #değerlersistemi üzerine kurulmuş yapıtın benzer bir dramaturjiyle çözümlenmeye çalışılması, iki katmanlı bir yanılgıyı getirmekte ve gerçek hayatın bir yansıması iddiasında olan dramatik yapıtın çözümlenmesi ve oynanması aşamalarında katmanlı ve katmerli bir “stilizasyon” ya da başka bir deyişle “indirgeme” süreci olduğu söylenebilir.

    Bu bildiri, “kuramsal çözümleme” ya da “metin-yapı analizi” bakımından değil ama belirli bir reji okuması bakımından, metne “benlik matriksi” açısından bakan, metni böyle okuyan bir dramaturji teklifi yapıyor. Ve bu fikir ışığında, Aziz Nesin’in 1950’li yıllarda yazdığı ilk iki oyununu ve “benlik dramaturjisi” ismini verdiğimiz “benlik matriksi” üzerinden bir okumayı hedefliyor.

    Burada şunu ayrıca vurgulamak gerekiyor. Bu bildirinin yazım ve sunum koşulları açısından bu iki oyunun dramaturjisini tam anlamıyla yapmak imkânsız olacağı için bu dramaturjinin ana hatlarını göstereceğiz ve bakış açımızı bu anahatlar üzerinden anlatmaya çalışacağız.

    Aziz Nesin’in ilk oyunu Biraz Gelir misiniz? 1958 ve ikinci oyunu Birşey Yap Met 1959 yılında yazılıyor. Bu oyunların ikisi de, hakim olan gerçekçi, göreneksel tiyatroya karşı 1949 yılında yazılan ve 1953 yılında sahnelenen #Samue Beckett’in yazdığı Godot’yu Beklerken oyunuyla başlayan #absürdist akıma dahil olarak düşünülüyor. #HasanAnamur Aziz Nesin’in bu iki oyununun yazıldığı tarihlerde oynanması ve çevrilmesi halinde Nesin’in absürdist tiyatronun öncü yazarlarından biri olarak tarihe geçebileceğini söylüyor.

    Aziz Nesin’in bu ilk dönemde yazdığı iki oyunla, birçoğu hikâye olarak da yazılmış ve çoğu açık biçimde üretilmiş mizahi, kabare, şarkılı metinleri arasında talihsiz bir tercih sıralaması olduğunu biliyoruz. Nesin’in bu ilk iki oyunu diğerlerine göre daha az oynanmış ve hep ikinci planda düşünülmüştür. Oysaki tiyatrosu üzerine kendisiyle yapılan söyleşilerde bu oyunların onun tiyatroda asıl yapmak istediğine yakın oyunlar olduğu ve bunlar gibi 12-13 oyun daha yazmayı hedeflediği ve bunların taslaklarının var olduğu bilinmektedir. Bu oyunlara bugün baktığımızda absürdist bakış açısıyla, soyutlamalarla “ahmet”, “mehmet” gibi gerçek isimlerle değil adları anlamsız hecelerden oluşan sahne ya da oyun figürleri olarak düşünülmüş ve her biri simgesel olarak belli düşüncelerin temsilcisi gibi kabul edebileceğimiz oyun kişileriyle biçimlenmiştir.

    Bu oyunların her ikisi de “#içerisi#dışarısı” ikiliğinden başlayarak, absürdist tiyatronun amentüsü sayılan dış dünyanın tehlikeleri, içe kapanmak, #Sisyphos’un kayasıyla ifade edilen #rutinsarmal gibi atmosferik ögeleri taşımaktadır. Bunun yanında absürd tiyatronun klasik örnekleri gibi, bu oyunlarda da #absürdatmosfer, modernist bir anlatım ve bakış açısıyla çerçevelenir. Bu anlamda bakıldığında bu oyunlar oldukça absürd bir evrende, absürd bir görünümde ama oldukça #modernist bir zihinsellik üzerine kurulmuştur.

    Biraz Gelir misiniz? oyununda Mateh Usta hayatını hep daha iyi supiler yapmaya adamış bir supi ustasıdır. Zamanı gelenleri, hayatının amacı kaybolmuşları çağıran ses o’nu da çağırmakta ama o gitmemeyi tercih etmektedir. Burada metin bize şunu söylemektedir: İşi olanların, bir şey yapması gerekenlerin, hayatının amacı olanların gitmesi gerekmez. Ya da #amaçsızolanlar için ölüm kaçınılmazdır. Burada “#ölüm”ü kendini etkisiz kılmak, atıl olmak vb. gibi de algılayabiliriz ama oyunda amaçsızlar, işi olmayanlar, inançsızlar çağrılmakta ve gitmektedirler. O zaman burada amaç “#gitmemek”tir. Oysa ki, doğanın diyalektiği “gitmemek” gibi bir seçeneği mümkün kılmamaktadır. Burada Aziz Nesin’in olağandışı bir “#idealizasyon” yaptığını görüyoruz. Bu durumda oyun gerçekçi bir zeminde, gündelik hayatın zihinselliği ve kavramsallaştırılması üzerinden gelişmektedir.

    Benlik açısından olay, baktığımızda bizim için önemli olan karakterin şimdiki zamanda, bedenin ve ruhun hissettiği, ihtiyaçlara göre davranmasıdır. Burada “benlik algısı”na göre değil, kavramsallıktan hareketle davranan bir karakter görürüz. Mateh Usta, “idealist” insan rol matriksine göre davranmaktadır. #İdealistinsan, yapacağına kilitlenen onun için yaşayan, üreten, devinen bir insandır. Oysa ki, bu idealizm aslında güçlü bir benlik algısının dışavurumudur. Mateh Usta, #amacınakilitlenmiş bir insandır. Oyunun bir yerinde daha önce de bir delik ya da başka bir perde için uzun süre uğraştığını ama onu hallettiğinde de kendine yeni bir hedef koyduğunu ve o hedefe göre yaşadığı bilgisini alırız Mateh Usta’nın.

    Burada paradoksal bir durumun söz konusu olduğunu görürüz. Paradoks şudur: Mateh Usta karakteri kendi dünyasını gerçekleştirme ve benlik algısı açısından doğru davranmakta, ancak oyunun modernist, kavramsallaştıran, zihinselleştiren çerçevesi, kıssadan hissesi bu davranışı kendi parantezine almaktadır. Oyunun karakteri Mateh Usta, amacından vazgeçmekte ve gitmeye razı olmaktadır. Burada karakterin yazarın kıssasını doğrulamak adına, benlik algısına aykırı davrandığını görürüz. Hiçbir karakter, benliğe aykırı bir davranışta bulunmaz, bulunamaz. Mateh Usta’nın güçlü yaşam isteğinden vazgeçmesi, ancak ve sadece ölümüyle oluşacak yeni durumun kendi benliğini daha fazla doyurmasıyla mümkün olabilirdi. Hiçbir insan, kendi benlik güç kaynağı dışında bir karar mekanizmasına göre karar alamaz.

    Bu bakımdan oyunun dramaturjik problemi de –oyunun asal çatışması bir yana–, Mateh Usta’nın yönelişinin güç kaynağı benliğinin dışında ve benliği hiçbir biçimde doyurmayacak bir karar almasıdır. Bu yönelişin tek nedenselliği Mateh Usta’nın ardından geleceklerin kendi arayışını sürdürecekleri inancıdır. Oysa ki bu inanç oyunda derinlikli bir biçimde ortaya konmamıştır. Biraz Gelir misiniz? oyununu dramaturjik bakımdan yeniden ele alabileceğimiz çerçeve de burası olmalıdır. Oyunun başında benlik açısından da doğru oluşturulmuş, doğru ortaya konulmuş bir çatışma oyunun sonuna gelindiğinde Mateh’in küskünlüğü ve ölüme yatışıyla körelmiştir. Burada oyunun önerme haline getirilmiş yalınkat bildirisinin “benlik” matriksine aykırılığı gözlenir. Başlangıçta birçok kimsenin duyamadığı sesleri duyan ve bu sesleri çıkaran Mateh Usta müebbet yalnızlığına razı ve kendi doğrusuna göre (ki buna doğru bir benlik algısı da diyebiliriz) davranırken, genel doğrulara yenilir ve pes eder. Tekrarlıyorum. Buradaki pes ediş absürdist bir sonmuş gibi görünse de oyunun varolan zihinsellik çerçevesinde bir tutarlılık göstermez.

    Aziz Nesin ustanın bu dönemde yazdığı ikinci oyunu Birşey Yap Met de ise durum biraz farklıdır. Burada, #Met’in benlik matriksine göre doğru davrandığı gözlenir. Burada sorun, oyunun kıssası bakımından, yazarın bildirisiyle ana karakterin davranış matriksinin görünüş bakımından aynı olmasına rağmen bu görünüşün kaynağının ve nedeninin farklı olmasıdır. Yazara göre, kendini yalnızlaştıran, kendi fildişi kulesine kapanan sayrı aydın, bilinçsiz, öfkeli, karanlığa mahkum olmuş ve onu kendisini kurban etmeye hazır kitleye, ölüm pahasına da olsa yol göstermeye dışarı çıkar. Bu eyleminin sonunda zedelenir ama dışarıdaki kitleyi kısmen da olsa aydınlatmıştır. Burada Met’in kendi benlik algısı ve hareket noktası olarak da, yazarın bildirisi bakımından da böyle davranması eşyanın tabiatı gereğidir. Burada Met’in tehlikeyi göze aldığında #halkınkahramanı olacağı gerçeği vurgulanır. Benlik algısı açısından da karakterin tehlikeden uzak, ama atıl bir biçimde kenarda durmasının sağlayacağı #benlikdoyumu ile #kahramansıdavranış ve tahayyülün, kahraman rolünün onda sağlayacağı benlik doyumu arasında büyük fark vardır. Met örneğinde olduğu gibi, kahramansı davranış bir benlik açlığının yarattığı bir itkiden de kaynak bulabilir. Burada tercih edilen, benlik doyumu açısından daha yüksek doyumu olan bir eylemdir. Met açısından tehlikesine rağmen benlik doyumu bakımından #kahramanlık tercih edilir. Met açısından tek değişen “#algı”dır.

    Bu iki oyun örneğinde olduğu gibi, oyun yazarı Aziz Nesin’in #kavramsallaştırma, usa vurma, zihinselleştirme sürecinin sonucu olarak kurduğu yapının bir oyununda benlik itkisine uygunluğu, diğerinde ise uyumsuzluğu görünmektedir. Bu oyunların her ikisini de yapacak bir yönetmen bu oyunları “benlik” itkisine uygun olarak yeniden okuyabilir ve bu pencereden her iki hikâyeyi de anlatabilir. Çünkü buradaki kavramsallaştırma zihinselleştirme süreci, “soyutlayarak anlatma” olarak kabul edilmiş olsa da Aziz Nesin’in deyişiyle de anlatıda bir “#kıssa” hissi yaratan #masal geleneğinden gelmektedir. Masal, soyutlamakta, büyütmekte, stilize etmektedir. Oysa ki benlik algısı hayatın bir benzerini ve taklidini yaratma işi olan tiyatronun, davranışın kaynağına yönelme bakımından daha doğru bir pencere ve bakış açısı olsa gerekir.

    #tiyatro #AzizNesin #SemihÇelenk #BenlikDramaturjisi #varoluşkaygısı #mezarlıkziyareti #iyilikkültürü #tiyatrosanatı #sanat #taklidintaklidi #yanılsamanınyanılsaması #dramaturjikçözümleme #benlikmatriksi #BirazGelirmisiniz #BirşeyYapMet #MatehUsta #supiustası

    romankahramanlari replied 1 year, 3 months ago 1 Member · 0 Replies
  • 0 Replies

Sorry, there were no replies found.

Reply to: romankahramanlari
AZİZ NESİN’İN İLK İKİ OYUNUNA “BENLİK DRAMATURJİS…
Cancel
Your information:

Start of Discussion
0 of 0 replies June 2018
Now