Mac

  • Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 15:29'de 11 Temmuz 2024

    İnsanlığın Bitmeyen Kavga’sı*

    Makale Yazarı: Hülya Soyşekerci

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI dergisinin Ocak/Mart 2013 tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.

    Bitmeyen Kavga deyince, Nobel ödüllü büyük bir romandan önce, izleyici üzerinde son derece etkili olan, insanda haksızlıklarla mücadele etme isteği uyandıran; eşitlik, adalet, yardımseverlik ve erdemi işleyen; toplumculuğun doruk noktasında yer alan bir tiyatro oyunu geliyor aklıma. 1970’lerin sonuydu; üniversite öğrencisiydim, Harbiye’deki Dostlar Tiyatrosu’na, Bitmeyen Kavga adlı oyunu izlemeye gitmiştik arkadaşlarımla. Oyunun akıcılığı, olayların sürükleyiciliği ve ilginçliği; Genco Erkal ve arkadaşlarının içten ve başarılı oyunculuğu, bir anda kendine bağlamıştı bizi. Devrimcilerin halkla temasının nasıl olması gerektiği yönünde de ışıklar sunuyordu bu oyun. Daha sonraları, izlediğimiz oyunun asıl kaynağı olan John Steinbeck’in Bitmeyen Kavga adlı romanını okuduğumda, metnin içinde de aynı toplumsal düşünce ve duyguları, aynı inanmışlık ve idealleri hissetmiştim bir kez daha.

    John Steinbeck, ilk kez 1936 yılında basılan romanı Bitmeyen Kavga’da, o unutulmaz Gazap Üzümleri romanında olduğu gibi, toplumsal bir destanı, bir büyük anlatıyı dillendirir. Gazap Üzümleri’nde ABD’de 1929 yılı ve sonrasındaki “Büyük Ekonomik Buhran” döneminde yoksullaşan, işsizlik nedeniyle çok ağır yaşam koşullarına sürüklenerek zorlu bir yaşam mücadelesi veren insan topluluklarının dramını, bir aile çevresinde yaşanan olaylar ve aile içi sevgi, umut ve dayanışma duyguları üzerinden anlatan John Steinbeck, Bitmeyen Kavga’da bu kez o buhran yıllarında, ABD’nin Torgas Vadisi’ndeki bahçelerde elma toplayıcılığı ile hayatlarını sürdürmeye çabalayan geçici tarım işçilerinin dünyasına götürür bizleri.

    Bitmeyen Kavga, yüzyıllar boyu süren ve hiçbir zaman sona ermeyen zengin-yoksul ya da sermaye-emek kavgasını, buhran yıllarındaki Amerikan tarım işçilerinin uğradıkları haksızlık, sosyal adaletsizlik ve dengesizlikler bağlamında dile getirirken, John Steinbeck’in yarattığı unutulmaz insan tipleriyle de dikkati çekiyor. Bitmeyen Kavga’da, bitmeyen yoksulluk ve adaletsizlik mücadelesinde, haksızlığa karşı çıkmak ve işçileri bir araya getirmek için uğraş veren Amerikan sosyalistleri Mac, Jim, Dick ve parti üyesi olmadığı halde mücadeleye destek veren başta Doktor Burton olmak üzere diğer kişilerin ve tarım işçilerinin kendilerine özgü dünyaları içinde yaşamak; metnin iç gerçekliğinde, dış dünyanın içinde yaşananların yansıma ve izdüşümlerini bulmak heyecanlı bir okuma süreci yaşatıyor insana. Bunda, yazarın akıcı, yer yer mizahi ve ironik dilinin, diyaloglardaki inandırıcı, doğal söyleyişlerinin ve olayları kurgulamada senaryo tekniğinden yararlanmasının da önemli payı var elbette. Steinbeck’in romanlarının pek çoğunun filme alınması bu romanların sinema tekniğine uygun yapısal özelliklerinden de kaynaklanıyor bir bakıma.

    Bitmeyen Kavga’da büyük anlatılar dönemine özgü, detaylarla zenginleşen bir metin içi dünyaya odaklanıyoruz. Yazarın gerçekleri yansıtmadaki inanılmaz başarısı, hem ayrıntılı, dikkatli, canlı dış dünya betimlemelerinde hem de karakterleri şekillendirme ve onların davranışlarını ifade etmedeki ustalığı olarak ön plana çıkıyor. Böylece, yaşanan döneme özgü toplumsal ve tarihsel gerçeklere tanık olan bir roman metni yaratıyor John Steinbeck; bir bakıma “yazarın yaşadığı çağın tanığı olduğu” şeklinde kendini ifade eden edebiyat anlayışı çerçevesinde dile getiriyor bu tanıklıkları. Okur da metnin içindeki dünyaya, metnin büyüsüne kendini kaptırıyor ve o dönemde yaşanan insani ve toplumsal dramları yüreğinde hissediyor. Edebiyatın “yansıtma kuramı”na yakın duran, “toplumcu gerçekçi” edebiyat anlayışı ile yazılan Bitmeyen Kavga, gelecek güzel günlere duyulan inancı, bu inanç uğruna verilen mücadeleleri, insanın içinde yer alan iyi-kötü kavramları üzerinden ifade ederken, işçilerin ve işçi önderlerinin patronlar çevresi ve onların adamlarıyla olan kavgalarını tüm ayrıntıları ve acımasız şiddet boyutlarıyla da ortaya koyuyor.

    Metnin “destansı” oluşu; iyi ve kötünün o sonsuz mücadelesini toplumsal öncüler ve kahramanlar aracılığıyla dillendirmesinden, onları birer destan kahramanıymış gibi göstermesinden kaynaklanıyor. Metinde olağanüstü ya da fantastik unsurların yer almaması, onu bilinen destanlardan ayırt ediyor olsa da, toplumsal mücadele ve inancın sürekli vurgulanması yoluyla toplumsal bir direniş destanı duygusu ve etkisi yaratılıyor. Destanlar, bilindiği gibi, toplumun zor dönemlerinde, afet ve felaketlerde ortaya çıkan bazı öncü ve özverili kişilerin topluma önderlik ederek insanları bir araya getirmelerini, toplumu güç birliğiyle o zorlu dönemden kurtarmalarını dile getiren büyük yiğitlik anlatılarıdır. Bitmeyen Kavga’da toplumsal öncüler Mac ve Jim’in çevresinde yer alan işçi liderleri ve işçiler, greve giden bir direniş ve mücadele sürecini başlatıyorlar; süreç, acılardan, kırılma noktalarından geçerek ilerlemeye devam ederken; çarpıcı, etkileyici birçok olay da bu akışın içinde yer alıyor. Okurken, öncü kahramanlar yoluyla ifade edilen birçok toplumsal bilinçlenme ışığının, yüreğine, zihnine dolduğunu da hissediyor insan. Yirminci yüzyıla özgü toplumsal büyük bir anlatının, kapsamlı bir romanın sayfalarında ilerlerken, ekmek kavgasının tarihsel kökenlerini görebiliyor; bireyin, toplumsal sürecin akışı içindeki tarihsel rolünü keşfetme olanağı bulabiliyoruz. Romanda ekmek kavgasının, haksızlıklarla mücadelenin bitimsiz bir süreç oluşu gerçeği, Mac ve diğerleri tarafından sıklıkla ifade ediliyor.

    Mac ve arkadaşları, grev sonucundan umutlu olmadıkları halde, kendi önderlikleri çevresinde toplanan örgütlü işçilerin gerçekleştirdiği bu grevin tarihsel konumu ve önemini gösterip, toplumun ve insanın geleceğine dair duydukları inanç ve umudu dillendiriyorlar sık sık. Onlar için önemli olan, bu “bitmeyen kavga”da üstlendikleri tarihsel rolü en iyi şekilde oynayabilmektir. Mac ve Jim kendilerine tarihsel bir misyon atfetmişlerdir; bu durum, kendilerini adamış oldukları ideolojiden ve toplumsal ilerlemeye duydukları güçlü, derin inançtan kaynaklanır. Her ikisi de cesur, kararlı, azimlidir, ölüm dâhil hiçbir şeyden korkmazlar; çünkü onlar “adanmışlık” içindedir, bu adanmışlığı sonuna kadar yaşamak isterler.

    Bitmeyen Kavga’nın John Milton’un Paradise Lost (Kayıp Cennet ) destanından dizelerle başlaması, bence yazarın amacını da ifade ediyor. İçinde “bitmeyen kavga” ifadesinin geçtiği bu destan parçasında, asıl olarak, insanın içindeki iyi ile kötünün bitmeyen kavgasına dikkat çekiliyor. Yasak meyve olan elmayı yedikleri için Adem’le Havva’nın cennetten kovuluşunu, kötülüğe, şeytana teslim oluşlarını dile getiren bu destansı şiir, yazarın bakışını da belirliyor; insanın içindeki iyiyle kötünün mücadelesine “erdem” açısından yaklaşan yazar, romanda bu olguya ayrıca toplumsal ve devrimci renkler kazandırıyor. Romandaki ana olayın elma bahçelerinde geçmesi de kutsal kitapların ve Kayıp Cennet’in işlediği yasak meyve mitosunu çağrıştırıyor.

    Yazarın, kendi düşüncelerini, yarattığı kahramanlar üzerinden aktarması, Bitmeyen Kavga’da özellikle Doktor Burton’un konuşmalarında dikkat çeken bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Doktor Burton, grevci işçilere destek vermek ve onların orada temiz, sağlıklı bir kamp kurmalarını sağlamak amacıyla hiçbir çıkar, karşılık ya da beklentisi olmaksızın kentten gelir ve insanlara yardım etmeye çabalar; gece gündüz uğraşır, didinir. Çevresine hüzünlü gözlerle bakan bu özverili doktor, parti üyesi de değildir; zaman zaman Mac ve Jim’le düşünsel tartışmaları olur. Doktor, tam anlamıyla bir sosyalist değildir; öncelikle hümanist bir bakış açısına sahiptir, odağa daima insanı ve insan gerçekliğini alır; sermaye- emek kavgasına da insani açıdan bakar. Doktor Burton hiçbir zaman şiddet uygulanmasından yana değildir. Mac ve Jim’in bazı düşünce, tutum, davranış ve toplumsal uygulamalarını eleştirir. Onların, işçilere yakınlaşabilmek, aralarına daha çok sızmak, grev açısından işçileri örgütleyebilmek için çeşitli taktikler geliştirmelerini, bazı olumsuz durumları bu hedefleri için kullanmalarını yadırgadığı da olur; bunu onlara ifade etmekten de çekinmez. Ancak tartışmalar her zaman Doktor’un suskunluğa gömülmesiyle sona erer. Jim ve Mac daima kavga olsun, hareket olsun isterler, bu yolla işçilerin bilinç kazanacağını düşünürler. Jim “Bizim istediğimiz de bu zaten Doktor, kavga ne kadar çetinse, etkisi o kadar büyük olur.” der. (s.218) Doktor ise bunu anlamsız ve vahşice bularak; “Keşke ben de bu kadar basit düşünebilseydim.” der. İnsanın içindeki iyi ve kötü karşıtlığına dikkat çekerek, insanlığın daima kendisiyle savaş halinde olduğunu vurgular. Bunun sonunun olmadığını da belirtir. Jim öyle bir noktaya ulaşmıştır ki o artık kitleselleşmiş, başkalaşmış bir insandır; şöyle konuşur:
    “Ben olayın ufacık bir parçasıyım, hâlbuki iş gitgide büyüyecek.” (s. 220) Doktor bu durumu inanç olgusuyla bir tutar; dinsel inanca yakın bir olgu gibi değerlendirerek, insanların bir ideal uğruna kendilerini adamalarının inanmak eylemiyle ilgisini gösterir. Böyle konuşunca elbette Mac ve Jim’in büyük tepkisiyle karşılaşır ister istemez.

    Gerçekten de, ideolojilerle inançların birbirine yakınlığı; insanlar üzerinde büyük bir güç oluşturmaları, bir ideali benimsemiş ve ona inanmış kişilerin o ideal uğruna büyük cesaretle hareket ederek ölümü bile göze almaları, sık sık karşılaşılan toplumsal-bireysel olgulardandır. Burada, Doktor Burton’un bakış açısından, sosyalist düşüncenin uygulanma şeklinin örtük eleştirisi yapılmakta; bu durumun, temelde inanç sistemlerine oldukça yakın duran düşünce ve uygulama yapısına da dikkat çekilmektedir. Doktor’un bir başka bir tespiti de kitle içindeki bireyin artık başka bir varlık olduğu hakikatidir. Doktor Borton resmin bütününü görmeye çalıştığını söyler, iyi ve kötü kepenklerini kapatmak istediğini iyinin içinde kötü, kötünün içinde iyi olabileceğini belirtir. Her şeyi ak-kara mantığıyla açıklamanın yanlış olduğunu, zaman içinde değer ve kavramların değiştiğini özellikle ifade eder. Mac’ın “Bizden değilsen neden bize takılıyorsun?” sorusuna “Çünkü tanık olmak istiyorum.” cevabını verir. Sözlerinin devamında şunları söyler: “Ben her şeyi görmek istiyorum Mac. Bu işçi gruplarını izlemek istiyorum. Ben onları tek tek kişiler değil, yeni bir birey olarak algılıyorum. Bir gruba dâhil olan, kendi olmaktan çıkmış demektir. Artık kendisine benzemeyen bir organizmanın bir hücresidir. Grubu izleyip bunun nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışacağım. Neden kitleleri insan olarak görmek yerine kitle olarak algılamaya çalışmayalım? Kitleler de çoğul olmalarına rağmen çoğunlukla mantığa uygun davranış biçimleri sergilemekteler.” (s. 126). Mac ona “Sen komünist olamayacak kadar aşırı soldasın.” yanıtını verir. Burton asıl amacının kitle-birey ilişkisini gözlemlemek ve sonuçlarını görmek olduğunu belirtir. Tartışma uzadıkça yine bir sonuca varamazlar. Burton’un, bu tartışmadaki son sözleri ilginçtir; “Dinleyenin olmasa bile, bir düşünceyi dillendirmek ona netlik kazandırıyor.” (s.127) Romandaki bu tartışma sahneleri, olayların akışına önemli bir boyut katmamakla birlikte, okuyanın zihninde farklı perspektifler yaratıyor; bu nedenle Doktor’un ve Mac ve Jim’le tartışmaları, romanda dikkatle okunması gereken bölümler arasında yer alıyor bence.

    Bitmeyen Kavga’nın baştaki sayfalarında, hayatta kaybedilecek hiçbir şeyi kalmamış, en son annesinin ölümü üzerine, kendine yeni bir hayat yolu çizmek isteyen Jim’in, Parti’ye katılmak üzere başvurması ve yeni tanışmalarla genişleyen çevresi ele alınır. Jim, deneyimli bir toplumsal örgütleyici olan Mac’la birlikte Torgas Vadisi’ndeki elma bahçelerinde çalışan işçiler arasında bilinçlenme oluşturmak ve bir grev örgütlemek üzere vadiye bir tren yolculuğu yapar. Sonrasında işçilerin yaşamlarındaki zorluklara tanık olur, düşük ücretler nedeniyle mutsuz ve öfkelidir işçiler. Kaldıkları yerler bakımsız ve sefildir, sağlık ve temizlik koşulları iyi değildir. Bütün gün kadın, erkek elma bahçelerinde çalıştıktan sonra kaldıkları barakaya öyle bitkin halde dönerler ki çocuklarına ve kendilerine sıcak bir çorba yapacak halleri bile kalmaz, işçi kantininden hazır konserveler alırlar, patronlara bağlı olan bu kantin üzerinden bir kat daha sömürüye uğrarlar. Ellerinde hiç para kalmaz. İşçiler huzursuzdur; ancak ne yapacakları konusunda düşünceleri netleşmemiştir. Mac ve Jim, onların güvenini kazanacak şekilde davranmak için ellerinden geleni yaparlar. Romandaki en ilginç sahnelerden biri, zorlu bir doğum olayında çaresiz kalan insanlara Mac’ın, Jim’i de yanına alıp yardım etmesi, daha önce hastanelerde çalıştığını söyleyerek, gerçekte hiç çalışmamıştır, doğuma girmesi ve müthiş bir cesaretle, büyük risk altındayken bebeğin doğumunu gerçekleştirme sahnesidir. Temizliğe çok dikkat ederek çalışan Mac, çevredeki insanları da seferber eder; temiz bezler bulunması, sıcak su hazırlanması vb. konularda bir araya gelmelerini sağlar. Doğum sonrasında Mac ve Jim işçiler arasında büyük itibar kazanırlar; doğum yaptırılan genç kadın, işçilerin doğal lideri konumunda, iri yarı, otoriter bir adam olan London’ın gelinidir. Böylece işçi liderinin ve çevresinin güvenini kazanan Mac ve Jim, haksızlıklarla mücadele ve bilinçlendirme faaliyetlerine hız kazandırırlar. Bir taraftan örgütlenme sağlarlarken, diğer taraftan da işçi kitlesini greve doğru yönlendirmeye gayret ederler, tam anlamıyla bir “saha çalışması” içindedirler.

    Romanda, yoksul insanlara ve gizli kimlikli partililere karşılık gözetmeksizin yemek sunan seyyar lokantacı Al; grev sırasında yüzlerce kişilik işçi gruplarına ve ailelerine bahçesinde kamp kurmaları için yer veren Al’in babası Anderson, yetmiş yaşını geçtiği halde ağaç tepelerinde elma toplamaya çalışarak ekmeğini kazanmaya çabalayan yalnız, huysuz ihtiyar işçi Dan, yakışıklılığı ile siyasi çalışmalarda özellikle kadınlar arasında ilgi uyandıran Dick gibi renkli tiplerle dolu olan romanda, bireysel farklılıklardan çok, kitle içindeki tavır ve davranışları açısından ele alınıyor insanlar. Büyük bireysel farklılıklar söz konusu değildir; özellikle idealist toplumcu önderler arasında. #Jim ile #Mac arasındaki en önemli fark, Jim’in deneyimsiz ve genç, Mac’ın ise deneyimli ve daha yaşlı sosyalistler olmasıdır. Daha çok birbirlerine benzerler, kitle içindeki insanı temsil etmekle birlikte onlara bilinç götürdükleri için farklıdırlar; tıpkı Doktor Burton’un belirttiği gibi onlar insan vücudundaki göz hücresi gibidirler; etkinliği ve edilgenliği bir arada yaşarlar. Mac, toplumsal konularda Lenin’in Ne Yapmalı? adlı kitabında tarif ettiği devrimci sosyalist tipine oldukça yakındır. Mac ve Jim böylece, işçilerin yarı dağınık, kendiliğinden oluşan, sosyalist bilinç taşımayan birlikteliklerini belirli bir hedefe doğru yönlendiriyorlar. Mac, işçi topluluğuna nasıl hitap edeceğini, kitle ruhunun nasıl olduğunu gayet iyi biliyor, ölen bir arkadaşlarının cenaze törenini bile kendi toplumsal idealleri doğrultusunda kullanıp değerlendiriyor.

    Romanda, işçilerin direnişlerini engellemek için sermaye çevrelerinin sergilediği bin bir türlü kirli oyun, kandırmaca, ajan ve polis gücünden yararlanma, medyayı kullanma, yalan haber yayma, korkutma, baskı, sindirme, adamlar tutarak direnişçilere şiddet uygulama, çiftlik ve arazi yakma gibi sayısız kötülüklerinin anlatılması yoluyla, vahşi kapitalizmin dürüst olmayan, çirkin ve kaba yüzü de sergileniyor. Aslında, her şeyden önce insanca yaşam koşullarında yaşamak istiyor işçiler; ücretlerin artmasını, yaşadıkları yerlerin daha düzgün olmasını, sosyal yönden güvencede olmayı arzu ediyorlar; ancak onlara sunulan hayat, bu isteklerinin çok uzağından geçiyor. Krizler yaratıp bu krizlerden beslenen kapitalizmin karanlık yüzünü en somut biçimiyle görmek, insanı karamsarlığa sürüklüyor olsa da romanda sık sık umudun vurgulanması dikkati çekiyor.

    Bitmeyen Kavga, kriz dönemlerinde, sistemin, insanların başlarına neler getirdiğine, ne gibi olumsuzluklar, yoksulluklar yaşattığına dair evrensel ipuçları da sunan bir roman. Bitmeyen Kavga’nın yayımlandığı yıllardan bugüne çok zaman geçti; ancak halen dünyada adaletsizliklerin ortadan kalktığını, yoksulluğun ve açlığın tamamen sona erdiğini iddia edemeyeceğimize göre insanlığın ekmek kavgası henüz bitmedi, hâlâ devam ediyor, diyebiliriz.

    Ancak, bu sorunların edebiyatta anlatılma ve kurgulama biçiminde önemli değişiklikler olduğu; küresel sistemde yer alan, teknolojik hızın içinde savrulan ve algıları paramparça olan yeni insana seslenen daha kısa, daha parçalı yapıda anlatıların öne geçtiği gerçeğini de göz ardı etmemek gerek. Toplumsal içeriğin daha farklı edebi- estetik formlar içinde ifade edilmesini önceleyen yeni ve deneysel bir edebiyat anlayışının içinden geçiyoruz. Modernistlerin “metni deneysel olmaya zorlayan, içeriğin kendisidir.” düşüncesini de dikkate alan, sosyal, bireysel sorunları bu yeni algılama biçimine uygun olarak işleyen ve kurgulayan yepyeni metinler gerekiyor yeni okur profiline artık. Dolayısıyla, büyük anlatılar, destansı metinler, yansıtma kuramına göre şekillenen detaylı romanlar çağı arkada kaldı. (Elbette, bu tarz eserler, insana ve edebiyat sanatına derin anlamlar ve estetik değerler kazandırarak edebiyat tarihinin en seçkin örneklerini oluşturdular; bu gerçeği de unutmamak gerekiyor.) Ancak, dünyayı metne yansıtan “büyük ayna” kırıldı ve paramparça oldu günümüzde. Şimdi her bir parçasında yeni anlamlara açılan, her bir parçanın içinden dünyaya yeniden bakan, parçalı yapılardan oluşan kısa anlatılar gerekiyor edebiyata. İnsanlığın bitmeyen kavgalarının, insanın toplumla çatışmalarının, daha farklı ve özgün kurgusal yapılar ve yaratımlar içinde, yeni anlam, yorum ve dil olanaklarıyla sunulma süreci devam edecek ve bence bu yeni edebiyat; insanı, hayat, zaman ve anlamla daha etkin bir biçimde buluşturacak.

     

    #bitmeyenkavga #JohnSteinbeck #mac #jim #hülyasoyşekerci

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
İnsanlığın Bitmeyen Kavga’sı* Makale Yazarı: Hüly…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi