Mac ve Jim: BİTMEYEN KAVGA: TARİH VE İDEOLOJİ

  • Mac ve Jim: BİTMEYEN KAVGA: TARİH VE İDEOLOJİ

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 13:26'de 11 Temmuz 2024

    BİTMEYEN KAVGA: TARİH VE İDEOLOJİ*

    Makale Yazarı: Ayşe Lahur Kırtunç

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI (Ocak/Mart 2013) 13. sayıda yayımlanmıştır.

    John Steinbeck’in In Dubious Battle (1936) isimli romanının adı Türkçeye Bitmeyen Kavga olarak çevrilmiştir ki bu isim sorunludur. İngilizce isim romanın başında yer alan #JohnMilton’un #YitirilmişCennet şiirinden bir bölümde geçmektedir. Bu bölümde Şeytan Tanrı’ya olan isyanını dillendirmekte, O’na karşı çıkmış olmakla birlikte bu kavganın kazanılma olasılığının düşük olduğunu söylemektedir. Yani her ne kadar #kahramanca savaşılsa bile bu kavga #Şeytan açısından başarısızlıkla sonlanmaya mahkûmdur; çünkü Tanrı ondan çok daha güçlüdür. “Cennetin ovalarında Tanrı’ya karşı girişilen bu sonu kuşkulu savaşta Tanrı’nın tahtı sallanmıştır ya”, önemli olan budur. “Asla #boyuneğmeyen #cesaret” önemlidir; sonu hüsran bile olsa bu savaşa girilecek, bu direniş sürdürülecektir. #Anglosakson yazın geleneğinde yer alan bu “#İsyankârMelek” figürü otoriteye karşı çıkmaktan korkmayan, direniş uğruna, ilkeleri ve yoldaşları uğruna canını feda etmekten çekinmeyen bir karakterdir. #Direniş hep “bir gün kazanacağız” umuduyla sürdürülür:

    ‘Sence bu grevi kazanacak mıyız Mac?’ diye sordu Jim.

    ‘Hayır. Kazanma olasılığımız olduğunu sanmıyorum. Bu vadi organize olmuş durumda. Bize ateş etmeye başlarlar ve yaptıkları yanına kâr kalır. Hiç şansımız yok. İşçiler de çatışma başlar başlamaz kaçıp kaybolurlar. Ama buna kafanı yorma, Jim. Bu işler böyle sürüp gidecek. Buradan yayılacak ve bir gün—işe yarayacak. Bir gün kazanacağız. Buna inanmak zorundayız.’ (124)

    #Amerikanedebiyatında böylesi toplumsal karşı çıkışlar gelenektendir: Harriet Beecher Stowe’un #TomAmcanınKulübesi, Henry David Thoreau’nun #Sivilİtaatsizlik adlı ikonik eseri, Herman Melville’in #BillyBudd romanı benzer “bireyin toplum yararına kendini feda etme” örneklerini içerir. Bu tür mücadeleler hem bu dünyaya hem de öbür dünyaya ait isyankârlıkları, savaşımları anlatırlar. Ayrıca Bitmeyen Kavga romanı bir başka #Amerikangeleneği olan #protestoromanı tanımına da uymaktadır ki bu türün örnekleri arasında Upton Sinclair’in The Jungle (#ŞikagoMezbahaları), John Dos Passos’un #USA ve Richard Wright’ın #NativeSon gibi eserleri de bulunur. Bu tür eserlerde toplumun aksayan yönleri ve ezilen insanların acısı anlatılır.

    Steinbeck’in Bitmeyen Kavga romanındaki karakterler de aynı ruhla dizginlenmemiş kapitalizme karşı savaşmaktadırlar. #Kaliforniya’daki mevsimlik tarım işçilerinin toprak sahiplerine karşı hayatta kalma ve #örgütlenme mücadelesini anlatan roman 1939’da yayımlanan Gazap Üzümleri isimli ünlü eserinin provası gibidir. Romanın başkişileri olan #Mac, #JimNolan, #DoktorBurton, #London ve #AlTownsend Büyük Buhran yıllarının yani 1930’ların Amerika’sında hiçbir hakka sahip olmayan ve toprak sahipleri tarafından acımasızca #sömürülen tarım işçileridirler. Dönemin toplumsal, ekonomik ve kültürel koşullarını bilmeden Bitmeyen Kavga’yı ve kahramanlarını çözümlemek zor olacaktır.

    Dertli Yıllar: #1930lar, #BüyükBuhran,
    Tozlu Çanak ve Amerikan İşçi Örgütlenme Tarihi

    1920’ler boyunca yükselen bir çizgi ortaya koyan Amerikan ekonomisi 1928 Şubat’ından itibaren özellikle borsanın spekülatif hareketleri ve karşılığı olmayan şişirilmiş krediler nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşamaya başladı. 1929 yılının sonbaharında ekonomik gös tergeler dibe vurmaya başladı ve 29 Ekim 1929 “#KaraSalı” günü borsa tamamen çöktü. On yıl boyunca her kesimden Amerikan vatandaşına büyük sıkıntılara mal olan Büyük Buhran’ın bu tarihte başladığı kabul edilir. 1929’dan başlayarak 9000 Amerikan bankası ya iflas etti veya tüm etkinliklerine son verdi (Brinkley, 683). Tarım sektörü açısından bu bir yıkım demekti; çünkü faaliyetinin büyük çoğunluğunu banka kredileriyle döndüren ve dolayısıyla bankalara borcu olan çiftçiler topraklarını kaybettiler.

    Ekonomiyi döndürecek taze para ortadan kalktığı için üretim durdu ve işsizlik yüzde yirmiyi geçti. Kentlerde yüzde seksenlerde olan #işsizlik hiçbir şekilde önlenemedi. Kırsal alanlarda durum daha da vahimdi: çiftçilerin üçte biri topraksız kaldı. Üstelik bu on yıl boyunca Amerikan tarihinin en berbat kuraklığı ve durmak bilmeyen sıcak rüzgârlar orta Amerika’nın tarım topraklarını kullanılamaz hale getirdi ve bu bölgeye “#TozluÇanak” (#DustBowl) isminin verilmesine neden oldu. #Texas, #Oklahoma, #Arkansas ve #Dakota’lara uzanan bu bölge çölleşti ve buralarda tarımla uğraşan ve toprağını kaybeden küçük çiftçilerin binlercesi yorgun bir umutla evini ve köklerini terk edip kırık dökük arabalarla Kaliforniya’ya göç etmeye başladılar.

    Steinbeck’in en önemli eseri sayılan Gazap Üzümleri romanında epik bir çabaya dönüşen bu zorlu yıllar Amerikan ideolojik yapısını etkiledi. Tarihinde ilk ve son kez #AmerikanKomünistPartisi geniş halk kitleleri için bir seçenek gibi görülmeye başlandı. Parti önemli etkinliklerde bulundu ve hem kentsel hem de kırsal kesimde kayıtlı üye sayısı arttı. Tarım işçilerinin sendikal haklarını elde etmesi için çaba veren Komünist Parti, 30’ların ortalarına gelindiğinde üye sayısını 100.000’lere çıkartmıştı ki bu ne daha önce ne de daha sonra görülmüş bir başarıydı. Amerika’da on yıl süren ekonomik buhran dönemini kapitalizmin çökmesi olarak kullanan Komünist Partisi 30’ların sonlarına doğru önemini yitirdi ve üye sayısı da 3000’lere düştü.

    Aynı zamanda Amerikan ekonomik devlet yapısı içinde de o zamana kadar görülmemiş değişiklikler oldu: Başkan #FranklinRoosevelt önderliğinde federal devlet duran ekonomiyi canlandırmak için #NewDeal denen bir ekonomik plan dâhilinde kamu yatırımlarına para pompalamaya başladı. On yıl gibi kısa bir süre içinde okullar, hava alanları, postaneler, yollar ve barajlar inşa edildi. Topluma nakit aktarabilmek için parklar ve tarım arazilerinde genç erkekler istihdam edildi ve sanatçılar dâhil pek çok kesime burslar dağıtıldı. Böylece Amerikan ekonomik sistemi ilk ve son kez liberalizmin ruhu olan “#laissezfaire” sisteminden uzaklaşıp devletin her kesime müdahalesiyle karşı karşıya kaldı. Dolayısıyla 1930’lar Amerikan toplumsal ve kültürel dokusunu her alanda tamamen dönüştüren yıllar oldu. 1920’lere kadar kırsal kesimin çoğunlukta olduğu, tarımın büyük kitlelerce yapıldığı #Amerikanekonomisi 1930’ların sonuna gelindiğinde tamamen endüstrileşmiş oldu.

    İşte böyle bir ortamda Amerikan işçi örgütlenme tarihi müthiş bir atılım yaptı. Devleti arkasına alan sendikalar işverenlerden önemli ödünler koparttılar ve eski, işlevsiz #sarısendikalar tarihe gömüldü. Eski geleneksel yapılanma içinde “nitelikli-niteliksiz işçi” olarak kayıtlanan işçiler yeni, güçlü sendikalar tarafından çalıştıkları işkoluna bağlı olarak yeniden örgütlendi. Artık niteliği ne olursa olsun tüm #çelikişçileri veya tüm oto endüstri işçileri aynı güçlü sendikanın çatısı altında birleşerek haklarını pazarlık konusu yapabilecek duruma geldiler. Yani 1930’lar #Amerikansendikalhareketi açısından çok önemli bir devrim dönemi oldu. Bitmeyen Kavga romanındaki işçi hareketlerini de böyle bir art alanla beraber değerlendirmek doğru olacaktır.

    1930’lu yılların başında yiyecek fiyatlarının artması ve tarım işçilerinin gündeliklerinin çok düşmesi Kaliforniya’da işçi grevlerine yol açtı. Başlarda grevler ve işçi-işveren sürtüşmeleri bilinçsizce sürdü; fakat 1932’de #KomünistParti bu boşluğu gördü ve Konserve ve Tarım İşçileri Endüstriyel Sendikası’nı kurdu. Sendika grevlere deneyimli #örgütleyiciler yolladı ve başlarda çok da başarılı oldular. Ancak toprak sahiplerinin kamu kurumlarını arkalarına alıp tarlalarını korumak için silahlı korucular tutmalarıyla işçi direnişleri kırıldı. Bitmeyen Kavga tam da bu toplumsal yapıyı anlatmaktadır.

    Steinbeck romanın pek çok yerinde polisin ve yasayı uygulamakla görevli kamu hizmetlilerinin yasayı işçiler aleyhine çiğnediğini, parayla tutulan korucuların ise ayrıca korku saçtıklarını anlatmaktadır. Günden güne azalan #işçigündelikleri karşısında işçiler çaresiz kalır; kazandıkları artık karınlarını doyurmaya bile yetmemektedir. Topladıkları meyvelerin pazar fiyatı düşmesin diye üzerlerine gazyağı dökülüp yakılmakta, bu arada işçiler açlık ve sefalet içinde yaşamaktadırlar. Ancak kendilerinden daha aç, daha çaresiz insanlar bu koşullara bile razıyken işçilerin işverenle pazarlık etme şansı yoktur. Üstelik tüm bu işçiler yerinden yurdundan göç etmiş, binlerce kilometre uzaklarda evsiz barksız yeni bir hayat kurma peşindedirler. Steinbeck’in bu göçebe tarım işçilerini bireyler olarak değil de “#kitle” olarak görmesinin ana nedeni bu olmalıdır.

    Kitle ve Uyanış

    Roman Mac ve Jim’in işçileri uyandırmaya başlama çabalarıyla açılır. Hatta en başlarda, Jim bu işe katılma isteğini “#uyandırılmaisteği” olarak sunar:
    ‘E, peki öyleyse niçin katılmak istiyorsun?” (diye sorar Nilson).
    Jim’in gri gözleri şaşkınlıkla yarı kapanır. Bir süre sonra ‘Hapisteyken bazı Parti adamları vardı’ der. ‘benimle konuştular. Benim hayatım hep pislik doluydu. Onların yaşamı benimki gibi pislik değildi. Bir amaç için çalışıyorlardı. Ben de bir amaç için çalışmak istiyorum. Kendimi ölmüş gibi hissediyorum. Belki yeniden canlanabilirim diye düşündüm.’ (7)

    Aslında başlarda Mac ajit-prop’un el kitabını yazarcasına önce Jim’i eğitmek üzere yanına alır. Birlikte katıldıkları tarım işçi gruplarını “#uyandırmak” amacıyla, sermayenin kendilerini nasıl sömürdüğünü görmelerini sağlamak üzere gruplara katılıp bilinçlendirme konuşmaları yaparlar. Kitlesel hareketin en belirleyici etkinliği olan bu çalışmalar bir süre sonra etkili olmaya, kitleyi uyandırmaya ve örgütlü hareket etmeye yönlendirir.

    “Kitle” kavramı romanda çok önemlidir; çünkü Steinbeck birkaç #şematikkahraman dışında işçileri “kitle” olarak sunar. Hatta Mac, Jim, Doktor Burton ve London gibi ana karakterler bile birer birey olarak değil, tarih tarafından çizilen kaderlerini oynamak üzere sahnede yer almış varlıklar olarak gösterilmiştir. Doğalcı (#natüralist) yazının şaşmaz yaklaşımı olan bu tavır özde insanı laboratuvar koşullarında izlercesine soğuk, duygusallıktan uzak ve kaderin koşulları belirlediği bir ortam oluşturur. İnsanlar küçük, güçsüz varlıklardır ve büyük hareketlerin elinde oyuncak olurlar: “Birden işin içine büyük güçlerin girdiğini hissedersin; aynı bizim bu grevimizi yaratan küçük sorunlar gibi. Ve bu büyük güçleri görmek insana bir şeyler yapar; seni yerinden oynatır ve harekete geçirir.” (226)

    Bu #kadercilik roman kişilerini bir saatin mekanik parçaları gibi kendi işlevlerini yerine getirip üstlerine düşeni gerçekleştirmeye itekler. Örneğin; romanın sonunda Jim’in tuzağa düşürülüp öldürülmesi böyle bir sahnedir. Steinbeck duygusallıktan uzak bir yaklaşımla Mac ve arkadaşlarını Jim’in ölü bedenini alıp kendi amaçları için kullandığını gösterir. Bu sahne “kör kurşuna kurban gitmiş” Jim’in artık işlevini yitirdiğini, ölümünün arkasında rastlantıdan başka bir şey olmadığını ve kitle hareketi içinde Jim’in de yitip giden bir çark dişlisi olduğunu göstermektedir. Mac’in bitip tükenmeyen kitle uyandırma çabaları pek de başarılı olamamış gibi görünmektedir; çünkü bu kitle yer yer dürtmelerle uyanır gibi olsa da hızla #döneklik ve #korkaklık yapmakta, kendi için çalışanı birkaç kuruşa satmaktadır. Mac’in Komünist Partisi tarafından eğitilmiş olması onu iyi bir kitle uyandırıcısı yapmaz; #Marksistideolojiyi yürekten anlamış olan asıl Jim’dir ve o da tam kitleye ciddi bir katkı yapma kıvamına gelmişken anlamsız bir şekilde yiter gider.

    Romanın isminde var olan “#kuşkulu” kavramı bazı karakterlerde de görünmektedir. Mac yetiştirmek üzere yanına aldığı Jim’e amaç için her aracın kullanılabileceğini öğretmeye çalışır. Örneğin; grubun sempatisini ve güvenini kazanmak uğruna bu konuda hiçbir şey bilmemesine karşın #Lisa’nın bebeğinin doğumuna yardım eder. İnsan hayatını hiçe saymaktadır ve bu uğurda yalan söylemek Mac için doğaldır. Bir başka gerilim sırasında da gruptaki işçilerden birinin suratına attığı bir yumrukla burnunu kırar; çünkü burnu kırılan işçinin itiraz edebilecek insanları yıldıracak bir örnek olarak ortada dolaşmasını istemektedir. Bu örneklere bakarak Mac’in acımasız bir savaşçı, #duygusuz bir örgütleyici olduğunu söylemek mümkündür. Ancak romanın sonlarında Mac yetiştirdiği Jim’e karşı insanca duygular dile getirir ve kendisinden çok daha serinkanlı ve aklı başında bir #partiüyesi olduğunu söyler. Eski sertliği yanında bu yumuşama Mac karakterini de “kuşkulu” kılar.

    Diğer önemli karakter Jim de başlarda pısırık ve bilinçsiz biriyken davanın içinde yoğrulur ve sonunda toplumsal işçi hareketinin korkmaz önderi haline gelir. Steinbeck bu karakterlerin yapılandırılmasını adeta toplumsal eylemlerin kimyasını anlamak için birey deney olarak kurgular. Sanki kendisi öğrenmek istiyormuş da yazarak formülü bulacakmış gibi deneysel bir tarz kaydeder. Birkaç kendini adamış bireyin kitlenin içine karışıp örgütlenme çalışması yapması ve bilinç düzeyi yükselen kitlenin mayalanmış hamur gibi taşıp coşması Steinbeck’i büyülemiş gibidir. Ancak sert eleştirilerle donattığı karakterleri ve kitleyi kendi de iyi ve insancıl özelliklerle göstermemektedir.

    Romanda ana karakterlerin kişilik yapısını çözümlememize yardım edecek unsur azdır. Buna kıyasla “kitle” davranışlarını anlatan pek çok yer vardır. Steinbeck’in “#groupman” olarak isimlendirdiği (115-6) kitle aynı bir #bireymişçesine kendine özgü davranışlar ve eğilimler sergilemektedir. Romanın pek çok yerinde kişiler isimleriyle veya kişilikleriyle değil, “kare gibi adam”, “kısa şişman adam”, “beyaz alınlı adam”, “geniş, kaslı adam”, “şişman adam” (178-9) gibi belirleyicilerle anlatılır. Kişiler kitle yapısını bozmamak üzere kurgulanır; görevlerini yerine getirir ve yine geriye çekilirler. Özellikle Mac bu kitleyi kendi amaçları doğrultusunda kullanmak için her çareye başvurur. Joy’un cenaze töreni ve hatta yoldaşı Jim’in ölü bedeni bile kitle yönlendirme için birer araç haline gelir. Bu konuda kendisine sitem eden Doktor Burton’a Mac kızarak cevap verir: “Bana laf sokuşturma, Doktor. Benim yapacak bir görevim var ve onu yapmak için her aracı kullanırım.’ (183)

    Mac’in örgütlediği işçilere bu denli acımasız olması ve onları adeta hakaret edercesine “#güruh” olarak görmesi Steinbeck’in bilerek kullandığı bir tekniktir. Eğer Mac ve Jim gibi kitle örgütleyici karakterler “#kusursuzkahraman” olarak gösterilselerdi bu romanın gerçekçi /doğalcı ideolojisini sarsar ve onu ucuz propaganda düzeyine indirirdi. Hatta bu ideolojinin iyice altını çizmek amacıyla Steinbeck tarihsel gerçekleri görmezden gelmiş ve romanda zenci veya Meksika ve Filipin kökenli işçi yaratmamıştır. Amaç kitleyi kendi içinde bölmeden tek bir hücre olarak sunmaktır. Aynı nedenle romanda Lisa ve bebeği dışında #kadınkarakter ve çocuklar bulunmamaktadır. Oysa dönemin önemli #fotoğrafsanatçıları olan #DorotheaLange ve #WalkerEvans’ın eserlerinde #göçmenişçikadınlar ve çocuklar bu çileli yaşamın belki de en çok ezilenleri olarak tarihe geçmişlerdir. Ama Steinbeck okurun gözüne at gözlüğü takmışçasına yalnızca ve yalnızca kendi gündemine odaklanmasını istemektedir: kitle ve kitle davranışları.

    Mac romanda kitle ve kitle davranışları konusunda uzman karakterdir. Komünist Partisi tarafından bu konuda ideolojik eğitim almış olan Mac kitlenin ne olduğu ve nasıl yönlendirileceğine ilişkin hem kuramsal hem de uygulamadan gelen bilgilerle donatılmıştır. Bu bilgileri de Jim’i eğitmek için kullanır. Romanda kitle davranışları konusunda pek çok bilgi vardır:
    ‘Buraya bak’ dedi Mac. Bu iş şöyle yapılacak: Bir konuda seni destekler şekilde oy vermelerini istiyorsan “İstiyor musunuz?” diye soracaksın. Ama ret oyu vermelerini istiyorsan “bunu yapmak istemiyorsunuz, değil mi?” diye soracaksın. O zaman hayır diye oy verirler.’ (81)
    ‘Beklemek bizimki gibi adamlara çok berbat etki yapar. Bekleyip dururlarsa korkmaya başlarlar.” (128)
    ‘Kitlenin kana ihtiyacı var’ diye mırıldandı Mac. ‘Kitle bir şey öldürmek zorunda şimdi.’ (252)

    Steinbeck’in kitle hakkında roman boyunca kullandığı sözcük ve terimler ise son derece aşağılayıcıdır: “köpek gibi hırlamak” (106), “böcek sürüsü” (106), “leş akbabaları” (151), “Allah’ın belası koyunlar” (251), “hayvan gibi uludular” (255) gibi referanslar grevci işçileri sürekli hayvan olarak betimlemektedir.

    John Steinbeck kitleye karşı mesafelidir. Yarattığı karakterler Komünist Parti’nin söylemini kullanıyor olsa da roman komünist propagandası olarak görülemez çünkü onca çaba, onca özveri ve onca acıdan sonra ortada kazanç olduğunu söylemek zordur. Bitmeyen Kavga romanının 1930’larda sıkça görülen “kitlenin ne olduğu” sorgulamasının bir uzantısı olarak görmek mümkündür. Ünlü İspanyol düşünür Ortega Y #Gasset’in #Kitlelerinİsyanı (1930) isimli eseri de sosyal sınıflar bağlamında olmasa da kitle kültürünü sorgular. Komünizm ve faşizm gibi büyük kitle hareketlerinin dünyayı sardığı dönem olan 1930’ların pek çok yazar ve düşünürü kitleyi sorgulamaya yönelttiği söylenebilir.

    Steinbeck sanki bilimsel bir deney kurgulayıp sonuçlarını gözlemlercesine kitleyi ve onu yönlendiren kişileri inceler. Amerikan kültürünün en önemli miti olan “bireyselcilik” bu romanda hiç olmadığı gibi yaratılan karakterler de bireysellikleriyle kendi kaderlerini çizmekten çok uzaktır. Direnişin geleceğini ve bilincini temsil eden Jim hunharca öldürülür. Grubun içinde olayları sorgulayan tek aydın olan Doktor Burton kaybolur gider ve tarım işçileri anlık veya geleceğe yönelik bir kazanım sağlayamazlar. Çünkü onlar yiyecek lokması olmayan, günlerdir toprakta yatıp kalkan bitkin tarım işçileridir. Onlar kitledir. Mac’in istediği gibi hızla örgütlenen, ideolojik bilinçlenmesi tam işçiler değillerdir ve olacakları da yoktur. Romanın sonunda London ve Mac’i aralarına bile almak istemezler; çünkü kendileri için çalışan bu önderlerden korkmaktadırlar:

    ‘Ne olup bittiğini bilmiyorum’ dedi London. ‘Dışarıda on tane kadar ufak toplantı var ve beni hiçbirine istemediler’.
    ‘Evet, biliyorum’ dedi Mac. ‘Adamlar korkuyor. Ne yapacaklarını bilemiyorum, ama bu gece kaçmak isteyecekler’.

    ‘Adamlar kaçsa bile’ dedi Jim yavaşça, ‘her şey boşa gitmeyecek. Bir süre birlikte çalıştılar’. (275)

    İşte Steinbeck’in kitle görüşü ve romanın ismini içeren mesajı burada yatmaktadır: Kitle korkaktır ve kendisi için çalışanı anında satabilir. Kitleyi uyandırmak, dönüştürmek ve kendi çıkarlarını savunur hale getirmek bitmeyen ve uzun bir savaşım gerektirir. Sonu kayıplarla da dolu olsa insanı insan yapan bu savaşım, bu direniş ruhudur. Dolayısıyla Bitmeyen Kavga’nın ana karakteri tek tek kişiler değil kitledir. Stein beck kitlenin oluşturulmasını, yönlendirilip ideolojik amaçlar için kullanılmasını ve bu arada da kitleyi oluşturan bireylerin kolayca harcanabilirliğini soğuk bir tarafsızlıkla anlatır. Amaç haklı olsa da kullanılan araçlar öylesine acımasız ve haksızdır ki romanın ismi bir kez daha ana temanın altını çizer: bu elma bahçesinde bugünkü meydan savaşı kaybedilse bile yarın yeni bir meydan savaşına girişilecektir. Ama sonucun ne olacağı hep kuşkuludur. Bitmeyen Kavga romanıyla toplumsal sorunları duygusallıktan uzak bir sertlikle gözlemlemeye başlayan John Steinbeck üç yıl sonra tarım cenneti olan Kaliforniya’daki işçilerin yetiştirdiği ve yiyemedikleri Gazap Üzümleri’ni Joad ailesi bağlamında ve mesajları hiç kuşkuya yer vermeyecek şekilde bir kez daha anlatacaktır. Bitmeyen Kavga ne denli kuru, ideolojik bir otuzlar romanıysa Gazap Üzümleri de o denli canlı karakterler içeren ve insan doğasını ve direnişini anlatan güçlü bir epik olacaktır.

    KAYNAKÇA:
    Brinkley, Alan. The Unfinished Nation. New York: Alfred A. Knopf, 1997.
    Steinbeck, John. In Dubious Battle. London: Heinemann, 1989. (İlk basımı 1936). (Tüm alıntılar bu kopyadan olup çeviriler yazar tarafından yapılmıştır.)

    #bitmeyenkavga #InDubiousBattle #birgünkazanacağız #mevsimliktarımişçileri #ayşelahurkırtunç

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
BİTMEYEN KAVGA: TARİH VE İDEOLOJİ* Makale Yazarı:…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi