İdris Âmil Hazretleri: Hayattan Hep Alacaklı Çıkan Biriydi

  • İdris Âmil Hazretleri: Hayattan Hep Alacaklı Çıkan Biriydi

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 13:31'de 11 Temmuz 2024

    Hayattan Hep Alacaklı Çıkan Biriydi*

    Makale Yazarı: Mahmut Şenol

    *Bu makale Roman kahramanları dergisi 22. sayısında  (Nisan/Haziran 2015) yayımlanmıştır.

    İhsan Oktay Anar’ın son romanı, Galîz Kahraman üzerine tek tük değerlendirme yazıları okunabildi.

    Nedense, ta başından beri, ilk romanı #PusluKıtalarAtlası’ndan bu yana eserlerinde hep erişilmez derinliği olduğu savlanan Anar’ın kendine has yazım üslûbuna, galiba bu sav nedeniyle ya dokunulmadan geçiliyor yahut şapka çıkarılıp nasılsa bir felsefe profesörü romancıyla karşı karşıyayız, muhakkak ki doğrusunu yazmıştır, diye mesafeli yorumlar yapılıyordu. Yine öyle oldu!

    Ciddiyetine her zaman önem verdiğimiz birkaç eleştirmenimiz, romanın temel yapısına değinmeden, salt kahramanlarının anti-kahraman oluşuna dair vurguyla yetinip gerisi Anar Hocamızın tarzıdır diye yazılarını noktalaması dikkat çekti.

    İhsan Oktay Anar’ın kendine ait bir Bâbil Kulesi inşa edip, kullandığı karmaşık dil sayesinde, ayrıca derinleşmiş pop-kültüre ait malzeme birikimiyle ve felsefî-tarihî bilgi aktarımıyla mücehhez olup her tür tenkitten münezzeh kalarak, orada yazılarına devam ettiğini sanıyorum.

    Hiç kuşkusuz ki roman sanatının yazarına verdiği geniş özgürlük olanağı, belki de edebiyatın öteki dallarında gıpta yaratacak kadar geniştir.

    Romancı yeni sözcükler yaratabilir, varolanları eğip bükebilir, gramer-yazılım kurallarına gerekirse direnir; hasılı kendine has bir tür çıkarabilir. #Ulysses’in yazarı J.Joyce’un yapıtı halen ne dil bakımından ne kurgu ve anlam yüküyle, hatta ne de roman kahramanı açısından tam olarak anlaşılmış sayılmaz; her geçen gün eser hakkında yeni ve türlü görüşler ortaya atılabiliyor. Joyce, bunları okusa, kimbilir ne kadar şaşırırdı!

    O halde roman yazarı, konusunu gündemden veya masalsı bir anlatımla geçmişten günümüze transfer edilmiş alıntı, anekdot ve benzetmelerle sürdürebilir; kaleminin kıvraklığına bağlı şeylerdir bütün bunlar…

    Anar’ın ilk romanından sonra oturan bir çizgisi olmuştu ve ilk üç kitabından sonrakilere elim gitmediyse, bu hem biraz tembellikten hem de bir ölçüde romancımızın üslûbuna artık vakıf olmaklığım ve okumaya dair heyecan eksikliğime dayanır.

    Bilirim, İhsan Oktay Hocanın müridi gibi onun her yazdığını gözü kapalı okumaya hazır bir tür tarikat-okuru vardır. Bu arada Amat, Suskunlar ve Yedinci Gün adlı romanlarını, biraz da bilerek, isteyerek atlamış bulunuyorum; eğlenceli ve okunduktan sonra geriye pek bir şey kalmayan masalsı anlatımını kaçırmış olmakla neler kaybettiğimi, ileride, bir gün tekrar bunlara elim uzandığında, bakalım görecek miyim? Bu hesapca, demek, felsefe hocası Anar’ın yayımlanmış 7 kitabı bulunmaktadır; yigirmi-20 adete ulaşmasını dileriz. Hocamızın eski Türk yazıtlarında yer alan yigirmi gibi rakamları günümüze taşırken, sadece ikisine itibar etmesindeki anlamı çıkartmakta zorlandığımı da söylemeliyim.

    Anar, “yirmi”ye “yigirmi”, “dört”e “tört” diyerek sözcüklere takla attıran bir tarzı tercih ediyor; daha birçok buna benzer dil oyunları kitaplarında bulunabilir. Belli ki hocanın roman yazdığı sırada, yazdıkları her şeyden evvel kendisini epeyi eğlendiriyor. Zira başka türlüsü beklenemez! Yazan yazılanı en az iki kere okuyandır: Qui Scribit bis Legit! Öyle ki, Anar Hocanın da keyif alıp romanlarını baskıdan evvel birkaç kez yahut sonrasında birçok defa tebessümle, belki arada bir kahkaha atıp okuduğuna inanmaktayım.

    Bu kahkahanın, en azından mütebessim kalışının nedeni, son romanında yarattığı tüm karakterlerin ve elbette romanın baş kahramanı İdris Âmil’in bir tür komik karakter olmasıdır. Her ne kadar, girişte belirttiğimce, birkaç edebiyat eleştirmeninden bu karakterin anti-kahraman olduğu yönünde, böyle bakılırsa karakterin ciddiyetini ve dolayısıyla romancının da ciddi şeyler düşünmüş olacağını ortaya koyup olumlayıcı yaklaşımlara rast geliyorsam dahi, bana göre, İdris Âmil Hazretleri – Niye, kahramanın veya anti-kahramanın ‘hazretleri’ ve hatta ‘efendimiz’ diye hitap ekleri aldığını ne roman başında, ne de sonrasında anlayabilmiş olmadığımı itiraf edeyim; idrak kıtlığındayım, herhalde… Romanın anlatıcısı, sürekli olarak İdris Âmil’e bu biçimde hitapta bulunmaktadır! – bir tür karikatür karakterdir.

    Ben derim ki, L-Manyak mizah dergisinde ve yanılmıyorsam, daha sonra başka mizahi yayımlarda yer alan Kötü Kedi Şerafettin karakteri, bir bakıma İdris Âmil’le örtüşmektedir. Postmodernizm diye karışık bir mevzuya çatmadan, sadece Batının ürettiği Punk insan tipi, yahut Amerika kıtasında yaygın olarak kullanılan deyişle WhiteTrash-Beyaz Pislik&Çöplük Adam’lardan farklı değildir. Kötü Kedi Şerafettin gibi kötücüllüğün sınırlarında dolaşırken hep haklı çıkmanın ve yenilgisini her zaman bir başka kötülükle bastırmanın tasarımına ait bir roman kahramanıdır.

    Bana göre, Anar Hocamızın İdris Âmil’i aslında çizgi-roman karakteri olacakken, roman yazarımızın karikatür çizmek becerisi olmadığından yazıya dökülmüştür. Burada haksızlık etmemeli! Anar’ın Galîz Kahramanlar başlıklı bu kitabının kapağında yer alan Osmanlı tuğrasının bugün milliyetçi, şoven, dinci kesimlerde pek sevilerek kullanılan son versiyonuna bir atıfta bulunurcasına çizili karikatür ilustrasyonu kendi elinden çıkmıştır; bunu kitap künyesinde okuruz.

    Kapak karikatürünün ortasında çizili, muhtemelen İdris Âmil adlı anti-hero [?] karikatür kahramanın, Türk toplumunun son 15 yılını siyaseten işgal etmiş birisini andırdığı biçimindeki ihsasları, dokundurma ve yakıştırmayı da kitap kapağına dikkatle bakacak okura bırakmalıyız. Fötr şapkası altında bir tür sarık giymiş bu karikatür adamın bıyıkları ve çehresine de bir parça aşina olduğumuzu, zannediyorum.

    İdris’in Kasımpaşalı oluşuna dikkati çekip, bu kez romanda güncelliğe döndüğünü söyleyenler de bulunuyor. Daha evvelki romanlarında tarihin bilerek çarpıtılmış olarak bugüne gönderme yapılmak üzere ele alınması, genellikle belirsiz yahut iç içe geçmiş zaman dilimlerinde dolaşan kahramanlar kullanması, Anar’ın özel bir seçimidir. Anar, birçok ad ve adılı ihsas edici benzetmelere sık sık yer verir. Nitekim, son romanında tam olarak günümüzün değil ancak yakın zamanların, muhtemelen Cumhuriyetin erken dönemleri ve sanki ortalarına denk düşen, ziyadesiyle karmaşık bir zaman diliminde, sanki kıyameti tarif eden Dabbet’ül Arz vakti gelmiş gibi ikrahlık duyulacak kaldırımlarda dolaşan İdris Âmil, kendisini püskürme kaşlı kabadayılar dünyasında bulana değin evvela o sünepe haliyle şiir yazmaya, artiz olmaya kalkışır; her telden çalıp oynayama, kendini ispata çalışır. Onunkisi bir varoluş mücadelesidir. İntihal/alıntı ve telif hırsızlığı yaparak romanlar üretmek dahi onun aklından geçecek, fakat bastırdığı sahte kalem kitaplarının telifini hırsızların piri olan bir başka kötü adama, ancak dini bütün kahramana kaptıracak ve böylece hırsızlığı, soygunculuğu, karmanyolacı oluşu kamusal alanda itibar görecektir.

    Anar hırsızlığın, soygunun, harami ve eşkıyalığın yerleşik düzene ait olduğu bir distopik dünya çizmekte, İdris’i bu dünyanın baş kahramanı ilan etmektedir. İdris, mesela, borca batıp bunu ödemek üzere para aramaya kalkıştığı bir sabah, evvelden delirip Mazhar Osman’a kapatılan dayısından tevarüs etmiş köfteci arabasıyla Beyoğlu’na çıkacak ve orada paraya para demezken, iğrençlik yapmaya devam edecektir; bu, onun tabiatında vardır.

    Ağacami Sokağında köfte sattığı müşterisinin yemeğine ¨elini makatına sokup dışkısını¨ sürecek kadar iğrenç bir Kötü Kedi Şerafettin’dir. Bu ve buna benzer birçok iğrençliği, tiksindirici halleri işte tam da bu nedenle, Kötü Kedi Şerafettin’e benzetmemize kadar uzanır… Zaten roman, bir tür #Dante’nin İlahi Komedya’sında Cehennem kapısı bekleyen berbat insanların hikâyesidir ve ¨Eli tespihte gözü teslikte¨ sürüsüne bereket kötücül insanlar romanda lebâlep’tir…

    Hırsızlık günümüz toplumunda, tıpkı benzer veya başka biçimleri ve amalgamlarıyla geçmiş zamanlarda olduğu gibi kabul görmekteyse, karikatür-roman kahramanımız bunu hayda hayda, fazlasıyla yapmaktan geri kalmayacaktır.

    Ergenlik çağından başlayıp birkaç yıla uzanmış bir hikâyesi var, karikatür-roman kahramanı İdris’in… Romanın özetini veriyor olmamak için İdris’in yaşadıklarını tek tek aktarmak yerine, hasılı onun her zaman pişkin, zeytinyağı gibi üste çıkan, kendini güçlü ve haklı görmek hararetiyle kendinden zayıf, narin ve nâif kim varsa onları ezmeye yatkın, Jose Ortega y Gasset’in tarifiyle okursak “hayata gelmiş olmakla her şeye sahip olmak hakkına” vasıl olduğuna bir kez inanmış, bu nedenle şımarıklığını, görgüsüzlüğünü ve yüzsüzlüğünü alabildiğine özgürce kullanan, ne yazık ki romandaki masalın geçtiği zaman ve mekânın da buna müsait olduğu bir kişilikle karşılaşıyoruz.

    Bu kişiliğin anti-kahraman olduğuna birçok yönüyle katılmak mümkündür. Anti-kahraman yerleşik ahlâk, cesaret, moral değerler ve insana ait inceliklerden tümüyle veya kısmen yoksun olan biridir. Galiba bu açıdan ilk anti-kahramanın Homeros’un İliada destanındaki Thersites olduğunu, onun iğrenç, zalim, kaba-galîz biri olarak klasik edebiyatta yer aldığını hatırlamalıyız. Birçok eleştirmenin ortak kanısına göre, Robert #Musil’in tamamlanmamış romanı Niteliksiz Adam’daki Ulrich de bir tür anti-kahraman, ama komik kahramandır. Yine James Joyce’a dönersek, Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi başlıklı eserinin kahramanı Stephen Dedalus, en azından antigonisttir ve nihilizme çıkan kapıları zorlar, bu anlamıyla kötünün sorgusunu okuruna yaptırır. F.Scott Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby romanında benzer bir karakter anti-kahraman olarak karşımıza çıkacaktır: Mr.Jay! Bana göre, Moby Dick’in Kaptan Ahab’ı da kötücülüğe varan ısrarıyla, inadıyla bir tür anti-kahramandır. Kimileriyse, Kâtip Bartleby karakterini anti-kahraman görür; bana göre o salt depresiftir. Lakin İdris Âmil’in bu yönüyle edebiyat dışında bir komik karikatür karakter olduğuna daha çok ısrarım bulunuyor.

    Romanda #Efgan Bakara adlı naif, hatta enayi karakterin zavallılığı dışında iyi insan hemen hemen hiç yoktur; İdris’in silik karakterli annesi dışında… Bütün bunlar, bizi bunaltıcı bir şehir atmosferinde bırakır; nefes alacak yer ararız.

    Efgan #Bakara’yı hariç tutarsanız İdris’in dünyası, yaşadığı şehre ait o mekân ve zaman asla içinde olmak istemiyeceğiniz vıcık vıcık bir dünyadır. Bu yüzden romanın bir an evvel sonlanmasını isteyerek, lakin Anar Hocanın akıcı anlatımı ve dili kıvrak yazısıyla satırları eskitip geçersiniz.

    Bir kanalizasyona düşmüşlüğün hissini okurda bırakan masal-karikatür romandan okurun feraha çıkışına, İdris’in insanoğlunun hırs, kin, intikam, acımasızlık, açgözlülük gibi birçok tanımlarıyla örtüşecek kötü yüzünü gösteren ortak bir karakter olduğuna ait saptamayı bize sunmasıyla kavuşuruz, rahatlarız. İdris Âmil’in cezaevine jandarmalar eşliğinde gönderildiği son sahnede, trende, bir antropolog ortaya çıkar. Antropolog’un, tamı tamına 10 bin kişinin fotoğrafını çektikten sonra ve bunların negatiflerini üst üste koymakla elde ettiği görüntüyü, #Nietzsche’nin Üstün İnsanı’nın tam tersi sayılabilecek, yani Anar’ın Kötü İnsanı’nın fotoğrafını İdris’in yüzünde tesadüf eseri bulmasıyla bu şeytani roman sonlanır.

    Aslına bakarsanız bir rüya ve riya sayılacak bu karanlık-komik anlatımın sonunda bize kalan İdris’in gerçek bir kahraman olmaktan öte, tüm insanlığın ortak kötücülüğüne işaret etmesidir. Öyle yazarlar vardır ki gece gördüğü rüyayı ertesi sabah hakikat gibi yazıverir.

    Rüyayı gören Anar Hocanın bunu kaleme almasıyla, okuduğumuz anlatıdan çıkaracağımız şudur ki, roman kahramanının komedisindeki iğrençlik, aslında onun her zaman hayattan alacaklı çıkmaya çalışan kötülüğüne ilişkindir.

    Ne ki aslında daha da kötüsü, kötürümleşmiş bir toplumun buna cevaz vermesidir.

    İşte tam da bu yönüyle, Anar Hocanın tarikat müridi saf saf sıra tutan okurları nasıl anlarsa anlasın, bana göre bir sürrealist, hatta gerçeküstücülükten daha çok absürde-saçmaya yakın bir karikatürvâri karşı-kahramanla edebiyatın yeraltı dünyasına güçlü bir eser verilmiştir.

    Ne yazık ki romanda Borsalino-Fedora şapkalardan 1930’ların 500.cc’lik #MotoGuzzi triportör taşıtlarına kadar, aransa müzelerde bulunacak ne varsa dekor olup karşımıza çıktığından, şayet bir dönem filmi çekilseydi mekân-dekor danışmanı olması işten sayılmayacak Anar Hocanın bu güzide çalışması fazlasıyla yerel kaldığı için uluslararası dillere çevrilmesi kanımca zorluk görecek, böylece komik-karikatür kahraman İdris sadece Türk okuru tarafından bilinmekle kalacaktır.

    Ben böyle derim, lakin Anar’ın her metaforunda derûni bir hikmet arayan sadık okuru başka söyler.

    Hasılı ben ne söylerim, tamburam ne çalar!

    ——————
    Kaynakça
    İhsan Oktay Anar, Galîz Kahraman, İletişim Yayınları, 1.Baskı 2014, İstanbul, 181 sayfa

     

    #Sayı22 #kötükedi #şerafettin #mahmutşenol #galiz #ihsanoktayanar #idrisamil

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
Hayattan Hep Alacaklı Çıkan Biriydi* Makale Yazar…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi