Faust: Nedir, Dünyayı Bir Arada Tutan?

  • Faust: Nedir, Dünyayı Bir Arada Tutan?

    Posted by romankahramanlari on 12 Temmuz 2024 at 09:36

    Faust: Nedir, Dünyayı Bir Arada Tutan?*

    Makale Yazarı: Nihat Ülner

    *Bu Makale Roman Kahramanları dergisi  Sayı 8 – Ekim/Aralık 2011’de yayımlanmıştır.

    Dr. Johann Faust, dünya edebiyatının en ünlü kahramanlarından biridir ve bu ününü herkesten çok Goethe’nin aynı adı taşıyan tiyatro eserine borçludur. Gerçi Faust motifi Goethe’nin kendi icadı değildir. Rönesans döneminde (16. yy.’da) ortaya çıkmaya başlayan ve Hıristiyanlığın çizdiği dinî sınırları ihlal edip “şeytani” bilgilerin peşine düşen yeni aydın tipinin, yani ilk bilim adamlarının dindar halk çevrelerinde yarattığı kuşkuları yansıtan bir figürdür, Dr. Faustus’un ilk şekli. Ama bu konuda yalnızca Ortaçağ halkını suçlamamak da gerekir. Bilim adamlarının (bilim, kadınlara henüz kapalı bir alandı) bu denli olumsuz biçimde algılanması, kısmen de yeni, yani “hümanist” dediğimiz aydın tipini taklit eden ve bilimsel bilgiden çok paranın peşinde olan üçkâğıtçıların marifetidir. Faust adında bir kişinin gerçekten yaşayıp yaşamadığı konusunda yapılan filolojik araştırmalar, bu figürün kökenini oluşturan gerçek bir kişiyi ortaya çıkarmadıysa da, kendisini: “Magister Georgius Sabellicus, Faustus junior, fons necromanticorunm, astrologus, magus secundus, chiromanticus, aeromanticus, pyromanticus, in hydra arte secundus” ad ve unvanıyla tanıtan bir kimsenin izine rastlamış, hümanist bilginleri taklit eden gezgin dalavereci tipinin varlığını saptamıştır. İşte bu üfürükçü diyeceğimiz sözde aydın tipi hakkında anlatılagelen birçok öykünün (olumsuz) kahramanları, zamanla Dr. Faustus motifinde tek bir ad altında birleşmişlerdir. 1587 yılında Almanya’da basılan ve daha çok geniş halk yığınlarına yönelik olduğu için sonraları “halk kitabı” diye anılan formatta basılan Historia von D. Johann Fausten, işte bu dağınık öyküleri belli başlı bir olay örgüsü çerçevesinde toplayan bir anlatının metnidir. Kısa sürede (başta İngilizce olmak üzere) birçok Batı diline çevrilen bu “halk kitabı” böylece hayli yaygınlık kazanmıştır.

    Faust izleğine yeni ve bu kez gerçek anlamda sanatsal bir yön veren kişiyse Christopher Marlowe olmuştur. Historia’nın 1592 yılında The Historie of the damnable live, and deserued death of Doctor Iohn Faustus’un yayımlanan İngilizce çevirisinden yararlanan Marlowe, o güne dek hayli olumsuz özelliklere sahip Faust figürüne –The Tragical History of Doctor Faustus başlığından anlaşılacağı üzere– trajik bir nitelik kazandırmıştır. Marlowe’un Faust karakterinde yeni olan şey, onun daha önceki (Alman) dalavereci karakterinde karşıt olarak hakikati arayan Yeniçağ insanını yansıtmasıdır:

    Faust:
    Sihirbazlık ve büyü sanatıyla ilgilenmeye karar verdim.
    Yalnızca büyücülük sanatıyla ilgilenen düş gücüm de
    Başka hiçbir şey düşünmeme izin vermiyor.
    Felsefeyi iğrenç ve anlaşılması güç buluyorum,
    Hukuk da tıp da aklı kıt olanlar için.
    İlahiyat ise, üçünden de aşağılık,
    Kötü, dayanmaz, iğrenç ve berbat.[1]

    İlk (Alman) Faust motifinde kötü niyetle “sihirbazlık ve büyü”ye sarılan (İngiliz) Faust, Marlowe’un kendisi gibi kuşkudan (skepsis’ten) muzdariptir ve o mevcut eğitim sisteminin dört temel alanına ait bilgilerden tatmin olmamaktadır. Beşinci bir alana, yani kara büyüye başvurmasının nedeni, mevcut bilgilere duyduğu derin kuşkudur. Benzer biçimde simyacılar dört unsurun değil de, dört unsuru birbirine bağlayan beşinci elementin peşindedir.

    Marlowe, Faust figürünü trajik bir kahraman düzeyine çıkardıktan sonra, bu karakter iki yönde gelişmiştir. Bir yandan tüm Avrupa’da giderek daha geniş kitlelerin ilgisini çeken şeytani bir kahraman olarak 17. yy. boyunca yaygınlaşmıştır. Öte yandan, özellikle de Marlowe’un verdiği esinleme sayesinde, entelektüel ve trajik bir sanat izleğine dönüşmüştür. On sekizinci yüzyıla gelindiğinde, bilgiye susamış aydınlanmacıların kahramanı haline gelmiştir. Bu durum 1770’lerden sonra başta Goethe olmak üzere ortaya çıkan genç yazarlarda devam etmiştir. Ne ki Goethe’nin Faust tasarımı, hepsini derinlik ve karmaşıklık bakımından hayli aşmıştır.

    Faust I

    Goethe’nin çıkış noktası, Faust I’in olay örgüsünün başındaki ünlü monolog’dan anlaşılacağı üzere, Marlowe’dan bildiğimiz skepsis sorunsalıdır:

    Faust:
    Araştırdım, ah, ateşli çabalarla,
    Felsefe, hukuk ve tıp bilimini,
    Bir de, ne yazık ki ilahıyatı!
    Şimdi de duruyorum burada, bir ahmak gibi,
    Hiç de akıllanmamış değilim…
    Belki daha akıllıyım bütün o züppelerden,
    Doktor, uzman, yazar ve papazlardan…
    Ama bütün şevkim de kırıldı,
    Bir şeyler bildiğime kandıramıyorum kendimi.[2]
    Marlowe ve Goethe’nin arasındaki benzerlik apaçıktır. Ne var ki Marlowe’da belirsiz kalan nokta (Faust ne bilmek ister?) Goethe’nin tasarımında kesinleştirilir ve Faust tarafından açıkça dile getirilir:

    Faust:

    Bilmek istiyorum, nedir en derinde,
    Dünyayı bir arada tutan?[3]

    Faust’un tümünün olay örgüsü, işte bu sorunun muhtemel yanıtlarından oluşur. Ancak Faust I ile Faust II arasında belirgin farklar da söz konusudur. Goethe, Faust I’i gençlik yıllarında (20’li yaşlarında) kaleme almaya başladığı için, gençlik dönemine özgü radikal öznelciliğin damgasını taşır, dolayısıyla da malum soruyu insan öznesinin bireysel varoluşu açısından sorduğundan yola çıkmak gerekir.[4] Buysa, hayatın anlamını sorgulamakla aynı şeydir. Ama görüldüğü üzere Faust, insanın şimdiye dek yarattığı bilgi alanlarının (felsefe, hukuk, tıp, ilahiyat) bireysel varoluşun anlamını (geleneksel deyişle “hayatın manası”nı) ortaya çıkarmakta yetersiz kaldığı görüşündedir. Şeytanla işbirliği yapmasının nedeni de budur. Faust’un Mephisto’dan beklediği şey, dünyaya anlam verenin ne olduğunu ortaya çıkarmaya yardımcı olmasıdır.

    Ama eğer bir insan, dünyayı anlamlandırabilmek için şeytanın yardımına başvurmak zorundaysa, o zaman vay haline. Üstelik dünyayı anlamlandırma çabasının başarısızlıkla sonuçlanması, bireyin insan olma konusunda başarısız olduğu anlamına gelir. Çünkü “(anlamsallıktan yoksun) böyle bir hayvan olarak (…) yaşamak ve bu yaşam hakkında hiçbir bilince varamamak, sahiden de ağır bir cezadır. (…) Yaşama, herhangi yüce bir ödülü hedeflemeden, böyle körlemesine ve çılgınca bağlanmak (…) – buna hayvan olmak denir; tüm doğa, insan olmaya doğru çabalarken, hayvan yaşamının lanetinden kurtulmaya gerek duyduğunu ve sonunda varoluşun (dünyanın) onda (insanda) kendine bir ayna tuttuğunu, bu aynada yaşamın artık anlamsız değil, metafizik anlamlılığıyla göründüğünü anlatıyor. Yine de iyi düşünmeli: Hayvan nerede biter, insan nerede başlar! Yalnızca doğaya komşu olan insan! Bir kimse mutluluğu arar gibi yaşamı aradığı sürece, bakışını henüz hayvanın ufkundan öteye yükseltmemiştir; hayvanın kör içgüdüyle aradığını, o daha fazla bilinçle istemektedir yalnızca.”[5]
    Eğer doğanın insandan istediği şey, gerçekten de Nietzsche’nin dediği gibi dünyanın kendisiyle anlamlı bir ilişki kurmasını sağlayan (yaşamın metafizik anlamlılığıyla göründüğü) bir ayna tutmaksa, Faust gerçekten de zor durumdadır. Faust I’in başında intihar etmeyi düşünüyorsa, bu hiç de boşuna değildir.

    Ne var ki Faust’un sözüm ona imdadına yetişen Mephisto elbette iyi niyetli bir arkadaş değildir. Onun amacı, Faust’un “mutluluğu arar gibi yaşamı araması”nı, böylece de “hayvanın kör içgüdüyle aradığını, daha fazla bilinçle istemesi”ni sağlamak ve dünyaya “varoluşun metafizik anlamlılığıyla göründüğü bir ayna” tutma görevini unutturmaktır. Hem Faust I hem de Faust II’de olup biten olay örgüsünün temel mantığı, Mephisto’nun bu amacı tarafından belirlendiğine göre, çeşitli “durak”lar söz konusu olacaktır.

    Örneğin ilk “durak”lardan biri, “Auerbach’ın Meyhanesi”dir. Aşikâr olduğu üzere meyhanenin özelliği, içki içilen bir mekân olmasıdır. Mephisto’nun amacı, Faust’u sarhoş edip onu bu yolla “mutlu” kılmaktır. Bu durumda dünyayı bir arada tutan şey, içkinin (hatta genel olarak her keyif verici maddenin) sağladığı esrime halidir. Ne var ki Mephisto’nun planı işlemez, çünkü sonunda meyhanede kavga çıkar. Anlaşılan, en az Goethe’ye göre, esrime (alkolizm ve uyuşturucu bağımlılığı) dünyayı bir arada tutan ve varoluşa anlam katan bir unsur olarak uygun bir araç değildir.

    İkinci önemli durak, “Cadı Mutfağı”dır. Cadıların büyüsü sayesinde, eserin başında yaşlı bir adam olan Faust gençleşir ve bir delikanlıya dönüşür. Günümüzde tüm dünyayı saran ebediyen genç kalma tutkusu ve modern estetik cerrahinin olanakları, sağlık ve makyaj ürünleri vb. işte bu “cadı mutfağı” kategorisine girer. Ne var ki büyünün yaptığı tek şey, bir yanılsama yaratmaktır. Faust I’in sonunda, Faust’un yine yaşlı haliyle karşımıza çıkması, buna işaret eder.

    Faust gençleştikten sonra, artık aşk yaşamaya hazır bir hale gelmiştir. Elbette aşk, dünyayı bir arada tutar ve insan varoluşuna anlam verir. Ama daha önceki “durak”larla kıyasla en trajik olanı da bu aşk meselesidir. Gerçi Faust’un başına bir şey gelmez, ama sevdiği kızın (Gretchen) mahvına yol açar. Faust’un yaşadığı aşk, sonuçta Gretchen’in ağabeyinin, annesinin ve (Faust’tan olan gayri-meşru) çocuğunun ölümüne yol açtığı gibi, Gretchen’in idamıyla sonuçlanır…

    Faust’un aşk macerası sürerken, Mephisto bir girişimde daha bulunur ve onu “Walpurgis Gecesi”ne, yani cadı bayramına davet eder. Günümüz (argo) deyişiyle, Faust’u “âlem”e götürür. Eski Roma’da bu tarz eğlencelere “orji” denirdi. Bu nedenle “Walpurgis Gecesi” sahnesinde kullanılan dil de hayli müstehcendir. Ama Mephisto yine amacına erişemez, çünkü gördüğü bir hayal Faust’a Gretchen’i (yani âşık olduğu genç kızı) hatırlatır. Her ne kadar Mephisto “Walpurgis Gecesi Rüyası” oyunuyla (tiyatroda tiyatro) Faust’un aklını başka bir yöne çekmeye çalışsa da, ona aşkını unutturamaz. Böylece “âlem” durağı da Mephisto’nun umduğu sonucu getirmez.

    Malum “âlem”den döndükten sonra Gretchen’in, gayrimeşru çocuğunu öldürdüğü için idama mahkûm olduğunu duyan Faust, onu kurtarmaya çalışsa da, boşunadır. Gretchen hem akli dengesini yitirmiştir, hem de kendini ağabeyi, annesi ve çocuğunun ölümünden sorumlu tuttuğu için, ölmek istemektedir. Faust ve Mephisto onu ölüme terk eder. “Mahpus” sahnesi, yine eski, yaşlı haline dönmüş olan Faust’un aşk macerasının hem de Faust I’in son durağıdır.

    Faust II

    Faust I daha çok öznel bir nitelik taşırken, Faust II toplumsal ve tarihsel niteliktedir. Dolayısıyla Faust II’nin “durak”larını bu bakış açısıyla değerlendirmek gerekir. Ne var ki Faust II’nin motifleri alabildiğine karmaşıktır. Dolaysıyla hepsini ya da en azından bir kısmını tek bir yazının dâhilinde ele almanın olanağı yoktur. Bu nedenle, tek bir izleği ele alacağız ve o motif aracılığıyla, Goethe’nin Faust II’de malum soruya (Nedir, dünyayı bir arada tutan?) nasıl toplumsal bir yanıt getirmeye çalıştığını serilmeyeceğiz. Söz konusu izlek, para motifidir.

    Goethe’nin birçok mitolojik unsuru işlediği Faust II’de, bu motiflerle kıyasla ilk bakışta hiç de metafizik ya da felsefi bir nitelik taşımıyormuş gibi görünen para motifinin, Faust araştırmalarına ancak son on yıllarda konu olmasının nedeni, yüzeysel bir unsur olarak algılanması olsa gerek. Oysa Faust II’de tanık olduğumuz olay örgüsünün önemli bir kısmı “kâğıt paranın doğuş anı”nı yansıtmakta ve böylece Ortaçağ’dan Yeniçağ’a geçiş süreci sorununun kilit noktasına işaret etmektedir.

    Ama para motifini incelemeden önce, kısaca da olsa, Goethe’nin hayatına ilişkin bazı ilginç ayrıntılara dikkat çekmek isteriz. Zaten zengin bir aileden gelen, dolayısıyla da küçüklüğünden beri paranın neye yaradığını iyi bilen ozanın yaşam öyküsüne baktığımızda, onun mutlakiyetçi Weimar Prensliği’ndeki idari göreve başladıktan sonra parayla iktisadi ve mali anlamda hayli profesyonel bir ilişki kurmak zorunda kaldığını öğreniyoruz. Goethe’nin, Weimar’daki görevine başladığı ve henüz yirmi altı yaşında olduğu 1776’dan itibaren somut parasal ve finansal işlemlerle hayli içli dışlı olduğunu biliyoruz. Üstelik 1782’den itibaren prensliğin mali işleri olduğu gibi Goethe’nin görev alanına devredilmiştir. Bugünkü deyişle, Goethe böylelikle Weimar Prensliği’nin maliye bakanlığını da üstlenmiştir.

    Fakat Goethe yalnızca böylesi somut sorunlar çerçevesinde değil, aynı zamanda kuramsal düzeyde de finansal ve ekonomik konularla ilgileniyordu. Goethe birçok iktisat ve işletme kitabı satın alıp okuduğu gibi, Adam Smith’in Ulusların Zenginliği’ni derinlemesine incelemiştir. Tüm olay örgüsü boyunca yapıtın temel konusunu oluşturan dünyayı bir arada tutanın ne olduğu sorusuna yanıt bulmaya çalışan Goethe için “piyasanın görünmez eli” elbette ilginç bir kuram sayılırdı. Eğer Goethe, “dünyayı bir arada tutan” görüngülere para’yı eklemekten kendini alamadıysa, buna şaşmamak gerekir, çünkü hem teorik hem de pratik olarak çok iyi bildiği bir konudur.

    Faust II’nin olay örgüsünde, para motifi öncelikle pratik bir işleve sahiptir. Burhanettin Kâmil, kendi dönemine has üslubuyla şöyle özetler ilgili sahneyi (İmparator Sarayı): “Önümüzdeki sahnede tasvir edilen saray hayatı boş, manasız, bayağı zevklerin hâkim olduğu bir muhittir ve bu bakımdan (Faust’un gözünü boyayıp tuzağa düşürmeye çalışan) Mephisto’nun gayeleri için çok uygun bir vasıtadır… Gayesine ulaştıracak planları gerçekleştirmek için Faust’u saray âlemine sokmak mecburiyetinde olan Mephisto’nun bu muhite önce kendisinin girmesi lazımdır… Çok geçmeden (…) Mephisto İmparator’un eski soytarısını bertaraf (eder), onun yerine kendisi (geçer)… Diğer taraftan İmparator’un bu esnada büyük bir para sıkıntısı içinde bulunuşu ve memleketin sefil ve acıklı durumu Mephisto’nun önemli (imparatorluğun para krizine çözüm getirecek) yardımlar vadeden bir şahsiyet gibi meydana çıkmasını sağlayacaktır. (Çünkü) İmparator, bu haklı şikâyetlere bir çare araştıracağı yerde Mephistopheles’e: ‘Söyle bakalım soytarı, senin de bildiğin başka sıkıntı yok mu?’ diye sorar… Bu sual Mephisto’ya, önceden kararlaştırılmış olduğu plânı tatbik için de mükemmel bir fırsattır… (İmparator’a) elindeki nüfuz ve kudretten istifade ederek bu gibi sıkıntılardan niçin kurtulamadığına güya hayret etmektedir (soytarı kılığına girmiş Mephisto). Bu sayısız felaketlerin sadece parasızlıktan ileri geldiğini o da görmüştür. Fakat buna bir çare bulunabilir… Mephisto (…), Faust’u bu işleri başarabilecek ve her türlü sıkıntıya çare bulacak (…) bir insan olarak saraya sokmaya çalışır.”[6] Ve tüm bu sıkıntıların çaresi, karşılığı olmasa bile basılıp tedavüle sokulabilen kâğıt paradır.

    Türkçe’deki ilk kapsamlı Faust II tahlilinden aktardığımız bu özet, para motifi konusunda geleneksel yaklaşımı yansıtmaktadır: imparatorluğun içinde bulunduğu finans krizi, sadece Faust’un saraya gelebilmesini sağlamakla sınırlı bir işleve sahiptir. Oysa Jochen Hörisch’in öncülük ettiği çözümleme tarzında, olay örgüsünün ilerlemesini sağlamakla sınırlı değildir bu işlev: “’Artık alfabe fuzulî olmuştur,/Bu işaret artık herkesi bahtiyar kılacaktır’ diye haykırır Haznedar, önceki gece kâğıt parayı imzalamış olan İmparator’a (dize 6081 vd.). (…) İki kez geçen ‘artık’ sözcüğü, bu iki dizenin şimdiki zamana ilişkin bir teşhis içerdiğini vurgular ve günümüzü daha önceki tarihsel zaman diliminden ayırır. Daha önceki tarihsel zaman diliminde başka bir işaret, yani istavroz, insanları bahtiyar kılmıştı. Çifte ‘artık’ kullanımı, yeni zaman diliminin başlangıç noktasını belirlediği gibi, artık hükümdarın ağzından çıkan sözünün geçerliliğini yitirdiğini ve onun yerine paranın suskun gücünün (…) geçerlilik kazandığını gösterir.”[7]

    Böyle bakıldığında, Batı tarihinin bağlamında Ortaçağ ile Yeniçağ’ı birbirinden ayırt etmeye yarayan bir ölçüt vardır elimizde. Ortaçağ’da dünyayı bir arada tutan ve varoluşa anlam veren unsur, işareti istavroz olan Hıristiyanlıktır. Hıristiyanlık ise İncil’e, yani kutsal kitaba dayandığı için, alfabeye ihtiyaç duyar. Modern kâğıt paranın doğusundan sonra alfabenin mana dolu harfleri değil de, manevi diyebileceğimiz herhangi bir nitelik taşımaktan uzak olan rakamlar dünyayı bir arada tutmaktadır artık. Gerçi Hıristiyanlık, sahip olduğu manevî niteliği fanî dünyanın reddedilmesine ve onun yerine bir öte-dünyanın erek olarak gösterilmesine borçludur; bu bakımdan Hıristiyan anlayışında varoluşun kendisi anlamlı değildir. Ama paranın hiçbir manevî yönü yoktur, çünkü sayılar anlamsızdır: herhangi bir niteliği değil de, her zaman niceliği ifade eder. Dolayısıyla para dünyayı ve insanları ancak işlevsel olarak bir arada tutar.

    Oysa Faust’un aradığı şey, dünyevi varoluşun kendisine anlam veren şeydir. Paranın yol açtığı bu anlamsızlaşmanın karşısında Faust, Yeniçağ’ın olumsuzluklarını aşmaya çalışır. Mephisto’nun yardımıyla Eskiçağ’ı (Helena motifi) canlandırması bunun örneklerinden biridir. Hıristiyanlık ve paranın dışında dünyayı bir arada tutabilen unsuru, deyim yerindeyse geçmişe dönerek (re-gresyon yoluyla) bulmaya çalışır. Diğer olanak, Yeniçağ’ın ilerisine gidip (pro-gresyon yoluyla) yepyeni bir toplum biçimini yaratmaktır. Ancak, bu yeni toplumu görecek kadar uzun yaşamaz.

    Sonuçta Faust, tüm yapıt boyunca (Faust I ve II boyunca) Mephisto’nun yardımıyla uğradığı hiçbir “durak”ta, dünyayı bir arada tutan şeyi bulamamıştır. Ama nasıl hiçbir şey bilmemek de bir şey bilmekse, dünyayı bir arada tutanın ne olmadığını bilmek de bir bilgidir. Eğer günümüzde bu arayışı sürdüreceksek, kahramanca arayışını sürdüren Faust’un sayesinde en azından bunun nasıl yapılmayacağını öğrenmiş bulunuyoruz.

    ——————-
    * Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü
    [1] Christopher Marlowe: Doktor Faustus (çev. M. Hamit Çalışkan), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002.
    [2] Johann Wolfgang Goethe: Faust I (çev. Nihat Ülner), Öteki Yayınevi, Ankara 2004, s. 21.
    [3] age.
    [4] Goethe ünlü eserinde elbette birçok konuyu işler ve hepsini tek bir makalede ele almanın olanaksızlığı ortadadır. Zaten bu yazının amacı, olay örgüsünün ana damarını ortaya çıkarmakla sınırlıdır. Dolayısıyla yanıtlamaya çalıştığımız soru, sadece Faust’u bir bütün olarak bir arada tutanın ne olduğuna yöneliktir sadece.
    [5] Friedrich Nietzsche: Eğitici Olarak Schopenhauer (çev. Mustafa Tüzel), İthaki Yayınları, İstanbul 2007, s. 49-50.
    [6] Burhanettin Batıman, Faust – İkinci Kısmın Tahlil ve Tefsiri, İstanbul Üniversitesi Yayınları No. 428, İstanbul 1949, s. 16-17.
    [7] Jochen Hörisch: Kopf oder Zahl – Die Poesie des Geldes, Frankfurt/M. 1996, s. 11.

    #sayı8 #Goethe #faust #mephisto #nihatülner #almanedebiyatı

    romankahramanlari replied 4 months, 4 weeks ago 1 Member · 0 Replies
  • 0 Replies

Sorry, there were no replies found.

Reply to: romankahramanlari
Faust: Nedir, Dünyayı Bir Arada Tutan?* Makale Ya…
Cancel
Your information:

Start of Discussion
0 of 0 replies June 2018
Now