Eugène de Rastignac: BALZAC’IN RASTIGNAC’I ARAMIZDA YAŞIYOR!

  • Eugène de Rastignac: BALZAC’IN RASTIGNAC’I ARAMIZDA YAŞIYOR!

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 14:59'de 11 Temmuz 2024

    BALZAC’IN RASTIGNAC’I ARAMIZDA YAŞIYOR!*

    Makale Yazarı: Lütfü Tınç

     

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI Temmuz/Eylül 2011, 7. sayıda yayımlanmıştır. 

    Balzac’ın doksan beş romanlık edebiyat mabedi İnsanlık Komedyası’nın ‘başyapıtı’ Goriot Baba ve bu yapıtın ‘#başkahramanı da ‘#Rastignac’tır. Kaderini #GoriotBaba’dan sonraki on Balzac romanına daha taşıyacak olan Rastignac bugün de, köşe dönücülüğün evrensel simgesidir.

    İNSANLIK KOMEDYASI’NIN OLUŞTUĞU DÖNEMİN FRANSA’SI

    Hem Honoré de Balzac’ın “İnsanlık Komedyası – La Comédie Humaine” içinde sergilediği toplumsal yapıyı hem de doksan beş romanlık bu devasa edebiyat mabedinin kilit taşlarından “Goriot Baba- Le Père Goriot” romanını ve oradaki başkahraman Eugène de Rastignac’ın “önlenemez yükselişi”ni kavramak için, o dönemlerin Fransa’sına uzanmamız gerekir. Böyle bir tarih gezisi, “İnsanlık Komedyası” içindeki diğer karakterlerin ‘kader çizgilerini’ anlayabilmemizi sağlayacağı gibi, Balzac’ın yirmi küsur yıllık yazı hayatının gelişme seyrini de görebilmemize yardımcı olacaktır. Bu zaman diliminin başlangıcı, Napoléon Bonaparte sonrasının Fransa’sıdır.

    #Napoléon’un yirmi yıl kadar süren Avrupa hâkimiyetinin ardından, savaş yorgunluğu içinde yeniden paylaşılan bir Avrupa’da, 1815’lerin Viyana Kongresi, elbette liberal düşünce akımlarını görmezden gelecek ve ayrıca Fransa’dan, 1789 Devrimi’nin hesabını soracaktı… Bu arada 1814’te Fransa tahtına oturtulan XVIII. Louis döneminde, bireysel özgürlükler rafa kaldırılacak, basına sansür konulacak, üniversiteler kontrol altına alınacaktı. Zaten iki meclisli parlamento üyelerinin seçimindeki mekanizma, güçleri kralın eline vermişti. “İmparatorluk” devrinin ‘yaralarının sarılması’ anlamında, “#Restauration” diye adlandırılacak bu dönemde, Viyana Kongresi’nin egemen devletleri, elbette yenik Napoléon Fransa’sını, 1789 Devrimi öncesi sınırlarına çekilmeye de zorlayacaktı. Özgürlükçü düşüncelerin bastırılmasında, Avrupa çapında bir “#kutsalittifak” kurulacak, bunun mimarı da, #AvusturyaBaşbakanı #Metternich olacaktı…

    Metternich’in, “Sosyal bünye üzerine ölümün nefesini üfleyen rüzgârın çıktığı mağara” olarak tanımladığı Fransa, artık yenik düşmüştü. Ama bu yenilgiyi Victor Hugo gibi algılayarak, “Zafer, yenilgiye yol açmıştı / On était vaincu par sa conquête” diye karşılayacak olan bir başka Fransa da vardı… Ancak her ne olursa olsun, yenik bir Fransa için, özellikle ‘İmparator’un 1821’deki ölümünden sonra, “Napoléon macerası” bitmişti. Fakat bir zamanların “#Kartal”ı #NapoléonBonaparte’ı, ölümünden sonra “#KüçükOnbaşı” diye adlandırmayı sevenlerin Fransa’sında, ‘İmparator’ için övgüler, giderek artar olmuştu. Bu, garip; ama izah edilebilir bir paradokstu!..

    “Badem Gözlü” Napoléon

    Ölümünden hemen sonra yeşeren ve Napoléon Bonaparte’ı yücelten bu düşüncelerle adeta bir “siyasi akım” oluşturuldu. Eski imparator, birkaç yıl içinde, birdenbire “#bademgözlü” oldu ve sıradan insanların kurtarıcısı, üstün bir siyaset dehası olarak anılmaya başlandı. Napoléon’un kurduğu baskı yönetimi de, zamanla unutulmaya yüz tuttu… Bu hava içinde #bonapartizm, neredeyse cumhuriyetçi fikirlerle eşdeğer kabul ediliyordu. 1830 ve 1832 ayaklanmalarının barikatlarında direnenler, hem “bonapartçı” hem de “cumhuriyetçi” olabiliyorlardı… Bu gelişmeler, Fransa tahtını ele geçirmeye çalışan yeğen Louis Napoléon’un yolunu açacaktı. Louis-Philippe döneminde Orléans’cıların, İkinci Cumhuriyet döneminde ise cumhuriyetçilerin Fransız halkının beklentilerini karşılayamaması, Louis Napoléon Bonaparte’a beklediği fırsatı sağlayacaktı…

    #1848’in 22 Şubat’ında Guizot iktidarının Paris’te hükümet karşıtı toplantı ve gösterileri yasaklaması, on bin Parisliyi sokaklara döktü. Paris halkı ve işçiler, bir kez daha, barikatlarda askeri birlikler ve polisle karşı karşıya geldiler. 23 Şubat’ta ayaklanma daha büyük boyutlara ulaştı. Hükümet, orta sınıf kökenli Milli Muhafızlar’ı harekete geçirdi; ama onlar halka karşı şiddet kullanmaktan kaçındılar. 23 Şubat’ta Louis-Philippe, #Guizot’yu istifaya zorladı; fakat olaylar yatıştırılamadı; 24 Şubat gecesi Paris mahallelerinde bin beş yüze yakın #barikat kuruldu. Çatışmalar büyük bir halk ayaklanmasına dönüştü. 24 Şubat’ta Louis-Philippe tahttan çekildi, yerini #ParisKontu olan torunu Philippe d’Orléans’a bıraktı ve İngiltere’ye kaçtı. Böylece 1830’da kurulan “#TemmuzMonarşisi”, işçilerin etkin rolü ve orta halli Paris halkının desteğiyle başarıya ulaşan “#ŞubatDevrimi” sonucunda yıkıldı. Sosyalistler, Paris’in doğusunda “#sosyalistcumhuriyet”in kuruluşunu ilan ederken, liberaller de kentin batısında kendi cumhuriyetlerini ilan edeceklerdi. Ama sonuçta, bir “Geçici Hükümet” hedefi üzerinde anlaşıldı.

    Ancak kurulan hükümet, getirdiği çözümlerle işçilerin güvenini kazanamadı; 23 Haziran 1848 günü, #Parisişçileri ayaklandı. Beş gün süren ayaklanmalar sonunda, 1848 Devrimi, cumhuriyetçi burjuvazinin on bin işçiyi katletmesiyle noktalandı. On bir bin Parisli de tutuklandı… Fransa, 1790’lardaki “#Terreur” devrinden daha karanlık bir döneme giriyordu…

    Bu arada, dokuz yüz milletvekilinden sekiz yüzü ile sağ kanatta buluşan bir Kurucu Meclis oluşturuldu. Meclis’in ilk işi, tüm işçi örgütlenmelerini yasaklamak oldu; 4 Mayıs 1849’da da, “Cumhuriyet” ilan edildi, yeni bir anayasa düzenlendi.

    Bütün bu gelişmeler sırasında, Aralık 1848’de Bonaparte’çılar, Louis Napoléon Bonaparte’ı cumhurbaşkanlığına getirmek için yeterli oyu toplamışlardı… Daha sonraki iki yıl boyunca, 1850’de ve 1851’de, birbirleriyle çekişen kralcı gruplar, #Orléanscılar ve #bonapartçılar arasında şiddetli bir mücadele başladı. Bu mücadele cumhurbaşkanı Louis Napoléon Bonaparte’ı ve yandaşlarını güçlendirdi. Bonaparte, parlamentoyu feshederek bütün muhaliflerini tutuklattı; Kasım 1852’de de, kendisini “Fransa İmparatoru” seçtirdi…

    Karl Marx’ın Yaklaşımı

    Tarihsel olarak bonapartizm, hem Fransa’daki meşru Bourbon hanedanını destekleyenlere hem de, onun küçük kolu olan ve Louis-Philippe’in (Orléans Dükü) tahta çıkmasını alkışlayan Orléans’cılara karşı çıkar. Bu karşı çıkışın temelinde, meşru ve doğal hiyerarşilere, geleneksel seçkinciliğe düşman ‘#devrimci’ bir tavır vardır. Ancak Fransız tarihi içinde bu ‘devrimci’ tavır, 1789’un sosyo-ekonomik kazanımlarını savunmaya ve jakobencilikten doğan merkeziyetçi bir devlet örgütlenmesini benimsemeye dayanır… Geniş anlamıyla ise, “bonapartizm” kavramı, #KarlMarx’ın “Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i” adlı yapıtındaki çözümlemelerle şekillenmiştir. Louis Bonaparte’ın yani III. Napoléon’un gerçekleştirdiği hükümet darbesini anlattığı bu yapıtında Marx, “bonapartizm” kavramını, halk onayına, özellikle meşruiyetini elde etmek için bir plebisite dayanan otoriter ve merkeziyetçi bir yönetim biçimi için kullanır.

    Karl Marx, “Louis Bonaparte’ın On Sekiz #Brumaire’i”nde (İletişim Yayınları, Tanıl Bora çevirisi, 2010, İstanbul), yapıtı şu cümleyle noktalar: “Fakat imparator pelerini en nihayet Louis Bonaparte’ın omuzlarına konduğunda, Napoléon’un Vendôme Sütunu’ndaki tunç heykeli yere devrilecektir.”

    Evet, Paris’in en eski mücevher ve moda mağazalarının bulunduğu ünlü #VendômeMeydanı’ndaki tunç Napoléon heykeli, I. Napoléon’un 1805’te Avrupa’daki zaferleri şerefine, ganimet olarak alınan toplar eritilerek yapılmıştı… #LouisBonaparte yani 2 Aralık 1852’den itibaren III. Napoléon, Victor Hugo’nun deyişiyle de, “#KüçükNapolyon”, bu heykelin yerine, kraliyeti simgeleyen bir heykel diktirecekti. Bu heykelin ömrü de, 1871 Paris Komünü ile sınırlı olacak; III. Napoléon gibi, o da Komün günlerinde devrilip gidecekti…

    Özetlersek, 1815’ten yani #ViyanaKonferansı’ndan 1871’e yani #ParisKomünü’ne kadar, bütün Avrupa büyük çalkantılar içindeydi: Halklar özgürlüklerini talep eder ve yenilgiler içine düşerken uluslar da, kendi açılarından, “devletler” halinde örgütlenmenin peşindeydiler. Bütün kara Avrupa’sındaki bu gelişmelerin en çarpıcı örnekleri de, Fransa’da, Balzac’ın romanlarının arka arkaya karşımıza çıktığı Napoléon sonrasının Fransa’sında şekillendi.

    ‘İNSANLIK KOMEDYASI’ MABEDİNİN KİLİT TAŞI: ‘GORİOT BABA’ ROMANI

    Balzac’ın “İnsanlık Komedyası – La Comédie Humaine” içindeki romanlarında –ki bunların sayısı doksan beşi bulur–birbiri içine geçmiş bir dizi entrikanın varlığı, hem Balzac’ın hem de onun “İnsanlık Komedyası” mabedinin özelliğidir.

    Goriot Baba romanı, Balzac’ın inşa ettiği “İnsanlık Komedyası” içindeki en önemli dönemeçtir. Uzatmalı sevgilisi #MadamHanska’ya gönderdiği 6 Şubat 1844 tarihli mektubunda Honoré de Balzac, “Ben, bütün bir toplumu kafamda taşıyor olacaktım” diye yazar. 1829’dan itibaren kaleme aldığı romanlarını Balzac, “La Comédie Humaine” yani “İnsanlık Komedisi” adı altında toplamaya ve bunları, “Örf Araştırmaları”, “Psikolojik Araştırmalar”, “Analitik Araştırmalar” tarzında sınıflandırmaya başlar. Özellikle “Örf Araştırmaları – Études des Moeurs” adı altındaki sınıflandırmayı da, “Özel Hayattan Sahneler”, “Taşra Hayatından Sahneler”, “Paris Hayatından Sahneler” ve “Siyasi Hayattan Sahneler” gibi alt bölümlere ayırır.

    Geri Dönen Kahramanlar

    Edebiyat tarihçileri ve Balzac uzmanları tarafından, “İnsanlık Komedyası” içindeki bütün eserlerinin merkezinde sayılan Goriot Baba romanını Balzac, otuz beş yaşında, 1835’te kaleme alır. Goriot Baba romanının yazım süreci içinde Balzac, kahramanının ‘Massiac’ olan adını, ‘Rastignac’ olarak değiştirmiştir. ‘Rastignac’ ise, Balzac’ın 1831’de yayımlanan “Tılsımlı Deri – La Peau de Chagrin” adlı yapıtında, ikinci karakterdir. Zaten ‘Rastignac’ kişiliğinin ‘yaşam sürecindeki’ farklı dönemleri, Balzac’ın 1829’dan 1847’ye kadar kaleme aldığı romanlardan tam on tanesinde, karşımıza çıkar.

    Aslında yalnız Rastignac değil, Goriot Baba romanının kırk sekiz civarındaki karakteri, Balzac’ın diğer romanlarında da yer alacaktır. Böylece Balzac, ilk kez Goriot Baba romanı içine oturttuğu “geri dönen kişilikler” sistemi sayesinde, İnsanlık Komedyası’nın bütünü içinde, bir karakterin ‘kaderini’ çizebilmiştir.

    Balzac’ın “geri dönen kişilikler” sisteminin çevresinde, elbette 1800’lerden 1847’ye uzanan, neredeyse yarım asırlık bir toplumsal arka plan panoraması vardır. Nitekim #FriedrichEngels, “Bütün tarihçilerden, iktisatçılardan ve istatistikçilerden öğrendiğimden daha fazlasını Balzac’tan öğrendim” sözlerini boşuna sarf etmemiştir!..

    Honoré de Balzac, 1835’te kaleme almaya başladığı Goriot Baba romanını, 1819’un sonbahar aylarında başlatır. Bu tarih, bir zamanların genç Balzac’ının hukuk fakültesinden diplomasını aldığı yıldır… Evet; 1819’un sonbaharında Paris’te, ünlü Quartier Latin ile Saint-Marceau arasında ve Neuve-Sainte Geneviève Sokağı üzerindeki Vauquer Evi’ndeyiz. Burası, sahibesi ve yöneticisi #MadamVauquer’nin adıyla anılan ve “… kırk yıldan beri ortahalli insanlara göre bir #pansiyon”dur. Romanın merkezinde, bu pansiyonda yaşayan altmış dokuz yaşındaki Mösyö Goriot vardır; ama yapıtın öne çıkan karakteri, ‘başkahramanı’ yine bu pansiyonda kalan yakışıklı genç Eugène de Rastignac’tır. Taşradan, Charente bölgesinden Paris’e hukuk okumaya gelmiş olan Rastignac, soylu fakat kıt kanaat geçinen bir ailenin, kendisine büyük umutlar bağladığı erkek evladıdır.

    Goriot’nun Tutkusu, Rastignac’ın İhtirası

    Erkek ya da kadın, daha çok yaşlı insanlardan oluşan pansiyon sakinlerinin en eskilerinden biri de, işlerden elini eteğini çekmiş olan şehriye fabrikatörü, dul ‘Mösyö Goriot’dur. Giderek yoksullaşacak ve pansiyonun alt katlarındaki muteber odalarından daha üst katların mütevazı bölümlerine geçerken ‘#MösyöGoriot’ pansiyon sakinleri arasında, artık belirli bir küçümseme içinde, ‘Goriot Baba’ lakabıyla anılacaktır. Karısının ölümünden sonra kızları #Anastasie ve #Delphine’e aşırı derecede bağlanan Goriot’nun onları pansiyondakilerden gizlemesi ve soylu, zengin damatlarla “iyi birer evlilik yapmış olan” kızlarına hâlâ para yetiştirirken giderek yoksullaşması, pansiyon sakinleri arasında hep bir merak konusu olacaktır. ‘Pansiyon içi’ bu ilişkiler sayesinde Balzac, bu “küçük insanların” karakterlerini de önümüze serebilecektir. Bu arada, onların tepkilerinden hareketle, dramatik kurgusunu geliştirecektir.

    İlk başlarda Eugène de Rastignac, “Paris için”, oldukça saf ve romantik bir taşralı öğrencidir. Nitekim Balzac’ın dört ayrı bölümde topladığı romanın “Kibar Alemine Giriş” bölümünde yakından tanıdığımız kahramanımız Eugène de Rastignac, Napoléon sonrasındaki Restauration (Yenilenme) döneminin yani Bourbon hanedanının yeniden Fransa tahtına oturduğu dönemin sorunları içinde bocalayan bir genç adamdır:

    “Eugène bu mektubu okuyup bitirdiğinde, hüngür hüngür ağlıyordu. Kızının borcunu ödemek için altın kaplama gümüş çanağını büken, sonra da götürüp satan Goriot Baba’yı düşünüyordu. Kendi kendine ‘Annem de mücevherlerini büktü!’ diyordu.” (Goriot Baba, İletişim Yayınları, Şerif Hulûsi çevirisi, 2010, İstanbul, sayfa 115).

    Evet, genç Eugène dönemin getirdiği sorunlarla ve sorularla karşı karşıyadır; ama ihtirasları da vardır: Paris’teki soylu yeğeni #BeauséantVikontesi sayesinde “kibar alemine” girmek ister. Bu tutkusu gerçekleşir ve bu arada ‘kader’, genç Eugène’in karşısına Goriot Baba’nın kızlarını da çıkarır! İkisi de zengin soylularla mutsuz evlilikler yapmış olan bu güzel hanımlar, birbirlerinden nefret ederler ve Paris’in soylu zenginlerinin salonlarında, yoğun bir itibar rekabeti içinde, birbirleriyle sürtüşüp dururlar… Büyük kız Anastasie, kocası Restaud Kontu’nu kumarbaz sevgilisiyle aldatmakta ve tüm parasını da bu kumarbaza kaptırmaktadır. Tabii bu para, Goriot Baba’nın birikimlerinden süzülmektedir kumar masalarına doğru… Goriot Baba’nın küçük kızı Delphine ise, Eugène de Rastignac’a âşık olacaktır. Fransa’nın büyük bankerlerinden Nucingen Baronu ile evli olan Delphine, kocasından oldukça cılız harçlıklar almaktadır ve tabii, çok mutsuzdur… Sonunda, Goriot Baba’nın maddi desteğiyle iki âşık küçük bir daire tutar ve birlikte olmaya başlarlar. Goriot Baba’nın da bütün arzusu, onların yanında yaşayabilmek, kızına ve onu seven insana yakın olabilmektir.

    Bir Anti-Kahraman: #Vautrin

    Kimi olaylar Madam Vauquer’nin mütevazı pansiyonunda, kimileri de Paris’in kibarlar aleminin esas semti #SaintGermain’in görkemli salonlarında arka arkaya akıp giderken, düğüm noktası, kitabın üçüncü bölümünde, “Dokuzcanlı” adlı bölümde karakterini tanıyıp öneminin farkına varacağımız Mösyö Vautrin ile karşımıza çıkacaktır. Rastignac ve Goriot’dan sonra, romanın en renkli ve en belirgin karakteri olan Vautrin’in gerçek adı #JacquesCollin’dir. Ama Paris’in ve hatta bütün Fransa’nın kanun dışı çevrelerinde ve özellikle de son kaçtığı Toulon zindanlarında, “#Dokuzcanlı” namıyla tanınan bir kürek mahkûmunun daha birçok sahte ismi vardır ve bu isimlerle İnsanlık Komedyası’nın ‘kurucu’ karakterlerinden biri olarak, farklı Balzac romanlarında, sık sık karşımıza çıkacaktır. Zaten Goriot Baba’daki karakterlerin çoğu, bu ‘kurucu’ karakterler arasındadır.

    Şimdi Vautrin’e dönersek; Madam Vauquer’nin pansiyonundan Saint-Germain’in en mutena salonlarına, Paris’in yeraltı dünyasından, İçişleri Bakanlığı’nın bürolarına, nerede neler dönüp duruyor, ‘kimin eli kimin cebinde’, bunların hepsini bilen bir şahsiyet olduğunu görürüz kırk yaşlarındaki Vautrin’in… Kendi deyimiyle, “Gözü yükseklerde, ihtiraslı gençlere yardımı” sever… Hatta bu yolda, cinayet bile işleyebilir! Nitekim Vautrin’in ilk kez ortaya çıktığı Goriot Baba romanında da öyle olacaktır. Yani Vautrin, bir yandan genç Rastignac ile Madam Vauquer’nin pansiyonundaki ‘talihsiz’ Matmazel Taillefer arasında çöpçatanlık yapacak öte yandan da, aslında bir miktar yol almış olan bu gönül ilişkisini yüklü bir servet üzerine oturtmak için, bir cinayet planlayacaktır:

    Zengin babası tarafından reddedilen #MatmazelTaillefer’in miras ortağı tek erkek kardeşinin bir düelloda öldürülmesi planının tertipçisi Vautrin olacaktır… Bütün bu olaylar, genç Rastignac’ın ‘saf taşralı’ tarafını törpüleyecek ve Vautrin’in cinai planlarına şiddetle karşı çıkmış olsa da, toplum içinde yükselme, günümüzün tabiriyle, “köşeyi dönme” ihtirasını dindirmeyecektir… Biz şimdi bir başka yazıda, kahramanımız Rastignac’ın evrensel kişiliğini ve İnsanlık Komedyası içindeki özel yerini vurgulamaya geçmeden önce, şunu da belirtelim ki, Balzac’ın Vautrin tiplemesi aslında çok daha geniş ve bağımsız bir yazının konusu olmalıdır. Çünkü Vautrin yaşamıştır ve gerçek adı, Eugène-François Vidocq’tur. Üstelik sadece Balzac’ın romanlarında değil, Victor Hugo’nun #Sefiller romanında ya da #EdgarAllenPoe’nun öykülerinde ve hatta 2001’de, Pitof’un yönettiği #Vidocq filminde, Gérard Depardieu’nün suratı altında karşımıza çıkacaktır! Ayrıca o, sadece #kanunkaçağı bir kürek mahkûmu değil, 1809’dan 1845’e kadar, bir #gizlipolisşefi olarak Fransa’da üç ayrı rejim altında, sürekli güçlenen bir iktidar adamı olacaktır!

    ‘GLOBAL’ KAHRAMAN RASTIGNAC VE BALZAC’IN EVRENSELLİĞİ

    Balzac’ın “Goriot Baba” romanında ‘kahraman’, Eugène de Rastignac’tır. Ama roman, Rastignac’ın adını taşımadığı gibi, onunla ilgili bir çağırışım ya da Rastignac’a ilişkin bir sıfatlandırma üzerine de kurulu değildir. Üstelik unutmamak gerekir ki, Balzac’ın Eugène de Rastignac tiplemesi, yazarın dokuz farklı romanında daha karşımıza çıkacak ve İnsanlık Komedyası’ndaki “geri dönen kişilikler” sistemi içinde, Goriot Baba romanının dışında da, “kader çizgisini” diğer dokuz romanda sürdürecektir. Ama Goriot Baba, söz konusu on roman içinde, Eugène de Rastignac’ın ‘baş romanıdır’, bu evrensel tiplemeyi, “ihtiraslı bir ikbal avcısının simgesi” haline gelmiş bu ‘ünlü’ kahramanı taçlandıran romandır diyebiliriz. O zaman, akla şu soru geliyor: Roman neden Goriot Baba adını taşıyor?..

    Balzac’ın huyudur; romanlarına, farklı yönler verir. Bu çerçeveden bakıldığında, Goriot Baba romanı sadece Eugène de Rastignac’ın değil, Vautrin tiplemesinin de romanıdır… Hatta buna #Paris kentini de eklemek gerekir. Zaten dört bölümlü romanın ilk bölümünde, “Ortahalli İnsanlar Pansiyonu” adı altında, Madam Vauquer’nin pansiyonu; “Kibar Alemine Giriş” bölümünde, genç taşralı hukuk öğrencisi Eugène de Rastignac’ın Paris’teki ilk adımları, “Dokuzcanlı” adlı üçüncü bölümde, Vautrin’in çevirdiği dolaplar ve son bölümde de “Baba’nın Ölümü” anlatılır. “Baba”nın yani kızlarına duyduğu aşırı tutku içinde varını yoğunu tüketen Mösyö Goriot’nun sefalet ve yalnızlık içindeki ölümü…

    Rastignac’a Babalık Yapanlar

    Hem Vautrin hem de Goriot genç Rastignac’a ‘#babalık’ yapmak isterler. Rastignac, Goriot ve Vautrin üçgeninde, iki yönlü, farklı bir baba-oğul ilişkisi vardır aslında. İkisi de genç Rastignac’ın kaderini, kendileri çizmek isterler; ikisi de Rastignac’ı farklı yönlere çekerler; ama ikisinin de planları gerçekleşmeyecek, biri mezara, diğeri hapishaneye giderken, Eugène de Rastignac, Balzac’ın diğer romanlarına sıçrayarak Balzac’ın ona biçtiği kaderi izleyecektir.

    “Goriot Baba” romanında (1835), Paris’te genç bir taşralı #hukuköğrencisi olarak karşımıza çıkan Rastignac, “Le Bal de Sceaux – #SceauxBalosu” romanında (1820) olduğu kadar, “Le Cabinet des Antiques – #AntikacıDükkânı” romanında (1822) ve “Illusions Perdues – #KaybolanUmutlar”da (18361843) çömezlikten olgunluk devresine geçmiş bir ‘Paris fatihi’ olacaktır. Daha sonra, Balzac’ın altı romanında karşımıza çıkacak olan Rastignac, dönemin Fransız toplumunda basamakları hızla çıkarak, ünlü banker Nucingen’in damadı, önemli bir politik şahsiyet ve sonunda da, 1845’lerin Fransa’sında Adalet bakanı olacaktır. Rastignac’ın önlenemez yükselişi aslında 1845’lerin Fransa’sından 20. yüzyılın bütün dünya ülkelerine ve oradan da 21. yüzyıl toplumlarının içine yayılmıştır. Her ne pahasına olursa olsun, yükselmek, toplumların en tepelerine yerleşmek isteyen Rastignac’lar bugün her tarafta!..

    Modern Bir Destan

    #BüyükSanayiDevrimi sonrasındaki Avrupa’da, işçi sınıfının geliştiği ve bankerlerin toplumun tepesine yerleştiği bir Fransa’da Balzac, romanlarında her tabaka ve meslekten insana yer verir. Soyluları tasvirde pek başarılı olamadığı söylense de, burjuva tabakalarını, kent soyluları harikulâde bir biçimde canlandırır. Tiplerini, içinde yaşadıkları muhit ve ilişkilerle gözler önüne serer. Kimi yönleriyle Molière ile kıyaslanan, kimi yönleriyle Shakespeare’e benzetilen Balzac, Zola’lara ve Flaubert’lere de yolu açmıştır. Balzac’ın yapıtlarından söz ederken Émile Zola, “Fransa’da yaratılmış olan modern destanın adı İnsanlık Komedyası ve yazarı da Balzac’tır” diyecektir.

    Ayrıca Balzac’ın, bir “#entrika” olmadan romandan söz edilemeyeceğini ve “karmaşık bir olaylar yumağı” olmadan da, “entrika” yaratılamayacağını anlamış olduğu, ortadadır. Hemen her Balzac romanı, girift entrikaların ve dehşetengiz hadiselerin damgasını taşır. Goriot Baba romanını kaleme almaya başlamadan önce, 1830’ların başlarında, Balzac yazacağı her romanın “bir düğüm” içermesi gerektiğini anlamıştır. Bu düğüm, bir entrikanın düğümü olacaktır ve romandaki entrikalar da, bir ya da birçok insanın kaderini yönlendiren olaylar ağını kuracaktır.

    “İnsanlık Komedyası”nın romanlarında yer yer ihmaller bulunduğu, Balzac’ın tasvir ettiği tipleri fazla süslediği, benzetmelerinin ve metaforlarının incelikten yoksun olduğu, en yalın duyguların, onun kalemi altında, bazen melodramatik hatta “bayağı” denecek bir hal alabildiği yazılıp çizilmiştir. Bütün bu yargılamalarda, doğruluk payı vardır. Fakat bütün bunlara rağmen Balzac, ölmez ve dipdiri tipler yaratmıştır.

    Bunun en güzel örneği de, Eugène de Rastignac’tır. Günümüzün Fransız dili sözlüklerinde, “Rastignac” sözcüğünün karşılığı olarak, “kibar ikbal avcısı” açıklaması vardır ve biz, sadece Fransa’da değil, ‘Para’nın bütün varlıkların tepesinde hüküm sürdüğü toplumlarda, 19. yüzyıl başlarından 21. yüzyıl başlara kadar, Rastignac’ların hep karşımıza çıkmakta olduğunu görürüz… Gelin, Goriot Baba romanının son satırlarını birlikte okuyalım:

    “Yalnız kalan Eugène mezarın yukarılarına doğru birkaç adım attı. Seine boyunca kıvrılıp yatmış, ışıkları parlamaya başlayan Paris’e baktı. Vendôme Meydanı’nın kulesiyle Invalides’in kubbesi arasına gözleri hırsla takıldı, kaldı. İçine dalmak istediği o kibar âlemi burada yaşıyordu. Bu vızıldayan arı kovanına, balını önceden emiyormuş gibi baktı. Şu azametli sözleri söyledi: ‘Şimdi karşı karşıyayız.’

    Topluma ilk meydan okuma hareketi olarak, Delphine’e, akşam yemeğine gitti.” (Goriot Baba, İletişim Yayınları, Şerif Hulûsi çevirisi, 2010, İstanbul, sayfa 305).

    #Balzac #İnsanlıkKomedyası #95romanlık #başyapıt #köşedönücülük #LaComédieHumaine #önlenemezyükselişi #ÖrfAraştırmaları #PsikolojikAraştırmalar #AnalitikAraştırmalar #ÉtudesdesMoeurs #geridönenkahramanlar #antikahraman #kürekmahkumu #kurucukarakter #saftaşralı #EugèneFrançoisVidocq #ortahalliinsanlarpansiyonu #moderndestan #Fransa #kibarikbalavcısı

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
BALZAC’IN RASTIGNAC’I ARAMIZDA YAŞIYOR!* Makale Y…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi