Dostoyevski: İnsan Doğasına Uzanan Sinematografik Bakış

  • Dostoyevski: İnsan Doğasına Uzanan Sinematografik Bakış

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 14:16'de 11 Temmuz 2024

    İnsan Doğasına Uzanan Sinematografik Bakış*

    Makale Yazarı: Metin Çalışkan

    *Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI dergisinin Nisan/Haziran 2013 tarihli 14. sayısında yayımlanmıştır.

    Ölüler Evinden Anılar Dostoyevski’nin hapishanenin iç dünyasını anlattığı bir romanıdır. Yazar kitabının başında, anlatının Aleksandr Petroviç #Goryançikov adlı eski bir asilzadenin notlarından derlendiğini belirtir. Dostoyevski derlemede sinematografik bir üslupla insan doğasının izlerini takip eder. Aynı zamanda hapishanedeki karakterler üzerinden Rus toplumunun dönemsel fotoğraflarına ulaşma çabasına girişir. (Yazımda bu dönemsel fotoğrafa ilişmeyeceğim.)

    Bu yazıda romanımızın kahramanı elbette Goryançikov. O hem anlatıcı hem tanık ama ben onun aktardığı mahpuslar arasından iki karakterin üzerinde durmak isterim: Sirotkin ve Petrof. Metnin sık ağaçlı bir ormanı andıran karakter sayısı nedeniyle böyle bir indirgemeye gitmek zorunda kaldım. Sirotkin ve Petrof’u seçme nedenim, insan doğasının iki zıt kutbunu temsil eden karakterler olarak romanda yerlerini almalarıdır. Ancak daha sonra açıklayacağım nedenlerle Petrof’a ağırlık vereceğim. Hepsinden önce biraz, Ölüler Evinden Anılar’ın biyografik nitelik taşıyan ipuçlarını takip etmek istiyorum.

    Kimin Derlemesi?
    Ölüler Evinden Anılar’ın önsözüne göre Dostoyevski bir nevi aktarıcıdır. Aynı önsöze göre yazar, Goryançikov adlı şahsın hapishane anılarını derlemiştir. Dostoyevski’nin biyografisi düşünüldüğünde ise kendisinin Goryançikov olma ihtimali akla gelecektir. Zira Dostoyevski, Henri Troyat’nın Dostoyevski biyografisinde detaylarıyla anlattığı şekilde 23 Nisan 1849’da Sibirya’ya sürgüne gönderilmiştir. Goryançikov’un notları da Sibirya’da geçen sürgün sürecini ve hapishane yaşantısını kapsar.

    Bu kitabın kahramanının Dostoyevski olabileceğine dair bir başka ipucu ise yazarın üslubudur. Roman başarılı sahne kurulumları, ince ince örülen ruh tahlilleri ile Dostoyevski’nin Goryançikov olup çıktığını göstermektedir. Hapishane yaşamı, sadece Dostoyevski’nin kaleminden çıkabilecek bir etkileyicilikle anlatılır. György Lukacs da Avrupa Edebiyatı ve Varoluşçuluk kitabında Dostoyevski’nin hapishanede yazdığı anılarına örnek olarak, Ölüler Evinden Anılar romanını işaret eder. Üstüne üstlük Kumarbaz da benzer biyografik özellikler taşımaktadır. Yani neredeyse edebiyat tarihçileri arasında Goryançikov’un kurmaca değil doğrudan Dostoyevski olduğu uzlaşısı vardır.

    Dostoyevski’nin bu tutumu edebiyat yazınında sıklıkla karşılaşılan bir durum değildir. Örneğin Boris Vian da kendisini Vernon Sullivan denen bir yazarın çevirmeni olarak lanse etmiştir. Aslında Vian, Sullivan romanlarının gerçek yazarıdır. Anlatısının fazla tepki görmesinden çekindiği için böyle bir yola başvurmuştur. Tüm bu bilgilerle birlikte yazımın devamında kitabın ana karakterini Dostoyevski olarak adlandırmamda bir sakınca yok sanırım.

    Sinematografik Üslubun Romandaki Yeri
    Belirli bir dönemin Rus romanlarını ele alalım ya da Gorki, Tolstoy, Gogol gibi Rus edebiyatçılar üzerine düşünelim. Düşündüğümüz metinlerin, yazarların ortak yönlerinden birisi de başarıyla kullanılan sinematografik üslup olacaktır. Sinematografik anlatımın iyi kurulması romanların anlatım gücünü artırmıştır. Neden bazı metinler okuyucu için daha sarsıcıdır ya da neden bazı roman karakterlerini ete kemiğe büründürürken zorlanmayız? Evet, tüm bu soruların cevapları için pek çok dayanak bulabiliriz. Dilin iyi kullanılması, olay örgüsünün sekteye uğramaması gibi unsurlar dayanaklar arasında sayılabilir. Yine de hepsinin yanına eklenebilecek başarılı bir sinematografik anlatım, romanı olumlu yönde geliştirecektir.

    Ölüler Evinden Anılar’ın henüz başında yer alan hapishane tasvirine bir göz atalım.

    “Şarampollerin boşluklarından dışarıya bakmaya çalıştığımız vakitler küçük bir ufuk parçasıyla gece gündüz muhafızların kolaçan ettiği ve her tarafı sararmış uzun otlarla kaplı yüksekçe bir tepe görebiliyorduk. Ve yıllar geçse bile, şarampolün boşluklarından dışarıya baktıkça aynı kale duvarlarını, aynı nöbetçileri, aynı ufku, ama kaleden görünen göğü değil, başka bir gök, özgürlüğün göğünü göreceğimizi geçiriyorduk aklımızdan.”(1)

    Sinematografik üslubun başarıyla kullanıldığı bölüm bize hangi ipuçlarını vermiştir? Öncelikle, hapishanenin fiziksel yapısını algılarız. Ardından, mahkûmların özgürlükle ilişkisi yansıtılır. Böylece onların psikolojik yapılarına ilişkin ilk fikirlerimiz oluşur. Dostoyevski, iki uzun cümleyle, bizleri romanın ruhsal kimliğine yaklaştırmıştır.

    Ölüler Evinden Anılar’ın sinematografik anlatımı detaylı bir biçimde, özenle oluşturulmuştur. Sahneler genellikle metne doğrudan hizmet eder. Peki, sahne kurulumunu belirleyen sınırlar nelerdir?

    Salih Bolat, Öykü Yazma Teknikleri Yaratıcı Yazma Dersleri çalışmasında F.A Rockwell’in alıntısıyla konuya açıklık getirir. Yazar Rockwelle’e göre bir sahnenin; “zaman sınırı”, “yer sınırı”, “duygu sınırı” mevcuttur. Ayrıca sahne belirgin karakterler üzerinden kurulur ve sahnenin karmaşıklığının canlı tutulması sağlanır. Son kısma doğrudan katılmamakla beraber Ölü Evinden Anılar’ın sahne kurulumunun çoğunlukla zaman, yer, duygu sınırlarına bağlı kaldığını söyleyebilirim.

    Dostoyevski’nin Belgesel Kamerası
    Yeni bir yaşama başladığımızda ilk yapacağımız, o yaşamın karakterlerini, koşullarını incelemek olacaktır. Böylece nasıl bir tutum sergileyebileceğimize karar verebiliriz. Kimlerle anlaşıp, kimlerle anlaşamayacağımızı az çok tahmin edebiliriz. En nihayetinde oraya adapte olmamayı, uyumsuzluğu dahi seçebiliriz.

    Ölüler Evinden Anılar’ı okurken beni cezbeden özelliklerden birisi de Dostoyevski’nin belgeselci yaklaşımıydı. Yazar, tanıdık olmadığı hapishane dünyasında hemen her olaya, kişiye büyük bir merakla fakat temkinli bir biçimde yaklaşıyordu. Kamerasını doğru zamanda, doğru yerde konumlandırabiliyordu. Fakat bir belgeselciden ayrı olarak yargıda bulunuyordu. Gerek karakterlerin geçmişi hakkında öğrendikleriyle -ki genellikle işledikleri suçların ışığında- gerek karakterlerle paylaştıklarıyla yargılarını besliyordu.

    Albert Camus “Düşüş” kitabında yargılanmanın insanın maruz kalabileceği en büyük felaketlerden olabileceğine dair bir bölüm kaleme alır. Kastettiği adalet karşısında yargılanmaktan ziyade, insan karşısında yargılanmaktır. Yargı cümleleriyle mücadele etmektir. Fakat Ölüler Evinden Anılar kitabında durum farklıdır. Kimse Dostoyevski’nin yargılarıyla mücadele etmek zorunda kalmaz. Tabii biz okuyucular dışında. Dostoyevski, karakteri gereği yargılarını dışa vurmaktan kaçınır. Çoğunlukla sadece not alır. Bu da, kitaptaki diğer karakterlerin ana karakter hakkında üstün körü bir kanıya varmalarını sağlar.

    Yukarıda yazdıklarım sonucunda; Ölüler Evinden Anılar romanındaki karakterleri hem çok iyi tanırız, hem de Dostoyevski’nin kafasındaki soru işaretlerini paylaşırız. Şimdi bu karakterlerden ikisi olan, Sirotkin ile Petrof’a değineceğim.

    İnsan Doğasının İki Zıt Kutbu mu?
    Daha önce de belirttiğim gibi Ölüler Evinden Anılar romanında Dostoyevski yargılarda bulunmaktan kaçınmaz. Bu noktada bir ayrım yapmak iyi olacaktır. Yazarın, bilgisine ulaşabildiği herkesle alakalı bir fikri vardır. Etkileşim içinde olduklarına dair fikirleri ise paylaştıkları zamanla orantılı olarak gelişir. Onları salt birer suçlu olarak göremez. İnsan doğası gereği, paylaşımda bulunduğu kişileri diğerlerinden ayırır. Dostoyevski onları çok boyutlu ele alabilmiştir. Mahkûmların suçlarıyla, hapishanedeki tutumları ya da Dostoyevski’ye karşı davranışları ise bir çatışma unsuru yaratır. Yani ne kadar nesnel bir tutum izlenmeye çalışılsa da kitap öznellikten kurtulamaz. Bu da demektir ki, eğer romanda insan doğasına dair bazı savlara ulaşabilirsek bunlar Dostoyevski’ye ait olacaktır.

    Kitapta insan doğasına atfedilebilecek belirgin karakterler Sirotkin ve Petrof’tur. Dostoyevski iki karakteri de özenle ele almıştır. İkisiyle de etkileşim içerisine girmiştir. Ayrıca Sirotkin de Petrof da oldukça farklı kişiliklerdir. Sirotkin tasvir edilmeye başladığı an art arda iyi özellikleri sıralanır. Yakışıklıdır, içki içmemektedir, kumar oynamaz, ayrıca çocuksudur. Dostoyevski sıraladığı tüm iyi nitelikleri sarsmadan, Sirotkin’in cinayet suçundan mahkûm olduğunu anlatır. Başlarda kendisi bile buna inanmaz. Ona göre Sirotkin kimseyi öldüremez. Cinayet işleyebilecek bir tip değildir Sirotkin.

    Cinayet işleyebilecek tip ile cinayet işleyemeyecek tip, insan doğasının kötücül ve iyicil yapısına yöneliktir. Dostoyevski kitap boyunca ne Sirotkin ne de Petrof ile bu sorunsala net cevaplar vermez. Anlattıklarıyla çevresel faktörler de (örneğin Bakluşin’in bir hiç uğruna, aşk uğruna, üstelik neredeyse kazara cinayet işlemesi) metnin içine yerleştirilir. Ancak insan doğası da, çevresel faktörler de zaman zaman ağır basar. İkisi hakkında da net bir söyleme rastlanmaz.

    Petrof’a dönelim. Petrof, Sirotkin’in tam zıttı biçimde tanıtılır. Akim Akimiç, Petrof için şunları söyler: “En küçük hevesini gerçekleştirmek istediği zaman kimse onun önüne geçemez. Aklına eserse sizi boğazlayabilir. Gözünü bile kırpmadan kafanızı keser.”(2)

    İnsan doğasının izlerini takip etmeye devam edelim. Petrof neredeyse bir canavar halinde tanıtılır. Alıntıladığım bölümün benim için en önemli kısmı “heves” sözcüğüdür. Heves; devamlı, uzun süreli olabileceği gibi, anlık da olabilir. Gelip geçici bir durum da olabilir. Petrof gelip geçici bir durum için bile insanı boğazlamaktan çekinmez. Sirotkin’den tamamen ayrıksı bir bölgede durur. Yine de ikisi de cinayet suçundan mahkûmdurlar. İroni de tam burada yatar. Çünkü iki karakterden birisi doğası gereği, diğeri çevresel, zamansal koşullar sonucunda oradadır. Dostoyevski Ölüler Evinden Anılar boyunca suç üzerine, suçlu üzerine keskin cümleler kurmaz.

    Petrof, Dostoyevski’yle iletişim kurduğu andan itibaren asla kötücül anlatılmaz. Dostoyevski’nin ona dair ilginç bir anlatımı mevcuttur: “Bu çeşit insanlar karışıklık ve devrim çağlarında birden ön saflara geçmek, hareketlerde önemli bir yer alarak, bütün güçlerini kullanmak ve ortaya dökmek fırsatını bulurlar. Böyle bir hareketin en faal üyesi veya başlatıcısı olurlar.”(3)

    Sirotkin ile Petrof mukayese edildiğinde insan doğasıyla alakalı net cümleler kuramayız. İkisi de kötü eylemlerde bulunmuşlardır. Birisi mizaç olarak daha iyi çizilmişken öteki daha kötü çizilmiştir. İyiyi veya kötüyü tüm insanlığın kökenine, doğasına yormak gerçekçi olmayabilir. #Dostoyevski de Ölüler Evinden Anılar’ın tamamında konuya belirli bir mesafeden yaklaşır.

    Petrof Devam…
    Sirotkin’i bir kenara bırakırsak, Ölüler Evinden Anılar’ın benim için ilgi çekici karakteri Petrof’tur. Dayak cezasına çarptırıldığında Binbaşı’yı öldürmek istemiştir. Gözü karadır. Aynı zamanda Dostoyevski’ye tuhaf sorular sormaktadır: “Sizden bir şey sormak istiyorum. Napolyon’la ilgili bir şey. Bu Napolyon, 1812’de yurdumuza saldıran Napolyon’un akrabası değil mi?”(4) Petrof’un bu sorularla alakalı amacını Dostoyevski kadar merak ediyorum. Bir şeyler öğrenmek istediği kesindir. Fakat Petrof gibi bir karakterin bu gibi konularla ilgilenmesi tuhaftır. Belki de sadece Dostoyevski ile daha fazla vakit geçirmek fırsatını yakalamak istemiştir. Ya da hakikaten meraklıdır ve merak ettiği konularda bilgiye açtır.

    Hemen her yerde Dostoyevski’ye yardım eder. Ondan para da çalar ama hiçbir şey olmamış gibi davranır. Sanırım onunla alakalı en net bilgiyi şu cümleler verecektir. “Petrof’ta öteki forsalarda görülen ukalalıktan eser yoktu… Öyle kimseler vardır ki tek adam öldürmemiş oldukları halde, altı cana kıymış katillerden daha korkunçturlar.”(5)

    İnsan Doğasına Yapılan Baskı: “Sınıfsal Fark”
    Romanın bir diğer tematiği ise sınıfsal farktır. Dostoyevski anlatısı boyuncu çeşitli bölümlerde bu farkı hisseder, okuyucuya hissettirir. Metnin geçtiği yer bir hapishanedir. Hapishane aslında herkesin kanun önünde eşit olmasının simgelerindendir. Buna rağmen, alt sınıfa mensup mahkûmlar, üst sınıftan mahkûmlara hoş bakmazlar. “Kimse Gazine’e yapma demedi. Yüksek sınıftan öylesine nefret ediyorlardı ki, bizi tehlike içinde aciz durumda görmekten zevk duyuyorlardı.”(6)

    Sidney Pollack’ın Atları da Vururlar filminde ise buna benzer bir diyalog geçer. İnsanlık dışı bir yarışma mevcuttur. Sunucu sorulan soruya “Çünkü onlar kendilerinden kötü durumda olanları görmekten hoşlanıyor,” benzeri bir cevap verir. İki anlatımdan, insan doğasına yönelik, “kendimizden kötü durumda olanı görmekten gizliden keyif duyarız” gibi bir sonuç çıkabilir.

    Ölüler Evinden Anılar’da Dostoyevski’nin kendi sınıfsal düzeyindeki dostuyla çay içtiği bir sahneden de bahsedebiliriz. Sahnede mahkûmlar çay içenlere öfkeyle bakarlar. Bunun nedeni geri kalanların çay içememesi değildir. Çay içenlerin üst sınıfa ait insanlar olmalarıdır.

    Nihayetinde Ölüler Evinden Anılar özellikle Sirotkin ve Petrof üzerinden insan doğasına dair ufak çıkarımların yapılabileceği, başrolünde Dostoyevski’nin olduğu, sinematografik üslubun başarıyla kullanıldığı dikkat çekici bir romandır.

    1 F.Y. Dostoyevski, Ölüler Evinden Anılar, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s. 11.
    2 Dostoyevski, Ölüler Evinden Anılar, s. 133.
    3 Dostoyevski, Ölüler Evinden Anılar, s. 138.
    4 Dostoyevski, Ölüler Evinden Anılar, s. 132.
    5 Dostoyevski, Ölüler Evinden Anılar, s. 138.
    6 Dostoyevski, Ölüler Evinden Anılar, s. 70.

    Kaynakça
    F.Y. Dostoyevski, Ölüler Evinden Anılar, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004.
    Henri Troyat, Dostoyevski, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004.
    György Lukacs, Avrupa Edebiyatı ve Varoluşçuluk, Ankara, Epos Yayınları, 2012.
    Boris Vian, Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek, İstanbul, İthaki Yayınları, 2004.
    Salih Bolat, Öykü Yazma Teknikleri Yaratıcı Yazma Dersleri, İstanbul, Papirüs Yayınları, 2005.
    Albert Camus, Düşüş, İstanbul, Can Yayınları, 2012.
    Sidney Pollack, Atları Da Vururlar, USA yapımı, 1969.

    #ölülerevindenanılar

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
İnsan Doğasına Uzanan Sinematografik Bakış* Makal…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi