Çimento Romanında Sovyet Kadın Tipinin Doğuşu: Daşa

  • Çimento Romanında Sovyet Kadın Tipinin Doğuşu: Daşa

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 12:56'de 11 Temmuz 2024

    Çimento Romanında Sovyet Kadın Tipinin Doğuşu: Daşa*

    Makale Yazarı: Figen Güner Dilek

                                                       *Bu makale Roman kahramanları dergisi 35. sayısında (Temmuz/Eylül 2018] yayımlanmıştır.

    Çimento; Fyodor Gladkov’un, 1917 Bolşevik İhtilali sonrasında; iç savaştan yeni çıkmış, isyanların kısmen devam ettiği küçük bir kıyı şehrinde “Sovyet ruhunu ve düzenini inşa etmek” üzere yaşanan tartışmaları, mücadeleleri, iç çatışmaları, eskinin yeniye dönüşümü sırasındaki sancıları kaleme aldığı Sovyet döneminin ilk sosyalist realist romanlarından biridir ve -çok sıkı eleştiriler almış olsa da- bir Sovyet edebiyatı klasiğidir. #Stalin döneminde etrafında yapılan tartışmalar nedeniyle defalarca gözden geçirilen eser, 1928 yılında yazar tarafından yeniden düzenlenmiş, çoğunlukla -Daşa ve Gleb’in diyaloglarında yoğunlaşan- metnin üslubunda bir dizi değişiklik yapılmıştır. Bu değişimlerin bilhassa Gorki’nin eser üzerindeki eleştirileri doğrultusunda yapıldığı söylenir. Hatta ilk basımından yıllarca sonra bile Gladkov roman üzerinde sürekli düzenlemeler yaparak sosyalist realizm ilkelerine daha uygun hâle getirir.

    Eserin, iç savaş sonrası, #Lenin Dönemi Rusya’sında “Sovyetlerin kuruluş” yıllarına denk gelen bir hikâyesi vardır. Eserin temelinde, yeni ve asıl sosyal sınıf olarak emekçi/işçilerin “Yeni Ekonomi Politikası”nın yol açtığı sorunlarla mücadelesiyle ve bireysel ve toplumsal olarak yeniden üretime geçme sancılarıyla karşılaşırız.

    Bilinen kurmaca tarzından farklı olarak Çimento, yeni Sovyet düzeninin nasıl olması gerektiği konusunda bir öncü, bir rehber, didaktik bir el kitabı niteliğindedir. Ana karakter Gleb Çumalov’dur ve savaştan önce çalıştığı çimento fabrikası iç savaşta yıkılıp harap olmuştur. O, döndüğünde fabrikanın bu durumuna çok üzülmüş; ancak sadece fabrikayı değil, savaştan kalan insanları da viran, paslanmış ve işlemez hâlde bulmuştur.

    Kurmacada, Gleb öncülüğünde hantallaşmış bir bürokrasiyle ve apatik insanlarla mücadele edilmek suretiyle eskinin artıklarından, safralarından arınıp yeni Sovyet ruhu ile fabrikanın/insanların yeniden “işlemeye” başlaması için verilen çabalara, diğer bir deyişle dönüşümüne tanıklık ederiz. Ancak bu yazıda bizim kahramanımız Gleb’in eşi Daşa olacaktır.

    Gleb, viran hâldeki memleketine döndüğünde sokakta arkadaşı Gramoda’nın karısına rastlar ve o, Gleb’e “elini çabuk tut, karını ara, bulursan yeniden evlen” der, bu sözlere pek anlam veremeyen Gleb ise karısı Daşa’nın kendisini özlemle beklediğini hayal etmektedir. Gleb üç yıl cephede savaşmış ve dönmüştür, zihnindeki her şey üç yıl öncesine göre şekillenmektedir. İç savaş bitmiş ve yeni Sovyet düzeni kurulmaya başlamıştır, ancak insanların zihinlerindeki ayarlar hep geçmiş hayata göre işlemektedir, Gleb’in de… Üç yıl sonra savaştan dönen Gleb’in eşi Daşa ile ilk karşılaşması onu büsbütün hayal kırıklığına, şaşkınlığa ve şüpheye uğratacaktır, çünkü bu kadın “başka bir Daşa”dır:

    “Bir kadın. Başında kırmızı bir mendil. Üstünde bir erkek ceketi. Kapı aralığında durmuş, kaşlarının en ciddi ifadesiyle ona bakıyor. Göz kapaklarında uçsuz bucaksız bir hayret, kendisine gülümseyen Gleb’e bakıyor. Ve sanki kaşları, alnı dağılıyormuş gibi garip bir hüzün yüzünde. Gözleri doluyor. Karşısında duran şu kadın Daşa mı? Yoksa bir başkası mı?”

    Daşa ise bütün soğuk ve ciddi durma gayretinin bulaştığı bir hüzün içindedir ve dik, eğilmez bir duruş içinde “delici bir kesinlikle” ve “bir kadını kadın yapan bütün özelliklerinden uzak” bir tavır sergiler Gleb’e. Gleb “küçüğüm benim, çocuğum, ufaklığım, sevdiğim” dediği Daşa tarafından bağlılıktan, vefadan uzak, sevgisiz ve itici bir şekilde karşılanmıştır. Zihinsel olarak Daşa’nın, Gleb’in gelişine hiç hazır olmadığını görürüz. Neredeyse geldiği ilk hafta onunla evde bile kalmaz. Gleb ise kendine ait gördüğü Daşa’nın bu tutumu karşısında zorbalık yapar ve onu kışkırtır. Ancak Daşa, Gleb’e yenilirse ezikliğinin hep kalacağına inanmaktadır ve aslında yüreği başka şeyler istese de direnmeye devam eder. Burada eski dönemdeki kadının erkek karşısında “hep duygusal, hep yenik, hep ezik” olduğuna dair bir gönderme vardır. Oysa yeni düzen böyle bir kadın istememektedir!

    Burada, Daşa karakterinde iki kadın tipinin temsil edildiğini görürüz: Birincisi eski dönemin Rus kadını, ikincisi de Sovyet döneminin yeni doğan kadını. Kurgunun başında yeni doğan Sovyet kadını Daşa, sonuna doğru büyür, gelişir ve olgunlaşır. Dolayısıyla eski dönemin şartlarında, o dönemin değerlerine göre yetişmiş, bireysel ve toplumsal rolünü eski hayatın düzenine göre benimsemiştir. Bu sebeple kendi içinde de sık sık gelgitler yaşamakta, ancak Sovyet’in yeni doğan kadını olmak için de insanüstü bir irade göstermektedir:

    “Üç yıl öncesini hatırlıyor Daşa. Her şeye gülmekten başka elinden bir iş gelmeyen halini hatırlıyor. O zaman pencere diplerindeki saksılarda açan çiçekler gibiydi o da. Gleb için yaşıyor, severek ve isteyerek ona teslim olmaktan onun için yaşamaktan tad alıyordu.”

    Zihninde burada tanımlanan Daşa’yla yaşayan Gleb, evliliklerinin ilk günlerindeki gibi ona sarılmak ister, ancak Daşa yumuşak, kesin bir tavırla onun ellerini tutarak, samimiyetle karışık bir istihzayla “Neyin var yoldaş Gleb? Şaşırmasana, toparlan biraz” diyerek onu uyarır. İşte tam bu noktada yeni Sovyet kadınının istikrarlı duruşunu sergileyen Daşa’ya daha sonraki bölümlerde Sovyet düzeninin emekçi üretken işçi kahramanı olacak olan Gleb isyan eder ve “Şeytan alsın seni! Allahın cezası ne zamandan beri ‘yoldaş’ oldum ben” diye bağırır. Savaş sonrasında toplum da Gleb de Sovyet hayatına henüz geçememiştir, öte yandan yeni düzenin ilkelerini eyleme dönüştürmekte Daşa’dan geride kaldığının kaygısını da duyar inceden: “Acaba Daşa kendisinden çok mu öndeydi şimdi? İleriye mi geçmişti? Onu gerilerde bırakıp birlikte yaşanmış bir aşkın yabancısı mı oluvermişti?” Bu sözler bize, Gleb’in zihninin, Sovyet dönemi öncesi hayata dair imajlarla ve beklentilerle dolu olduğunu; yıkmak için üç yıl cephede savaştığı, ailesinden, karısından uzak kaldığı düzenin kodlarından kurtulmanın hiç de kolay olmayacağı izlenimini verir. Kahramanlar için de yazar için de yerine “yeni”yi koyma eylemi hiç de kolay olmayacak, aralarındaki her türlü ilişkiyi derinden sarsacaktır:

    “Issız bir gecede bırakıp gittiği yuvaya, evine yeniden döndü Gleb. İşte fabrika. Ve işte fabrikayla birlikte bütün çocukluğu. Tozun, madenin, köpük ve yağın ortasında yaşanmış çocukluğu. Ama şimdi yuvası boş. Ayrıldıkları gece umutsuz bir çırpınışla ona sarılan Daşa, dönüşünde ‘karısı gibi karşılamadı’ onu. ‘Kabuslu rüyalarda görülen düşman bir hayalet’ gibiydi demin.”
    Daha sonraki günlerde de Daşa, ancak geceleri eve gelir ve Gleb, onun bu soğuk hâllerinden artık kendi Daşa’sı olmadığını ve Eski Daşa’nın öldüğünü anlar. O, artık başka bir kadındır. Çehresiyle, yaşam tarzıyla her şeyiyle yenidir, keskindir, katıdır. Eski Daşa ise Gleb’i fabrika dönüşlerinde kapının önünde bekleyen, güleç yüzlü, pencere önünde saksılarda çiçek yetiştiren, küçük kızları Niyurka’sı ile haşır neşir şefkatli bir “anne”dir ve eski anne Rusya’yı temsil eder. Daşa ise bu özellikleriyle kendini “budala” olarak tanımlamaktadır. Yeniden yapılandığı hayatta “eski günler, evi, anneliği, evliliği, eşliği, kadınlığı ve hatta eşi” onun ayaklarına bağlanmış taşlar gibidir; yeni doğan bu Sovyet kadını, onlardan teker teker kurtulmalı, özgür olmalı ve bütün enerjisini yeni Sovyet düzeninin inşasına ve üretimine adamalıdır.

    Eserde, asıl kahraman olarak çizilen Gleb, idealist/emekçi/üretken bir Sovyet işçisidir, ancak eski-yeni çatışmasını da çok yoğun yaşayan bir karakterdir. Duygularından, eski düzende kurduğu bağlarından arınması, bütün gücünü fabrikaya vermesi; aslında Daşa’nın katı, ideolojik Sovyet kadını olması ve duruşunu, ilkelerini bozmayarak Gleb’e ideal hedefi göstermiş olmasındandır. Çünkü Gleb’in “yeni toplum düzeninin” habercisi, uygulayıcısı, kılavuzu olması; “eski toplumsal düzenin atıklarından” yani, evinden, evliliğinden, eşinden kurtulup sadece fabrikaya ve üretime odaklanmasıyla mümkün olabilmiştir. Bu bağlardan kurtulmasını ise Daşa sağlamıştır. Sovyet düzeninin adanmışlık ruhu içinde şekillenip yerleştirilmesinde Sovyet kadınının özel bir rolü vardır. Bu rolü başarma becerisi ise onun ne kadar çok “Sovyet’e ait” olabildiğine bağlıdır.

    Daşa üzerinden, yeni bir siyasi döneme geçen Rusya’da kadın hakkındaki klasik klişelere de sıklıkla tanıklık ederiz. Henüz çok yeni ve tutkulu başlayan devrimle ortaya çıkan siyasi değişime toplumsal değişimin aynı tutkuyla cevap veremediğini görürüz. Toplum ve de bilhassa erkekler Sovyet kadınının yeni rolüne alışamamıştır; Daşa ve Gleb arasındaki gerginliklerin temelinde de bu uyumsuzluk yatar. Bu noktada, Gleb’e göre Daşa’nın Sovyetleşmesi daha hızlı ve etkin olmuştur denebilir.

    Daşa karakteri ile Sovyet kadını yaratılırken bu dönüşümün aileye olan etkilerine de bakmak gerekir. Daşa ile özgürleşen Sovyet kadını, aile bağlarından da yoksunlaştırılmıştır. Bu bağlamda ilgi çeken bir nokta da Daşa ile Gleb’in kızları Niyurka ile olan ilişkileridir. Gleb, Niyurka’nın neden evde olmadığını sorar; Daşa, Niyurka’nın diğer çocuklar gibi çocuk bakımevinde olduğunu, diğer çocuklardan farklı olmadığını, toplumun bütün çocuklarının ortak ve eşit şartlarda olduğunu, ona evde vakit ayıracak zamanının olmadığını, gırtlağına kadar işlerle dolu olduğunu söyler. Kızı Niyurka çocuk bakımevinde iken Daşa, idealist Sovyet kadını olarak her vazifeyi Sovyet’in istediği şekilde idealize olarak yerine getirmektedir. Bir süre sonra Daşa, Kadınlar Kolu’ndaki işlerine, kadın eğitimine ve partinin işlerine odaklanır, Gleb de fabrikayı yeniden üretime geçirmek için çabalamakta, zamanının çoğunu fabrikada geçirmektedir.

    Ebeveynleri Sovyet düzenini değişik kollardan işletmeye, üretmeye ve yerleştirmeye çabalarken Niyurka, çocuk bakımevinde günden güne solmaktadır. Bunun farkında olan Daşa kederlidir ve içten içe üzülmektedir, ancak partinin Kadınlar Kolu’ndaki çalışmalarına ve kimseye bu durumu yansıtmamak için elinden geleni yapmaktadır. Niyurka, Daşa’nın “en sevdiği yaratık”, sebebi bilinmeyen bir şekilde günden güne mum gibi erimektedir. Doktorlar bunun sebebini bulamazlar fakat Daşa, Niyurka’nın hastalanmasındaki asıl etkenin kendisi olduğunu bilir ve sorumluluğunu da kabullenir içten içe:

    “Sadece anne sütüyle yaşayamaz çocuk: Annesinin soluğu ısıtmazsa, ana koynunun sıcaklığını duymazsa, ana kokusuyla beslenmezse solar çocuk, her gün erir ve kurur. Çocuk bir bahar çiçeği gibidir: Niyurka dalından koparılmış ve sonra da yola atılmış bir çiçekti.”

    Çocuğuna karşı ihmalkârlığını bilir ve bu günahın hiçbir şekilde ödenemeyeceğinin farkındadır. Ancak bu durum isteyerek işlediği bir suç değildir, kendisinin de bir parçası olduğu dışarda yaşanan hayat düzeninin yönetici mekanizmasından kaynaklanmaktadır. Parti, iş, devrim, mücadele boş sözler gibi gözükse de bunlar Daşa’nın içinde yeşeren sonsuz, zengin, yeni, geniş bir dünyadır ve onun bu dünyasında ölüme bile yer yoktur. Bu dünyada, bu yeni düzende ölüm küçücük bir zerredir. Sovyet kadını Daşa; en değerli şeyini, anneliğini ve küçük kızı Niyurka’yı da acılar içinde yeni sisteme feda//kurban etmiştir, hem de o ölmeden çok daha önce:

    “Sonra kayboldu Niyurka, geçmişteki günlerini nasıl damarlarında öğütüp kanına karıştırdıysa, Niyurka’yı da öyle eritti içinde Daşa. Bir gün darağacındaki ilmiğe doğru sürüklediler Daşa’yı. O yürüyüşte Niyurka’yı düşünmedi. Niyurka artık çok uzaktaki bir hayaldi gözünde.”

    Niyurka; ebeveynlerin varlığındaki yoksunlukları yüzünden hayata veda eder. Babası Gleb de çok sonra öğrenir bu durumu. Onları bir arada tutan, belki de eski düzenin aile bağlarının son ve en kuvvetli bağı olan kızları Niyurka’nın kaybı, Gleb ve Daşa’yı daha idealist bir Sovyet vatandaşına dönüştürür adeta. Her ikisi de bağımsızlaşır ve bütün duygularını dondurup, baş etme kabiliyetlerini, yaşam enerjilerini kuvvetlendirerek, yeni Sovyet düzeninin onlara verdiği görevlerini “ölümün bile tehdit edici bir hükmünün olmadığı” bir adanmışlık ruhuyla yerine getirip başarılı, üretken emekçilere dönüşürler.

    Bütün olup bitenlerle, Daşa karakterinde, Sovyet dönemi kadınının sıkıntılı, acılı dönüşümüne tanıklık ederiz. Gleb’in eskisi gibi hayal ettiği Daşa, artık eski düzenin yıkılması ile birlikte yok olup gitmiştir. Artık anne, sevgili, eş Daşa aktivist-sosyalist bir devrimcidir. Eserde, cepheye gitmeden önce çok da başarılı bir karakter çizmeyen Gleb, başarılı, davasına inançla bağlı, idealist bir sosyalist erkeğe dönüşürken; Daşa Sovyet idaresinin bir parçası olmak için ona cinsiyet veren bütün özelliklerini bırakmak, feda etmek, dondurmak ya da değersizleştirmek zorunda kalmıştır. Bir kadın için bu bedel oldukça fazla değil midir?

    Ayrıca, her ikisinin diyaloglarına bakıldığında, özellikle Daşa’nın söylemlerinin bir diğerini ötekileştiren nitelikte olduğu görülür. Neredeyse Sovyet kadını olarak bir üstünlük, kibir de barındırır bu söylemler. Gleb’e bunca soğuk ve duygusuz yaklaşan, şefkatinden pay vermeyen Daşa, sistem içinde görevli erkeklere karşı oldukça sıcak, verici, cömert olabilmiştir ve bunu da “devrim için” yaptığını dile getirir. Gleb de başta onu yargılarken, daha sonra ona saygı duymaya başlar. Gleb’in bu tutumu, karışık hisler içinde bırakır insanı. İkisi de zaman zaman etraflarındaki başkalarıyla flörtöz ilişkiler kurarlar. Sovyet insanı olarak her ikisi de bu yakınlaşmaları olağan görmeye başlar. Bireysel ahlaki değerler, yerini başka yüce toplumsal değerlere bırakmıştır! Gleb ve Daşa arasında tensel bir yakınlaşma ortaya çıkarken, gerçekleşen ayrılık okuyucuyu şaşırtır. Aslında, Daşa’nın bilhassa Badin’le yaşadığı birliktelik, Gleb ile ayrılığına sebep olmuştur. Burada yazar, önceleri Gleb’in kıskançlık duygularını verse de Sovyet insanına dönüştükten sonra bu kıskançlığın yerini, Daşa’yı tercihleri ile baş başa bırakma olarak algılanmasını sağlar.

    Daşa, duygularından arınmak ve onlardan bağımsız tavır sergilemek için büyük bir gayret içindedir ve bu yönüyle eserin hemen birçok yerinde takdir toplar. Var olan bütün duygularını, düşüncelerini sadece Sovyet devletinin hizmetine vermiştir, “kendi için asla bu duyguları kullanmaz”; neredeyse insani bütün vasıflarını yitirmiştir. Kadının doğasında kendiliğinden var olan şefkat, merhamet ve bu kavramlar etrafındaki bütün duygularıyla birlikte o eski dönemin kırılgan kadını, Sovyet sistemince imha edilmiştir.

    Eser, partinin 10. Kongresini de konu eder. Burada alınan kararlar doğrultusunda can yakıcı tasfiyeler yapılır. Partiye üye olan ancak eski düzende diğer partilerde görev yapmış olanlar, yozlaşmış olduğu farz edilen Bolşevikler, bazı entelektüeller ve siyasi olarak olgunlaşamayanlar partiden tasfiye edilir, bunlar arasında Yuk, Sergey ve Polya sadece birkaçıdır. Hepsi de canla başla Sovyet düzeni için çalışmış olmalarına rağmen farklı gerekçelerle partiden uzaklaştırılırlar. Çünkü mücadele edenlerle karar vericiler aynı kişiler değildir. Ancak onlar uzaklaştırılırken sisteme adanmış olarak çalışan ve en başından beri partiye hizmet eden Daşa ise gerçek bir parti üyesi olarak ödüllendirilmiştir. Lenin, kadın siyasal yaşama dahil oluncaya kadar tam ve istikrarlı bir demokrasinin olamayacağını savunmuştur. Böylelikle, Daşa bu yeni siyasal düzende Sovyet kadını olarak yerini almış ve sistem tarafından ödüllendirilmiştir

    Eserin sonunda Niyurka’nın şefkatli annesi Daşa yoktur, bireysel annelikten toplumsal anneliğe geçmiş; bütün Sovyet çocuklarının annesi olmuş, kızıyla olan yakınlık mesafesini bütün çocuklarla eşitleyip aynı seviyeye getirmiştir. Artık fabrikanın ıssız yollarında dolaşmaktan korkmayan, eşine karşı, ezik ve yenik olmayan, duygusal reaksiyon göstermeyen, kişisel/bedensel arzularına karşı koyabilen ve toplumsal amaçlar uğruna hepsini rahatça sunabilen, erkekten bağımsız, özgür, kendi ifadesiyle pencere önündeki saksı çiçeği gibi olmayan, onu kadın yapan bütün özelliklerini bastırıp yok eden aktivist/emekçi/üretken işçi olan Sovyet kadını Daşa ile baş başa kalıyor okuyucu… Eserde “Çimentoyu iyi verirsen tutar. Çimento, biziz. Çimento işçi sınıfıdır.” şeklinde sloganik bir cümle vardır. Ancak bu sloganı değiştirerek “Çimento, Sovyet kadınıdır” ya da “Sovyet kadını sadece çimento olmuştur” şeklinde bitirmek çok da yanlış olmaz sanırım.

    —————–

    #sayı35 #gorki #bolşevik #sovyet #gleb #figengünerdilek #daşa #fyodorgladkov #çimento #gladkov #rusedebiyatı

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
Çimento Romanında Sovyet Kadın Tipinin Doğuşu: Da…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi