Bir Davanın Aşkla İmtihanı: Cezmi, Adil Giray, Şehriyar, Perihan
-
Bir Davanın Aşkla İmtihanı: Cezmi, Adil Giray, Şehriyar, Perihan
Bir Davanın Aşkla İmtihanı: Âdil Giray*
Makale Yazarı: Hatice Yıldız
*Bu makale Roman kahramanları dergisi 22. sayısında (Nisan/Haziran 2015) yayımlanmıştır.
Tarihe duyulan merak, Batıda özellikle romantizmin doğuşuyla beraber artar. Modern ulusların inşası sürecinde milli bir kimlik, köken arayışının bir ifadesi olan bu merak edebiyata da yansımıştır. Tarihin romanın kurgusuna dâhil edilmesiyle ilk örneklerinin İngiliz edebiyatında görüldüğü tarihi romanlar da kaleme alınmaya başlamıştır. Romantik akımın edebiyat tarafını Victor Hugo başta olmak üzere Fransız yazarların yüklendiği malumdur.
Bizde roman türüyle Fransız edebiyatı üzerinden tanışan Tanzimat dönemi yazarlarımız, Hugo, A. Dumas gibi romantiklerden ilhamlarını almışlardır. Bu ilhama sahip edebiyatçılarımızdan Namık Kemal de tarihe büyük bir ilgi göstermiştir. 19. yüzyılın sonlarında devletin içine düştüğü siyasi ve toplumsal bunalımların arasından onun maziye yönelik bu bakışı romantik bir tavırdır. Edebiyatımızın bu “ilk romantiği” (Tural, 1993: 71) zamanın meselelerine tarihin ihtişamlı dönemlerinden çareler aramıştır. Namık Kemal; Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet, Selahaddin Eyyubi gibi tarihi şahsiyetler hakkında biyografiler yazdığı gibi Osmanlı Devleti’nin yükseliş devrini anlatan bir tarih kitabı da kaleme almıştır. Söz konusu eserlerde Türk ve İslam mazisinin şanlı dönemlerini, parlak simalarını ele almıştır. (Akün, 2006: 375)
Yazarın bu ilgisi incelemeleriyle sınırlı kalmamıştır. Edebiyatı toplumsal bir fayda aracı olarak gören Namık Kemal, yazdığı roman ve tiyatro eserlerinde de kimi tarihi olayları kurguyla birleştirmiştir. Böylece tarihe mâl olmuş şahsiyetler üzerinden kendi dönemi için ideal insanı sunmaya çalışmıştır. Bu yazı, onun romanları arasında konusunu bütünüyle tarihten alan Cezmi’de yer alan aşk hikâyesinin kahramanları üzerine bir inceleme olacaktır.
Cezmi, Türk edebiyatında tarihi roman alanında verilmiş ilk eser sayılmamakla birlikte (Ahmet Mithat’ın 1876 tarihli Yeniçeriler’ini sayacak olursak) kendinden öncekine göre daha yetkin bir eserdir. 1880’den itibaren cüzler hâlinde yayımlanan eserin basımı 1883’te tamamlanmıştır. (#Akün, 1975: 55-64) Roman hakkında yapılan araştırmalarda genel kanaat eserin en az iki cilt hâlinde tasarlandığıdır. (#Tanpınar, 2000: 242; #Tural, 1993: 74) Tarihi olaylara dayanan roman, Cezmi isimli bir tımarlı sipahinin hayatını anlatmak üzere yazılmışsa da tamamlanabilen ilk cilt, onun henüz yetişme çağlarını ve kendini bekleyen dağdağalı olaylara hazırlandığı dönemi ele alır. Öyle ki bu ilk ciltte romanın esas kahramanları Kırım Kalgayı Âdil Giray Han ve ona âşık olan iki İran saraylısı Şehriyar ile Perihan’dır. Romanın sonunda bu üç kişi de ölür, fakat Cezmi hayatta kalıp yolculuğuna devam edecektir.[1]
“Tarihe müstenit hikâye” alt başlığıyla yayımlanan Cezmi’de yazar, öncelikle devrin siyasi, toplumsal olayları hakkında ayrıntılı bilgiler verir. Bu bilgileri verirken tarihçi kimliğiyle kalem oynatan yazar, gerek üslûbuyla gerek verdiği dipnotlarla roman tekniğinin dışında hareket etse de amacı anlattığı devir hakkında okuru bilgilendirmektir. Bilgilendirmenin ardından eserine adını verdiği Cezmi isimli kahramanının yetişmesini ve yüksek kişiliğini anlatır. Bir tımarlı sipahi olan Cezmi, savaşçı olmak için yetişmiştir. Hem vatan borcunu eda etmek hem de cesaretini sergileyip nam salmak için savaşa gitmeye karar verir. Hamileri olan Ferhad Ağa ve şair Nev’î’nin itirazlarına rağmen İran seferine katılır. Savaş alanında yiğitlik gösterdiği gibi sonrasında da yardımseverliği, civanmertliği ile takdir toplar. Savaş devam ederken tanıştığı Âdil Giray Han’la da aralarında yakın bir dostluk gelişir. Romanın esasını teşkil eden olaylar ise bundan sonra başlayacaktır.
III. Murat döneminde gerçekleşen Osmanlı-İran Savaşlarının arka planda yer aldığı romanda, Kırım’dan ordusuyla birlikte Osmanlı’ya destek vermek için gelen Âdil Giray ve Gazi Giray’ın esareti, İran Sarayı’nda bulunan biri şahın karısı, biri kız kardeşi iki kadının ona âşık olması anlatılır. Âdil Giray da şahın kız kardeşi Perihan’a âşık olur ve ikisi birlikte İran’daki Şii saltanatına son vermek isterler. Âdil Giray bunun için yeni tanımış olduğu hâlde güvendiği Cezmi’yi İran’a çağırır. Diğer taraftan bu girişimden haberdar olan şahın veziri Mirza Süleyman ve iki gencin aşkını kıskanan Şehriyar da karşı bir plan yapar. Neticede Şehriyar kendi yaptığı planın kurbanı olur ve öldürülmekten kurtulamaz. Âdil Giray ile Perihan da ölünceye kadar İranlı muhafızlarla çarpışırlar. Çatışmanın başında yaralanarak saf dışı kalan Cezmi ise olayların ardından kılık değiştirerek İran’ı terk edecektir.
Namık Kemal’in eserlerinde gözettiği toplumsal fayda ve taşıdığı mesaj kaygısı kahramanlarını şekillendirmesinde etkili olmuştur şüphesiz. Adını taşıdığı kahramanın faaliyetlerinden çok bir aşk üçgeni etrafında şekillenmiş gözüken Cezmi, ideolojik bir romanıdır. Namık Kemal, bu aşkın kahramanları aracılığıyla mezhep farklılıklarını ele almış ve İttihad-ı İslam fikrini savunmuştur. Romanın şahıs kadrosu yazarın mesajını taşımak üzere çizilmiş figürlerden, birbirine karşıt iki gruptan oluşur. Biri, Cezmi, Âdil Giray, Perihan ve onlara yardım edenlerden oluşan ve yazarın vermek istediği mesajı taşıyan “iyiler”; diğeri ise Şehriyar, Mirza Süleyman ve onlara yardım eden “kötüler”dir.
Cezmi’de aşk üçgeni
Romanda büyük yer tutan aşk üçgeninde de aynı iyi-kötü zıtlığını ve bunların çarpışmasını görmek mümkündür. Devlet-i Aliyye’ye hizmet için Kırım’dan ordularıyla gelen ve İran’da esir düşen Âdil Giray, yazarın bir devlet adamında bulunmasını istediği bütün iyi ve güzel niteliklere sahip, idealize edilmiş bir tiptir.
Daha doğumundan itibaren taşıdığı fevkalade özelliklerle -akranı Cezmi gibi- destan kahramanına benzer.[2] Yazarın şairane tasvirlerle sunduğu Âdil Giray, doğar doğmaz dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlayıp ağlamayı kendine itiyat hâline getirmiştir. Sanki şairler en içli mısraları onun için yazmışlardır: “Güya ki; ‘Doğduğum günden beri giryanım’ mısraı bercestesi sahibinin hayaline Âdil Giray piş-i nazarından geçtiği zaman sâdır olmuştur.” (s. 14)
Bebekliğinde olduğu gibi çocukluğunda da etrafındakilerden ayrı bir şahsiyet çizen Âdil Giray, oyun oynamak yerine tabiatı keşfetmeye çıkar ve gördüğü her nesne hakkında hülyalara dalar. “Çünkü tab’an şairdi”r. (s. 15)
Şair yaratılışına ilave olarak zekâsı da parlak olan Âdil Giray, “kendisine talim olunan kitapları güya dünyaya gelmeden okumuş gibi, gördüğünü bir bakışta” anlar. (s. 15) Üstelik asker yaratılışlı bir adamdır ve hamiyet sahibidir.
Aklı, zekâsı, hayal dünyası itibariyle bu kadar olağanüstü bir kahraman olan Adil Giray’ın vücut güzelliği de şöyle tarif edilir: “… bir meziyeti de endamındaki letafet idi. Çehresi pembe ile müzeyyen sarıya mail bir renkte olarak, mai gözleri ise o renk içinde –gökyüzünün gurûb bulutları arasından güç hâl ile zahir olabilmiş iki parçası gibi görünürdü…” (s. 15-16)
Maddi-manevi bütün güzellikleri kendinde toplamış bu kahramanın dikkat çeken en önemli özelliği ise “merkez-i hilafet”i yani İstanbul’u İslam’ın dayanağı olarak görmesi ve Osmanlı saltanatının devamını kendi canından üstün tutmasıdır.
Bu sebeple Osmanlı ordusuna destek için geldiği İran topraklarında yiğitçe savaştığı gibi esir düştükten sonra da devletine tek bir söz ettirmez:Âl-i Osman ise evlâd-ı mücahidinindir. Cenab-ı Hakk İslam’a ettikleri hizmete mükâfaten kendilerini hilafetle müşerref eylemiş, hükmettikleri akvamdan hatta bir ferdin sayesi bile üzerine düşmeyen bu kadar İslam mülkünde namlarına hutbe okunuyor. Bizim en büyük şerefimiz o hanedana olan hizmetimizdir. (s. 108)
İran sarayında tutulduğu müddet içinde kendisini elde etmek için uğraşan şahın karısı Şehriyar’ın bütün kadınca çabalarına rağmen Âdil Giray, “Neslen Tatar ve fakat kalben Osmanlı olduğundan” (s.117) asla ona meyletmez, yalnızca siyasi meslelerle ilgilenir. Bununla birlikte “Endamı barika-i mehtabdan bir ilahatü’l-cemâl tasviri dökülmüş de semanın en rengin en necm-alûd bir parçasına bürünmüş zannolunacak kadar nazar-rüba bir bedia ile karşısında oturan Perihan’ı görünce” (s.152) ona âşık olup şairane hayallere kapılmaktan kendini alamaz.
Sevdiği kadına duyduğu aşk, olayların sürüklemesiyle başka bir boyut daha kazanır. Perihan’la birlikte İran tahtını ele geçirerek Osmanlıyı asırlardan beri meşgul eden bir meseleyi sona erdirme ihtimali ortaya çıkar. Kendine yardım etmesi için çağırdığı Cezmi, İran sarayından bir kadınla birlik kurmanın tehlikelerine dikkat çekip, şüphelerini dile getirince de şöyle cevap verecektir:
Hatta maksadım yalnız Perihan’a temellük olsaydı yine yolunda fedâ-yı can etmekten çekinmezdim. Şimdi canımdan ziyade sevdiğim bir ma’sume bana mezhebim namına ittihâd-ı İslam’a bir hizmet teklifinde bulunursa teşebbüsün muhatarası ümidine velev ki bin kat galip olsun tereddüd göstermekliğimin ihtimali var mıdır? (s. 220)
Nihayetinde yürütmesi gerektiği siyaseti ve tedbirini sevgilisine yapılan hakaretler yüzünden terk eden Âdil Giray, Şehriyar’ın hışmını üzerine çekecek ve Perihan’la birlikte öldürülecektir.
Perihan da güzelliği aklı ve cesaretiyle ideal bir sevgilidir. Yazar onu “Tabiatın fevvare-i bedâyiinden sıçramış da incimat etmiş bir amûd-ı nuranî vasfına lâyık olacak kadar güzel bir vücut olarak, cephesinde mehtâba karşı tutulmuş gümüş levhalar gibi saf bir pertev, çehresinde güneşe doğru açılmış güller gibi pembe bir nur cevelân ederdi. Mahmur gözleri, perişan saçları sevda gibi, hayal-i âşıkane gibi hazin idi.” (s. 18) sözleriyle tasvir eder. “O kadar nazik, o kadar ruhani bir vücut içinde” (s.18) kuvvetli bir şahsiyet taşıyan Perihan genç yaşından itibaren siyasetle tanışmıştır. Babalarının ölümünün ardından kardeşi İsmail’in tahta çıkması için kılıcıyla dahi mücadele etmekten çekinmemiştir. Bu hâliyle gözü pek bir “amazon” olarak da nitelenmiştir. (Tanpınar, 2000: 242)
Bu savaşçı ruha sahip genç kadın Âdil Giray’ı görünceye kadar aşkın ne olduğunu bilmemiştir. Fakat bunun sebebi ikbal veya nüfuz ihtirası değildir. Perihan, “büyük kalbinin istiâp eylediği koca bir cihan-ı muhabbeti hükmü altında tutmaya layık bir vücut göremediği için” (s. 139) daha önce kimseyi sevememişken Âdil Giray, sanki sadece “kendi hatırı için yaratılmış bir müşahhas mucize-i kudret” (s.139) gibi karşısına çıkmıştır.
Bu andan itibaren kadınlığının da farkına varacak olan Perihan aynada güzelliğini inceler. Bir akşam Âdil Giray’ı ziyaret eden Perihan, âşık bir kadın olarak sevdiği adama kendini beğendirmenin yollarını arar:Bu ruhani cazibeler, bu âşıkane tavırlarla Âdil Giray’ın yanına girdi. Bir münasip makam ihtiyar etti. Her tarafının tenasübünü, letafetini ve vücudunun beyazlığını, safvetini göztermek için sağ ayağını hariçten dışarı bıraktı. Sol elini dizinin üzerine koydu oturdu. Bir halde ki oturduğu yerden mumların in’itaf-ı ziyasıyla çehresi ta rengine varıncaya kadar seçilirdi. (s. 151)
Bu çabaları sonuç veren Perihan, Âdil Giray’ı kendine âşık eder. Yanında örtülü olarak oturduğu hanzadeye bir vesileyle nikabını kaldırarak yüzünü de gösteren Perihan, aşkının karşılığını tarafına yazılmış âşıkane şiirler ve mektuplarla alacaktır.[3]
Fakat yine de o nefsinden önce devletin bekasını, soyundan önce İslam ümmetinin birliğini düşünen mert bir kadındır. Taht için verdiği kanlı mücadeleler kendi geleceği için değil, davası içindir:
“Başka akrabam olsaydı, İsmail’in taht-ı saltanata gelmesi için bir kadın iken canımı muhataraya atmaya neden mecbur olurdum. Onun sünnilik davasından başka sair kardeşlerimden ne farkı vardı? Hanzadem! Hâlâ mı anlayamadın ben sünniyim…” (s. 180) diyen Perihan, Şehriyar’ın sevdiği adam ile kaçmak emelleri olduğunu öğrenince hem ondan intikam almak hem de Âdil Giray sayesinde İran’da Şii iktidarına son vermek fikrine kapılır:
Mahrem birçok adamlarım var. Fakat hem mahrem hem kâr-güzar kimseye mâlik değilim. Eğer öyle bir vasıtam olsa şimdi bu devleti takallübe muktedirim. Safevî evlâdının umûmunu tutar canlarına kasd olunmamak şartıyla ya istanbul’a ya Kırım’a göndeririz. Sizin şahlığınızı da ilan ederiz. Hem Hânedân-ı Osmanî ile aradaki ihtilaf kalkar, hem halk bunların şerrinden emin olur. (s. 179)
Genç yaşına rağmen siyasi mülahazaları kuvvetli bir kadın olan Perihan’ın fikirleri -önce bir hülya gibi görünmekle beraber- Âdil Giray’ı da heyecanlandırır.
Perihan, girişeceği bu mücadeleyi haince bir tuzağa düşerek kaybeder. Sevgilisini korumak için yalın kılıç İranlı muhafızlarla çarpışarak şehit olur.
Romanın kötü kadını Şehriyar ise Perihan ne ise zıttı olacak şekilde kurgulanmıştır. “Perihan’a nisbet güzelliği güle nisbet zakkum çiçeği; ahlâkı, rûhâniyâta nisbet süfliyât-ı maddiye, arzusu hayalât-ı âliye nisbet agraz-ı nefsâniye; eğlencesi, âmâl-i mâsumâneye nisbet müştehiyât-ı menfaat-perestâne kabilinden” (s. 18) olan Şehriyar, kırklı yaşlarında olmasına rağmen güzelliğini muhafaza ederken, namusunu, iffetini muhafaza etmekten yoksundur. Genç ve yakışıklı Âdil Giray’ı gördüğü andan itibaren ona “şehevani” bir aşk besler. Tek isteği arzuladığı adama kavuşmak ve kâm almak olan Şehriyar için İran’ın selameti, devletin bekası zerre değer taşımamaktadır.
Savaş esiri hanzadenin sarayda tutulması için elinden geleni yapar. Fırsat bulduğu her gece onun odasına giderek aşkını, arzusunu açıkça dile getirmekten de geri kalmaz. Onun davranışlarındaki pervasızlık yazar tarfından da Âdil Giray tarafından da “habislik” olarak yorumlanır. Şahsiyeti “yılan”a benzetilir Şehriyar’ın: “…yılan gibi reng-amiz bir hüsn içinde görünür, yılan gibi zahirde zayıf ve fakat hakikatte kuvvetli bir bünyeye malik olmuş, yılan gibi aciz kaldığı zaman yerlerde sürünür, yılan gibi veche-i maksuduna vüsul için izini setredecek eğri büğrü yollara salik olmuş”tur. (s. 18) Bu benzetmeyi Âdil Giray’ın ağzından da söyletir yazar: “İnsan ne kadar tabiatsız olsa yılanı da sevmek ihtimali var mıdır?” (s. 177)
Hatta Perihan da onun için: “Billahi hınzırı ayağımın altında yılan ezer gibi tepelerim!” (s. 186) diyerek nefretini ifade eder.
Âdil Giray’a sahip olabilmek için her türlü oyuna, hileye başvuran bu kadın, devlet işlerini bile buna alet eder. Perihan’ın kendisi için bir rakip olduğunu anladıktan sonra kıskançlığın pençesine düşer. Kendinden daha genç ve güzel olan Perihan’ı ortadan kaldırmak ister. Türlü tehditler ve yalvarmalarla Âdil Giray’ı elinde tutmaya çalışır. Sevdiği kadını korumak için kendisine sahte sevgi gösterilerinde bulunan hanzadenin yazdığı aşk mektubunu Perihan’a da okutarak ona acı çektirir. Bu davranışını öğrenen Âdil Giray’ın gönderdiği ikinci bir mektup ise Şehriyar’ı tamamen yıkacaktır. Mektupta da Perihan’la kıyaslanır Şehriyar:
Meyl-i meâli ile muttasıf olan bir gönül Perihan gibi ilahi bir nûr- mücessem meydanda gezinip dururken senin gibi siretinin zulmetini çehresinin ruhsuz beyazlığı ile düzgünlü zenciye benzeyen bir ucube-i rüzgâra meyletmek nasıl mümkün olsun?
Zevcenizin nimetini, oğlunuzun haysiyetini, saçınızın akını, iştihanızın denâetini düşünün de benden, Perihan’dan fârik olunuz! (s. 267)
Hızını alamayan Âdil Giray’ın aynı mektupta “… bizim hanedanda kılıca köpek kanı bulaştırmak meş’um sayılır. Amma o şeâmeti de irtikap eder, sizi elimle malik-i cahîme teslim eylerim.” (s. 268) sözleriyle tahkir ettiği Şehriyar’ın intikamı elbette acı olacaktır. Genç ve güzel bir adamı arzulayan, fakat onu elde edemdiği gibi türlü hakaretlerine de maruz kalan bu kadın, iki sevgiliyi yok etmenin yollarını arar. Bunun için de vezir Mirza Süleyman’la işbirliği yapar. Sözde hanedanı ve mezheplerini savunmak için bir suikast tertip ederler. Fakat vezirin başka planları da vardır, Âdil Giray’a âşık olduğunu anladığı bu kadının devleti ve ikbali için tehlike olarak gören vezir, muhafızlarına aynı gece Şehriyar’ı da katlettirir.
Eser, Namık Kemal’in kurguya eklediği aşk hikâyesiyle bir saray entirikasının ötesine geçerek romantik bir mecrada ilerler. Daha önce İntibah’ta uyguladığı aşk üçgeni burada da mevcuttur. Âdil Giray iki kadının aşkı arasında kalır. Ama o Âli Bey gibi iradesiz biri değildir ve doğru tercihi yapmasını bilir. Romanın kadın kahramanlarından Perihan Dilaşub’la, Şehriyar da Mehpeyker’le benzerlikler gösterir. Şehriyar, hemen Mahpeyker gibi sadece kendi zevkinin, şehvetinin esiri bir kadın olarak görünür. İhtirası uğruna gözünü kin bürür ve sevdiği adamı dahi öldürmekten geri kalmaz. Perihan da Dilaşub’a benzemekle birlikte üstün iradesi, istediğini elde etmek için her türlü mücadeleye girmesi bakımından ondan ayrılır.
Son söz aşkın
Cezmi romanında, bir aşk üçgeni vasıtasıyla İslam birliğinin mümkün olup olmadığı tartışılır. Namık Kemal, romanın kahramanları üzerinden mezhep farklılıklarını ele almış ve “İttihad-ı İslam” fikrini öne çıkarmıştır. Bunun önündeki yagane engelin Şii İran olduğu gösterilir eserde. Asırlarca #Osmanlı’yı meşgul eden Safevi Devleti’nde iktidarın sünnileşmesi suretiyle aradaki ihtilafın ortadan kalkacağı savunulmuştur.
Bu bakımdan her ne kadar mezhep farkı gözetmeksizin âşık olmuşlarsa da Perihan’ın anne tarafından sünni olduğunu ve bu terbiyeyle yetiştiğini söylemesi Âdil Giray’ı da sevindirecektir. Şehriyar’ın yalnız kendi zevklerini üstün tutmasına karşın, iki âşık davaları uğrunda birlikte mücadele verecek ve şehit düşecektir.
Çatışmadan yaralı kurtulan Cezmi, onları ölümlerinden sonra da ayırmak istemez, koyun koyuna defneder. Aşağıda yer alan ve şairane bir duyarlılık taşıyan defin sahnesi, aynı zamanda romanın da ana fikrini verir:
O cerihalardan seyelân eden kan ile çehreleri bütün bütün şafak rengine boyanmış, Âdil Giray’ın çehresinde yıldız kadar bir nokta ile Perihan’ın çehresinde iki tarafa doğru hilal kadar bir açıklık kalmıştı.
Cezmi bu temaşayı görünce tabiat-ı şairanesi her türlü hissiyat-ı hüzn ve matemine galebe etti, şehitleri birbirinin koynunda getirdi, Âdil Giray ile Perihan’ın başlarını yüzlerinde kalan beyazlıklar ay yıldız şekli hâsıl edecek surette birbirine yaklaştırdı, şehidenin kan içinde olan saçlarıyla ikisinin çehresinden mustatil bir şekil hâsıl eyledi.
Abbas teveccüh etti:
“Bak temevvüç etmiş, uçları yaralanmış Osmanlı bayrağına benziyor! Yed-i kudret yek-vücud-ı muhabbet yarattığı iki şehidin simalarında hizmet ettikleri maksadın ne parlak, ne güzel bir nişânesini tasvir eylemiş! (s. 347)
—————–
* Araş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
[1] Tanpınar, Namık Kemal’in asıl maksadının sipahilerin isyanı sırasında yanındakilerin ihanetine uğrayarak öldürülecek olan Cezmi isimli tarihi şahsiyetin payitahttaki macerasını anlatmak olduğunu söyler. (2000: 221)
[2] Romanın Kırım’da anlatılagelen Adil Sultan Destanı ile arasındaki benzerlikler ve farklılıklar Hülya Argunşah tarafından ele alınmıştır. (1997: 79-100)
[3] Perihan ile Âdil Giray’ın ve Şehriyar’ın mektuplaşmaları eser içinde oldukça büyük yer tutar. Bu mektuplardaki şairane üslup, mübalağalı ifadeler Namık Kemal’in romanın gerçekliğinden uzaklaştığını gösterir. (Törenek, 2011: 256)Kaynakça
Akün, Ömer Faruk. “Nâmık Kemal’in Kitap Hâlindeki Eserlerinin İlk Neşirleri”. Türkiyat Mecmuası. XVIII. Cilt. 1975: 1-78.
___________. “Namık Kemal”. DİA. 32. Cilt. 2006: 361-378.
Argunşah, Hülya. “Cezmi Romanı ve Adil Sultan Destanı”. Bilig 4 (Kış): 79-100.
Namık Kemal. Cezmi – Tarihe Müstenit Bir Hikâye- (Haz. Yakup Çelik), Ankara: Akçağ Yay., 2003.
Tanpınar, Ahmet Hamdi. “Namık Kemal’in Doğuşunun Yüzüncü Yılı Münasebetiyle Cezmi’ye Dair”. Edebiyat Üzerine Makaleler. 6. Baskı. İstanbul: Dergâh, 2000. 220-222.
___________. “Namık Kemal’in Hayatı ve Eserleri”. Edebiyat Üzerine Makaleler. 6. Baskı. İstanbul: Dergâh, 2000. 226-246.
Törenek, Mehmet. “Nâmık Kemal’in Romancılığı”. Namık Kemal. (Ed. Turan Karataş, O. Kemal Tavukçu), Ankara: KBY, 2011. 238-257.
Tural, Sadık Kemal. “Tarihî Roman Geleneği veya Cezmi”. Doğumunun Yüz Ellinci Yılında Namık Kemal, Ankara: AKM, 1993. 67-91.#Sayı22 #ahmetmithat #haticeyıldız #cezmi #namıkkemal #adilgiray #şehriyar #perihan

Sorry, there were no replies found.