BİR CESUR KADIN: HALİDE EDİP ADIVAR VE “HANDAN”

  • BİR CESUR KADIN: HALİDE EDİP ADIVAR VE “HANDAN”

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 16:21'de 11 Temmuz 2024

    ATAERKİL OSMANLI’DA BİR CESUR KADIN: HALİDE EDİP ADIVAR VE ‘HANDAN’*

    Makale Yazarı: Muzaffer Derya Nazlıpınar

    *Bu makale, Roman Kahramanları dergisinin 3. sayısında (Temmuz/Eylül 2010) yayımlanmıştır.

    Dünyadaki egemen güç değişmeye, eski ve yeni –diğer bir deyişle- geleneksel ve modern çatışmaya başladığında, o toplumda yaşayan insanlar sancılı bir periyottan geçmek ve bu duruma uygun yeni kimlikler oluşturmak zorundadırlar. 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı da bu tip bir değişimin içindeydi ve ne yazık ki bu değişimden en fazla etkilenenler her zaman olduğu gibi kadınlardı. Osmanlı aydın erkekleri kadınlar için özgürlük istemekle birlikte bunun peşi sıra hemen bu özgürlüğün sınırlarını çizmekteydiler: Gelecek nesiller için “aydınlanmış anneler”[1] ve cinsiyetlerinden arındırılmış bacılar…

    Ama elbette erkek hegemonyası altında şekillendirilen bir kimliği kabul etmeyen, buna şiddetle karşı çıkan ve hayatlarıyla ilgili kararları kendileri almak isteyen cesur kadınlar da vardı; Halide Edip Adıvar gibi… Halide Edip, bütün yaşamı boyunca fallosentrik zihniyete karşı çıkmış, gerek kişisel yaşamı gerek yazılarıyla Osmanlı kadınlarına önderlik etmeye çalışmış, kadınların kafes arkasındaki yaşamlarından kurtulup toplumda daha görünür ve daha etkili roller alması için çabalamıştır.

    1912 yılında yazdığı Handan adlı romanında da bu tip bir kadını anlatır bizlere… O zamanki devre, erkekler tarafından şekillendirilmiş kadın tiplemelerine ve rollerine tamamıyla zıt bir karakter: Eğitimli, kendine güvenen, bulunduğu her ortamda zekâsı ve bilgisiyle dikkat çeken, kısacası “bir kadın için fazla kuvvetli bir şahsiyettir”[2]. Erkeklerde, hayranlıkla birlikte adlandıramadıkları bir rahatsızlık uyandırır Handan ve sürekli olarak hata yapması, düşüşü beklenir ama garip bir şekilde kendilerini ona bağlanmaktan da alıkoyamazlar…

    Roman, duygu ve mantığı arasında seçim yapmaya zorlanan bir kadının var olma çabalarını, yaşadığı sıkıntıları ve ikilemlerini anlatmaktadır. Ancak, yazıldığı dönem içerisinde kitap tamamen farklı algılanmış ve evli bir kadın olan Handan’ın kuzeni Neriman’ın kocası Refik Cemal’e karşı duyduğu aşk -o zaman ki şartlar düşünülecek olursa- fırtınalar koparmıştır. Pek çok kişi kitabın otobiyografik olduğunu iddia etmiş, hatta Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip’in “Handan” karakterini kullanarak kendi yaşadığı deneyimleri aktardığını belirtmiştir: “Meğer, Halide Hanım ilk evlilik hayatında Handan gibi bedbaht olmuş, aynı ruh krizlerini geçirmiş ve çok bağlı olduğu kocasından ayrılmak zorunda kalmış ve hala da bu durumun acıları içindeymiş”[3] . Her ne kadar Halide Edip Adıvar, Selim İleri’yle yapmış olduğu söyleşide bu tip bir ilişkiyi kabul etmese de, roman ilk eşi Salih Zeki’den boşandıktan hemen sonraki süreç içerisinde yazıldığı için bu yargılar bir bakıma doğru da olabilir. Tıpkı yaratıcısı gibi Handan da kocası Hüsnü Paşa’nın evlilik dışı ilişkilerinden muzdariptir. Ama ne gariptir ki, Halide Edip Adıvar romanında karakteri için farklı bir yol seçmiş, Osmanlı toplumsal normlarının tamamen dışına çıkarak yarattığı kültürlü, güçlü ve güzelliği kadar aklı ve yetenekleriyle de erkekleri etkileyen Handan’ı, Hüsnü Paşa karşısında silikleştirmiş; kişisel arzularını gerçekleştirmesine ve kadınlığını yaşamasına izin vermemiştir. Toplumun kadına dayattığı sınırlamalar içinde bırakmıştır Handan’ı…

    Tabii ki burada ataerkil toplumun, erkek hegemonyasının, o zamana dek kadına biçilmiş ahlaki-toplumsal rollerin ve yerleşik erkek egemenliğinin o toplumda yetişmiş bir kadın yazar olan Halide Edip üzerindeki etkisini yadsıyamayız… Bir taraftan aldığı modern eğitim ve yetiştirilme tarzına uygun olarak Handan’la birlikte toplumsal yaptırımları bir yana bırakarak kendi istekleri, arzuları doğrultusunda yaşamak istemiş ve bunu da hem kadınlığını hem de aklını doyuran Refik Cemal’de bulmuştur; diğer taraftan her ne kadar karşı çıkmaya çalışsa da yaşadığı toplumun değerlerini de tamamen yadsıyamamış, kuzeninin eşine karşı hissettikleri ve duyduğu vicdan azabı Halide Edip’le birlikte Handan’ı da içten içe eritmiştir:

    “Ben artık zelil ve sefil bir günahkâr oldum. Ben artık tarihin en mel’un çehresi Yehuda’ya nazire oldum […] Ben o kadar kokmuş, o kadar çürümüş bir leke, bir et parçasıyım, başka bir şey değil. Değil cennet hatta cehennem, cehennemin en yakıcı, en işkence eden derinlikleri bile beni kusup atmalı. Ben ebediyen hiçbir yerde kendime yer bulamamalıyım. Hava, deniz ve esir beni reddetmeli, vücudumu tabiatın hiçbir unsuru kabul etmemeli […] kirli yüzümü, günahkâr ruhumu örtmek, saklamak için bucak bucak gitmeli, sürünmeli, kahrolmalıyım! Çekil Handan, senden iğreniyorum”[4]

    İçsel istekleri ile toplumsal beklentiler ve yaptırımlar arasında sıkışıp kalan Handan, tamamen bir iç çatışmaya sürüklenir. Yaşam onun için ve aslında Halide Edip için, duygular ile akıl arasında gidip gelinen içinden çıkılmaz bir yol halini alır. Çareyi dış dünyayla bağlarını tamamen koparmak ve kendi yarattığı dünyada yaşamakta bulan Handan, her ne kadar fiziksel bir yakınlaşma olmasa da, arkadaşı Neriman’a böyle bir şeyi yapabilme düşüncesi ve ait olduğu toplumun kendisi üzerinde ömür boyu sürecek ve değişmeyecek yargılarından dolayı hayata daha fazla tutunamaz.

    Aslında romanın sonunda Handan’ın ölümü üzerine yapılan bir yorum, Halide Edip’in çağının çok ötesinde olan bu sıra dışı kahramanı için neden böyle bir son seçtiğinin açık bir kanıtıdır: “Cemal Bey’in alafranga kızlarının büyüğü değil mi? İmansızlığın sonu budur, efendi. Acımana şaşıyorum”[5] . Toplum henüz bu tip kadınları –güçlü, özgür, kendine güvenen– görmeye hazır değildir. Daha da acısı, erkek egemen bir toplumda yetişen bir kadın yazar olarak Halide Edip Adıvar da, yaşadığı bu ataerkil toplumun etkilerinden kurtulup yarattığı karakteri savunacak kadar cesur ve özgür değildir. Ama diğer taraftan bunu Halide Edip’in erkek hegemonyasına bir başkaldırısı olarak da görebiliriz. Handan, toplum tarafından kendisine biçilen rollere uygun olarak yaşamaktansa isteyerek ölümü ve bir anlamda özgürlüğü seçmiştir.

    Her kitap okuyucu üzerinde farklı bir izlenim bırakır. Ben bu kitabı okuduğumda bir kez daha Halide Edip Adıvar’a bizlerde yarattığı farkındalık için minnettar oldum. Ayşe Durakbaşa’nın belirttiği gibi o, “Türk kadının resmen kafes arkasında yaşaması gerektiği bir devirde ayağındaki yasak zincirleri koparmış, bir vatandaş olarak omuzlarında hissettiği ağır görevi taşımaktan yılmamıştı”[6]

    ————–

    1 Durakbaşa, Ayşe. Halide Edip Türk Modernleşmesi ve Feminizm, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s.200
    2 Adıvar, Halide Edip. Handan, yeniden düzenlenmiş 1. basım, Özgür, İstanbul, 2005, s.22
    3 Karaosmanoğlu, Yakup Kadri. Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, İletişim, İstanbul, 2000, s.259
    4 Adıvar, Halide Edip. Handan, yeniden düzenlenmiş 1. basım, Özgür, İstanbul, 2005, s.215-217
    5 Adıvar, Halide Edip. Handan, yeniden düzenlenmiş 1. basım, Özgür, İstanbul, 2005, s.231
    6 Durakbaşa, Ayşe. Halide Edip Türk Modernleşmesi ve Feminizm, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s.152

    #handan #halideedip

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
ATAERKİL OSMANLI’DA BİR CESUR KADIN: HALİDE EDİP …
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi