Roman Kahramanları
Beyazperdede Kazancakis Uyarlamaları
-
Beyazperdede Kazancakis Uyarlamaları
Beyazperdede Kazancakis Uyarlamaları*
Makale Yazarı: Güzin Tekeş
*Bu makale ROMAN KAHRAMANLARI (Ocak/Mart 2018) 34. sayıda yayımlanmıştır.
“Δεν ελπίζω τίποτε, Δεν φοβούμαι τίποτε, Είμαι λεύτερος.”*
Albert Camus’nün, “#Nobel benden çok onun hakkıydı” dediği Kazancakis’in, manifestosu olarak kabul edilebilecek evrensel romanı #Zorba, kitabın hakkını fazlasıyla veren Kıbrıs asıllı yönetmen Mihalis Kakoyannis’in rejisiyle beyazperdeye uyarlandığında, finaldeki unutulmaz sirtaki sahnesi ile oldukça ün kazanmış ve gişe başarısının yanı sıra bu ünü ile Yunanistan’ın turizm cazibesini de arttırmıştı. 1965 yılında Oscar’a aday gösterildiği yedi dalın en önemlilerinde (En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu) ödülleri “My Fair Lady”e kaptırmış olsa da Kazancakis’in özgürlük timsali kahramanının adını taşıyan Zorba, sinema tarihinin unutulmaz yapımları arasına girmişti.
#Girit’te geçen filmin senaristliğini de üstlenen yönetmen Kakoyannis, eserini peliküle aktarırken kitaba oldukça sadık kalsa da Kazancakis’in kurgusu üzerinde bazı değişiklikler yapmış ve kitap uyarlamalarında çoğunlukla felaketle sonuçlanan bu değişiklikler beklenenin aksine hikâyenin akışını daha da güçlendirmiştir. Yunan müziğinin en güçlü ozanlarından #MikisTheodorakis’in olağanüstü ezgileri eşliğinde izlediğimiz film, Zorba’nın hayatına giren kadınlar üzerinden ilerlerken, #Basil ve Zorba’yı farklı şekillerde etkileyen tecrübelerden yola çıkarak sosyo-ekonomik ilişkilerden kadın-erkek ilişkilerine kadar pek çok konuda fikir beyan eder.
Zorba, gençliğinde dağlarda savaşmış, her vatansever gibi kendisinden beklenenleri yapmış ancak yıllar içinde yaşadığı tecrübeler onun anı yaşayan, duygularını çekinmeden dışa vuran, insanlara da özgürlüklerinden taviz vermemelerini öğütleyen bir karaktere evrilmesine yol açar. Zorba vatansızdır, hiçbir inanca bağlı değildir ve bu halinden gayet memnundur. Yolu “patron” dediği Basil (#AlanBates) ile kesiştiğinde geçmiş yaşantısının derin bir muhasebesine girişir. İşte Zorba’nın bu muhasebe sırasında pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, sevinç ve hüzünlerle dolu yaşamı hakkında söyledikleri, tıpkı Kazancakis’in romanı gibi Kakoyannis’in filmini de adeta bir yaşam kılavuzuna dönüştürür.Şüphesiz Kazancakis de her yazar gibi yaşadığı dönemin toplumsal algılarından ve günlük olaylarından etkilenir. Ancak Kazancakis, eserinde toz pembe bir dünya çizmek yerine, acıların, haksızlıkların, riyakârlığın ve ölümün olduğu bir atmosfer çizmeyi tercih eder. Yönetmen Kakoyannis de #WalterLassally’nin dönemin ruhunu tümüyle perdeye yansıtan ödüllü siyah beyaz sinematografisi eşliğinde Ege’nin iki farklı kıyısında yaşayan Türk ve Yunan halklarının ortak kültürlerini ortaya koyar. Film, finalde yer alan #AnthonyQuinn ve Alan Bates’in sirtaki sahnesi ile öne çıksa da yönetmen, köy halkının davranış kalıpları üzerinden, filme atfedilen turistik özelliklerin aksine, rahatsız edici yerel öğeleri gözler önüne sermekten geri durmaz. Köylülerin, köyün dul güzeline yönelik taciz ve aşağılamaları dönemin toplumsal cinsiyet kalıplarına dair ciddi ipuçları verirken diğer yandan da Batılı aydının pasifliği ile doğulu Zorba’nın aktifliğini karşı karşıya getirir.
Birbirine neredeyse taban tabana zıt Basil ve Zorba karakterlerinin yanı sıra başlı başına filmi yapılabilecek, filmin hüzünlü yanının yaratıcısı #FransızMadamHortense -ki bu rol #LilaKedrova’ya 1965 yılında En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü getirmişti- ve #IrenePapas’ın hayat verdiği genç dul, filmin göz dolduran karakterleri arasında yer alır.
Sanat yönetiminden müziklerine, oyuncu performanslarından sinematografisine sinema tarihinin unutulmazları arasında yer alan filmin belki de en can alıcı yanı finalde tüm sorulara verilen cevabın sadece “dans etmek” olmasıdır.
Nikos Kazancakis, 1946’da Zorba ile yakaladığı muazzam başarıyı 1954 yılında bir kez daha tadar ancak bu kez şöhretin bedeli ağır olur. İsa peygamberin, sonu çarmıhta biten uhrevi yolculuğunu konu alan “Günaha Son Çağrı (The Last Temptation of Christ)” dini gerçekleri saptırdığı gerekçesiyle Hristiyan aleminde nefretle karşılanır. Yazarın, İsa’yı insani özellikleriyle resmetmesi öyle büyük bir infial yaratır ki kitap pek çok ülkede toplatılırken Ortodoks Kilisesi de yazar Kazancakis’in aforoz edilmesini talep eder. Hatta ölümünün ardından kilise, yazarın Ortodoks mezarlığına defnedilmesine izin vermediği için, Kandiye’yi çevreleyen Venedik surlarının kale burçlarından birinin altına gömülür. Oysa Kazancakis, “Günaha Son Çağrı’yı yazdığım gündüz ve geceler boyunca, İsa ile birlikte Golgota Tepesi’ne çıkarken duyduğum dehşeti, hayatını ve ölürken çektiği acıları yaşarken duyduğum yoğunluğu, anlayışı ve sevgiyi başka hiçbir zaman duymadım. İçimi kemiren bu duyguları ve insanlığın büyük umudunu yazarken gözlerim dolu dolu oldu heyecandan. İsa’nın kanının bu denli tatlı ve acı olarak yüreğime damla damla aktığı olmamıştır hiç.” sözleriyle İsa’nın mücadelesine duyduğu sevgi ve hayranlığı tartışmaya yer bırakmayacak şekilde dile getirmiştir.
Koyu Katolik İtalyan bir aileden gelen ve çocukluğunda rahip olmayı hayal eden usta yönetmen #MartinScorsese de sonraki yıllarda Kundun (1997) ve Silence (2016) ile beraber #inançüçlemesi olarak anılacak serinin ilk halkası olan The Last Temptation of Christ’ı 1988’de beyazperdeye uyarlamaya karar verdiğinde başına geleceklerin farkındadır. Tam da bu yüzden filmin başına “Bu film İncil’e değil, içimizdeki sonsuz tinsel çatışmayı dile getiren kurgusal bir yapıta dayanmaktadır.” diye not düşer. Yazık ki bu küçük uyarı filmin İtalya, Yunanistan ve Rusya başta olmak üzere pek çok ülkede gösteriminin yasaklanmasının önüne geçemez. Filme yönelik tepkiler sadece Hristiyan toplumlarla sınırlı kalmaz. Filmde yer alan sevişme sahnesi, bir peygamberin bu şekilde gösterilmesinden rahatsız olan, Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerde de sıkıntı yaratır. Türkiye’de film sadece İstanbul Film Festivali’nde gösterilirken, gösterimin yapıldığı sinema salonu önünde protesto gösterileri düzenlenir.
Tüm bu tepkiler göz önüne alındığında İsa rolünün ilk teklif edildiği isim olan Robert De Niro’nun rolü neden reddettiği daha iyi anlaşılabilir. Filmin çekildiği dönemde otuzlarının başında olan Willem Dafoe her ne kadar rolün altından ustaca kalkmış olsa da insan kendini filmde İsa’ya hayat veren oyuncu Robert De Niro olsa nasıl olurdu diye sormaktan alıkoyamıyor.
Yazarın “Günaha Son Çağrı” ile aynı yıl yazdığı ve Rus asıllı Amerikalı yönetmen Jules Dassin tarafından 1957’de beyazperdeye uyarlanan “Yeniden Çarmıha Gerilen İsa” adlı bir eseri daha olsa da ne kitap ne de film Günaha Son Çağrı’nın gölgesinde kalmaktan kurtulabilmiştir. Başrollerini Jean Servais, Carl Möhner, Gert Fröbe, Gregoire Aslan ve Melina Mercouri’nin paylaştığı Fransa yapımı “Celui qui doit mou rir”, Yunan halkının sonu iç savaşa varacak iç çatışmalarını trajik bir ironiyle aktarır. Siyah beyaz çekilen filmde Yunanistan’ın bir köyünde Paskalya Yortusu’nda köyün ileri gelenlerinin İsa’nın çarmıha gerilişini canlandırma niyetiyle başlayan olaylar, yaşanan çekişmelerle bir tiyatro oyunu olmaktan çıkıp hayatın ta kendisine dönüşür. Zaman zaman Türklere de göndermeler yapan film, #feodal yapının, dini alet ederek insanları nasıl yönettiğini çarpıcı bir biçimde ortaya koyar. Çeşitli festivallerde gösterilse de ödül törenlerinden eli boş dönen filmin en büyük talihsizliği ise Fransızca olarak çekilmesidir.
Tıpkı romanları gibi Kazancakis’in romanlarından uyarlanan filmler de izleyiciye şaşırtıcı olaylar ya da sürpriz sonlar sunmaz. İnsanların en sade hallerine ve duygularına dokunan tavırlarıyla onları birer seyirci olmaktan çıkarıp filmin içine dahil ederler. Bu durum her üç yönetmenin de kitabın öyküsünü yeterince anlamış olmanın yanı sıra yazarın yarattığı benzersiz atmosferi de özümsemiş olmalarından ileri gelir. Dileriz gelecekte çekilecek olan Kazancakis uyarlamaları da yazarın düşünce sistemini ve eserlerini iyi tahlil etmiş yönetmenlerin ellerine emanet edilir.
* “Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm.” Kazancakis’in Martinego’daki mezar taşında yazan sözler.
#sinema #zorba #özgürlüktimsali #MihalisKakoyannis #yunansineması #klasik #unutulmazfilmler #uyarlama #beyazperdedekazancakis #sirtaki #pasifBatılıaktifDoğulu #günahasoncağrı #yenidençarmıhagerilenisa
Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.