ADRİANA’NIN DÜŞSEL VE SESSİZ DÜNYASI

  • ADRİANA’NIN DÜŞSEL VE SESSİZ DÜNYASI

    Tarafından gönderildi romankahramanlari şu tarihte 15:20'de 11 Temmuz 2024

    ADRİANA’NIN DÜŞSEL VE SESSİZ DÜNYASI*

    Makale Yazarı: Tuğçe Yılmaz

    *Bu makale Roman Kahramanları 31. sayıda (Temmuz/Eylül 2017) yayımlanmıştır.

    “Sessizlik o güne dek keşfettiğim en gaddarca şey olabilir.” (1)
    #Adriana

    Kimin içinde hâlâ çocuksu duygular ve endişeler yok ki? Kim annesinin kucağında şımartılmayı ve sevilmeyi istemez ki? Büyümüş de olsak çocukluğumuzu her zaman aramıyor muyuz? Hep çocukken dediğimiz o cümle “Ben artık çocuk değilim. Büyüdüm.” büyüyünce inanılmaz derecede mantıksız gelmiyor mu? Çünkü #çocukluk dediğimiz dönem o kadar saf ve o kadar masum geliyor ki kaygılar bile çocuğa özgü oluyor. İnsanların yaşına yaş kattıkça hem sorumlulukları hem de sorunları katbekat artıyor. O yüzden çoğunluğumuz çocukluğu terk etmek istemez. Tıpkı Ana María Matute’nin Paraíso Inhabitado (Issız Cennet) adlı eserindeki çocuk kahraman Adriana gibi. Yazar Ana María Matute ölmeden önce masumiyetin hiçbir zaman kaybolmadığını ve seksen beş yaşında olsa bile küçük bir kız çocuğunun ruhunu taşıdığını, kilo aldığını, saçlarına aklar düştüğünü ama hâlâ on iki yaşında olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla şunu söyleyebilirim ki eserde yazarın tozpembe olmayan çocukluğundan kesitleri bulmak kaçınılmaz olacaktır.

    Adriana, yetişkinlerin dünyasında kaybolan bir çocuktur. Kabullenemediği, anlayamadığı binlerce konu vardır ve tabii ki bunların içinde sormadığı ve soramadığı bir sürü soru saklıdır. Hangi çocuk soru sormaz ki zaten? Yetişkinlere sorsa da cevap bulamaz orası kesindir. Onların dillerine pelesenk ettikleri tek bir cevapları vardır: “Çocuklar büyüklerin işlerine karışmaz. Bilmesen de olur.” Bu cevaptan sonra hangi çocuk bulunduğu dünyaya ait olmadığı hissine kapılmaz ki? Çocukların zaten yetişkinlerin dünyasında çoğu zaman yeri yoktur ve Adriana o dünyaya ait olma gibi bir beklentinin içinde olmamayı öğrenir. Sanki #HarryPotter’ın görünmezlik pelerinini üzerine geçirmiş gibi evde dolanmaktadır ve bu zamanla kendi tercihi haline gelir. Büyüklere görünmeye de niyeti yoktur hatta onlarla konuşmaya yeltenmez bile. Konuşmadığı gibi gülmeyi de unutmuştur. Merakını uyandıran her şeyi de kendi başına keşfetmeye karar vermiştir. “Tek derdim onlardan kaçmak ya da en azından onlara fark edilmeden yaşamaktı.” (2) der. Adriana’nın iletişim kurabileceği kimsenin olmaması ise yadsınamaz bir gerçektir: “Her zaman yaptığım gibi düşüncelerimi kendime sakladım. Zaten bana hiç kimse hiçbir zaman bir şey sormuyordu; bir örnek vermek gerekirse, yemek ya da giymek için canımın neyi isteyip istemediğini, ya da cumartesi ve pazar öğleden sonraları nereye gitmek istediğimi soran kimse yoktu. Ben hiçbir kızın evine, aralarındaki konuşmalara bakılırsa sınıfımdaki bazı kızların yaptığı gibi, oyun oynamaya gitmiyordum. Benim hiçbir arkadaşım yoktu.” (3)

    Peki gülmeyi ve konuşmayı unutan ve mutsuz görünen bu çocuk nasıl büyümek istemez? Çünkü Adriana’nın sadece kendisine ait ve yalnızca kendisinin girebildiği kocaman hayali bir dünyası vardır ve bir zaman sonra hayatına giren arkadaşı ve ilk aşkı #Gavrila onun hayata tutunmasını ve en önemlisi, bir süreliğine de olsa, mutluluğu bulmasını sağlayacaktır.

    Adriana’nın dünyasına #yetişkinler onun tabiriyle “#devler” asla giremez. Yazar Ana María Matute’nin düşüncesine göre de zaten #çocuğundünyası tamamen kapalıdır yani bu dünyanın içinde yetişkinler ve onların müdahaleleri yer alamaz. Çocuğu büyüklerin dünyasından uzakta olan kendi ortamında kabullenmemiz ve anlamamız gerekir. Adriana’nın şu sözleri mutluluğunun kaynağını gösterir niteliktedir: “Eğer ben onların dünyasına giremiyorsam, onlar da benimkine giremeyeceklerdi: Ve benimki onlarınkiyle kıyaslanamayacak kadar güzeldi.” (4)

    Acaba Adriana’nın yetişkinleri dev olarak adlandırmasının arkasındaki sebep neydi? Bence onların yanında gözle görülebilir derecede küçük olması nedenlerden biriydi. Aslında hem fiziken hem de ruhen daha küçük bir çocuktu. Bunu çok rahat hissedebiliyordu. Ama bir taraftan belki de hayali dünyasına #fantastikkarakterler arama peşindeydi. Çünkü yetişkinleri dev olarak nitelendirmekle kalmayıp kendisine de #cüce diyor ve üstelik cüce olduğunu hayal ediyordu. Cüce olmalıydı ki örneğin en sevdiği mekânlardan biri olan #ütümasasınınaltına kolayca saklanabilsin.

    Devler bildiğimiz gibi korkunç ve devasa fantastik varlıklardır. Bir de şu sembolik tanımına baktıktan sonra Adriana’nın bulunduğu ortamdaki yetişkinlere verilebilecek en güzel adı bularak akıllıca bir iş yaptığını düşünüyorum: “Dev aptal, insafsız ve bencil gücün sembolüdür.” (5) #Bencil ve #insafsız olanlar doğaları gereği oldukça kötüdürler: “Artık “#kötü” sadece Devler tarafından dile getirilen bir sözcük değil, bir gerçeklikti, çünkü eskiden onu anlamıyordum, ama şimdi onun ne anlam ifade ettiğine dair bir fikir sahibiydim: Kötü olmak onlar gibi olmamaktı. Ve ben onlar gibi değildim- ya da onların olmamı istedikleri gibi.” (6) #Cüceler ise devlerin yanında savunmasız ve doğal olarak küçüklerdir. Adriana’nın düşsel dünyasında cüceler de yer alır: “#Kesmeşekerler benim için büyük bir çekiciliğe sahipti. Bunun nedeni belki de onları, radyatörlerin altında cüceler için hazırladığım yemeklere katmamdı; belki de onların o kadar iyi kesilmiş, o kadar beyaz, o kadar iyi yapılmış olmalarıydı.” (7)

    Çocukların dünyayı algılama ve akıl yürütme biçimi tamamen farklıdır. O yüzden yetişkinler çocukların kendileri gibi düşünmelerini sağlamaya çalışmamalıdır. Çocuk yaratıcılığa muhtaçtır. Bir oyunu farklı şekillerde oynayıp, farklı kişiliklere bürünme isteğinde olabilir. İşte bu noktada Adriana’nın yalnız başına oynama ve keşfetme ihtiyacını gidermek adına cezalandırılmayı göze aldığını gözlemleriz: “Kötü davranacaktım ve beni yeniden #MasallarKitabıOdası’na kapatacaklardı.” (8) Devler bilmiyorlardı ki Adriana’nın istediği zaten karanlık odaya kapatılmaktı: “Artık uçsuz bucaksız, muhteşem bir Masallar Kitabı’na dönüşmüş olan karanlık bir odada canımın istediği gibi dolaşıyordum. Emirler, cezalar ve rahatsız edici uyarı-tehditler, bu mekanın dibinde ya da tepesinde cırcırböceklerinin gece ötüşünden başka bir şey değildi.” (9) Adriana’nın ceza almak umrunda değildi ki onun arzuladığı sadece özgürlüktü. Dilediği gibi oynamak, düşünmek ve hayal etmek istiyordu. Bugün bir büyücü, yarın belki bambaşka bir masal kahramanı olabilirdi. Her şey hayal gücüne bağlıydı ve kapatıldığı karanlık odada bunun için yetişkinlerden izin alması gerekmiyordu. Kafasından geçenlere ama dile getirmediklerine kim karışabilirdi ki? Ama devlerin olduğu yerde sözcüklerini kendine saklamaktan başka seçeneği yoktu: “Sadece bir süre kendimle baş başa olmak için, ceplerimin birini karıştırdım ve elime bir kesmeşeker geldi. Onu çıkarıp ikiye böldüm. Bir anda, avucumun içinde ve o karanlıkta bir mucize oluştu. Çok net bir biçimde, o şeker parçası bir kıvılcımla küçücük, olağanüstü, mavi bir alevciğe dönüştü.” (10) “…Ve kendi kendime şöyle dedim: “Ben #Büyücü’yüm.” (11) “… Ama tabii ki bu sözcük, başkalarının görmesi istenmediği için sımsıkı dudaklarla yapılan bir tebessüm gibiydi.” (12)

    Adriana için sevgi ve mutluluk kelimeleri bir süre sır olarak kalır. Çünkü o duyguları hissedebileceği bir ortamda yaşamıyordur. Eskilerden kalmış geleneklere tutunan, bir taraftan hayatın olumsuz yanlarını vurgulayan ve diğer taraftan hayatı önemsizleştiren aile bireyleri Adriana’yı yapayalnız ve #hayalperestbirçocuk yapar. Kız çocuğu olduğu gerçeği ise katlanması gereken katı kuralları beraberinde getirir. Örneğin bu katı kurallar genç kızların kapı açmaması ve kız çocukların erkeklerle oynayamamasıdır. Bir kıza izin verilen aktivitelerden biri ise yumurta aklarını çırpmaktır. Adriana da bir kız çocuğunun kodlanmış tekdüze hayatına uyum sağlamak zorundadır. Yaşamında sorguladığı ve eksikliğini hissettiği kavramlar zaman geçtikçe çoğalır. Annesinin ve babasının boşanmış olması artık baba figüründen de yoksun olmasına neden olur.

    Adriana sessizliğine ses ararken sanki gökyüzünden bir #melek iniverir: Gavrila. Hayal dünyasına yeni hayaller katacak, onu masallar ve oyunlar âlemine götürecek ve onun kalbine dokunacak biricik arkadaşı ve tek aşkı Gavrila. İki çocuğun yarattıkları sihirli dünyada #oyuncaklarıngerçeğe önüşmesi ve uçma düşüncesi mümkün hale gelmektedir. Adriana Gavrila’nın yanında mutluluğu keşfeder ve birlikte düşler diyarına sürüklenirler. Peki gözlerindeki aşk parıltısına ne demeli? Adriana onu gördüğü ilk anda âşık olur diyebiliriz. Böylece Gavrila onun sığındığı tek liman olmaya başlar. Beraber üzerine uzandıkları halı, düşledikleri hikâyeler ve hissettikleri çocuksu duygular onları birbirlerine daha da çok bağlamaktadır.

    Sessizliği bozan her zaman güzellikler olmayabilir. Adriana’ya güzelliği getiren kişi bir gün bu aşkı da mutluluğu da alıp götürebilir. O an hayat yine sessizliğe bürünür. Bu sessizliğin içinde ürkek ve hüzünlü bakışlar, acı gerçekler ve sırlar vardır.

    Ölüm çocuklar için soyut ve açıklamalar olmaksızın anlam yüklenemez bir kavramdır. Birinin ölümünü bir çocuğa açıklamak ise zorlu bir iş gibi gözükür. Yetişkinler bu durumu çocuklara sezdirmeden fısıltılarla çözmeyi denerler. Ama çocuklar sevdikleri birinden ayrıldıklarında ve o kişinin yok olduğunu hissettiklerinde ölümün doğurduğu hissin farkına varırlar. Adriana bu hisle baş etmek zorunda kalan ve Gavrila’nın ölümünden sonra sessizliğe ve hüzne boğulan, onun sözlerinde, gölgesinde, düşüncelerinde kaybolmaya başlayan bir çocuk olur. Ölüm bekleyişten ziyade ayrılığı ve bitişi ifade etse de Adriana Gavrila’yı bekleyerek zihninde ve kalbinde bir umut beslemeye devam eder. Sessiz ve bekleyiş dolu yılların ardından Adriana artık çocuk kimliğinden sıyrılmak zorunda kalır. Yeni bir gerçeklikte doğmasının ve artık masumiyet ve saflıkla bezenmiş çocukluğuna elveda demesinin vakti gelmiştir. Cücelerin dünyasından devlerin dünyasına geçiş yapmak Adriana için oldukça ızdırap vericidir.

    Farkına varmamak, düşlere tutunmak ve oyunlara dalmak güzeldir. Sessizlik acı vermediği sürece ve beklemek hayal kırıklığına uğratmadığı sürece güzeldir. Çocukluk dönemi iyisiyle kötüsüyle mutlaka bir gün sona erecek olsa da içimizdeki çocuğun heyecanını ve masumluğunu kaybetmemek en güzeli olsa gerek.

    * Okt., Tobb Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Yabancı Diller Bölümü. tgcylmz91@hotmail.com.

    Notlar:
    (1) Ana María Matute, Issız Cennet, Doğan Kitap, İstanbul, 2011, s.320.
    (2) A.g.e., s.21.
    (3) A.g.e., s.26.
    (4) A.g.e., s.12.
    (5) Nanon Gardin, Robert Olorenshaw, Larousse Semboller Sözlüğü, Çev. Beyza Akşit, Bilge Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2014, s.175.
    (6) Ana María Matute, s.68.

    Kaynakça:
    – Gardin N., Olorenshaw R., Larousse Semboller Sözlüğü, Çev. Beyza Akşit, Bilge Kültür Sanat Yayıncılık, 1. basım, İstanbul, 2014.
    – Matute, Ana María, Issız Cennet, Çev. Süleyman Doğru, Doğan Kitap, İstanbul, 2011. #ParaísoInhabitado #IssızCennet #AnaMariaMatute #benartıkçocukdeğilim

    romankahramanlari yanıtladı 1 ay, 4 hafta önce 1 Üye · 0 Yanıtlar:
  • 0 Yanıtlar:

Üzgünüz, hiçbir yanıt bulunamadı.

Cevap ver: romankahramanlari
ADRİANA’NIN DÜŞSEL VE SESSİZ DÜNYASI* Makale Yaza…
İptal Et
Bilgileriniz:

Tartışma Başlangıcı
0 of 0 Yanıtlar: Haziran 2018
Şimdi